Denizler Hafıza Atlası (II): Amerika’nın Bilinmeyen Sularında Müslümanlar


Marco, tüm mahfillerde artık bir meczup gibi görülüyordu. Yaşı ilerlemiş, mütemadiyen anlattığı hikayeler artık ilginç olmaktan ziyade kendisi için tehlikeli bir hale gelmişti. Güya, dünyanın bir ucuna kadar gitmiş ve Çin diyarına varmıştı. Bu yolculukta Moğol hükümdarına hizmet etmiş ve Moğollar bir Hristiyan olmasına rağmen ona sayısız ihsan ve lütufta bulunmuştu.
Yaşadığı süre zarfında bir divane olarak görülen bu ihtiyarın tam adı Marco Polo idi. Onun bu hikayelerinden etkilenen başka bir seyyah ise Kristof Kolmb olacaktı. Dahiyane (!) bir fikir geliştiren Kolomb, dünyanın yuvarlak olduğunu belirterek Çin’e ulaşacaktı. Bu sayede Asya’nın içlerinde Moğollarla kurulacak ittifakla İslam alemini tümden haritadan silerken Kudüs’ü de kurtaracağını vadediyordu.

Dünyanın yuvarlak olduğu tartışmaları
Amerika’nın keşfine giden yolda en önemli unsurların başında dünyanın düz mü yoksa yuvarlak mı olduğu tartışmaları gelmekteydi. Bu konu esasen İslam alemi için tartışma konusu dahi değildi. Evvela İbn Rüşt, dünyanın yuvarlaklığı konusunda şunları söylemekte:
“Yeryüzü, konkav bir şekilde olan göğün (semanın) ortasında, havada asılı büyük bir top gibi kürevidir. Hem üst taraftan hem alt taraftan ve hem de kenarlarından, böylece sema her taraftan dünyayı eşit bir şekilde sarmaktadır. Semanın içinde dünya, kabuk içindeki yumurtanın sarısı gibidir.”
Fuat Sezgin, Kolomb’un çizdiği dünya haritasının da hatalı olduğunu belirtmektedir:
“Cr. Colomb da dünyayı kuzeyden güneye doğru sivrileşen bir armuta benzetiyordu. Daha 15. yy. da dünyanın yuvarlak olduğu fikrinin yerleşmemiş bulunduğu Avrupa’ya mukabil, Müslümanlar daha 10. yy.ın ilk yarısında İberik Yarımadası’ndan Büyük Okyanus’u aşarak Asya’nın doğusuna ulaşmaya çalışmışlardı. Onlar bu iki sahil üzerindeki mesafenin daha 9. yy. da 21° bin km. kadar olduğunu hesaplamışlardı. Çok taraflı büyük bilgin al-Biruni 11. yy.ın başlarında bizi objektivitesiyle hayranlığa düşüren Hind medeniyeti üzerine yazdığı kitabında şunu yazıyor: Tanıdığımız büyük kara kütlesi (yani Asya, Avrupa ve Afrika) büyük bir okyanus tarafından kuşatılıyor. Bu okyanusu (adı geçen) büyük kara parçasının arasını şu veya diğer tarafta bir kara parçasıyla veya insanların yaşadığı bir adayla kesmekte olduğu muhtemeldir.”
Elbette bu görüşü ortaya koyan İslam alimleri İbn Rüşt ile sınırlı değildi; fakat konumuza dönecek olursak bu kez farklı bir soru ortaya çıkmaktadır: Amerika’ya, İslam alemini istila etmek hülyaları ile yola çıkan Batılılar mı ilk adımı attı?
Berberiler Amerika yolunda
Muhammed Hamidullah’a göre; Berberiler, Batılılardan çok önce yeni kıtaya adım atmışlardı:
“Berberiler Batı Afrika’ya en yakın nokta olan Brezilya’ya ulaşmışlardır. Brezilya kelimesi ne Brezilya ve ne de Avrupa dillerinden bir kelimedir. Bu kelime dil âlimlerini (Etimolojist) şaşırtmıştır. Bizim hipotezimiz bunu kolaylıkla açıklamaktadır. Şöyle ki: Berberi kabileleri arasında Birzala isminde bir kabile vardır. Bu kabilenin azalarının toplu ismi Brazil’dir. O zamanlarda yer isimleri orada yayılanlardan gelmekteydi. Müslümanların Okyanustaki aramalar dolayısıyla yapmış oldukları seferde Birzala fertlerinden (azalarından) müteşekkil bir gurup bir yerde yerleştiler. Bu yer muhtemel bir ada idi. Böylece buraya Brazil ismini verdiler. Sonradan bütün bölge bu ismi aldı.”
Berberilerin okyanusu aştığı ve Amerika’ya gidip gitmediklerine dair bize etimolojiden fazlası gerekiyor; ama Hamidullah’ın Brezilya örneği bizim için son derece değerli. Bunun nedeni Yeni Kıta keşfedildikten sonra ilk Müslüman topluluğu izine Brezilya’da rastlamamızdır.

Brezilya Seyahatnamesi
Brezilya; zengin pamuk, çikolata ve kahve üretimiyle yenidünyanın en gözde beldelerin başında geliyordu. Bu üretim, beraberinde bölgenin yoğun ve güçlü bir köle pazarına dönüşmesine neden olmuştu. Özellikle Afrika’dan beyaz köle tacirleri tarafından kaçırılan çoğu Afrikalı ilk durak olarak Brezilya’ya getiriliyordu.
Bugün, İslam nüfusu Brezilya’da azınlık dahi olamayacak kadar az olmasına karşın, yoğun Müslüman köle nüfusu 17. Yüzyılda ayaklanarak bağımsız bir devlet kurma teşebbüsünde bulunacak kadar etkiliydi. Bu isyan, Batılıların modern silahlarıyla bastırılmış ve Afrikalı kölelerin dindaşlık ülküleriyle bir daha böyle soylu bir teşebbüse girişmemeleri adına, Brezilya’da köle ya da hür insanlar arasında İslamiyet kati surette yasaklanacaktı.
Bu yasaktan yaklaşık iki asır sonra, 1865 yılında, İstanbul’dan ayrılan bir gemi açık denizlerde yolunu kaybederek Brezilya kıyılarına kadar savrulacaktı. Batılılar geminin bayraklarından kime ait olduğunu tanıdı ve karaya çıkarmak istemedi. Gemi, Osmanlı bandıralıydı ve Devlet-i Ali bu coğrafyada pekiyi anlatılmamıştı. Yine de yardım isteyen bir ticaret gemisi ölüme terk edilemezdi. Yardım amacıyla beyaz efendiler tarafından gönderilen siyahi köleler, Osmanlı gemisine çıktıklarında dehşete düşmüştü; çünkü insan eti yiyen ve şeytana taptıklarını bildikleri (!) Osmanlı adındaki bu beyaz adamlar tekbirler getirerek namaz kılıyordu.
Gemide bulunan ve asıl vazifesi imamlık olan Bağdatlı Abdurrahman isimli mürettebat da Müslüman olduğunu öğrendiği Brezilyalı siyahileri daha yakından tanımak için tüm riskleri göze alarak gemiden indi ve buradaki İslam cemaati ile tanıştı. Kendisine tercümanlık yapan bir Yahudi ile buradaki halkı yakından tanımaya çalıştı.
Kısa sürede bu Yahudi’nin tercümeyi kasıtlı olarak yanlış çevirdiğini anlayan Abdurrahman onu yanından uzaklaştırdı. Brezilya Müslümanlarını tanıdıkça onların en temel İslami konularda yanılgı içinde olduklarını anladı. Abdurrahman meşhur “Brezilya Seyahatnmaesi”nde en temel yanılgıları şu sözlerle anlatacaktı:
“Oruç ve namaz sırasında tükürüklerini yutmuyor, hazır bulundurdukları kâselere tükürüyorlardı. Kadınlara yaklaşmak bir yana, güneş batana kadar onlarla konuşmuyorlardı bile. Sahuru› güneşin doğuşundan önce yiyor, yatsı vakti oruç açıyorlardı. Ramazan’ın son üç günü, geceleri hiçbir şey yemeden oruç tutuyor, yalnız iftar zamanı birkaç bardak meyan şerbeti içiyorlardı. Kadınları ise hiç oruç tutmuyorlardı. Bunlar Frenk kadınları gibi açık geziyor, hatta bazı içkileri kullanıyorlardı.
…
Burada bütün Müslümanlar bıyıklarını tıraş ediyorlardı. Bıyıklarını kesmeyenlere kâfir gözüyle bakıyor, Allah’ın selâmını kesiyor, kız alıp vermiyorlardı. Tütünü haram sayıyor, buna karşılık içkinin mubah olduğuna inanıyor ve açıktan açığa içiyorlardı. Bir gün, kabile reislerinden birisi beni yemeğe dâvet etti. Sofrada şarap görünce, bunun haram olduğunu bildirdim. Allah’a hamd olsun, hepsi içmeyi bırakarak tövbe ettiler. Ama bazıları, şarap yerine tütün içmeye başladılar.” “Abdurrahman’ın eserinin tam adı: Müselliyetü’l-Garib Bi Külli Emrin Acib” (Şaşılacak Durumlar Sebebiyle Bir Yabancının Tesellisi)

Amerika Müslümanları keşfediyor
Müslümanlar, asırlarca Amerika’da sistematik bir varlık gösteremedi. ABD’nin İslam alemine ilgisi ise Meksikalılar ile tutuştukları bir savaş sonucu deve arayışı ile başladı. Hacı Ali isminde bir vatandaşımız develerle birlikte ABD’ye kadar gitmiş ve efsanevi bir karaktere dönüşmüştü.
Ancak yirminci asra doğru; ABD, Osmanlı’nın başına ciddi dertler açacak kadar bize yaklaşacaktı. “Bancroft” isimli zırhlı ABD gemisi, 1897 yılında ortada hiçbir ciddi gerekçe yokken İzmir’i vurmaya kalkması tarihimizin az bilinen hadiselerindendir. 1903 yılında yine hiçbir ciddi gerekçe yokken bir Osmanlı şehri olan Beyrut, ABD’lilerce işgal edilir. Sultan Abdülhamit yaptığı tahkikat sonucu yeni devletleşmiş ABD’lilerin zayıf karnının para olduğunu tespit edince rüşvetle karasularımızdan Amerikalıları uzaklaştırmıştı.
Konuyu çok dağıtmadan toparlayacak olursak ilk dosyada Akdeniz havzasında Alem-i İslam’ın izlerinden oluşan kısa bir seyrüsefer sunmuştuk. Bu dosyada ise Akdeniz’in ötesine geçip Amerika’daki Müslüman varlığının izlerini inceledik. Atlasımızın bir sonraki yazısında Afrika’nın uç denizlerinde unutulmuş zaferlerimizi, kahramanlarımızı ve yazık ki acılarımızı ele alacağız.
Daha geniş malumat için şu eserlere bakılabilir:
- Marco Polo Seyahatnamesi
- Kristof Kolomb - Seyir Defterleri
- Bağdatlı Abdurrahman - “Müselliyetü’l-Garib Bi Külli Emrin Acib” (Şaşılacak Durumlar Sebebiyle Bir Yabancının Tesellisi)
- Muhammed Hamidullah – İslam’a Giriş
- Fuat Sezgin’in Amerika’nın Keşfinde Müslümanlar (Makale)
- Halil İnalcık - Kristof Kolomb ve Haçlı Politikası (Makale)