Dünyanın İsrail Sorunu

Veysel Kurt
19. yy’da Yahudiler Avrupa’da bir sorun olarak tartışıldı. Karl Marks’ın bile açık bir şekilde kullandığı “Yahudi Sorunu” ifadesi, bir topluluğun sorun olarak görüldüğü siyasi bir tartışmaya dönüştü. 1948 sonrasında ise bu topluluğun kurduğu İsrail devleti en çok Filistin topraklarında yaşayan Müslüman Araplar ve fakat aynı zamanda tüm dünya için bir soruna dönüştü.
Dünyanın_İsrail_Sorunu-_Veysel_Kurt.jpg
31 Ocak 2024

İsrail yine bildiği yöntemlerle en iyi yaptığı işi yapıyor. 7 Ekim’de gerçekleşen Hamas saldırılarına karşılık vermek üzere Gazze’ye bomba yağdırıyor. Durmadan hastaneleri, okulları, camileri, kiliseleri, aşevlerini vuruyor. Gazze’de canlı cansız ne varsa İsrail’in hedefinde. En çok çocukları ve kadınları vuruyor. Bunun adı etnik temizlik, bunun adı soykırım. Bir yandan öldürürken öte yandan PR çalışmasıyla bu vahşetin üzerini örtmek için çaba sarf etmekte. Uluslararası basın, Amerikan yönetimi, Avrupalı liderlerin bir kısmı bu tablodan Hamas’ı sorumlu tutmakta. Tablo gayet net: İsrail başta Amerikan desteği olmak üzere bir ölüm makinasına dönüşmekten hiçbir kaygı duymuyor.

Bu süreci birçok siyasi sebeplerle açıklamak mümkün, ancak bundan çok daha önemli bir şey var: İsrail’in nasıl bir devlet, nasıl bir yapı olduğunu anlamak.

Sömürgeci-yerleşimci devlet

İsrail kurulduğu günden itibaren yalnızca bölgenin, Müslümanların ya da Arapların değil, dünyanın bir sorunu oldu ve olmaya devam ediyor. İsrail’i kuranların suç kaydı İsrail’in kurulmasından çok öncesine dayanıyor. 1900’lü yılların başından itibaren terör örgütleri kurarak Müslüman Arapları, Türkleri ve Hristiyanları katletmeye ve topraklarından sürmeye başlayan bu yapı, 1948’den itibaren aynı şeyleri devlet çatısı altında yapmaya devam ediyor.

İsrail katliamlar ve toprak gaspı ile kuruldu. Irgun, Haganah ve diğer örgütler eliyle 1947’de Baldat El-Şeyh El-Hisas’ta; 1948’de Deir Yasin, Şuşa ve Nasıreddin’de gerçekleştirdikleri katliamları yaşayan örgüt mensupları hala anlatmaya devam ediyor.

Öte yandan İsrail’in bir devlet olarak ortaya çıkışı, benzer katliam ve toprak gaspı yapmasının önüne geçmedi. Halbuki modern bir devlet olarak Birleşmiş Milletler’in norm ve kurallarına, uluslararası normlara ve anlaşmalara uyması beklenirdi. Halbuki bugüne kadar hiçbir karar ya da normu uyguladığını ifade etmek neredeyse imkansız. Kendini istisnai bir konuma yerleştirerek her türlü kural ve normun üzerinde görmektedir.

Baştan ifade edelim ve açıklayalım: Sömürgeci yerleşimci bir devlettir İsrail. Yüzyılı aşkın bir süredir oldukça planlı bir şekilde katlettiği ve sürdüğü Müslüman ve çok az da olsa Hristiyanların yerine Yahudileri yerleştirmekte hiçbir beis görmemektedir. Kullandığı yöntem de açıkça etnik temizlik ve “yerleşimcilik” dedikleri aleni hırsızlıktır.

Bu yöntemler tarihte çok az kullanıldı. Modern dönemde Avrupalıların sömürgecilik politikalarını bile aşan bir mahiyete sahip. Avrupalılar sömürdükleri ülkelerin kaynağını sömürüp bunu devam ettirmek için bir düzen kurmuşlardı. Gerektiğinde katliam yapmaktan da çekinmediler. Ancak İsrail’in durumu farklı. Ekonomik kaynaklara el koymanın ötesinde Filistinlileri sahip oldukları topraklardan sürmek amacıyla yüz yıldır durmadan katliamlara ve toprak gaspına devam ediyor.

Ve maalesef görünen o ki Filistin topraklarını bütünüyle yutuncaya kadar devam edecek. Dahası, Gazze, Batı Şeria ve Kudüs’ün hepsini alsa bile duracağının bir garantisi yok. Çünkü yeryüzünde sınırları belli olmayan tek devlettir İsrail. Bundan sonra başka yerlerde de hak iddia edebilir ve o toprakları işgal edebilir.  

Hiçbir uluslararası hukuk kuralını tanımayan, hiçbir uluslararası siyasi norma saygısı olmayan, güvenlik güdüsünden başka hiçbir hareket zemini olmayan bir devlet. Kullandığı tek dil savaş dili, uyguladığı tek yöntem askeri yöntemler. 1948’den beri çevresinde en düşük düzeyde bir rıza üretememiş, uluslararası sistemin en temel niteliği olan diğer devletlerin egemenliğini kabul etmeye yanaşmayan bir devlet. Bu yönüyle Modern bir ulus-devlet bile değil. Bütün parametrelerini Batılı güçlerin belirlediği mevcut uluslararası sistemde bir karşılığı yok. En çok sivilleri vuruyor, en çok çocukları öldürüyor. Böylece kendisi ile yaşanabileceği hissini yok ediyor. Ve bütün bunları haklılık iddiası ile yapıyor.

Kendi halkını ancak şiddet ve savaş yoluyla koruyabileceğini, halkını sürekli savaş psikolojisinde tutma ve sivil-sivil olmayan ayrımını ortadan kaldırma gayreti içinde olan bir devletle siyasal ya da hukuki zeminde muhatap olmak ne kadar mümkündür? Bugünlerde, Gazze’yi bombalarken sevinç gösterileri eşliğinde kutlama yapan bize bu anlamda çok şey söylüyor. Bunu ilk defa yapıyor değiller. 2008’de ve 2014’te de aynı şeyi yapmışlardı.

Yazının başında ifade edildiği gibi İsrail istisnailiğini dayatarak bir strateji üretmektedir. Bu çerçeve içinde kalarak İsrail ile bir ilişki kurmak her zaman İsrail’in bu konumunu korunaklı kılacaktır. ABD, İngiltere, Almanya başta olmak üzere birçok liderin neredeyse her açıklamasında İsrail’in egemenlik hakkından dem vurmasının bir anlamı var. Bir anlamda İsrail’i normal bir devlet olarak kurmaya yönelik söylemsel bir mahiyete sahiptir bu sözler. Ancak bu çağrıların yetersiz olduğu gayet aşikar. Bu söylemleri destekleyen siyaset ve gerektiğinde yaptırımlar olmadıkça, İsrail standart bir ulus-devlet olmaya yanaşmayacaktır. Dünyanın önünde iki yol var. Ya -bütün zaaflarına rağmen- mevcut sistemin bir parçası olması için İsrail’i zorlayacak ya da İsrail’in tüm dünyayı kendi şartlarına çekmesine razı olacaktır.

İsrail’e Karşı Mücadele Etmek

Yukardaki tablo İsrail’in istisnai konumlanmasının kabul edilebileceği, bir başka deyişle İsrail’le mücadelenin mümkün olmadığı anlamına gelmemeli. Tam aksine İsrail’i “efsaneleştiren” yaklaşım ve yorumlar İsrail’in tezlerine destek olmaktan başka bir anlam taşımıyor. İsrail’e karşı mücadele etmek kolay değil, ancak başlangıç noktasını belirleyerek başlanabilir: İsrail’i kendini konumlandırdığı istisnai konumdan indirmek.

Bu duruma dair önemli göstergeler de belirmeye başladı: Her şeyden önce 7 Ekim saldırılarının kendisi, İsrail’in askeri ve istihbari zafiyetlerini göz önüne sermiş durumda. Üç aydır en gelişmiş silah sistemleri ile hiçbir kural tanımaksızın gerçekleştirdiği operasyonlara rağmen verdiği büyük kayıplar da aynı bağlamda değerlendirilebilir.

7 Ekim sonrasında İsrail’in başlattığı saldırı dalgasına karşı başlayan boykotlar ise, İsrail’i kendisine destek veren küresel şirketler için önemli bir yük haline getirdi. Uluslararası şirketlerin uğradığı zararlar ve prestij kaybı bu durumun önemli bir kanıtı. ABD ve Avrupa ülkelerinde seçimler yaklaştıkça İsrail’in bu ülke yönetimlerine oluşturduğu yük ve İsrail’i taşımanın maliyeti daha görünür olacak.

Ayrıca Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde kabul edilen soykırım davası da bir başka önemli gelişme. İsrail yönetimi, bir yandan mahkemeye savunma verirken öte yandan mahkeme kararlarının operasyonlarını etkilemeyeceğini açıkça ifade ediyor. Ve bu ifadelerle yine kendi istisnailiklerini dayatma yolunu tercih ediyor. Ancak sürecin başlamış olması bile bu anlamda önemli ve Netanyahu’yu bir çıkış stratejisi arayışına iten bir faktör olacaktır. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler Haberler
Kuveyt'in Turistik Cazibe Merkezi Üçüz Kuleler

Seyir küreleriyle süslenmiş benzersiz tasarıma sahip üçüz kuleler günümüzde Kuveyt'in simgeleri arasında yer alıyor.

Umman'ın Tarihine Tanıklık El Alem Sarayı'nın 200 Yıllık Hikayesi

Umman'ın başkenti Muskat'taki El Alem Sarayı, ülkenin tarihine şahitlik eden, kentin en önemli sembollerinden sayılıyor ve 200 yılı aşkın bir tarihi olan saray Sultan Kabus'un önemli misafirlerini ağırlıyor.

Hamas Siyasi Büro Üyesi Usame el-Hamdan Gazze Savaşının Sonu İsrail Hükümetinin Çöküşü ile Olacak

Hamas Hareketi Siyasi Büro Üyesi Usame el-Hamdan, Gazze'deki savaşın Hamas'ın değil, İsrail'deki Binyamin Netanyahu hükümetinin sonunu getireceğini savunarak, ABD'nin "Hamas'tan sonraki günü değil, Netanyahu'dan sonraki…

İsrail'in Gazze'deki Sivil Katliamında ABD Silahlarının İzleri Göze Çarpıyor

Gazze'deki çatışmalarda kullanılan ABD yapımı silahların izleri dikkat çekiyor. İsrail'in kullandığı mühimmatlar uluslararası endişelere neden oluyor. Bu durum, sivil kayıpların artmasına ilişkin ciddi endişeleri beraberinde getiriyor.

Filistin Fetih Hareketi ABD'nin Gazze Liman Projesi, Filistin'de İzolasyon ve Tehcir Endişelerini Arttırıyor

Filistin Fetih Hareketi, Gazze Şeridi'ne kurulan geçici yüzer limanın İsrail işgalini sağlamlaştırmak ve Gazze Şeridi'ni izolasyonda tutmak için olduğunu açıkladı.