15 Nisan 2025
Geçtiğimiz Şubat ayında Hatay’da ilk kez görülen “Filistin nektarkuşu”, Filistin’deki yıkımın sadece insani değil aynı zamanda ekolojik bir yok oluş olduğunu hatırlattı bana. Nektarkuşunun izinde Filistin’deki canlıkıyımın1 ve sömürgeciliğin çevresel boyutunu anlamaya çalışmak işgalin sonuçlarının sandığımızdan daha korkunç olduğunu gösteriyor.
Timsah üzerinden bir Filistin çevre tarihi okuması yapmak
Batı Kudüs’te İncil Hayvanat Bahçesi olarak da bilinen Tisch Aile Hayvanat Bahçesi’nde sıradan bir yaz günü. Sınırın diğer tarafından, işgal altındaki Doğu Kudüs’ten Filistinliler hayvanat bahçesini ziyaret ediyorlar. Ziyaretçiler yok olan son Nil timsahı Clarence’nin muhafazası önünde duruyorlar ve bir zamanlar Filistin kıyılarında yaşama imkanı bulan Nil timsahlarının son üyesinin geç Osmanlı Dönemi’nde yerli Filistin halkı tarafından nasıl yok edildiğini anlatan posteri okuyorlar. Poster, "Bölgemizde hala bulunan az miktardaki yaban hayatının Nil timsahının kaderiyle aynı kaderi paylaşmaması için her şeyi yapmalıyız" şeklinde son buluyor. Bu bilgi ve iddia, sömürgeci İsrail’in kendisini çevreci, haklı ve kurtarıcı bir devlet olarak ilan ettiği başka bir tuzak. Bu iddia sömürge zoologlarının Filistin timsahlarının neslinin tükenmesini sürdürmedeki tarihi rolünü de gizliyor.

Nil timsahının Filistin topraklarındaki bu son üyesi bölgedeki tarihi şekillendirmede önemli bir unsur olarak duruyor. Filistin tarihini Avrupamerkezci bir yoruma kavuşturmak ve kıyı bataklıkları tarihi Araplardan arındırmak üzere araçsallaştırılmak isteniyor. Bu kolonyalist tarih yazımı tüm akademiyi göreve çağıran sömürgeci zooloji disiplinin yalnızca bir örneği. Timsah üzerinden oluşturulmaya çalışılan bu yeni çaba, Greko-Romen metinlerinden başlayıp 19.yüzyıl Avrupalı yazarların metinlerini takip ederken bölgedeki Arap ve İslam Tarini anlatılarını görmezden geliyor. Bu seçim bir hayvanat bahçesi ziyaretinin nasıl sömürgeci propagandaya dönüşebileceğini gösteriyor.2 Şükür ki bir timsahın aslında nereye ait olduğunun hikayesini Batı medeniyetinin görkemli hikayesiyle örtüştürme denemeleri dekolonyal Filistin çevre tarihi çalışmalarına takılıyor. Çok sayıda tarihçinin Filistin’in biyoçeşitliliğini savunan ve sömürgeci Batılı tarih yazımına eleştiriler getiren çalışmalarının sayısı artıyor. 3
Batılı sömürgeciliğin ve siyonizmin merkeze aldığı tek hayvan timsah değildi. Kurtarıcılık rolüyle övünerek kendini gizleyen bu kibir esasen Filistin’deki hayvan kapasitesinin azalmasına neden oldu. Eufemistik olarak adlandırılan "koleksiyon" süreçleri, sömürge zoologlarının Filistinli hayvanları avlayıp öldürdüğü, onları incelediği ve kalıntılarını denizaşırı ülkelere taşıdığı bir insan ve insan olmayan aktörler ağını içeriyordu.4 Bağırsakları çıkarılıp tel ve ketenle doldurulan; ardından cam kutularda sergilenen Filistinli hayvanlar, Londra ve Berlin'deki müze ziyaretçilerinin izleme zevki için bir gösteri olarak yeniden canlandırıldı.
Siyonist Batılı sömürgeciliğin Filistin işgali, bir yandan bazı hayvan türlerini yok ederken diğer yandan da kimi türlerin bölgede çoğalmasına izin veriyor. Bu planlar, zengin bir biyoçeşitliliğe sahip Filistin’i ekolojik yıkıma zorluyor. Son yıllarda Filistin’de artış gösteren yaban domuzlarının varlığı Filistinliler için büyük bir tehdit oluşturuyor. Üremelerine izin verilen, çevreye serbestçe salınan ve kontrol edilmeyen çok sayıda yaban domuzu Filistinlilerin mahsüllerini yok ediyor ve insanları yaralıyor.5 Canları ve mahsülleri için bu kadar büyük tehlike barındıran yaban domuzlarını avlamak ise Filistinlilere yasak! Bundan çıkarabileceğimiz tek sonuç, yaban domuzlarının Batı Şeria manzarasının bir parçası haline gelmelerine bakılmaksızın, kesinlikle bir sömürgeci egemenlik ve saldırı biçimi olarak kullanılmış olmalarıdır. Savunmasız Filistin köyleri ile duvarlarla çevrili İsrail kolonileri arasındaki ikilik bunu açıkça göstermektedir.
Filistin için yeni bir tanımlama: “Çevresel Nekbe”6
Öyle görünüyor ki Filistin’de hangi türün yaşayıp hangi türün yok olacağına karar vermek Filistinlilerin kaderine karar vermekten farklı değil. Zeytin ve narenciye ağaçlarının yok edilip yerine Avrupa’dan getirilen ve asla bölgeye uyumlu olmayan çam ağaçlarını dikmek, gerek hayvansal gerek bitkisel olarak Filistin’in biyoçeşitliliğini yok edip7 ülkeyi yaşanmaz hale getirerek Filistinlileri etnik bir yok oluşun eşiğine getiriyor.8 Filistin denilince bir zeytin ağacı ve bir bulldozer alışıldık bir yıkım metaforudur artık. Erişilebilir temiz su kaynakları mahvedilmekte, bölge için son derece önemli olan bataklık ekolojisi yok edilmekte ve endüstriyel atıklar ile kalıtsal hastalıklar çoğalmakta.9 Filistinlilerin yıllardır yürüttüğü var olma savaşı ve bir gün topraklarına dönecekleri umudu benzer şekilde çevresel yıkımın onarımını da içeriyor.
İsrail’in 1948’de bir Yahudi devleti olarak resmi olarak kurulmasıyla başlayan Filistin’e Yahudi göçü hareketi sadece demografik bir krize değil aynı zamanda çevresel bir krize de yol açıyor. İlk Nekbe meydana geldiğinde yüz binlerce Filistinli kitlesel bir göçe zorlanarak yerleşimci etnik temizliğin ilk ağır imtihanını yaşamışlardı. Bu insani felaket ortaya çıktığı günden beri çevresel bir felaket olarak katlanıyor ve tüm uluslararası uyarılara ragmen devam ediyor. “Çevresel Nekbe” 10Filistin’deki felaketin çevresel yönünü ortaya koyan çalışmaları ifade etmek için akademide kullanılan yeni bir kavram olarak literatüre girdi ancak Türkiye’de çevresel Nekbe’ye yönelik ilginin henüz oluşmadığı görülüyor. İsrail Filistin’de sadece soykırım değil canlıkıyım da yapıyor ve bu çevresel terör Filistin’in biyoçeşitliliğini yok ederek küresel bir ekolojik krize neden oluyor. Bu yönde yapılan saha çalışmaları felaketin Filistin topraklarıyla sınırlı kalmadığını gösteriyor ve işgalci zihniyetin verdiği zararın yeterince iyi konuşulmadığı anlamına geliyor.
Filistin nektarkuşunun kendine bir yaşam alanı bulmak için ilk kez başka bir coğrafyaya kaçışı Filistin’de yaşananların yalnızca insani bir felaket olmadığını göstermesi açısından dikkate değer. Çevresel Nakba’nın önemini ve canlıkıyımın bir an önce son bulmasını haykıran bir ses aynı zamanda.
Kaynakça:
[1] Orijinali “biocide” olan kelimenin Türkçe karşılığıdır.
[2] Burada sözü edilen çalışmaları ve Filistin’deki Batılı-İsrailli sömürgeciliği timsah üzerinden okuyan oldukça kıymetli yazıyı okumak için: https://magazine.scienceforthepeople.org/online/on-killing-crocodiles/
[3] Örneğin: Nur Masalha'nın The Palestine Nakba: Decolonising History, Narrating the Subaltern, Reclaiming Memory, Londra: Zed Books: 2012.
[4] Batı Şeria’daki etnik temizliğin siyasi ekolojik boyutunu anlamak için: https://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/2201473X.2021.2007747
[5] Filistinlileri yaban domuzlarıyla yok etmeye çalışan İsrailli sömürgeciliğin uyguladığı politikalar için: https://mondoweiss.net/2022/11/wild-boars-in-palestine-are-being-weaponized-by-israeli-colonialism/
[7] Filistin’deki biyoçeşitlilik hakkında saha çalışmaları yapan ve çalışmalarını “Çevresel Nekbe” olarak çerçeveleyen Mazin B. Qumsiyeh’in araştırmalarını incelemek için: http://qumsiyeh.org/home/
[8] “Doğanın bittiği ve yerleşimin başladığını” gösteren rapolardan birini okumak için: https://www.e-flux.com/journal/113/360006/where-nature-ends-and-settlements-begin/
[9] https://reliefweb.int/report/occupied-palestinian-territory/environmental-terrorism-cripples-palestinian-farmers
[10] “Çevresel Nekbe” hakkında oldukça iyi hazırlanmış çalışmalardan biri: https://origins.osu.edu/read/environmental-nakba-israel-palestine-water