7 Ekim 2023 yılında Gazze halkı, başlattığı huruç hareketinden sonra İsrail, tarihte eşine az rastlanan bir barbarlıkla tüm kenti tarumar etti. Basit bir karşılaştırmayla Siyonizm’in Gazze’ye verdiği zararı tarihin en kesif katliamlarından biri olarak görülen Moğolların Anadolu istilası bile kıyas için yetersiz kalmaktadır.   

Tüm bu katliamlar, esasında, yeni değil; Gazze de ilk defa ne işgale ne de katliama uğruyor. 1948 yılından beri Siyonizm bölgede kimyasal silah ve savaş suçları kapsamına giren patlayıcılarla Filistin halklarını katletmekten çekinmiyor. Bu katliamda yeni olan tek şey teknolojinin gelişmesiyle beraber savaş suçlarının artık tüm dünya tarafından alenen görülüyor olmasıdır.  

İsrailliler, ABD dışında en fazla vatandaşlık sahibi olduğu en fazla ticari ilişkiler geliştirdiği ve en fazla ziyaret ettiği ülkelerin başında Türkiye Cumhuriyeti geliyordu. Bunun şüphesiz iki nedeni bulunmaktadır: İlki, Türklerin tarih boyunca çoğunlukla hiçbir çıkar beklemeksizin Yahudi halklarına gösterdiği misafirperverlik ve yine Türklerin; ticarette, devlet bürokrasisinde ve en önemlisi vatandaşı olarak Yahudi/İsrailoğullarına gösterdiği teveccühten ileri geliyordu. On yedinci yüzyılda Britanya’dan sürülerek Brezilya ve civarında bugünkü zenginliğinin temellerini atan Yahudiler; yalnızca köle hak ve statüsündeyken Osmanlı sınırları içerisinde yaşayan Yahudiler, özgür vatandaşlar olarak devletin en büyük iki ekonomisi olan İstanbul ve Mısır hazinelerini idare ediyordu. Bereket versin, Yahudiler Amerika’da bir iki asır sonra Lordlar Kamarasından, yüklü lobi ve rüşvetlerle, ancak vatandaşlık alabilecekti. Belki siyahi köleler gibi pamuk tarlalarında çalışmıyor olsalar da sermayeleri hiçbir kanuni güvence altında olmamaları nedeniyle her daim namlunun ucundaydılar.  

Gazze hadiselerinden sonra, kamuoyunda Filistin halkı ile Türk halkının ortak direnişini kırmak adına en fazla kullanılan ifadelerin başında “Tarihte Türkler ve Yahudiler hiçbir zaman savaşmadı ve hep dost oldular!” sözleri gelmektedir. Bu ifadeler kısmen doğru olsa da kısmen yanlış ve kasıtlı bir amaca hizmet etmektedir.  

Hatta bazı ifadelerde Musevi Hazarların, Abbasileri durdurmasıyla da iftihar edildiğine şahit oluyoruz. Evvela şunu belirtilerek başlayalım. Evet, Hazarlar Abbasileri durdu ve Musevi idiler. Lakin Hazarların savaştığı Abbasi ordusu Araplardan değil, Türklerden meydana gelmişti. Yani Hazarların durdurduğu bizzat Müslüman Türk ordusuydu. Bu engelleme Müslümanların başta Bizans olmak üzere Batıya doğru ilerleyişine de ciddi zararlar vermişti; fakat Türkler ve Yahudiler Sultan Abdülhamit dönemiyle beraber Siyonist Yahudilerle karşı karşıya gelecek ve bu gerilim Cihan Harbi ile sıcak çatışmaya dönüşecekti. Üstelik Siyonistler, Mehmetçiğin kanını dökmekte son derece bonkör davrandıkları gibi İsrail’in kurucu kadrolarının tamamı övünç kaynağı olarak şehit ettiği Filistinliden çok şehit ettiği Türk askeri sayısınca övünmektedir.  

Siyonizm’in korkulu rüyası: Sultan Abdülhamit  

“Türkler ve Yahudiler savaşmadı” diskuru imgesel bir anlam taşır. Bunu kabullenmek Türklerin bölgede Siyonizm’in katliam ve zulümlerine karşı Türk halkını uyuşturmaktadır. Siyonizm’in en büyük stratejilerinin başında imgelere yönelik oluşturduğu strateji gelmektedir. Bugün Milliyetçi ve seküler Türk gençleri Tevhit Bayrağına düşmanca davranırken Hazreti Süleyman Mührü’nü Siyon Yıldızı olarak kabul edebilmektedir. Tüm bunların arkasında şüphesiz bir asırdır yürütülen propaganda bulunmaktadır.  

Kudüs için dört şerefli lider ve komutan kentin her taşına izini bırakmıştır. Şehri fetheden Hz. Ömer, Kudüs’e giden yolu açan Nureddin Zengi, Kudüs’ü geri alan Selahaddin Eyyubi ve Kenti ne pahasına olursa olsun düşmana vermeyen Sultan İkinci Abdülhamit.   

Bu durum bilhassa Müslüman Türkler için kenti bambaşka bir anlama taşır. Kudüs, Türkler için izzet-i nefs meselesidir; çünkü kentin ilk Fatihi olan Hz. Ömer hariç, bu şehrin diğer üç büyük muhafızı Türk liderlerdi.   

Siyonizm’e karşı mücadelede Sultan Abdülhamit ise her zaman özel bir yere sahip olmuştur.  

Padişah Abdülhamit, başlarda Osmanlı muhibbi olarak gördüğü Siyonist liderlere müsamahakâr bir yaklaşım içerisinde oldu. Hatta Theodor Herzl gibi isimlere devletin en büyük nişanesi olan Mecidiye Nişanesi’ni dahi takdim etti. İlerleyen süreçlerde Siyonistlerin evvela yardım kisvesi ardından da tehdit ile Kudüs’ten toprak yanı sıra imtiyaz taleplerine sert tepki gösterdi. İpler koptuktan sonra Abdülhamit ve Siyonistler arasında Kudüs’te adeta tapu savaşları başlayacaktı.   

Abdülhamit, Yahudilere özellikle Avrupa’dan gelen Siyonistlere toprak satışını yasakladı. Siyonistler ise rüşvet ve çeşitli yollarla toprak alımını sürdürmeye çalıştı, bu uğurda bölgedeki Hıristiyan cemaatlerini dahi kullanmaları üzerine Sultan tehlikeyi ciddiye aldı ve farklı çareler geliştirdi. Örneğin; Yahudilere başka Osmanlı bölgelerinden toprak satmayı hatta bağışlamayı önerdi. Bu da karşılık bulmayınca Sultan Abdülhamit, Kudüs civarındaki değerli arazileri bizzat kendi şahsına tapulamak suretiyle sessiz işgalin önüne geçti.   

Bu teşebbüsler karşılık bulmuş olacak ki Siyonistler strateji değiştirerek Kudüs’ü Osmanlı siyaseti içinde kalarak çözmek yerine tamamen İngiliz siyasetine eklemlemeyi tercih etti. Bu siyaset değişikliği başladığı günden itibaren açıkça söylemek gerekirse Türklerle Yahudiler arasına artık kan girecekti.  

Siyon Katır Birliği, Nili Örgütü ve ilk kan  

Siyon Katır Birliği, Çanakkale Cephesi’nde Türklere karşı savaşan ilk Siyonist birliği oldu. Siyonistler burada bir yandan tarihlerinde alışık olunmadığı şekilde sıcak çatışmayı öğrenirken bir yandan da “Haganah” adlı Siyonist terör örgütünü de Çanakkale’de Türklere karşı savaşan Yahudiler kuracaktı.   

Yahudilerin, bir başka Türk kanı dökmesine neden olduğu cephe Gazze idi. Romanya Siyonist’i Aaron Aaronsohn tarafından kurulan Nili terör örgütü Türk cephesinden sızdığı önemli bilgileri İngilizlere vererek Gazze’de binlerce Türk’ün şehit düşmesine neden olacaktı.   

Mısır Seferi Kuvvetleri Komutanı General Edmund Allenby’in doğrudan irtibatta olduğu Siyonist teröristlerin verdiği istihbaratla Gazze’ye saldıran İngilizler, bugün Gazze’de İsrail’e karşı mücadele eden Filistinlilerin mücadelesini aratmayan bir kahramanlık örneği ile karşı karşıya kaldı.   

Müttefik Almanların Gazze’yi terk edin çağrılarına rağmen Gazze’yi bırakmayan Türkler, İngilizlere ağır kayıplar verdirerek direnmeyi başardı. İngilizler, Gazze’yi ancak ikinci bir saldırı ile alabilecekti. Uzun sözün kısası Gazze’de binlerce Mehmetçik, Nili isimli terör örgütünün çalışmaları sonucu şehit düştü. MOSSAD bugün kendisini Nili örgütünün devamı olarak tanımlamaktadır.   

Siyonistlerin Türk kanı dökmede ne denli barbar olduklarını gösteren son ve mücessem hadise Mavi Marmara hadisesidir. 31 Mayıs 2010 yılında meydana gelen hadiselerde şehit olan vatandaşlarımızın otopsi raporları her şeyi ortaya koymaktadır.   

Siyonist askerler tam 2 saat 35 dakika boyunca gemide, işkence ve katliamlar gerçekleştirmişti. Şehit olan çoğu insanımızın ölümüne neden olan mermiler yakın mesafeden kurbanlarının özellikle gözlerinin içine bakılarak sıkılmıştı. Şehitlerimizin her birinin vücudunda ortalama beş mermi çıkartılmış olması karşımızdaki barbarlığı net bir şekilde ortaya koymaktadır.  

Tüm bu hadiseler ortadayken “Yahudiler ve Türkler savaşmadı.” Romantizmi yalnızca Siyonizm canavarının Türkler tarafından görmezden gelinmesi için sarf edilen propagandadan ibaret olduğunu görüyoruz. Hele ki Arz-ı Mevud’a göre Urfa ve Kıbrıs gibi kritik bölgelerin Türklerin elinde olduğunu düşündükçe Siyonizm’in her hamlesi Türkler açısından son derece kritik bir önem arz ediyor ve yakından takip edilmesi zarureti doğuruyor.