Gerçeklerin Değişmesi Gerçekliği Kanıtlar

Gerçeklik ve algının epistemolojik boyutları, farklı perspektiflerin bir araya gelmesiyle oluşan gerçeklik kavramının evrimi ve bu sürecin bilgi teorisine olan etkilerini Dr. Yasin Ramazan Başaran Fokus+ için kaleme aldı.
Yasin Ramazan
Gerçeklerin Değişmesi Gerçekliği Kanıtlar
6 Mart 2024

Gerçeklik, perspektiflerin mantıksal toplamından oluşur. İnsan topluluğu değiştikçe perspektiflerin yani bakış açılarının toplamı da değiştiği için, gerçeklik algısı da değişir. Ancak gerçeklik değişmiş olur mu? Kimi düşünürler, gerçekliğin değiştiğini kabul etmiş, kimiyse daha ileri giderek her şeyin aslında bir perspektif meselesi olduğunu söylemiştir. Her şey perspektif meselesiyse, aslında değişen bir gerçeklik bile yoktur sadece gerçeklik yerine koyduğumuz perspektifler vardır. Dolayısıyla her şey bakış açısına bağlıdır. Gerçekliğin perspektife bağlı olduğunu ve aslında nihaî anlamda bir gerçekliğin olmadığını söyleyenler, gerçekliğin tek bir perspektife değil, perspektiflerin mantıksal toplamına bağlı olduğunu gözden kaçırıyorlar. Ve bu yüzden de bu mantıksal toplamın pragmatik yollarla sürekli düzelmesini hatalı yorumluyor, gerçeklik diye bir şeyin olmadığı sonucuna varıyorlar. Aslında tam olarak, gerçeklik algısının sürekli düzenlenmesi, gerçekliğin olmadığının değil olduğunun göstergesidir. 

Şüphe 

Gördüğünüz kırmızı bir elmanın herkese kırmızı göründüğünü nasıl bilirsiniz? Herkes o renge kırmızı diyor, tamam. Bu durumda algıladığımız her şey, yani dünya bize özel bir perspektife sahip olabilir demektir. Ancak herkese görünen kırmızının aynı renk olduğunu nereden biliriz? Eğer bu soru, sadece kırmızıyla veya renklerle ilgili olsaydı, sadece dikkat çekici olurdu ama üzerinde pek kafa yormaya değmezdi belki de. Sorunun kafa yormaya esas değen tarafı, eğer algıladığımız renklerin aynı olduğundan bahsedemiyorsak, seslerin, kokuların, tatların, dokunduğumuzda nesnelerin aynı olduğundan da bahsedemeyiz. Peki bu “perspektife özel olma” durumu bir görüntüden mi ibarettir? Ya dünya gerçekten bizim perspektifimizden ibaretse? 

İngiliz filozof Berkeley, “var olmak algılanmaktır” demişti. Bu aslında, Descartes’in algılarımızın doğruluğuna dair şüphesine bir cevaptı. Descartes bu şüpheden aklın rehberliğiyle çıkılabileceğini göstermek istemişti. Ama dünya gördüğümüz, duyduğumuz, dokunduğumuz algılarımızdan başka nedir ki? Berkeley, aklın bile algılarla oluştuğunu söyleyerek var olan her şeyin algıdan ibaret olduğunu, dolayısıyla algının doğruluğundan şüphe etmenin yersiz olduğunu düşündü. Ona göre, varlık algılarda ortaya çıkan bir deneyimdi. 

Berkeley’in her şeyin bir algıdan ibaret olduğu düşüncesi kendisine çok taraftar bulamadı. Ancak düşüncesine Hume ve Kant gibi önemli filozofların cevap vermesinden de anlaşılacağı üzere, dünya hakkında algı ve deneyime yaptığı vurgu etkisini devam ettirdi. Farklı isim ve şekillerde de olsa, bu etkiyi günümüzde de görebiliriz. Bu düşünceye göre, algılar perspektife bağlı olduğu için (elmanın rengi gibi), bilgi, doğru cevap, yanlış cevap, ahlaki iyilik, gerçeklik, sahtelik gibi hiçbir kavramın perspektif ötesinde bir anlamı yoktur. 

Nihaî bakış açısı 

Tüm gerçekliğin olduğu gibi görülebileceği temel bir perspektif olabilir mi? Yani her şeyin -mesela bir elmanın ve atomlarının, elmayı yiyen insanın aldığı hazzın ve bunun toplumsal etkisinin- nihaî olarak görünebileceği bir bakış açısı var mıdır? Eğer böyle tüm zamanların ve mekanların üstünde bir bakış açısı varsa, tüm bilgi ve görüşleri bu açıya göre düzenler, değiştirir ve gerçekliğe kavuşurduk. Nitekim nihaî bakış açısını elde etme ve şeylerin (şey: yani soyut ve somut tüm nesnelere felsefede verdiğimiz isim) gerçek yapısını görme, metafizik düşüncenin (aynı zamanda felsefenin) başlangıcından beri süregelen bir gayrettir. Bu gayrete, hemen hemen tüm dinlerin eşlik ettiğini gözden kaçırmamak gerek. Budizmde nirvana, Kur’an’da yakîn, tasavvufta fenafillah, stoacı felsefede yaşam nefesi gibi kavramlar nihaî bakış açısını ifade etmek için kullanılır. Sadece inanç düzeyinde değil, bilimsel bilginin nihaî olduğunu söyleyen bilim adamları da aslında aynı gayrete düşmüşlerdir. Materyalist ve natüralist eğilimli bilimsel çalışmalar, maddenin nihaî olduğunu söylemekten geri durmazlar. Kısacası, nihaî bir bakış açısına sahip olmak, çok eski ve yerleşik bir gayrettir. 

Ancak kim hangi bakış açısını nihaî olarak ortaya koyduysa, sonrasında onunla ilgili şüphelerin doğduğunu, bir süre sonra bu bakış açısıyla ortaya konan gerçeklik anlayışının sarsıldığını, kimi zaman bir kısmının, kimi zaman tamamının sorgulandığını görürüz. Eğer bir bakış açısı nihaî ise, her şeyin gerçekliğini zamandan zamana değişmeden olduğu gibi göstermelidir. Aynı şekilde, nihaî bir bakış açısı, hiçbir şeyi dışarıda bırakmamalıdır. İster felsefe tarihine ister dinî yorumlara, isterse sanatsal yaklaşımlara bakalım, böyle tartışmasız bir bakış açısı bulamayız. Her görüşe karşı mutlaka yeterince güçlü bir itiraz olmuş, her bakış açısına meydan okuyan sayısız örnek ortaya atılmıştır. Yani tartışmasız bir şekilde nihaî kabul edilen bir bakış açısının olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Peki bu, nihaî olarak bakılacak şeyin olmadığını da gösterir mi? 

Oyunlar, paradigmalar, çerçeveler 

Nihaî bir bakış açısına sahip olmamak ve dolayısıyla her gerçeklik anlayışının birtakım şeyleri dışarıda bırakması, tüm algının (ve bilginin) perspektife bağlı olduğu düşüncesini güçlendirir. Bilginin göreceli olduğu, paradigmaların terimleri doğurduğu, açıklamaların çerçevelere bağlı olduğu veya kavramların dil oyunlarında anlam kazandığı gibi yaklaşımlar kesin bilginin erişilemezliğinin de ötesinde bilinecek nihaî bir gerçekliğin olmadığını işaret etmektedir. 

Eğer Wittgenstein kelimelerin anlamlarını dil oyunlarında kazandığı iddiasında haklıysa gerçek olarak düşündüğümüz her şey de sadece bir dil oyununda anlamlıdır. Bu dil oyunu, oynayanların verdiği anlam dışında bir yapıya sahip değildir. Yani dil oyunlarından bağımsız ve dil oyunlarını aşan bir gerçeklikten söz edemeyiz. 

Çok benzer bir şekilde, eğer Kuhn bilimin paradigmalar adını verdiği terimsel bütünlüklerle yapıldığı konusunda haklıysa, paradigmaları birbiriyle karşılaştıracak veya bir paradigmayı diğerinden daha doğru kılacak üst-anlatılara sahip değiliz demektir. Bir bilim anlayışı, paradigmanın doğuşuna, kriz anlarına ve sonra yerini başka paradigmalara bırakmasını ifade eder. Ancak bir paradigma yerini diğer bir paradigmaya, daha yanlış olduğu için değil, yeni paradigmanın yeni problemlere açıklama getirmedeki başarısı gibi pragmatik yetersizliği sebebiyle bırakır. 

Kavramsal çerçevelerin birbirine aktarılamazlığı nedeniyle, ontolojik göreliliğin tüm anlayışımıza hakim olan bir özellik olduğunu savunan Quine da onu takip ederek doğayı anlama ve bilme konusunda epistemolojiye ihtiyacımızın olmadığını, çerçevelerin sadece anlaşmazlığı arttırdığını ileri süren Rorty’ye göre de kesin doğrulardan ve gerçeklik gibi büyük anlatılardan vazgeçmemiz gerekir. Quine, doğa bilimlerinin çalışmalarını dünyanın anlaşılması için yeterli görürken, Rorty insanların pragmatik bir diyaloğu sürdürmesini gerçeklik veya iyilik gibi tüm çerçevelere tercih etmiştir. 

Oyun, paradigma veya çerçeve olarak ifade edilen anlayışlar, gerçekliğe ihtiyacımız olmadığı konusunda buluşurlar. Bir kavram olarak gerçekliği bir kenara bırakabilirsek, onlara göre nihaî bakış açısı gibi imkansız ideallerden de vazgeçeriz. Bu sonuca, postyapısalcı ve postmodernist yaklaşıma sahip düşünürler, kültürel göreliliği ve politikliği tezleri de ekleyerek katılırlar.  

Gerçeklik: Mantıksal bir toplam 

Öyle görünüyor ki, oyunları veya paradigmaları ileri sürerek gerçeklikten şüphe eden hatta gerçekliği reddeden düşünürler, gerçeklik kavramının epistemolojik sağlamlığı ile gerçekliğin metafizik anlamını karıştırmışlardır. Bir gerçeklik tanımına sahip olan bir ideolojiyi düşünün. Bu tanımın dışında kalan pek çok şey varsa ve ideolojinin temelleri bu tanımın değişmesine izin vermiyorsa, bu tanımın gücünü yitirdiğini ve büyük ihtimalle de ona sahip olan ideolojinin de zayıfladığını görürüz. Bu durumda, tanımlanan gerçekliğin epistemik olarak sağlam olmadığı ortaya çıkar. Ancak bu, gerçekliğin olmadığı demek değildir bu. Mesela, o ideolojinin yetersiz epistemik ekipmanlara sahip olmadığı sonucu çıkabilir. O ideoloji tarafından başarılı bir şekilde tanımlanamadığı için gerçekliğin olmadığı sonucuna varılamaz. 

Aynı noktayı bir başka şekilde ifade edecek olursak, neyin gerçek olduğu (iddiası) değişebilir ancak gerçeğin (kavramsal olarak) ne olduğu değişmez. Düşünürler, neyin gerçek olduğu konusunda görüşlerinde sık sık yanılmışlardır. Ancak bu yanılgılar, sadece gerçeklik kavramının olması durumunda yanılgı olarak adlandırılabilir. Örneğin dünyanın düz olduğu tezi, bir gerçeğe dayanmadığı için terk edilmiştir. Gerçeklik kavramına başvurmasaydık, düz dünya tezi neden terk edilmesi gereksin ki? O da bir bakış açısı olarak kabul edilebilirdi pekala. 

Herkesin bir bakış açısının olması ve nihaî bir bakış açısının mümkün olmaması, gerçekliğin inkarı için yeterli gerekçeler olsaydı “bakış açısı” bakış açısının tasarlanamaması gerekirdi. Çünkü bu bakış açısına göre, en azından herkesin bir bakış açısının olması nihaî bir gerçekliktir. Bu da şu anlama gelir: gerçeklik sonuç olarak ulaşılamasa da tüm mantıksal açıklamaların ön kabulüdür. Mantıksal açıklamalar, bu kabulü sonuçta da teyit etme gücüne sahiptirler. 

Sonuç olarak, gerçeklik, neyin gerçek olduğuna dair bakış açılarının ve dünyaya dair algıların mantıksal toplamıdır. Bu toplamdan şüphe edilebilmesi, toplamın zamanla değişebilmesi, hatta bir perspektifin belli bir bağlamda doğduğunun gözlemlenebilmesi, gerçeklik toplamının baştan kabul edilmesi ve mantıksal toplam oluşturma çabasıyla mümkün olur. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler Haberler
 İsrail, Mısır ile Arasındaki Barış Anlaşmasını İhlal Etti

İsrail'in Mısır ile imzaladığı barış anlaşmasını ihlal ederek Gazze'deki Refah Sınır Kapısı'nı ele geçirmesi, bölgesel gerilimi tırmandırdı. Mısır, İsrail'in bu hareketini kınayarak, iki ülke arasındaki gerilimin artışına ve bölgesel…

İletişim Başkanlığı ve AA, Cezayirli Gazetecilere Yönelik Eğitim Programı Başlattı

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve Anadolu Ajansı iş birliğiyle Cezayirli gazetecilere yönelik 3 günlük "Gazetecilik Eğitim Programı" düzenleniyor.

Katar Devlet Bakanı Al Khater ile Türk Bakan Yardımcıları Mersin’de Buluştu

İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaloğlu ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Yasin Ekrem Serim, Katar Dışişleri Bakanlığında Uluslararası İşbirliğinden Sorumlu Devlet Bakanı Lolwah Rashid Al Khater ile Mersin'de bir araya geldi.

Çad’daki Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Gerçek Bir Demokrasi mi, Yoksa Formalite mi?

Çadlılar, siyasi değişim ve gerilimlerin gölgesinde sandık başına gitti. Darbe sonrası gerçekleşen ilk seçim, uluslararası çatışmaların ve iç siyasi rekabetin kesişmesiyle dikkat çekiyor.

Türkiye'nin Gazze Stratejisi Nasıl Şekilleniyor

Türkiye, İsrail'in Gazze'deki şiddet politikasına karşı güçlü bir diplomasi ve ticari ambargo ile karşılık veriyor. Hamas'ı terör örgütü olarak değil, ulusal kurtuluş hareketi olarak tanımlayarak farklı bir yaklaşım sergiliyor.