Türkiye’nin dış politikasında son dönemlerde kayda değer bir değişim yaşanıyor. Ankara, özellikle Afrika kıtasında yaşanan bölgesel çatışmaların çözümünde güvenilir bir uluslararası arabulucu olarak çabalarını artırıyor.

Bu çerçevede, Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame, 13 Ocak’ta Ruanda’dan Türkiye’ye devlet başkanı seviyesindeki ilk resmi ziyareti gerçekleştirdi. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Ankara’da görüşen Kagame’nin bu ziyareti, söz konusu çabalar bağlamında yeni bir dönüm noktası oldu. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Kagame ile düzenledikleri ortak basın toplantısında, “Türkiye, Ruanda ile Kongo Demokratik Cumhuriyeti arasındaki krizin çözümü için gereken her türlü yardımı sağlamaya hazırdır” ifadelerini kullanması, Türkiye’nin Afrika’daki krizlerin çözümünde kilit bir rol oynama arzusunu yansıttı. 

Bu arabuluculuk teklifi aynı zamanda, Ankara’nın “Afrika’nın Büyük Gölleri” bölgesindeki rolünü genişletmeye hazır olduğuna dair açık bir mesaj da gönderdi. 

Yıllardır Afrika’yı diplomatik stratejisinin merkezine yerleştiren Türkiye, kıtadaki ülkelerle olan güçlü bağlarıyla nüfuzunu arttırdı. 

Türkiye’nin Afrika’ya bu ilgisi ekonomik, diplomatik ve kültürel araçların kullanımıyla etkili bir varlık elde etmeyi amaçlayan uzun vadeli stratejisinin bir sonucu. 

Çoklu arabuluculuklar   

Ankara güçlü bir arabulucu olarak imajını güçlendirmeye çalışırken, bu yönde somut ilerleme kaydettiğine dair birçok gelişme yaşandı. 

Afrika’daki çatışmalarda arabuluculuk yapmak Türk dış politikasında münferit bir hamle değil, bilakis yıllar içinde bilinçli olarak yapılan hamlelerin bir devamı niteliğinde görülebilir. 

Türkiye yakın zamanda, Sudan’da yaklaşık iki yıldır süren iç savaşta arabuluculuk girişimi başlattı.   

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Aralık ayında Sudan Genelkurmay Başkanı General Abdulfettah el-Burhan ile yaptığı telefon görüşmesinde Sudan’da barış ve istikrarın sağlanması için arabuluculuk önerisinde bulundu. Bu teklif Sudanlı taraflarca memnuniyetle karşılandı. 

Türkiye ayrıca Somali ve Etiyopya arasında bir yakınlaşma sağlanmasında hayati bir rol oynadı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Aralık ayında Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud ve Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed Ali’yi Ankara'da ağırladı. Yaklaşık yedi saat süren müzakerelerin ardından taraflar Ankara Bildirisi’ni imzaladı. 

Somali ile Etiyopya arasında imzalanan Ankara Bildirisi, anlaşmazlıkların üstesinden gelinmesinin mümkün olduğunu göstermesi açısından önemli bir adım olarak görüldü. 

Tüm bu başarılı arabuluculuklar, Türkiye’nin taraflar arasında güven tesis etmek için aktif diplomasiyi ekonomik araçlarla birleştirme becerisini yansıtıyor. 

Ankara’nın diplomatik başarıları   

Afrika konularında uzman olan Sudanlı araştırmacı Muhammed Torshin, Türkiye’nin Afrika kıtasındaki arabuluculuk rolüyle, özellikle Afrika Boynuzu’nda kayda değer başarılar elde ettiğini söyledi. 

Torshin konuya ilişkin Fokus Plus’a yaptığı açıklamada, Türkiye’nin, Somali ve Etiyopya arasındaki gerginliğin yatıştırılmasına doğrudan katkıda bulunduğunu vurguladı. 

Somali’nin daha önce, Somaliland bölgesiyle denize erişimi karşılığında işbirliği anlaşması imzalayan Etiyopya’nın bu tutumuna karşı koymak için hem Mısır, hem de Eritre’nin desteğini aradığını da ekledi. 

Torshin, Türkiye’nin Afrika Boynuzu’nda önemli siyasi atılımlar gerçekleştirmeyi başardığını ve bu sayede Sahel, Orta Afrika ve hatta Afrika’nın Büyük Gölleri bölgesine kadar uzanan diğer krizlerde daha büyük bir rol oynamaya uygun hale geldiğini ifade etti. 

Sudanlı araştırmacı, Ankara’nın birçok Afrika ülkesi için güvenilir bir ortak olabileceğine ve bunun da kıtada önemli ve artan rollerin önünü açabileceğine olan inancını da dile getirdi. 

Bu rolün, Türkiye’nin Afrika’daki krizlere hızlı ve ciddi bir şekilde müdahale etmesini gerektirdiğinin altını çizen Torshin, Afrika Boynuzu’nda olduğu gibi, çatışmalara ilk aşamalarında müdahale etmenin, olayların tırmanmadan kontrol altına alınmasına yardımcı olacağını söyledi. 

Torshin, Ankara’nın Nijer ve Mali’de olduğu gibi Afrika’nın Sahel bölgesine artan ilgisi ışığında, Mali’deki merkezi hükümet ile Tuaregler arasındaki gerilimin istikrara kavuşturulmasında daha aktif bir rol oynamak isteyebileceğini de belirtti. 

Kıtadaki diğer çatışmalara değinen Torshin, “Türkiye’nin Ruanda ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti arasındaki gerilimde bir rolü olabileceği gibi Kongo’nun güvenlik ve istikrarıyla ilgili bazı konulara müdahil olma ihtimali de bulunuyor” diye konuştu. 

Türkiye’nin diplomatik stratejisi sayesinde çeşitli tarafların güvenini kazanmış tarafsız bir arabulucu rolünde başarılı olacağını söyleyen Sudanlı araştırmacı, “Bu da Türkiye’nin Afrika’da etkili bir güç olarak konumunu güçlendirebilir” dedi. 

Türk varlığı için verimli bir ortam   

Afrika’da, Türkiye’nin nüfuzunu genişletmesi için geniş bir alan buluyor. 

Türkiye, sömürgeci geçmişe sahip geleneksel güçlerin aksine, çatışan birçok taraf için kabul edilebilir olmasını sağlayan göreceli tarafsızlık avantajına sahip. 

Kalkınma projeleri veya ticari ilişkiler yoluyla olsun, Türkiye’nin kıtadaki artan varlığı güvenilir bir aktör olarak konumunu güçlendiriyor. 

Tüm bu unsurlar, Türkiye’yi tarafları bir araya getirme ve pratik çözümler sunma kabiliyetine sahip eşsiz bir arabulucu haline getiriyor. 

Türkiye’nin uluslararası arabulucu rolünü konuşurken, bu konudaki başarısının bileşenlerine değinmek de gerekiyor. 

Bu bağlamda Türkiye, Afrika’da geniş bir ekonomik ilişkiler ağına sahip. 

Türkiye’nin Afrika ile ticaret hacmi 2023 yılında yaklaşık 40 milyar dolara ulaşırken, önümüzdeki yıllarda bunun 50 milyar dolara çıkarılması planlanıyor. 

Öte yandan, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) ve Türk Hava Yolları gibi kurumlar, gerek kalkınma yardımı, gerekse iletişimi kolaylaştırma yoluyla kıta ile bağların güçlendirilmesinde kilit rol oynuyor. 

Türkiye'nin kültürel etkisi, televizyon dizileri, medya işbirlikleri ve kültürel etkinlikler yoluyla Afrika'da giderek artmaktadır. Türk dizileri, özellikle Kuzey ve Sahra Altı Afrika'da büyük bir izleyici kitlesi kazanmış ve Türkiye’nin imajına olumlu katkı sağlamıştır. 

Ayrıca, Yunus Emre Enstitüsü, kıtada Türk dili ve kültürünü tanıtmak için birçok merkez açmıştır. Enstitü, Afrika'nın çeşitli ülkelerinde Türkçe dil kursları, kültürel etkinlikler ve akademik işbirlikleri düzenlemektedir. 

Türkiye'nin kıtadaki diplomatik misyonları hızla genişlemektedir. 2002 yılında yalnızca 12 olan büyükelçilik sayısı, 2024 yılı itibarıyla 44’e yükselmiştir. Bu durum, Türkiye'nin Afrika'daki diplomatik varlığını genişletme kararlılığını ortaya koymaktadır. 

Uzun vadeli ilişkiler 

Türkiye’nin yumuşak güç araçları da, uzun vadeli ilişkiler kurma konusunda önem taşıyor. 

Bu kapsamda Afrikalı öğrencilere sunulan burslar ve Türk dizilerinin kültürel yakınlaşmayı teşvik etmede oynadığı rol, Türkiye’nin güvenilir ve sürdürülebilir bir ortak olarak imajını oluşturmasına katkıda bulunuyor. 

Bu yumuşak araçlar sayesinde Türkiye, ekonomik çıkarlarını diplomatik hedefleriyle dengeleyebiliyor. 

Sonuç olarak, Türkiye’nin Afrika’da artan rolü, bölgesel çatışmaları etkin bir şekilde yönetebilen uluslararası bir aktör olduğunu kanıtlaması için büyük bir fırsat teşkil ediyor. 

Bu rolün tam anlamıyla pekiştirilmesi için daha kat edilmesi gereken uzun bir yol olsa da, Türkiye’nin şu ana kadar attığı adımlar başarıyla doğru yönde ilerlediğini gösteriyor.