14 Ekim 2025
Yaklaşık bir aydır Gazze’de uygulanan soykırım ve Filistin konusunda birçok alanda gelişmeler yaşanıyor. İki yıldır İsrail’in Gazze’de uyguladığı acımasız ve ahlaksız katliamların sona erdirilmesi öncelik taşıdığı için bu sürecin de en önemli gündem maddesi haline geldi.
Batılı ülkelerin, kendi kamuoylarında yükselen tepkilerin de etkisi ile Filistin Devleti’ni tanıyacaklarını ilan etmesi ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda (BMGK) bu gündemin öne çıkması karşısında İsrail ve Trump yönetimi karşı hamle yapmakta gecikmedi. ABD yönetimi, Mahmud Abbas’ın vizesini iptal ederek BM’ye katılımını engelledi.
Öte yandan Trump oluşan dalganın üzerinde sörf yapmanın yollarını ararken, İsrail artık kaçınılmaz hale gelen ateşkes sürecinden stratejik kazanımlar elde etmenin peşine düştü. Üçüncü tarafların içindeki Türkiye ve Katar gibi bir kısım ülkeler ateşkes sürecini samimiyetle benimseyip kısa vadede Gazze ve Filistin lehine sonuçlar doğurması için çabalarken büyük bir kısmı ise ortaya çıkan siyasi maliyetlerden kaçınmak ve Trump yönetimi ile ilişkilerini konsolide etmenin yaratabileceği avantajlardan yararlanmak için görüntü verme yarışına girdi.
Trump’ın planı ne vadediyor?
Ve nihayet Trump, BMGK marjında, İslam ülkelerinin liderleri ile görüştükten sonra Washington’da Netanyahu ile görüştü ve 29 Eylül günü Gazze’ye ilişkin yirmi maddelik planını açıkladı. Yirmi maddelik planda Gazze ile ilgili olumlu yaklaşımı yansıtan çeşitli maddeler yok değildi. Ateşkesin sağlanması, Gazzelilerin yerinden edilmeyeceği, Gazze’nin yeniden inşa edilmesi bu anlamda göze çarpan ifadeler. Bunların tümü aslında İsrail’in işlediği cürümlerin sonucunda ortaya çıkan ihtimallerdi ve Trump bu konularda daha önce dillendirdiği pozisyonunu değiştirme lütfunda bulundu.
Ancak yirmi maddelik planda bırakın İsrail’e hesap sorulmasını, Gazze’ye yönelik büyük çaplı saldırıların yeniden başlamayacağına yönelik bir garanti de yok. Hamas’ın koşulsuz bir şekilde kendini feshetmesinin beklenmesi ise bütünüyle İsrail’in taleplerini yansıtan bir yaklaşım. Halbuki Hamas’ın kendini feshetme konusunda takındığı esnek tavrın kaynağı, Filistin meselesinin çözümüne yönelik uluslararası kamuoyunun benimsediği ve BMGK’nın da gündemi olan iki devletli çözümün devreye girmesi; İsrail’in bir şekilde dizginlenmesidir. Ancak Trump’ın planında bu konulara dair bir ifade de yok.
9 Ekim günü Mısır’da imzalanan ateşkes, esir takası ve İsrail’in belirlenen hatların gerisine çekilmesini içeren anlaşma Trump’ın ortaya koyduğu iradenin bir sonucu olarak ortaya çıktı.
Tel Aviv’den Şarm el Şeyh’e
Bu gelişmelerin yol açtığı olumlu hava üzerine Trump, teatral tarzı ile ölçek büyüterek sahneye çıktı. İsrail’e indiği saatlerde Hamas İsrailli esirleri serbest bıraktı. Böylece Trump, iki yıldır Netanyahu hükümetinin benimsediği en önemli hedef olan ‘esirlerin geri getirilmesi’ni İsrail kamuoyuna hediye olarak sunmuş oldu.
Netanyahu, esirlerin bu şekilde geri gelmesinden çok hoşnut olmasa da başka çaresi de kalmadı. Dahası, Knesset’te yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Herzog’a “Netanyahu’nun rüşvet suçlarını affetmesini” önererek çıkış yolunu da göstermiş oldu. Trump ayrıca İsrail’in her türlü silah taleplerini karşıladıklarını ve bir Hristiyan olarak doğan kızının nasıl Yahudiliğe döndüğünü anlattı.
İsrail kamuoyunda şovunu yapan Trump, kendisini bekleyen yirmiden fazla devlet ve uluslararası kuruluş temsilcisi ile zirve toplantısı için Mısır’a geçti. Türkiye, Mısır, Katar ve ABD’nin imza töreni için bu kadar liderin hatta Tony Blair ve FİFA Başkanı gibi isimlerin bile koşa koşa Mısır’a gelmesi dikkat çekiciydi. Kaldı ki, bu ülkeler arasında 7 Ekim’den beri İsrail’e doğrudan ya da dolaylı olarak destek veren ülkeler de vardı. Yazının başında ifade ettiğim gibi bu ülkeleri kabaca beş kategoriye ayırmak mümkün: İsrail’i durdurmak için büyük çaba sarfeden Türkiye ve Katar, reel politik gereği bu ülkelere destek veren Mısır gibi ülkeler, farklı ölçeklerde de olsa İsrail’e destek veren ülkeler (ABD, Almanya, BAE), sürecin maliyetinden kaçınma telaşı içinde olan ve dolayısıyla İsrail’i kınamaktan bile geri duranlar. Dolayısıyla zirveye katılan Türkiye, Katar ve Mısır hariç diğer liderlerin telaşı Trump’ın trenine binmekten başka bir anlam ifade etmiyor.
Zirve’de imzalanan ve gece geç saatlerde kamuoyu ile paylaşılan metne bakıldığında oldukça soyut ifadeler içerdiğini ifade etmek mümkün. Trump’ın barış planına destek verildiği ifadeleri ile başlayan metin, “Gazze’de savaşı sona erdirme, Orta Doğu’da barışın sağlanması, taraflar arasında barış ve diyalogun sağlanması, herkes için güvenlik ve refahın arzu edildiği” şeklinde devam edip, İsrail’in komşuları ile barış içinde yaşamasına yapılan vurgu ile sona eriyor.
Uluslararası platformlarda Filistin’in haklarını savunan ve İsrail’i durdurmak için büyük çaba harcayan aktörler için Trump’ın adeta tiyatro sahnesine çevirmeye çalıştığı zirveyi katlanılır kılan iki unsurdan birisi, İsrail’in haksız ve hukuksuz bir şekilde esir olarak aldığı Filistinlilerin serbest bırakılması ve Gazze’nin bir süreliğine de olsa nefes alacak olması.
İkincisi ise sürecin orta vadede Filistin lehine sonuçlar üretmesi için çabanın devam edeceğine dair ipuçları. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da zirve sonrasında yaptığı gazetecilere yaptığı açıklamada “Anlaşmaya, Filistin sorununu çözen bir belge gözüyle bakmak yanlış olacağını ve mutabakatın özü itibarıyla bir ateşkes düzenlemesi” olduğunu açıkladı. Açıklamanın devamında ise “Filistin davasının yegane çözümünün 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin devletinin kurulmasından geçtiğini” ve Türkiye’nin de bunun için çalışmaya devam edeceğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu yaklaşımı, ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışan Trump’ın planının farkında olduğunu ve meselenin özünü unutturmayacağına dair bir irade beyanı olarak okunabilir.
Kısacası birkaç aydır İsrail’e karşı devlet düzeyinde yükselen itirazların beklenen sonucu ürettiğini ifade etmek zor. Trump bu itirazları dikkate aldı ve fakat İsrail’in yaklaşımını özümseyerek ustalıkla absorbe etti. Filistin devletinin tanınması ve dolayısıyla İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesi gündemini Gazze’nin işgali ile sınırlandırdı. İsrail saldırganlığının yeniden hortlamasına karşı hiçbir garanti üretmeyen palyatif bir çözüm ile barışı getiren aktör rolünü oynadı.








devamını oku daha az oku
Fakültesi’nde öğretim üyesidir.