Batı Basını, Sekülerleşme, Metropoller ve Ucu Açık bir Seçim Analizi

Meryem İlayda Atlas
Türkiye’nin 2024 yerel seçimlerinde sosyo-ekonomik dinamiklerin rolü, seçmen davranışları ve Batı basınının eleştirel yaklaşımlarını gazeteci Meryem İlayda Atlas Fokus+ için kaleme aldı.
Batı-Basını,-Sekülerleşme,-Metropoller-ve-Ucu-Açık-bir-Seçim-Analizi.jpg
05 Nisan 2024

Türkiye’de 31 Mart yerel seçimlerinden sonra ortaya çıkan tablo üzerine hem detaylı saha çalışmaları yapılması hem de bir müddet daha düşünülüp analiz edilmesi gerekiyor. Zira akla ilk gelen analizler zaman zaman İngilizce’de “wishful thinking” denen tarzda kişilerin arzu ettiği gerçekliğe tekabül ederken, milyonların gerçekliği ile uyuşmayabilir. Tıpkı sözleşmiş gibi Batı basınının seçim sonuçlarına günlerce Erdoğan’ın yenilgisi olarak yer vermesi örneği gibi. Seçim sonuçlarında Ak Parti’nin beklenmeyen ve öngöremediği bir yenilgi aldığı bir gerçek. Fakat bu yenilgi lidere mi yoksa partiye mi ait, bu kısmı analize muhtaç. Hem Türkiye’de hem dış basında yapılan seçim analizlerinin belli bir sistematiğe ve fikri takibe ihtiyacı olduğu bir gerçek.

Seçim yenilgisi Erdoğan’ın mı?

Öncelikle 31 Mart 2024 yerel seçim sonuçlarının analiz edilirken hem evvelki yerel seçim sonuçları karşılaştırılması, hem de 10 ay evvel yapılan genel seçim sonuçları ile düşünülmesi daha doğru olur. 2023 Mayıs seçimlerinde Ak Parti’nin oyu düşmesine rağmen Erdoğan her iki turda da birinci olarak seçimi tamamlamıştı. Türkiye’de seçmen davranışı belli bir bilinç ve aklıselim ile seyreder. Erdoğan’a geçen seçimlerden hemen önce gerçekleşen bir deprem afetine, ekonomik krize ve 20 yılı aşkın iktidar yorgunluğuna rağmen güvenlik, ülke yönetimi, dış politika gibi konularda bir beş yıl daha ehliyet veren seçmen, 10 ay sonra Ak Parti’ye yerel yönetimlerde kırmızı kart gösterdi. Bu mesaj doğrudan Ak Parti elitlerine, teşkilatlarına verilmiş bir mesajdır. 

Dünyanın önde gelen ajanslarından Reuters, seçim sonuçlarını “muhalefetin canlanması ve Erdoğan’ın devrilmesi” olarak değerlendirdi. Seçimlerde Erdoğan’ın devrilmediği bir gerçek, muhalefetin canlanması meselesi ise oylarını artırması anlamında bir gerçek. Lakin seçim sonuçlarının yine de Ak Partiye dönük mesaj niteliğinde bir yanı var. Sandığa gitmeyen seçmen ve Yeniden Refah’a verilen tepki oyları, Ak Parti’nin kaybetmesinin muhalefetten bağımsız nedenlerinden. 

Batı basını, Ak Parti kazandığında seçim sonuçlarını otoriterlik, tek adamlık gibi saiklerle değerlendirip geçiştirirken son seçim sonuçlarına iki üç gün üst üste geniş yer vererek büyük bir kutlama havasında yayınlar yaptı. Bu yayınlarda Türkiye demokrasisine dair hiçbir analiz yapılmadı. Genel ezberleri olan “iktidarın çeşitli araçları baskılayarak seçim sonuçlarını etkilediği” bir ülkede nasıl oldu ise CHP’nin tarihinin en büyük zaferlerinden birisini kazanmasına, mülki idarelerin el değiştirmesine ve hatta başkent Ankara’da 30 puana kadar fark atmasına “müsaade ettiği” konuşulmadı.

Genel olarak Batı basını meseleyi Ekrem İmamoğlu’nun Erdoğan’a karşı zaferi olarak okudu. İmamoğlu’nun 2028 yılında -aday olmayacağını belirten- Erdoğan’ın karşısına çıkıp Cumhurbaşkanı adayı olacağı ve kazanacağı temennisi sık sık dile getirildi. Erdoğan’ın yenilmezlik stratejisinin son bulduğu, popülarite barometresinin dibe vurduğu yazıldı. The Economist dergisi, muhalefetin Erdoğan’a meydan okuduğunu ifade ederken, Le Monde gazetesi ise seçmenin Erdoğan’a ağır bir tokat indirerek Atatürk’ün kurduğu partiye oy verdiğini belirtti. Seçimlerin İslamcılar ve Atatürkçüler arasında bir oylama olmadığını Türkiye’de yaşayan herkes idrak etmiş durumdadır. Batı basınının Türkiye gibi karmaşık ve seçmen davranışı açısından kompleks tepkiler veren bir toplumu analiz edemediğine yıllardır şahit olduk. Gerçekte seçim sonuçlarını Ak Parti’nin yenilgisi açısından üç başlık altında toplamak mümkün. Parti’nin kampanya sorunları ve organizasyonsuzluk, ekonomik sıkıntılar, sosyolojik değişimler ve toplumsal dönüşümler.

İki öne çıkan başlık: Teşkilatlar ve ekonomi 

Ak Parti, seçimlerde teşkilatlarının ve temsilcilerinin sahadaki performanslarını, kampanyaların etkililik oranını ve organizasyon kapasitesini kendi kurullarında gözden geçirecektir. Bu yönde elimizde sadece gözlemler olduğu için herkesin şahsi gözlemi üzerinden bir hesaplaşmaya gidilmesi yerine zamanla tekrar sahaya inilerek seçmene her öne çıkan başlık üzerinden tekrar danışılarak kaybın siyasal haritasının çıkarılması elzemdir. Bu, daha ziyade partinin yapacağı, yapması gereken bir çalışmadır. İkinci olarak bozuk ekonominin özellikle emeklilerin tepkisel oylarının veya sandığa gitmemesinin, işsizliğin, hayat pahalılığın, kira artışlarının seçim sonuçlarında etkisi olduğu bir gerçek. Fakat tespiti oldukça kolay bu mesele de bugünden yarına çözülebilecek bir konu değil. Hükümet bu konuda etkili ekonomi programlarını ve sosyal inşa çalışmalarını seçmenin hissedeceği şekilde bir an evvel hitamına erdirmelidir. 

Metropolleşme ve sosyal dönüşüm 

Son olarak seçim sonuçları açısından önemli bir etken kadınlar, gençler, yaşam tarzı, şehirleşme gibi konularda öne çıkan sosyolojik meseleler. Öncelikle akademik metinlerde dahi genel kabul haline dönmüş, Ak Parti’nin İslamcı bir parti olduğu ve toplumu dindarlaştırdığı algısının aksine özellikle büyükşehirlerde son yıllarda orta sınıflaşmış Ak Partililerin çocuklarında dahi sekülerleşme oldukça yüksek oranda seyrediyor. Son on senedir yapılan pek çok araştırmada Türk toplumunu dindarlaşan değil, sekülerleşen bir toplum olarak gözlemleniyor. Bu hususta Ak Parti’nin yaşam tarzı tartışmaları, dindarlaşma üzerinden olgusal değil, algısal bir imaj kaybı var. Ak Parti eli ile yaşam tarzına müdahale konusunda elle tutulur hiçbir veri bulunmazken bu mesele bir söylem ve kriz yönetememe meselesi olarak gençlerde ve kadınlarda algısal bir karşılık buluyor. 

Kadınlarla ilgili yasal haklar, eğitim, sosyal statü konularında bir hayli yol alınmasına rağmen son yıllarda başını Yeniden Refah Partisi’nin çektiği belli sosyal kampanyalara Ak Parti elitlerinin de destek vermesi sonucu İstanbul Sözleşmesi, bazı kadın aktörlerin düzenli linçlenmesi, Ak Parti’nin aile karşıtı ve kadınlara verdiği haklarla sosyal düzeni bozuyormuş gibi bir algıya çekilmesi bu konulardan endişe duyan kitleden daha büyük bir kitlede memnunsuzluk ve kaygı oluşturdu. Son seçim sonuçları, kadınların Ak Parti’nin yumuşak karnı haline getirilmesinin, Ak Parti’nin siyaseten yetişmiş kadınlarının hedef alınmasının Yeniden Refah’a yarayan rekabetçi bir siyasi tutum olduğu gözlenmedi.

Bir başka mesele de kentlileşme konusu. Geçmişten günümüze devam eden kentlileşme son 20 senede artarak devam etti. Nüfusun yarısı ilk 10 şehirde ve yüzde 72’si nüfusu 1 milyondan fazla olan 24 şehirde yaşıyor. Öncelikle artık seçmen profilinde üçüncü ve dördüncü kuşak şehirliler var. Eğitim durumları daha yüksek, dünya ile irtibatlılar ve hem pay almak hem de dikkate alınmak istiyorlar. Birçoğu kiracı olan bu kitle üzerinde kira oranları özellikle etkili. Zira Türkiye ortalamasında kiracılık yüzde 27 civarında iken İstanbul’da yüzde 38 gibi yüksek bir rakamda. Son 20 senede tek kişilik hanede yaşayanların sayısının TÜİK verilerine göre yüzde 15 civarında arttığı düşünülürse şu anki kentli nüfusla Ak Parti iktidara geldiğindeki kentli nüfus arasında ciddi bir farklılık bulunuyor.

Son yıllarda daha belirgin hale gelen Esenyurt gibi kalabalık uydular ve hızla artan şehirleşme metropelleşmeye sebep oldu. Metropollerin ise bütün dünyada kendine has dinamikleri var. Metropollerde toplumsal kontrol daha az, kozmopolit ve dağınık. Kentleşmenin ilk yıllarında büyük şehirler bir köyler ve iller kümesi halindeydi, İstanbul’da akraba ve aynı köylüler aynı binalarda, sokaklarda, mahallelerde yaşamaktaydı. Hâlbuki bu klasik varoş yaşantısı da giderek kaybolmakta. Varoşlarda inşa edilen sosyal konutlar, büyük site yaşantısı ve metropolleşmenin etkisi ile aynı şekilde birbirinden kopuk ve bağımsız bir yaşantı hüküm sürüyor. Geçmişte Refah Partisi’nin ve Ak Parti’nin itici gücü olan bu kitlelerin yeni kuşakları eski elitler arasında yeterince yer ve kabul bulamasalar da Ak Partinin de onların ihtiyaç ve taleplerini karşıladıklarını düşünmüyorlar. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler Haberler
06HC_WEB_-_7_Soruda_Türkiye’nin_Uluslararası_Adalet_Divanı’ndaki_Soykırım_Davasına_Katılımı-_Deniz_Baran.jpg

Türkiye, Uluslararası Adalet Divanı'nda Güney Afrika'nın İsrail'e açtığı Soykırım Davası'na katılarak uluslararası hukuk sahnesinde daha belirgin bir rol almaya hazırlanıyor. Bu katılımın Türkiye'nin hukuki pozisyonuna ve…

Kuveyt Büyükelçisi Tuba Nur Sönmez: “İki Ülke Birbirinin Zor Zamanlarında Gerçek Bir Dayanışma Örneği Gösterdi”

İki ülke arasındaki bağları pekiştirmek üzere Kuveyt Emiri Şeyh Meşal Türkiye'yi ziyaret ediyor. Kuveyt Büyükelçisi Tuba Nur Sönmez iki ülke arasındaki diplomatik, ekonomik ve kültürel bağların uzun vadeli etkilerini Fokus+’a anlattı.

Kuveyt Emiri'nin Türkiye Ziyareti: 60 Yıllık Diplomatik Bağları Güçlendirme Adımı

Kuveyt Emiri'nin Türkiye'ye gerçekleştireceği ziyaret, iki ülke arasındaki güçlü iş birliğini ve dostluğu pekiştirme hedefiyle öne çıkıyor. Öte yandan ticaretten turizme, savunma sanayisinden yatırıma kadar geniş bir yelpazede iş birliği…

Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu Bakü’de İkinci Toplantısını Gerçekleştirdi

Bakü’de düzenlenen Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu’nun ikinci toplantısında, Türk devletleri arasında ortak bir alfabe oluşturma çalışmaları ve bu geçişin bilimsel, kültürel ve pratik sonuçları tartışıldı.

Yemenliler ve Cumhuriyetin Hikayesi 

Yemen'de cumhuriyetin ilanı, yüzyıllarca süren baskı ve geri kalmışlığa son vererek ülkenin yeniden doğuşunu simgeler. Bu süreç, toplumsal ve kültürel uyanışa öncülük ederken, cehalet ve eski baskıcı yapılarla mücadelede bir özgürlük feneri olmuştur…