08 Nisan 2025
1881’deki gizli ve açıktan Yahudi göçüyle temelleri atılan ve 1948’de resmi bir devlet haline gelen İsrail, kurulduğu günden beri güttüğü işgal ve katliam politikalarıyla bölgenin huzurunu kaçırmış ve kaçırmaya devam etmektedir. 1948’ten bu yana işgal edilen Filistin topraklarını ölçebilmek mümkün iken öldürülen, işkence gören, hapse atılan veya sürgün edilen Filistinli sayısını belirlemek zordur. Ancak toplam sayının milyonlar olduğu değerlendirilmektedir.
Fakat İsrail’in Filistin’le yetinmediği ve yetinmeyeceği artık aşikardır. İsrail ne zaman komşu ülkelerde bir otorite boşluğu görse hemen harekete geçip sınırına yakın bölgeleri işgal etmiştir. Bugün Lübnan’ın güneyi, Suriye’ye ait Golan Tepeleri ve Şam’a 20 km yakın güneydeki ve yine Ürdün’e ait bazı alanlar İsrail’in işgali altındadır.
İsrail ayrıca Filistin’e destek çıkan ve çıkma ihtimali olan her ülke ile çatışmak, ilgili ülkeleri zayıf bırakmak ve Amerika’yı bir vekil devlet misali üzerine salıvermekten çekinmemektedir. Örneğin geçmişte Mısır ve Ürdün’ü biraz da Amerikan baskısıyla pasifize etmiş ve Filistin davasından el çekmelerini sağlamıştır. Saddam Hüseyin de bir dönem İsrail’i tehdit etmiş ve fakat sonu Amerika tarafından alaşağı ve idam edilmek olmuştur. Daha sonra İran kendi rejim propagandasını yapmak amacıyla vekil örgütleri üzerinden İsrail’le karşı karşıya gelmiş ve fakat bire bir savaşmaktan çekinmiştir. İsrail’in Hizbullah’ı felç etmesi ve Suriye’de rejim değişikliği İran’ı da İsrail’e karşı pek de samimi olmayan mücadelesinde devre dışı bırakmıştır.

Ancak İsrail’in bölgeyi terörize eden politikaları, devam eden işgalleri ve katliamları bu ülkeye düşman kazandırmaya devam etmektedir. An itibariyle Suriye’de İsrail dostu Beşar Esed’in yokluğu Suriye’yi de İsrail’in hedefine koymuş durumdadır. Tel Aviv yönetimi yeni Suriye hükümetine saygı göstermek yerine topraklarını işgal etmekte, ülkeyi düzenli olarak bombalamakta ve Suriye lideri Ahmet Al-Şara’yı öldürmekle tehdit etmektedir. İstatistiklere göre İsrail son dört ayda Suriye’ye 730 defa saldırırken Suriye tarafı bir kere bile İsrail’e saldırmamıştır.
İsrail’in saldırıları ve Türkiye hedefi
Suriye’ye yapılan son saldırı üzerinde özellikle durmak gerekiyor çünkü bombalanan T4 hava üssü her ne kadar Suriye’de olsa da mesaj Türkiye’ye idi. Jerusalem Post’taki habere göre İsrail yönetimi Türkiye’nin Suriye’deki varlığından oldukça rahatsız. Türkiye, Suriye hükümetinin davetiyle Palmira’daki hava üssüne jetler ve hava savunma sistemleri yerleştirmek istiyor. Ancak İsrail bağımsız iki ülke arasındaki askeri iş birliğine tek taraflı olarak ve de iki ülkenin kararlarını hiçe sayarak engel olmaya çalışıyor. Adeta kimin kiminle nasıl bir anlaşma yapacağına kendisinin karar vereceğini ima ediyor. Suriye’de, tıpkı Filistin ve Lübnan’da olduğu gibi “son sözü ben söylerim” imasında bulunuyor.
Daha da açmak gerekirse; İsrail’e göre Suriye Türkiye’nin güvenliği altında değil, İsrail’in bombardımanı altında olmalı. Ne zaman isterse Suriye’de istediği yeri işgal edebilmeli ve bombalamalı. Kendisi istediği ülkeye zorla girmeli ama Türkiye davet üzerine bile girmemeli. Kendisi bölgede ve Suriye’de gibi istediği davranacak ama kimse de kendisine karışmayacak. Türkiye ise mesela terörü yok etmek için bile Suriye’ye girmeyecek. Çünkü İsrail terör örgütlerini de koruması altına alıp onları Suriye yönetimi ve Türkiye’ye karşı kullanmak istiyor.
Bu arada İsrail’in Türkiye’ye karşı aldığı önlemler Suriye ile sınırlı değil. İsrail, Doğu Akdeniz’deki projeler konusunda Yunanistan'a diplomatik destek ve gerekirse Washington'u devreye sokma sözü verdi. Ekathimerini gazetesindeki habere göre Atina yönetimi, İsrail-Güney Kıbrıs-Yunanistan arasında kurulması planlanan su altı elektrik kablosu projesini yeniden başlatmaya hazırlanıyor. Kablo Türkiye ile Libya arasında imzalanan Deniz Yetki Alanı Sınırlandırma Anlaşması ile kesiştiği için Türkiye karşı çıkıyor. Ancak İsrail, Türkiye ile Yunanistan arasındaki bu meseleye de taraf olarak Türkiye’ye karşı hem Yunanistan-Kıbrıs Rum Yönetimi ikilisini yanına almış olacak hem de yeni bir cephe açmış olacak. Bir bakıma Türkiye’nin Suriye’deki İsrail’le alakası olmayan hamlelerine Doğu Akdeniz’de cevap vermiş olacak.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da dediği gibi Türkiye, Suriye’de İsrail’le karşı karşıya gelme niyetinde değil. Ancak İsrail Türkiye ile karşı karşıya gelmek için elinden geleni yapıyor. Türkiye’nin sırf İsrail istiyor diye Suriye’deki varlığını bitirmesi mümkün değil. Kaldı ki böyle bir tavır korkaklık anlamına da gelecektir. Ayrıca Suriye’den çekilmek Suriye’nin yeniden istikrarsızlaşması, terör örgütlerinin alan bulması ve yeni yönetimin zayıf kalması demektir ki bu da Türkiye’ye terör tehditleri ve yeni göç dalgaları olarak yansıyacaktır. Öte yandan Hakan Fidan’ın barış diline karşı İsrail dışişleri bakanı Gideon Saar Türkiye’yi “düşman” olarak tanımladı.
İsrailli bakanın söz konusu tanımlamasının pratikte de bir karşılığının olduğu ve İsrail ordusunun Türkiye’ye karşı savaş simülasyonları yaptığı muhakkaktır. Çünkü İsrail gibi bir ülke düşman olarak addettiği bir ülkeyi kendi haline bırakmayacak kadar dikkatlidir. Harekât odalarında Türk ordusuna nasıl ve nereden saldıracağı, nükleer silah kullanma senaryoları vs. yapılıyorsa kimse şaşırmasın. Çünkü zaman gösterdi ki İsrail’in düşman ilan edip de bugüne kadar karşı karşıya gelmediği bir ülke yoktur. Düşman artık Türkiye olduğuna göre Türkiye’yi felç etmek için de şimdiden planlar yapması olasıdır.
Gelecek perspektifi
Bu durumda Türkiye’nin bir numaralı düşmanı artık İsrail’dir dersek yanlış olmayacaktır. Türkiye böyle istediği için değil, İsrail Türkiye’yi düşman olarak ilan ettiği için bu böyledir. Dolayısıyla İsraillilerin de itiraf ettiği üzere İsrail’in bir numaralı Türkiye’dir. Ve eninde sonunda Türkiye ile fırsatını bulur bulmaz çatışması muhtemeldir.
İsrail bu cesareti ilk olarak Amerika’nın sınırsız desteğinden alıyor. ABD askeri amaçlı olarak yıllık 3,8 milyar dolarlık mali yardımın yanı sıra İsrail’e istediği kadar silah hibe etmekte veya geçici olarak bulundurmaktadır. Ayrıca istihbarat desteği vermekte ve i İsrail adına başka ülkelere askeri operasyonlar yapabilmektedir. Muhtemel bir savaşta Türkiye’ye karşı da İsrail’in arkasında duracağını söylemeye gerek yoktur.
Diğer yandan nükleer silah sahibi olması da İsrail’e cesaret vermekte ve Türkiye dahil birçok ülkeyi atom bombalarıyla korkutmaktadır. Nükleer silahlar yüzünden birçok Arap ülkesi İsrail’le çatışmayı göze alamamaktadır.
Bu dakikadan sonra asıl soru Türkiye’nin İsrail’e karşı ne yapacağıdır. Yukarıda bahsedildiği üzere İsrail Türkiye’yi yakın markaja almış durumda. Bir İsrail-Türkiye savaşı hiç olmadığı kadar yakın gözükmektedir. Şayet Türkiye muhtemel bir İsrail saldırısına hazırlıksız yakalanırsa maddi ve manevi yıkım çok büyük olacaktır. Bu yüzden yetkili kişi ve kurumların muhtemel bir savaş için hazır olmaları tek çözümdür.
Çözüm nedir diye sorulursa verilecek cevap tek cümle ile şöyle özetlenebilir: Düşmanın silahı ile silahlanıp ani bir saldırıya hazır olmak ve gerekmesi halinde ani saldırıyı önce yapmak.
devamını oku daha az oku
yazmıştır.