15 Temmuz 2016 hain darbe girişiminin üzerinden sekiz sene geçti. Türk siyasi tarihindeki darbelerden herhangi birisi olarak kabul edemeyeceğimiz, aktörleri ve hedefleri açısından çok boyutlu ve üzerinde çok ciddi düşünmemiz gereken bir darbe girişiminin yıl dönümündeyiz.   

Bir NATO üyesi olan Türkiye’nin vatandaşlarına havadan helikopter mermileri yağdırılırken, NATO mensubu ülkelerin pek çoğunun o gece aldığı tavır; özellikle darbenin seyri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağının rotası gibi konularda ortaya atılan sayısız dezenformasyon, darbenin ertesinde Batı medyasının darbecilerin haklarını savunma ve demokrasiyi korumak için sokağa dökülen insanları kriminalize etme çabası gibi birçok konu tekrar tekrar hatırlanıp üzerinde düşünmeye değer.    

Maalesef Türk ordusuna büyük bir ihanet içerisinde bulunan FETÖ’cü darbecilerin tanklarla geçişini alkışlayan, ‘mevcut iktidar gitsin de nasıl olursa olsun’ düşüncesine sığınan muhalif zihniyet bir yandan; darbeye tiyatro diyerek hafife almaya çalışan, şehitleri görmezden gelen, adını bile anmayan, her durumda FETÖ mensuplarının mağduriyetlerini dile getiren zihniyet diğer yandan canımızı sıkmaya devam ediyor. Firari FETÖ’cülere güvenli liman olan Batı ülkelerini, hala FETÖ’cülerin argümanlarının peşine takılanları ve Türk halkında 15 Temmuz yorgunluğu yaymaya çalışanları göz önünde bulundurdukça Türkiye’nin Arap Baharı’ndan beri istikrarsızlaştırılan bölgede nasıl bir mücadele verdiğini ve vermeye devam etmesi gerektiğini ortaya koyuyor.    

15 Temmuz ve Arap dünyası   

15 Temmuz, bir tek Batı ile değil, Arap dünyası ile ilişkilerimizde de adeta bir dönüm noktası oldu. Ayrıca Türkiye’ye karşı tutumların ve süregelen ilişkilerin bir turnusol kağıdına dönen 15 Temmuz tepkilerine Arap dünyası açısından da bakmakta fayda var. Bu noktada Arap hükûmetlerin ve elitlerin tepkileri ile halkların tepkisini birbirinden ayırmak gerekliliğinin de altı çizilmeli. Aslında bütün İslam dünyasında Erdoğan’ı bir lider olarak gören Katar, Pakistan, Cezayir, Tunus gibi ülkelerde Türk vatandaşlarına destek olarak sokağa çıkan binlerce insan vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çeşitli uluslararası platformlarda Orta Doğu’da ve Körfez ülkelerinde yaşayan Müslümanlara doğrudan seslenmesi, Müslümanların kadim problemlerine sahip çıkması, sömürgeci zihniyete başkaldırması, önceki hükûmetlere kıyasla bu bölgelere çok daha fazla dikkat kesilmiş Türkiye’nin kuşatıcı dış politikası bölge insanında bir karşılık buldu. Arap Baharı rüzgarının büyük yıkıma yol açtığı Mısır, Suriye, Yemen, Libya gibi ülkelerden sonra Türkiye’nin bölgedeki istikrarlı güç olarak varlığını devam ettirmesi halklar nezdinde de bir umut kaynağı olarak değerlendirildi.   

Türkiye, İsrail’e karşı Gazze’ye ve Filistin’e verdiği destek, güçlü dış politikası, ordusu ve bölgede işler demokrasiye sahip tek ülke olması hasebiyle takdir edilirken; aynı zamanda Arap ülkelerinin halkları ve elitleri için de bir model teşkil ediyor. Dolayısıyla bu toplama bakarsak Arap halkları, darbe girişimini Orta Doğu’da meşru yönetimleri savunan, Batı’nın bölgedeki emperyalist heveslerine açıkça karşı duran ve Arap Baharı’nın başarısız Mısır ve Tunus örneklerine karşın; dünya görüşünü uzun süreli bir iktidara uyarlayıp dönüştürebilmiş bir modelin ortadan kaldırılmasına ve Erdoğan’a karşı bir hamle olarak okudular. Müslüman coğrafyaların genelinde Erdoğan’a doğal bir liderlik atfedilmesinin arkasında 19. yüzyıldan beri Müslümanlar için bir mesele olan kendi ülkelerini yönetmek, sömürgecilikten ve her tür etkiden kurtulmak gibi iktidar sorunlarına karşı bir model oluşturmuş olması var. Dolayısıyla Erdoğan’a karşı yapılan bir darbe girişimini neredeyse bütün Arap ülkeleri de endişe içinde izledi. O gece sosyal medyada Türkler ile dayanışma içinde olan Arapların dua ve destek mesajları ön plana çıkıyordu. Ayrıca darbe girişiminin başarısız olması da yine bu coğrafyada başka bir umut ve manaya karşılık gelmekte. Eğer 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olmuş olsaydı, 2013 yılında Mısır darbesi ile başlayan süreç de başarıya ulaşmış olacaktı.  

Arap elitleri ve hükûmetleri  

Elbette Arap halklarının heyecanına bütün Arap medya ve hükûmetlerinin eşlik ettiğini söyleyemeyiz. Katar gibi daha ilk dakikadan darbe girişimini kınayan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a destek mesajı yayımlayan ülkelerin yanında, darbe girişiminin sonuçlanmasını ve başarılı olup olmayacağını gördükten sonra bir mesaj yayımlayan, bir müddet çekincede kalan veya açıkça darbeden taraf olanlar da yok değildi. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suriye merkezi hükûmeti o gece boyunca darbenin başarılı olmasını açıkça arzu etmişti.   

Katar, henüz darbenin ilk saatlerinde darbe girişimini kınadı ve Katar Emiri Şeyh Tamim, henüz girişim nihayete ermemişken Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir telefon görüşmesi de yaptı. Katar Emiri ayrıca darbede şehit olanların yakınlarına maddi destek teklifinde de bulundu.   

Lübnan, Ürdün, Irak gibi ülkelerin yönetimleri darbe sürecini kınayarak Türkiye’nin istikrarından duydukları sevinci dile getirdiler. Suudi Arabistan’da ise değişik bir durum yaşandı. Resmi makamları darbeyi kınayarak Türk hükûmetinin anayasal meşruiyetini vurgularken, Suudi medyası, özellikle Al-Arabiya, birçok yalan haber ve dezenformasyon yayımladı. Yaşananları sokaklarda iktidar yanlısı ve karşıtlarının çatıştığı bir iç savaş olarak nakleden Al-Arabiya, darbe girişimini Mısır’daki darbe ile karşılaştırdı.    

Mısır’da ise resmi basın öncelikle darbenin başarılı olduğu yönünde açıklamalar yaptı. Bir darbe ile iktidara gelen Mısır hükûmeti, geçici üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden FETÖ’nün darbe girişiminin kınanmasıyla ilgili açıklama yapılmasını engelledi.    

Türkiye’nin ilişkilerinin son bir-iki senedir normale girdiği Birleşik Arap Emirlikleri ise o dönemde başlı başına darbenin bir tarafı olmakla suçlanıyor. Hem BAE merkezli hem de Batı’da bazı haber organları aracıyla darbe ile ilgili ciddi bir olumsuz haber akışına dahil oldu.   

Öte yandan BAE’de yayın yapan Sky News kanalı, Erdoğan’ın Almanya’ya siyasi iltica talebinde bulunduğunu haberleştirdi ve yapılan haberler doğrudan Erdoğan’ı hedef almaktaydı.    

Uzun bir gecenin yukarıda yer vermeye çalıştığımız kısa özeti de gösteriyor ki, 15 Temmuz askeri darbe girişimi uluslararası öneme haiz ve dünyanın dikkatlice takip ettiği bir hareketlilikti. Arap dünyası açısından diğer darbelerin aksine, Türk hükûmeti ve darbeciler değil, temel ayrım Cumhurbaşkanı Erdoğan taraftarları ve darbeciler arasında bir mücadele olarak yer aldı. Ülkeler arasında hesaplaşmaların, çıkarların ve darbecilerle iş birliklerin de gölgelediği bu mücadele sonunda Türkiye’de darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmış olması, Arap toplumları açısından Arap Baharı ile başlayan büyük kırılmanın sekteye uğraması, emperyalistlerin yenilmesi demekti.   

Türkiye’nin mücadelesi ve yolculuğu, bu bağlamda bölgedeki ülkelere ve halklara model oluşturmaya ve ümit vermeye devam edecektir.