Akdeniz’de Derin Tarih Katmanları

Fernand Braudel'in tarihi üç katmanda nasıl ele aldığını ve olayların eylemlere, hadiselere nasıl dönüştüğünü, katmanlar arasındaki ilişkileri ve tarihin hızını derin akıntılar ile yüzey hareketleri metaforları üzerinden anlatan bir inceleme, Özgür Taburoğlu tarafından Fokus+ için kaleme alındı.
Özgür Taburoğlu
Akdeniz’de Derin Tarih Katmanları
4 Mart 2024

Fernand Braudel, Akdeniz yapıtında her birine ayrı bir cilt ayırdığı üç farklı katmanda tarihin derin yapılarını araştırır. Bu bölümleri kat ettikçe tarihin hız ve yavaşlık oranlarının da değiştiğini fark ederiz. Olayların sükûnetinden hadiselerin süratine ulaşırken vakalarda bir hal değişimine tanık oluruz. Bu dönüm noktasında olaylar hadiselere doğru nitelik değiştirirken tarihin olay çıkaran nesnelerinden eylem yapan öznelere geçiş yaparız. İlk katmanda “hemen hemen hareketsiz” bir sahne açılır: “Bu tarih, yavaş akan ve yavaş değişen, sıklıkla, ısrarlı geri dönüşlerden ve sürekli yenilenen devrelerden meydana gelir.” (2017: 26) Tekerrür eden tarih en çok bu düzeyde anlaşılır. Vaka ve hadiselerin ikinci ve üçüncü katmanları için de burası derin biçimler sunar. Hadiseler arasında tekrar eden biçimleri ayırt etmek zor olsa da derin tarih katmanı her zaman yavaş da olsa hareket halindedir. Yeryüzü olayların zemininde, hadiseler ise daha kurumlaşmış, yapılaşmış bir yeryüzü olarak dünya üzerinde cereyan eder. Dünyadaki tarihin dip dalgaları yeryüzünde gerçekleşir. Neredeyse hareketsiz böyle bir yüzeyde, “birbirlerini izler biçimde ekonomileri, devletleri, toplumları” fark ederiz. Son katmana doğru tarihsel olayların çözünürlüğü ve niteliği değişir. Bunlar “geleneksel tarihin” malzemeleridir. İlk ve ikinci katman daha eski veya ilkel görünse de alışkanlıkla tarihsel olaylar dediğimizde üçüncü katmanda gerçekleşen hadiseleri işaretleriz. Bu süratli tarih zemininde artık belirli tarihsel şahsiyetlerden ve onların fiillerinden söz edebiliriz. Dip dalgalara eklenen “yüzeysel çalkantılar, metcezirlerin güçlü hareketleriyle meydana gelen dalgalar” orada hüküm sürer. “Kısa, hızlı ve agresif salınımları olan, tanımı gereği aşırı duyarlı olan bu tarihte, en ufak bir adım bütün ölçüm araçlarına alarma geçirir.” (27)  

Olayların eşik değeriyle hadiselerinki çok farklıdır. Derin sarsıntıları yakalayan sismik bir cihaz değil de yüzeysel salınımları ölçen bir düzenek sayısız hadise tespit eder. Bunlardan hangisini seçeceği tarihçinin yaklaşımına bağlıdır. Oysa bir olayın ortaya çıkmasının bireysel bakış açısıyla veya öznel tasnifle ilgisi yoktur. Yavaş alt katmana yerleşen bir tarihçi, hadise eşiği yüksek olduğundan, “kayığımızın sarhoş bir tekne misali üzerinde kaydığı şu canlı suların derinliklerindeki öykülere” odaklanır. Hadiseler son derece önemli görünebilir ama onların “anlamını ancak çok büyük zaman dilimlerini kavradığımızda” fark edebiliriz. Büyük ve belirleyici olaylar yavaş ve “sessiz” biçimde oluşur; onlar “gizli büyük akıntılar” olarak yüzeydeki dalgaların durumuna kayıtsız kalır: “Büyük gürültü koparan olaylar sadece anlardan, büyük kaderlerin tezahürlerinden ibarettir.” (28) Yani özneler ve onların eylemlerine göre biçimlenen ve genelde özgür iradenin açılımı gibi okunan hadiselere böyle olaylar bir çeşit mukadderat gibi bakabilmemizi mümkün kılar.  

Tarihin gizli öznesi 

Tarihin üç katmanında gerçekleşen olaylar, vakalar ve hadiseler arasında kavram düzeyinde Braudel bir ayrım yapmasa da onun cümle yapısından o sırada hangi katmanda yerleşik bir tarihçi olduğunu çıkarabiliriz. Tarihçi hadiselerle olaylar arasındaki bağlantıyı belirlemek için bir görüngübilimci gibi çalışmalıdır bir bakıma. Yani hadiselerin neden ve sonuçlarını, etkilerini, özne ve nesnelerini, meyillerini ayraç içine alarak hadiseyi esas olana indirgemesi beklenir. Böyle bir görüngübilimde eğer her unsur ayraç içine alındıysa veya askıda kaldıysa hadisenin olayla ilişkisi olmadığı peşinen söylenebilir. “Büyük gürültü koparan” hadiseler bile böyle bir nedensellik içerisinde kendisine yer bulmayabilir. Bu durumda hadise çıkaran faillere ait fiillerin keyfî nitelikte olduğu, kendi bağlamını, zaman ve mekânını aşamayan etkinlikler oldukları söylenebilir. Olaylar, vakalar ve hadiselerin yapısal bir neden sonuç ilişkisiyle diğerine bağlandığı böyle bir bağıntı içinde hadisenin, vaka ve olaylar kapsamında yankılarının olması, olay zeminini değiştirmesi beklenir. Sözgelimi bir imparatorlukta kan bağıyla peş peşe gelen hükümdarların birisi barışçı veya bir diğeri şiddete meyilli olabilir. Fakat her ikisi de uzun erimli bir egemenliğin mizacını yansıtmıyor olabilir. Birisinin merhameti veya diğerinin cürmü bir sapma, o failin keyfî eylemi olabilir. Orada Annales tarihçisinin kafasını biraz kaldırıp “büyük olaya” bakması beklenir. Küçük hadisenin kapsamı içerisine hapsolmadan, bir çeşit kader veya talih gibi çalışan umumi manzaraya bakışını çevirebilmelidir. Bu yaklaşım Braudel’in ve genel olarak Annales tarihçiliğine işlemiş bir çeşit fesat, büyük resim duyusunu bazen yaratsa da burada faillerin maruz kaldıkları (veya mazhar oldukları) sureti belli özneler değil, bütün olarak yeryüzünün tektonik yapısı, dip akıntılarıdır. Ona göre olaylar, hadiselerin sınırlarını belirler ama güncel bir tarih parseli içerisinde nelerin olup biteceğine dair kesin yaptırımlar üretmez. 

Tarih katmanları sırayla ortaya çıkmaz. Olaylar, vakalar ve hadiseler aynı zamanda ve mekânda eş zamanlı gelişirler. Hızlı değişen ve “nispeten sessiz, kesinlikle ketum (…) zamanın inatçı darbelerine karşı direnen gizli bir tarih” daha süratli bir başkasıyla aynı anda meydana gelir. Tarihin yatay ve dikey boyutları birbirini yankılar. Uzun erimli olay önce ortaya çıkıp diğerleri onun üzerinde şekillenmez. Yeryüzü tektonik oluşumlarıyla sallanırken gündelik hadiseler de aynı düzlemde olup biterler. Derin katmandaki olaylar tüm yeryüzüne dağılır. Bu nedenle Braudel gönül rahatlığıyla sadece Akdeniz'den söz edemez. İç denizi çevreleyen kıtalar, okyanuslar veya uzak kıtalar da olayların paydaşı olarak tarihe katılır. Olaylarla ilişkili yerel hadiselerin de etkileri uzaklar ve geçmişle bağlantılıdır. Braudel her ne kadar bu bağlantıları çok farklı taraflarıyla vermek istese de hadiselerin genel çerçevesini oluşturmak olanaksızdır. Örneğin Akdeniz’i kaleme aldığı dönemde Braudel, henüz açılmamış Osmanlı arşivlerinde saklı önemli vesikaların olduğunu bilir. Bir yandan da arşivlerin sayısının yapısal analizle doğrudan ilişkisi şüphelidir. Çünkü hangi arşivde neyin saklandığından bağımsız olarak, bazı olayların zemini ancak tarihçinin spekülasyon girişimleri sayesinde anlaşılabilir. Hadise anlatıcıları için bu vesikalar önemli olsa da tarihin sessiz nesnelerini ve olaylarını araştıran Annales tarihçisi için açılmamış arşivler o kadar büyük kayıp sayılmamalıdır. Öyle ki böyle yaklaşınca arşivlere, vekayı kayıtlarına girmemiş olayların tarihin gizli öznesi ve nesnesi olması beklenebilir.  

Tarihin nesnesi  

“Tarihsel bir nesne” olarak Akdeniz etrafında böyle sayısız insan veya insan olmayan fail hareket halinde, kayıt dışı devinimlerle tarihi inşa ederler. Öyle ki küçük büyük öznelerin birikerek oluşturdukları hakikat karşısında sözgelimi Roma imparatoru ya da Osmanlı sultanlarının eylemleri nispeten önemsiz kalabilir. Akdeniz denilen ve çok sayıda failin birleştiği bir nesnenin çıkardığı olaylar sadece büyük öznelerin etkinlikleriyle açıklanamaz. Eserin tercümanı Mehmet Ali Kılıçbay’ın yerinde benzetmesiyle böyle bir tarihçilik, “rejisörün kamerayı başrolde oynatmasıyla” açıklanabilir. Fransız Yeni Dalga sinemasında, yönetmen veya oyunculardan ziyade kamera nesnelliğin ölçütü ve yaratıcısı olabilir. Böyle bakınca herhangi bir medeniyete aynı açı ve mesafeden bakmak mümkündür. Braudel’in sık sık işaret ettiği gibi, tüm farklı bağlamların altında mukadderat gibi kendisini duyuran bir zemin ve zaman hüküm sürer. Onun üzerinde tarihin hızı, faillerin zihniyetleri ve eylemleri değişse de aynı zemini tüm yeryüzü sakinleri paylaşır. Bu hemzemin tarihin üzerinde dip dalgaların, tektonik hareketlerin sonucu toplumsal vakalar katmanı ve en üstte de müşterek olmayanın, farkların açıklayıcı değer kazandığı bireysel bir başka katman açılır. Orada daha çok “yüzeysel hareketler” cereyan eder. Tarihçinin vazifesi biraz da bu katmanlar arasındaki özel bağları belirlemek, hadiselerden olayla bağlantılı görüntüleri seçebilmektir. Annales tarihçiliği biraz da bu ilmin sınırlarını belirlemekle ilişkilidir. Bu üç katmanın üretimlerini, gerçekliklerini “çakıştırmak”, çok farklı “zamansallıkları” bağdaştırmak “genel tarih” (l’histoire globale) öğretisinin temelidir. Böyle bir mesaiyle denizin dibi, dip dalgaları veya akıntıların, yüzeydeki dalgaların mecazı olduğu tarihsel içerikleri hizalamayı denemelidir. Hadiselerin vakalar ve olaylarla belli bir hiza oluşturmadığı, çakışmadığı tarih bilgisi başka bir ilginin konusu olabilir. Olaylar, vakalar ve hadiselerin sadece kendilerini anlattığı, münferit anlatılar genel tarihin kapsamına girmez. Uzun erimli olaylarla, böyle kısa vadeli ve hızlı gelişen hadiseler arasındaki bağlar kurulamaz. Bu türden bilgilerin tarihçi için kuşkusuz değeri olsa da açıklayıcı niteliği zayıftır. Arşivlerde, vekayi kayıtlarında kayıtlı hadiseler birer veri gibi işlem görür; onların bir anlama kavuşması olayların genel çerçevesine taşınmasıyla gerçekleşir. 

 

Alıntılar 

Braudel, Fernand (2017). Akdeniz: II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası – I, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Ankara: Doğu Batı. 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler Haberler
İsrail ve ABD, Gazze'deki Ateşkes Müzakerelerini Uzatmak İçin Zaman Kazandığı Belirtiliyor

Filistinli siyasi analist Süleyman Beşşarat, İsrail ile Hamas arasındaki dolaylı müzakerelerin, Tel Aviv yönetiminin, daha fazla zaman kazanmayı istemesi nedeniyle "mümkün olduğu kadar uzun süre devam edeceği" değerlendirmesinde bulundu.

İtalyan hukukçuya göre, Türkiye'nin UAD'deki İsrail Davasına Müdahilliği Daha Fazla Devleti Harekete Geçirecek

İtalyan hukukçu Dr. Luigi Daniele, Türkiye'nin Uluslararası Adalet Divanı'ndaki İsrail davasına müdahalesi, daha fazla devleti harekete geçirerek davanın uluslararası boyutta daha geniş bir ilgi görmesine neden olabilir.

Ptolemaioslar: Mısır’ın Avrupalı Firavunları 

Büyük İskender'in ardından yükselen Ptolemaios Hanedanı, Mısır'ı yönetirken Yunan kültürünü ve gücünü zirveye taşıdı. İskenderiye Kütüphanesi ve İskenderiye Feneri gibi eserlerle antik dünyanın kayıp hazinesini oluşturan hanedanın trajik sonu,…

Kampüslerde Dayanışma: Üniversiteliler İsrail'in Gazze'ye Yönelik Saldırılarını Protesto Etti

Türkiye'nin çeşitli illerindeki üniversite öğrencileri ve akademisyenler, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına karşı seslerini yükseltiyor. Kampüslerde bir araya gelen öğrenciler, dayanışma ve destek gösterileriyle dünya kamuoyuna…

Çiftçi Samet Aksoy Hafta İçi Dizi Setinde Hafta Sonu Tarlada Mesaide

Manisa'nın Turgutlu ilçesinde çiftçilik yaparken oyunculuk hayalinin peşinden koşan 35 yaşındaki Samet Aksoy, 4 yıl önce bir oyunculuk ajansından yardımcı oyuncu olarak seçildiği Kuruluş Osman dizisinde, "Oğuz Alp" karakterine hayat…