Okyanusları Batılılara Dar Eden Osmanlı Müttefiki: Açe Sultanlığı  

Portekizlilerin ve ardından Hollandalıların baskısı altında kalan Açe Sultanlığı, Osmanlı'nın yardımına sığınarak doğu denizlerinde destansı bir mücadele verdi. Ancak, büyük güçlerin oyunu ve iç çekişmeler, Açe'nin direnişini sonlandırdı. Bu mücadele, bölgede büyük dönüşümlere ve Malezya'nın milli kimliğinin oluşmasına zemin hazırladı.
Mehmed Mazlum Çelik
Okyanusları Batılılara Dar Eden Osmanlı Müttefiki: Açe Sultanlığı  
9 Nisan 2024

1454 yılında Vatikan’da sessiz sedasız bir karar alındı. Papa V. Nicolas, Portekizlilere Afrika ve Doğu Hindistan misyonunu tevdi ederek bölgenin ele geçirilmesini ve dahi tüm Müslüman varlığının tahakküm altına alınmasını emretti.    

1517 yılına gelindiğinde Alfonso d’Albuquerque isimli Portekizli Amiral; Afrika kıyıları, Basra Körfezi ve Kızıldeniz’den başlayarak Hint Okyanusuna varıncaya değin dilediğince hareket eden Portekiz donanması için korkunç bir plan hazırladı.  

Bu plana göre; İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in kabri kaçırılıp Vatikan’a götürülecekti. Böylece İslam dünyası manevi olarak çökertilirken Peygamberimizin aziz na’şı bir şantaj aracı olarak kullanılacaktı.   

Alfonso d’Albuquerque tüm hazırlıklarını ve planlamalarını yaptı. Cidde Kalesi dışında Portekizlileri engelleyecek bir güç yoktu. Oysa Amiral Alfonso’nun yanıldığı nokta; karşısında duracak bir gücün bulunmayışı inancıydı. Memluklere son veren Yavuz Sultan Selim, Portekizlilerin bölgedeki her adımını yakından takip ettiriyordu. Nihayet Hz. Muhammed’in kabrine yönelik bu tasallut fikri İstanbul’a ulaştığında, başta padişah olmak üzere, payitaht dehşete düştü. Tüm imkanlar seferber edilerek Kızıldeniz’de bir donanma meydana getirildi. Portekizliler, Cidde önlerine geldiklerinde Osmanlı donanması onları denizde karşılarken bölgeye takviye edilen Yeniçeriler karadan müdahale ederek düşmanın korkunç planı engellenmiş oldu.   

Osmanlı, Portekizlileri Kızıldeniz’den uzaklaştırıp Peygamberin kabrini muhafaza altına almış olsa da bu acı tecrübe şunu göstermişti ki yalnızca Kızıldeniz’de değil, Basra’dan Hint Okyanusunun en doğu ucuna kadar Portekizlilere karşı büyük bir mücadele gerekiyordu.   

Osmanlı okyanusları keşfediyor   

Kanuni Sultan Süleyman dönemi doğu denizlerindeki Portekiz tehdidinin dengelendiği bir dönemdi. 1525 yılında Mısır’da bir deniz üssü kuran Piri Reis, Akdeniz’de İspanyollara ve Kızıldeniz’de Portekizlilere karşı aynı anda mücadele edebilecek stratejik bir deniz gücünün mimarlarındandı. Padişah özellikle Anadolu’nun doğu sınırlarını güvence altına almak için İran’ı ele geçirmek ve Şii tehdidini tamamen bitirmek istiyordu. Bu sebeple Basra’dan bugünkü İran topraklarına doğru hareket edecek bir donanma meydana getirilmesi için Piri Reis’e görev verdi.   

Aslında Piri Reis gereken hazırlıkları yaptı ve büyük bir donanma meydana getirdi; ama Kızıldeniz’i tehdit eden Portekizliler sebebiyle İran seferini bir kenara bırakarak onlarla savaşa tutuştu. Piri Reis, bu savaşta Portekizlilere karşı önemli bir galibiyet alsa da Kanuni Sultan Süleyman sefer sırasında kendisine yeterli desteği vermeyen Piri Reis’i tam 85 küsur yaşında olmasına dahi bakmadan idam ettirdi.   

Piri Reis’in yerine gelen Seydi Ali Reis, Osmanlı ordularının Kızıldeniz ve Basra’daki Portekiz saldırılarını bekleyerek karşılamasını yanlış bir strateji olduğuna inanıyordu. Bu yüzden önceki komutanların aksine güvenli liman ve denizlerden uzaklaşarak Portekizlilerle mücadeleye tutuşuyordu. Lakin bu strateji başarılı olsa da Osmanlı donanması coğrafyayı bilmiyordu. Seydi Ali Reis, Hint okyanusuna doğru savrulan mecburi seyahati de böylece başlamıştı.    

Bugün Mumbai’nin dibindeki Gücerat’a kadar dolaşan Seydi Ali Reis, görüp şahit olduklarını Mir'atü'l-Memalik isimli bir kitapta bir araya getirdi. Bu tecrübeler Osmanlılara iki şey öğretmişti. İlki, İslam dini düşünebildiklerinin çok ötesine ve uzağına kadar yayılmıştı. Daha önce dillerini dahi hiç duymadıkları insanlardan ve Uzak Doğu’nun Müslümanlarından haberdar olmuşlardı.   

Bu durum aynı şekilde Hintli, Malezyalı ve Endonezyalı Müslümanlar için de geçerliydi. Hintli Müslümanların Batıdaki padişahı, sarayı ve gücü hakkında Seydi Ali Reis’e sordukları sorulardan birisi şöyleydi:   

“Bir gün padişah (Gücerat Sultanı) bu hakire; ‘Vilayet-i Rum mu yoksa Hindistan mı büyük?’ Diye sordu. Padişahım Rum’dan maksadınız Rum’un merkezi ise Sivas Vilayetidir. O zaman Hindistan büyüktür. Fakat Padişah-ı Rum’a tabi olan memleketler ise Hindistan bunun onda biri kadar yoktur.”   

Osmanlıları dehşete düşüren ikinci tecrübe şuydu; İslam ne denli yayılmışsa Batılı korsanlar da o denli ilerlemişti. Yalnızca Kızıldeniz ve Basra’da değil; Portekizliler deniz misyonunu okyanusun en uzak noktasına kadar taşımış ve Türklerin daha önce adını dahi duymadıkları Müslüman beldelerine tasallut olduklarını gözlemlemişti.   

Osmanlı’nın ileri karakolu: Açe Sultanlığı   

İstanbul ile doğrudan ve güçlü siyasi temas kuran en uzak İslam devleti Açe Sultanlığı oldu. Portekizliler, Mekke’ye giden bir Açe gemisini batırıp 500 hacının ölümüne neden olunca Açe Sultanlığı İstanbul’un dikkatini çekti. Lütfi Bey hem konuyu hem de Açe Sultanlığını araştırmak üzere görevlendirdi. Lütfü Bey’in aktardığına göre büyük adaya bağlı adacıklardan oluşan bölgede bulunan Açe, Cuma hutbelerinde Osmanlı padişahının da adını geçiriyordu. Bu tavır, son derece teveccüh ile karşılandı. Bu gelişmeler sonrası Açeliler, İstanbul’a bir elçi göndererek meramlarını aktardı. Bölgede Portekizlilere karşı direndiklerini ve İslam’ı yaymak için yaptıkları çalışmaları Osmanlı padişahına aktardılar.    

Osmanlılar varlıklarından bile yeni yeni haberdar oldukları Açe Sultanlığının Osmanlı padişahı adına hutbe okutmasına, İslami konudaki hassasiyetlerine ve Portekizlilere karşı amansız mücadelelerine hem şaşkınlık hem de hayranlıkla mukabelede bulundu. Padişah, ağır topların da bulunduğu silahlı yardımı Lütfi Bey vasıtasıyla Açe Sultanlığına ulaştırdı. Bu yardımlardan kısa bir süre sonra Açe bölgedeki güçlü devletler arasına girerek sınırlarını hayli genişletti. Bunun üzerine Osmanlı Padişahına gönderilen bir başka mektupta Açe Sultanı şunları yazacaktı:   

“Bu tarafa bir donanma ve gerekli silahları gönderirseniz, Portekiz'in yok olacağına dair söz veriyoruz. Bu bölgedeki Hindistan’daki hükümdarlar Portekiz'in yardımını talep etmektedirler ancak biz sadece sizden yardım talep ediyoruz. Majesteleri kaleleri yıkacak birtakım başlıkçalar (savaş başlıkları) ve savaş topları gönderebilir mi. Lütfi Bey ve adamlarını çok sevdiğimizden onları tekrar buraya göndermenizi rica ediyoruz. Bizim bölgemiz ve Hindistan hakkında oldukça fazla bilgiye sahipler ve buraları görmüş bu yerlerin durumundan haberdarlar. Buraya gönderdiğiniz kişilere bizim buradaki emirlerimize uymaları gerektiğini hatırlatır mısınız? Osmanlı'nın başkentinden gönderilen topçular buraya selametle ulaşmıştır ve bizim gözümüzde onların yeri çok yücedir. Buraya birtakım yetenekli kale zanaatkarları, atlar ve kalyonlar da gönderilmesini rica ediyoruz. Buranın hizmetkarı, Hüseyin, büyük sarayınız önünde eğilmek üzere İstanbul'a gönderiliyor.''   

Açe Sultanı, İstanbul’a gönderdiği elçi vasıtasıyla Padişah II. Selim’e “Açe sizin bir köyünüz ve ben de sizin hizmetkarınızım” sözleriyle Osmanlı’ya sadakatini sunmuştu. Osmanlı Padişahı yalnız silah yardımı ile sınırlı kalınmamasını ve bir donanma oluşturularak Portekizlilerin Uzak Asya’dan tamamen sürülerek Açe’nin güvenliğinin sağlanmasını istedi. Bu sırada Yemen’de çıkan bir isyan donanmanın oluşturulmasını ve bölgeye gönderilmesini engelledi. Buna rağmen ağır silahlar ve askeri uzmanlar taşıyan iki savaş gemisi Açe Sultanlığına gönderilerek bölgedeki gücü tahkim edildi.   

Kanuni sultan Süleyman döneminde başlayan Açe ile ilişkiler II. Selim döneminde en üst düzeye çıkartılmıştı. Açe, Osmanlı’nın desteği öncesi küçük bir vilayetken bölgenin önemli bir gücü haline gelmişti. Açeliler bugün Malezya sınırlarında bulunan Malakka’ya fetih gerçekleştirdiğinde 300 gemi ve 15 bin Türk denizcinin Açe Sultanlığı altında savaştığını, dönemin Batılı kaynakları zikretmektedir. Böylece Müslümanlar Malezya’da hâkim güç konumuna geldi ve Açe Sultanlığı artık Portekiz’in varlığını tehdit eden bir unsura dönüşmüştü.   

Portekizlilerin yerini Hollandalılar aldı   

Açe Sultanlığı Portekizlilere karşı varlığını bir şekilde korumayı başardı; ama 19. Yüzyıla gelindiğinde bu kez başka bir Batılı düşman olan Hollanda bölgeye tasallut oldu. Hollanda önce Minangkabau’yu işgal etti ve ardından Sumatra’ya doğru ilerledi. Açeliler son çare olarak eski dost Osmanlı’dan 1837 senesinde yardım talep etti.   

Osmanlı Devleti’nin vaziyeti iyi değildi. Batılı devletler üzerinde tahakküm kurmuş durumdaydı. Bu yüzden eski günlerdeki gibi bir yardım göndermesi halinde Avrupalı sömürgecilerin gadrine uğramaktan çekiniyordu.   

1873 yılında Hollanda bölgede katliamlara başladığında Açe Sultanı Mahmut, Osmanlı Padişahı Abdülaziz’den meseleye el atamasını istedi; fakat ne yazık ki Osmanlı yine harekete geçmedi. 1891 yılına gelindiğinde bu kez tahtta Sultan Abdülhamit bulunuyordu. İslamcılık ideolojisine ve hilafete inanan İkinci Abdülhamit, konunun daha ciddiyetle ele alınmasını hükümetten istedi.    

Açe Sultanlığı artık Osmanlı padişahı ve halife Sultan İkinci Abdülhamit’ten yalnızca yardım istemiyordu. Hollandalılara, bölgedeki diğer ülkelerin aksine, kanının son damlasına kadar direnen Açeliler; Osmanlı padişahından Açe Sultanlığını doğrudan Osmanlı’ya bağlamasını ve Hollandalılara karşı vatan savunması yapmasını talep ediyordu.   

Sultan Abdülhamit’in konuyu ciddiyetle hükümete sevk etmesi İslamcı aydınlar arasında da heyecan yarattı. Oysa Balkanlar kanayan bir yaraydı ve savaşın eli kulağındaydı. Osmanlı’nın Açe Sultanlığı için Batılı güçlere karşı harekete geçmesi demek Çarlık Rusya’sı gerçeği ile karşı karşıya yalnız olarak kalması demekti. Bu yüzden geçmiş bağları vurgulayan sembolik mektuplar gönderilerek bu talep kabul edilmedi.                                             

Yine de Abdülhamit tarafından Açelilere el altından silah sevkiyatı yapıldı. Onlar da Hollandalılara karşı destansı bir mücadele yürütse de büyük katliamlar, abluka ve açlık sonucu Asya’nın kahraman halkı Açeliler teslim oldu. Onların bu mücadelesi Malezya’nın milli kimliğini oluşmasına katkı sunarken Hollanda’nın bölgede büyük bir güç ve prestij kaybına uğramasına neden oldu.    

Popüler Haberler
Putin’in Yemin Töreni Sonrası Rus Hükümeti İstifa Etti

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in resmen göreve başlamasının ardından hükümet istifa etti. Başbakan Mihail Mişustin, hükümetin istifasına dair kararnameyi imzaladı.

Amerikan Gençler Neden Daha Filistin Yanlısı?

Batı dünyasında gençler arasında Filistin lehinde artan protestolar ve İsrail'e yönelik sempatinin azalması, politik kimlik, sosyal medya etkisi ve etnik çeşitliliğin belirleyici rol oynadığı bir değişimi gösteriyor.

Türkiye-Kuveyt-İlişkilerindeki-Stratejik-Dönüşüm--Derinleşen-İş-Birliği-ve-Ortaklık-Fırsatları.jpg

Türkiye-Kuveyt ilişkileri, stratejik ortaklık yolunda güç birliği yapıyor. Güvenlik, ekonomi ve siyaset alanlardaki iş birliği ve bölgesel istikrara sağladığı katkıları Akademisyen Mehmet Rakipoğlu Fokus+ için kaleme aldı.

Belçikalı Bakan Gennez, AB Ülkelerini İsrail'e Silah Satışını Durdurmaya Çağırdı

Belçika Kalkınma İşbirliği Bakanı Caroline Gennez, AB ülkelerini İsrail’e silah satışını durdurmaya ve Gazze’ye insani yardımı artırmaya çağırdı. Gennez, İsrail’in Gazze saldırılarına karşı uluslararası hukuka saygı duyulması gerektiğini ve AB’nin…

İsrail Ordusu, Gazze'de Refah Sınır Kapısı'nı Ele Geçirdiğini Duyurdu

İsrail ordusu, Refah bölgesindeki kara saldırısı sonucunda Gazze'nin Mısır'a açılan sınır kapısının kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu. Saldırıda 20 Filistinlinin öldüğü belirtilirken, bölgedeki gerilim artıyor.