Çetnik Selamı, Yeni Zelanda Camii Saldırıları ve UEFA

Meryem İlayda Atlas
Euro 2024’te çeyrek final öncesinde milli futbolcu Merih Demiral’a gol sevinci esnasında yaptığı bozkurt işaretinden dolayı ceza veren UEFA’nın nasıl çifte standart uyguladığını, Avrupa’da aşırı sağın yükselişini, Batı’da Türk ve Müslümanlara karşı çirkin eylemlerin ‘ırkçı’ olarak addedilmemesinin yol açtığı faciaları gazeteci Meryem İlayda Atlas, Fokus+ için kaleme aldı.
Çetnik Selamı, Yeni Zelanda Camii Saldırıları ve UEFA
11 Temmuz 2024

UEFA’nın Euro 2024 maçlarında gol sevincini bozkurt işareti yaparak gösterdiği için Türk Milli Takım futbolcusu Merih Demiral’a verdiği iki maç müsabakalardan men cezası günümüzde ırkçılık ve ayrımcılık bağlamında tekrar ele alınmaya değer bir konu. UEFA, verdiği cezayı futbol sporunun itibarının zedelenmesi ve genel davranış ilkelerine aykırılık, sportif olmayan davranışlar gibi gerekçelerle açıklıyor. 

Verilen cezanın hızlanmasında ve meşrulaşmasında EURO 2024 maçlarına ev sahipliği yapan Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser’ın “Türk aşırı sağcıların sembollerinin stadyumlarda yerinin olmadığı” şeklinde sözlerinin kuşkusuz büyük etkisi var. Üstelik bu sözleri, son on yılda aşırı sağın hızla yükselişe geçerek seçimleri kazanma noktasında büyük mesafe aldığı ve yine son on yılda ülkedeki Türklerin aşırı sağcıların düzenli olarak saldırılarına maruz kaldığı Almanya’nın İçişleri Bakanı sarf etmektedir.

Nancy Faeser

 

Haziran 2024’te yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Avrupa’da merkez ve sol partiler ağır yenilgi aldı ve aşırı sağın büyük bir yükselişi gözlendi. 2015’ten beri aktif bir yükseliş trendinde olan aşırı sağ, kıta Avrupa’sında önce meclislerde sandalye alarak daha sonra sandalye sayısını artırarak ve şu anda da iktidar namzedi olacak sonuçlarla ilerlemektedir. Son Fransa erken seçimlerinde sol ittifak karşısında az bir farkla kaybeden aşırı sağın bir sonraki seçimlerde iktidar olması kuvvetli bir ihtimal olarak değerlendiriliyor. Almanya özelinde neo-Nazi görüşleri ile tanınan AfD, oylarını 4,9 puan artırarak Alman siyasetinde ikinci sıraya yerleşti.

Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika gibi ülkelerde aşırı sağın iktidarı devralması durumunda nasıl bir Avrupa’dan ve Avrupa Birliği’nden bahsedebiliriz bu oldukça düşündürücü. Avrupa’nın kurucu değerlerinin kaybolması ve demokrasinin gerilemesi bu tehlikelerden sadece bazıları. Durum böyle iken hem UEFA’nın hem de Almanya İçişleri Bakanı’nın futbol sporunda aşırı sağcı hareket ve davranışları kaygıyla karşılaması anlaşılabilir. Burada etüt edilmesi gereken, iyi niyet ve ikiyüzlülük arasında bir ucu bozkurt işaretinin kaygı verici düzeyde aşırı sağın sembolü olup/olmamasına ve diğer ucu da UEFA’nın ve Avrupa elitlerinin diğer müsabakalarda yapılan işaretlere aynı tepkiyi verip vermemesine dayanan sarkaç.

Türklerde bozkurt simgesi  

Modern Avrupa, Batı dışı kalan toplumları, kültürlerini, siyasal alışkanlıklarını hiyerarşik olarak kendisinden altta görme, zaman zaman yok sayma, gerekirse cebirle düzeltme üzerine kurulu olduğu için bu tarz karşılaşmalarda tahlilleri de genellikle hatalı bir şekilde kurguluyor. 

Öncelikle bu sarkacın ilk ucunun dokunduğu bozkurt meselesinden başlayalım. Türklerin 2 bin yılı aşan tarihinde bozkurtun ve bozkurt işaretinin yeri bu yazıya sığmayacak kadar geniştir. Oğuz Kağan Destanı’ndan Ergenekon Destanı’na tarihsel olarak işlenmiş bir motifi bugünün aşırı sağı ile ilişkilendirmek belki Avrupalıların bilmediği bir gerçeklik olarak algılanabilir. Merih Demiral bozkurt işareti ile attığı gole sevindikten sonra Türkiye’de muhalif gazeteci ve yorumcuların da pek çoğu bu işareti Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile ilişkilendirdiler. MHP’li partililerin bu işareti kullandıkları bir gerçektir, lakin tam bu noktada başka bir mesele daha ortaya çıkar ki o da Cumhur İttifakı’nın bir parçası olarak iktidarın bir ortağı olan MHP, aşırı sağcı bir parti midir? Bu söylemi tahlil ettiğinizde Türkiye’de Cumhur İttifakı’nın göçmen politikası gibi birçok politikasının aşırı sağ ile örtüşmediğini görürsünüz. Yani ön kabulün bu kısmı da ziyadesiyle analize muhtaç. Ayrıca bozkurt mitinin çok geriye gitmesi de düşünüldüğünde Türkiye’de veya dünyanın bir yerinde bozkurt işareti yapmak ırkçılık/nefret suçu/aşırı sağ gibi değerlendirmeler arasında sayılması çok gerçekçi değil.

İkinci meselemiz UEFA’nın aynı hassas teraziyi diğer milliyetçilik gösterilerini tartarken gösterip göstermediğidir. Tarihinde maçtan menetme cezası bulunmayan UEFA, daha evvel Sırbistanlı futbolcuların çetnik selamına, Rus futbolcunun Putin fotoğraflı tişörtüne ve Arnavut asıllı futbolcunun çift başlı kartal hareketine sadece para cezası verdi. Anadolu Ajansı’nın derlemesine göre Manchester City Teknik Direktörü Pep Guardiola’nın, Katalanların bağımsızlığı için kampanya yürüten tutuklu aktivist ve politikacıları desteklemek adına maçlarda göğsüne sarı kurdele takması ise UEFA’dan hiçbir ceza almadı.

 

Yukarıda adı geçen cezalar arasında Putin fotoğraflı tişört veya çift başlı kartal selamını bir kenara bırakırsak Sırbistanlı futbolcuların yaptığı çetnik selamı ırkçılık ve nefret söylemleri hakkında endişe eden Avrupa için oldukça düşündürücü olmalı. Rusya'da düzenlenen 2018 Dünya Kupası'nda Sırbistan’ın Kosta Rika ile oynadığı maçta çetnik selamı veren Aleksander Kolarov ve Avrupa Şampiyonası Elemeleri’nde Dusko Tosic'in verdiği çetnik selamı, UEFA tarafından cezasız kalmıştı. Yine geçen yıl Sırbistan’ın Karadağ’ı 3-1 yendiği Avrupa Şampiyonası Eleme Grubu maçında da Dusan Tadic’in çetnik selamı da UEFA'dan herhangi bir men cezası almamıştı.

Çetnik selamı neden endişe verici?  

Çetnik selamı, Sırp çetelerinin Boşnak Müslüman aileleri öldürdükten sonra serçe ve yüzük parmaklarını kesmelerinin simgesi olarak yapılıyor. Sırplar tarafından soykırıma uğrayan ve Avrupa’nın ortasında uzun süre yardımsız ve çaresiz bırakılan Boşnak ve Kosovalı Müslümanlar için oldukça acı bir hatıra. Üstelik Sırp milliyetçiliği tarihsel olarak bir yerlerde kalmış da değil.

Üzerinden bir insan ömrü zamanın geçmediği bu soykırım, beyazların üstünlüğü söylemi, Müslüman ve Türk nefreti kendisini daha 5 sene evvel Yeni Zelanda’da göstermişti. Hafızamızı tazelersek İskoç kökenli, Avustralya vatandaşı Brenton Harrison Tarrant (28) Yeni Zelanda’da iki camide 51 kişiyi Facebook’ta açtığı canlı yayında katletmişti. 15 Mart 2019 tarihinde gerçekleşen bu olayda Tarrant, cuma namazı esnasında Linwood ve Nur camilerine silahlı saldırı düzenlediği esnada fonda “Remove Kebab” şarkısı çalıyordu. Remove Kebab (Strong Serbis) şarkısı, çetnik olarak adlandırılan Sırp milliyetçilerinin Bosna Savaşı esnasında popüler olarak dinledikleri ve milli addettikleri, 1993 yılında bestelenmiş bir şarkı/marş. Bu marş, Bosnalılara ve genel olarak Müslüman Balkanlılara ‘Türk’ derken, Türkleri de kebap göstergesi ile simgeleştiriyor ve Sırp kasabı olarak anılan Karadziç’e methiyeler düzüyor.

Christchurch kentindeki El-Nur Camii'nde düzenlenen ırkçı saldırıda 51 kişi hayatını kaybetti

 

Bununla kalmayan Tarrant, sosyal medya hesabından “The Great Replacement” (Büyük Yer Değiştirme) başlıklı bir manifesto yayınlamıştı ve bu manifestoda İslam karşıtlığı, Türk karşıtlığı ve faşist bir dünya görüşü motivasyonuyla işlenebilecek bir terör suçu için her türlü ipucu vardı. Lakin bu manifestonun temel noktaları Türkler ve bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef aldığı için belki Avrupalılara nefret suçu gibi gelmemiş olabilir. Aylardır sosyal medya üzerinden böyle bir saldırının sinyallerini veren Tarrant’ın sonunda bu katliamı canlı yayınlaması, adeta bir bilgisayar oyununda gibi ateş ederek ilerleyerek gerçek insanları öldürmesi, zamanın ruhuna uygun ama çok kan dondurucu bir eylem. Engellenmeyen, kınanmayan nefret söylemlerinin zamanları, kültürleri, kıtaları aşarak vardığı nokta açısından çok kaygı verici.

Sırp etnik kökenine mensup kişilerce, başta Türkler olmak üzere farklı etnik kimliklere mensup Müslüman toplumların, Batı olarak görülen Avrupa’da yerleri olmadığına dair üretilmiş olan ve Remove Kebap şarkısı ile somutlaşan nefret söyleminin 1995 yılından çıkıp 2019 yılına gelerek Yeni Zelanda’da tekrar ortaya çıkması Sırp milliyetçi simgelerini dikkate değer bir yere koymamızı gerektirmez mi?  Maç izlerken ekranda çetnik selamını gören Boşnakların, Kosovalıların hüznünü geçtim, aradan geçen zamana rağmen henüz doğmadığı bir dönemde yaşanan olayların nefreti ile motive olan ve bu nefreti 51 canı öldürerek hayata geçiren, üstelik bunu dünyanın en barışçıl ülkelerinden biri olan Yeni Zelanda’da ortaya çıkaran Tarrant’ı neyin beslediği, neyin diri tuttuğu, önü alınmayan nefret sembolizminin varacağı yerler üzerinde düşünmeye değer değil mi? 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler Haberler
Hamas'tan Net Mesaj 5 Yıllık Ateşkese Evet Silah Bırakmaya Hayır

Fokus+’a konuşan Hamas yetkilisi, hareketin Mısır aracılığıyla iletilen silahsızlanma teklifini kesin olarak reddettiğini açıkladı. Hamas, 5 yıl ve daha uzun süreli bir ateşkese sıcak baksa da direniş silahlarını bırakmayı kırmızı çizgi olarak görüyor.…

İsrailli Uzmanlar Suriye'de Türkiye'nin Eli, İsrail'den Daha Güçlü

İsrailli uzmanlar, Suriye'deki politikaların yanlış olduğunu ve Türkiye'nin Suriye'deki etkisinin İsrail'den daha güçlü olduğunu belirtti. İsrail, Suriye'deki Türkiye'nin askeri yerleşimi ile ilgili endişelerini dile…

ABD Kongre Üyesi El-Şara'nın İsrail'le İlişkileri Geliştirmeye Açık Olduğunu Söyledi

ABD Kongre üyesi Cory Mills, Suriye Devlet Başkanı Ahmed el-Şara ile gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından, Esad rejiminin düşüşünden sonra Suriye'de siyasi geçişin nasıl olacağını anlamak için el-Şara ile görüştüğünü belirterek, Şara'nın…

Dünü, Bugünü ve Yarınıyla Suriye- 8 Suriye’nin Osmanlı Sistemi İçinde Yükselişi - Mehmet Akif Koç

Araştırmacı Mehmet Akif Koç, Suriye'nin tarihsel ve sosyolojik sürecini inceleyen serinin devamında; II. Abdülhamid döneminde Suriye’nin Osmanlı İmparatorluğu içindeki öneminin artışını, bu bölgeye yönelik stratejik, siyasi ve ekonomik önceliklerin…

İsrail Ordusunda Derin Kriz: Eğitimsiz Askerler Cepheye Gönderiliyor

İsrail ordusu, personel eksikliği nedeniyle eğitimini tamamlamamış askerleri Gazze'ye sevk ediyor. Artan asker kaçakları, moral çöküntüsü ve halkın savaşa desteğinin düşmesi, Netanyahu hükümetini zor durumda bırakıyor.