04 Ocak 2025
Bu dünyanın çekilir yanı nedir? Yaşamı yaşanır kılan, uğraşları uğraşılır kılan bir şey var mı?
Hayatımız, bir çoğalmadır; yani sürekli bir kendi benliğini aşma deneyimidir. Sayısız yolla çoğalmaya uğraşırız. Ama hepsi her zaman başarıya ulaşmaz. Bizi çoğaltacağını vadeden her şey çoğaltmaz. Çoğaldığımızı zannederken sınırlarımızı göremez oluruz bazen de.
Çoğalmayı düşünmek
İnsan sınırlı bir varlık olarak buluyor kendini. Ama sınırlarıyla sınırlanmıyor. Bir sınırlanmışlık varsa, onu aşmanın yollarını arıyor, buluyor ve aşmaya zorluyor. Sınırlarını aşan insan yeni sınırlarla karşılaşıyor ama bu defa başka biri olarak. Önceki sınırlarını aşmak, kişiyi değiştiriyor, dönüştürüyor ve çoğaltıyor. İnsan çoğalma hissiyle dünyada adımlarını atıyor.
Çoğalma nedir? Benliğimizin, kendisini aşma ve bir başka benliğe dönüşme deneyimidir. Bir aşkınlık talebidir. Her yeni benlik, öncekinin üstüne inşa edildiği için benliğin değişmesi, çoğalması anlamına gelir. Bir bebeği anadilini öğrenirken gözlemleyin mesela. Eşyalara anlam verdikçe ve eylemleri kelimelerle tarif ettikçe bebeğin yavaş yavaş bir çocuğa dönüştüğünü görürsünüz. Bebek, dili kullandıkça daha “çok” benliğe kavuşur. Kendi olarak bir şeyleri anlamak ve anlatmak çoğalma hissini en derinden yaşatan deneyimlerden biridir.
Benzer bir deneyim, yeni bir şey öğrenirken de yaşanır. Yabancı bir dil öğrendiyseniz veya halen öğreniyorsanız, bahsettiğim deneyimi bilirsiniz. Öğrendiğiniz dilde kendinizi ifade ettikçe benliğiniz değişir ve dönüşür. Yabancı bir dili öğrenirken, yeni bir anlama ve anlatma biçimine kavuşursunuz çünkü. Bir dilin sınırlarını aşarak, diğer dilin vadettiği alanlara doğru çoğalırsınız. Dünyanın sizinle genişlediğini, ufkunuzun açıldığını deneyimlersiniz.
Çoğalma, kendi benliğinin sınırlarını aşarak kişinin dünyayla yaşayan bir ilişki kurması demek. Bu yüzden aslında hiçbir zaman son bulmayacak bir çabayı ifade eder. İnsan çoğalmaktan yorulmaz, sıkılmaz ve bunalmaz. Benlik, belli sınırlarla benlik olur zaten. Ama onları aşarak kat edeceği sınırların bir sınırı yoktur.
İnsan ilk ve doğal olarak bedeniyle çoğalmaya yönelir. Yemek-içmek ve dinlenmek gibi bedensel eylemler benliğin çoğalması için değildir de nedir? Hayatta kalmak için mi diyeceksiniz? Bir düşünün. Yemek, bedensel bir ihtiyacın karşılanması için başlar ama onunla kalmaz. Yediğiniz yemeğin, içtiğiniz şeylerin ne kadarı hayatta kalmak içindir? Bir bakteri belki, sadece hayatta kalmak için besleniyor olabilir. Ama biz yemek yerken karnımızı doyurmaktan fazlasını isteriz. Çayın, kahvenin ve her türlü lezzetli içeceğin hayatta kalmamızla bir ilgisi yoktur. Yani çeşit çeşit yemek yerken de öğle arasında kahve içerken de aslında çoğalmaktır niyetimiz. Dinlenmek de böyledir. Oturmak veya yatmak dinlendirmez. Dinlenmek kas ve kemiklerin çalışmaması değildir. Dinlendirecek bir yerimiz olmalıdır önce. İçinde çoğalacağımız bir mekân. Kimi zaman oyun oynamakla ya da gezmekle dinleniriz. Bedenimiz yorulursa da biz dinlenmişizdir. Demek ki dinlenmek bir çoğalma meselesidir ve bedensel ihtiyaçların ötesindedir.
Çoğalmanın boyutları
Bedenle çoğalmak bir anlamda temeldir ama çabucak son bulur. Yemek yedikten kısa bir süre sonra acıkırız. Dinlendikten bir müddet sonra yine yoruluruz. Çoğalmak için kendi bedeninin ötesini arayan benliğimiz, diğer insanlara yönelir. Aile ve arkadaşlarla kurduğu ilişkilerle insan kendi benliğinin sınırlarını daha kalıcı olarak aşmak ister. Bir anne-babanın çocuğu olmak yetmez mesela, bir (veya daha fazla) çocuğa anne-baba olmak da isteyebilir. Kardeşler yetmez arkadaşlar edinilir çoğalmak için. Başkasını severek ve bir diğer benliğe saygı duyarak çoğalmanın yollarıdır bunlar. Çoğalırken ev yetmez insana; sokağa, caddeye ve şehre de ait oluruz. Bütün bunlar bedenle kurulan ama bedeni aşan durumlardır. Bir topluluğun, bir şehrin, bir milletin parçası olarak çoğalmış hisseder benlik.
Burada da bitmez çoğalmak. Bedenini ve çevresini kendine katan benliğimiz, bunları da aşan soyutluklara doğru çoğalmak isteyebilir. Öğrenmek bir çoğalma faaliyetidir mesela. Bir merakla başlar ama hiçbir eğitim merakla devam etmez. Bir dövüş sanatından tutun kutuplarda yaşayan canlıların beslenme döngüsüne kadar veya bir kodlama dilinden tutun balık tutmaya kadar öğrendiğimiz her şey bir tür çoğalma olabilir. Bisiklete binmeyi öğrenmek çoğalmadır. Bisiklet yapmayı bilmek de öyle. Bunlarla yetinmeyen içinse, bisiklete bakarak bir başka araç icat etmek çoğalmadır.
İnsanın insandan öğrendiği nezaket gibi, vefa gibi, affetmek gibi davranışlar da benliğe aşkınlık deneyimi yaşatır. Kendin için olmayan bir şeyler yapabilmeyi öğrenmek, bir başkasını tanımak ve ona da çoğalma imkânı vermek de çoğalmadır.
Çoğalma deneyimini, en yoğun olarak sevdiğimiz bir şeyleri yaparken, yaratıcılığımızı kullanırken, yani kendi bedenimiz ve çevremiz dışında bir şeyler üretirken yaşarız. Benliğimiz, yaptığımız her şeyle kendi sınırlarını keşfeder. Azim gösterdikçe, zorluklara göğüs gerdikçe, istikrarla çalıştıkça benliğin sınırları aşılır. Sonra yeni sınırlarını keşfeder ve bu sefer onu aşmak için çabalar. Sınırları aşmanın bu bitmeyen zevki, bize çoğalma hissinin bir tatmin meselesi olmadığını öğretecektir. Öyle olsaydı, her şeyi tatmin için yapıyor olsaydık, bir kere iyi bir kahve içtiğimizde daha iyisini aramazdık.
Vermek, paylaşmak, başkaları için zaman ve para harcamak da tatmin meselesi değildir. Bunlarla bir tür tatmin yaşamak mümkün olabilir. Ama tatmin olmak sadece başlangıç içindir. İnsan, paylaştıkça ve fedakârlık yaptıkça kendi benliğini çok çok aşan iyiliğe ve güzelliğe doğru çoğalır. İhtiyaç sandığı şeylerden yani benliğinin parçası haline getirdiği sahte sınırlarından kurtulur.
Çoğalmanın tersi bağımlılık
Her şeyi çoğalmak için yapsa bile insan, her yaptığıyla çoğalmaz. Çoğalmak, yani benliğin sınırını aşmak zahmetli olduğu için daha konforlu seçeneklerin peşine düşeriz. Alışkanlıklar, toplumsal onaylanma ve daha birçok şey çoğalmadan aşkınlık yaşatma vadeder. Bunlar, benliğimizi güvenli sınırlarının ötesine taşımak şöyle dursun, var olan sınırlarını daha da kesinleştirir ve keskinleştirir.
Çoğalma zahmetinden kaçınsak da çoğalma isteğinden kaçınamayız. Bağımlılık, kendini çoğalma gibi hissettiren bir aşkınlık yanılgısıdır. Bir şeye, bir yere veya bir kişiye bağımlı olmak, kendi dışında bir şeyin etkisiyle kısmen veya tümüyle kendi benliğini hissetmemek demek. Bu da bağımlı kişi tarafından aşkınlık sanılır. Ekran ve sosyal medya gibi gündelik bağımlılıklardan tutun uyuşturucu gibi hayatınızı mahvedecek denli zararlı maddelere kadar her türlü bağımlılık, benliğin sınırlarını aşma denemesidir. Ancak yanlış yönlendirilmiş bu denemeler, eski benliğin sınırlarının yükselmesinden ve belirginleşmesinden başka bir şeyle sonuçlanmaz. Bazı bağımlılıkların fiziksel boyutu, yani beyindeki ve bedendeki değişiklikler bunların üzerine eklenerek işi, içinden çıkılmaz hale getirecektir.
İnsanın benliğini kalıplaştıran ve sınırlarını belirginleştiren her şey, bağımlılık olarak kişinin çoğalmasına engel olur. Alışveriş ve gezi bağımlısı birini düşünelim. İlk bakışta alışveriş de geziler de çoğalma gibi görünebilir. Ama insan, yeni eşyalar, yeni elbiseler, yeni çantalar kullansa da kullandığı her şeyi eski benliğinin sınırları içinde ve o konfor alanında kullanacaktır. Yine aynı kişi sık sık farklı yerlere seyahat etse de gittiği her yere aynı benliğini götürecek ve aynı sınırlarda nefes alacaktır. Çoğalmak ona, kendi benliği dışında nesnelerle ve mekanlarla ilgili gibi görünmektedir. Bu yüzden alışveriş yaparak ve gezerek yaşayamadığı çoğalmayı daha çok alışveriş yaparak ve daha çok gezerek elde etmeye çalışacaktır.
Sonuç olarak, bizi çoğaltabilecek her şey bağımlılığa dönüşebilir. Benliğin sınırlarını aşacak yerde kalınlaştırırsa öğrenmek de bir bağımlılıktır. Bizi çoğaltmıyorsa sevgi de bir bağımlılıktır. Çoğalmamıza yardım etmiyorsa yaşadığımız yer, çalıştığımız ortam, giydiğimiz giysiler, konuşmayı sevdiğimiz konular, izlediğimiz diziler (20 bölüm art arda izlemek gibi), dinlediğimiz müzik bağımlılıktan başka bir şey değildir. Bunlar ve aklınıza gelebilecek daha pek çok örnek, çoğalmamıza izin vermediği için benliğimizin sınırlarını görünmez hale getirir. Biz çoğaldığımızı sanırken kendimize -tekrar tekrar- mahkûm oluruz.
devamını oku daha az oku
verdi, konferanslarda bildiriler sundu. Şu an Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde öğretim üyesidir.