Eliniz Kurusun!
Kâbusun pençesinde: Gece yarısı çığlıkları
Boğuk hırıltılara, cılız iniltilere galebe çalarak birden odayı kaplayan çığlığımla uyandım. Suyu al bir gölden çıkıp gelen ürkek bir kuş gibi kan ter içinde sıçradım. Parmaklarımı yoklayarak doğruldum, tırnaklarımı avucuma geçirerek fırladım yataktan. Derin bir nefes aldım sonra; murdar baltalı kabiller evimizi basmış da onları bir an önce kovmak zorundaymışım gibi garip ve çaresizlik de içeren bir hisle çocuklarımın odasına daldım.
Ayakları kopan, elleri kavrulup kesilen küçücük kızlar uçuşuyordu gözlerimin önünde hâlâ. Gövdesinin bir kısmı enkazın altında kalan şehid annesinin yüzünü temizleyip saçlarını okşayacak parmakları kalmayan, günlerdir açlık ve uykusuzlukla sınandığı için kuru bir dal misali titreyip sallanan, gözünün ibriğini gönlüne çeviren esmer oğlanlar vardı dört bir yanımda. Uykunun böğrü delinmiş, Gazze’den sökün eden devasa bir kan ve gözyaşı ırmağı, sadece odamı ve evimi değil, bedenimi ve aklımı da yutmaya başlamıştı. Gözlerini ovuşturarak ne yaptığımı anlamaya çalışan kızımın şaşkın bakışları altında bir köşeye yığılıp kaldım. Yüzümü, sırılsıklam olmuş avuçlarıma sakladım.
Ah Allah’ım! Göreceğimiz başka bir zulüm çeşidi kaldı mı şu kağşamış dünyada? İçimizi kanırtacak denenmemiş bir cürüm türü çıkar mı bundan sonra karşımıza? Binlerce yiğit adamı, coşkulu ve muallim aslanı vurdular. Binlerce anneyi, hünerli ve fedakâr kadını toprağa belediler. Binlerce meleğin kolunu kanadını kırdılar yeryüzünün ortasında. Öfkeden, üzüntüden, kahırdan öldük belki. Lakin bir yol bulup el uzatamadık, çölün dilini yutarak izlediği o emsalsiz direniş ve kardeşlik ormanına.
Görünmeyen yüzler ve anlatılmayan hikayeler
Cahit Külebi’nin “Hikâye” başlıklı şiirinde yer alan “Senin dudakların pembe ellerin beyaz” dizesini okumayan var mıdır acaba? Yahut birçok halk şiirinde geçen “Ak elleri boğum boğum kınalı” dizesini görmeyen, işitmeyen, ezberlemeyen?
Alımlı genç kızların, hülyalı kadınların baharla, bayramla, toyla, düğün dernekle bağlantı kurularak betimlendiği şiirlerde, dillere pelesenk olmuş ezgilerde geçen bu eller hep aktır, evet. Gençtir. Dinçtir. Bembeyazdır. Boğum boğumdur. Kınalıdır. Yanmamış, kavrulmamıştır. İncinmemiş, kurumamış, çatlamamıştır. Dertsizlerin, çile çekmemişlerin, nazla büyüyenlerin gövdesine ilişmiş küçük bir güzellik yumağını andırırlar. Varlıklı ailelerin çocukları olarak hayata merhaba diyenlerin, konaklardaki boy aynalarında kendilerini çalımla seyredenlerin elleridir bunlar daha çok. Yazın mahlûkatı canından bezdiren kızgın güneş vurmamıştır onlara. Bileklerini, parmaklarını, derilerini ayaz kemirmemiş, iliklere işleyen soğuk kavurmamıştır. Eti kemiği yakıp kavuran, içeriyi küle çeviren bombalarla sınanmamıştır hiçbiri. Bileziklerle, değerli takılarla, yüzüklerle süslendikleri de olur nitekim. Rahatlığa, huzura, sevdaya yol verirler görüldüklerinde.
Deyişlerde akla nadiren gelen, öykülerde hatırdan hafızadan çıkıveren, şarkılarda türkülerde çok az görülen eller vardır bir de.
Korkutan eller vardır, korkunç eller. Kanlı yahut kahırlı eller. Kederli eller, kesik eller.
Mübarek eller vardır, muhteşem bir acı anıtı gibi bakışlarımızı inciten, gözlerimizi kaçırmak zorunda kaldığımız eller.
Tel örgülerin ardında çaresizlikle sıkılan, bitimsiz bir acı ve öfke yalımı içinde ısırılanları bir çırpıda betimleyemezsiniz. Katledilen evladının saçlarına dokunmaya, başını okşamaya bile kıyamayan analarınkini de.
Ya Kudüs’ün bir asırdır göğün koynunda kalmış elleri, Gazze’nin kıyıyı kanlı bir karanfil ülkesine dönüştüren elleri, Filistin’in milyonlarca taş ve sapan eşliğinde dünyanın damlarından sarkıp duran elleri?
Kırış kırış olmuş eller vardır, bilirsiniz. Yumuk yumukken kana boyanmış eller. Kararmış, kapkara bırakılmış; üzerinde yüzlerce kamçı şaklatılmış gibi içi görünen eller. Kadim bir yazma eser misali okunaksız olanlar. Bir haritayı, bir atlası andıranlar. Yel ile dövüşen, sel ile boğuşan fakat gül ile hiç karşılanmayanlar. Diz dövenler, döşte yara açanlar, böğürde kalanlar. Hiç öpülmeyen, sevgiyle bakılmayan, ürettiği emeğe saygı duyulmayan, hakkı verilmeyen eller. Ekini ve nesli ifsat eden katillerin, zorbaların, namussuzların küle çevirdiği eller.
Alında biriken teri silmesine bile izin verilmeyen, kalem tutmak yahut zeytin devşirmek isterken kırılan, çöp toplayan, fabrikalarda makinelerin arasında ucuz işgücü müktesebatına katkıda bulunmak için mekik dokuyan, sokaklarda mendil satarken soğuktan donup mosmor olan, tarlalarda damla damla sert toprağa akan o elleri merhametin evine kim buyur eder? Nice ananın, kadının, genç kızın şiirlerde bir kafiye bile olamayan o elleri kim öpüp de başına koyar?
Halep’te, İdlip’te, Arakan’da, Doğu Türkistan’da, hele hele Gazze’de; evleneceği adam düğün arifesinde vurulunca içinin bütün ışıkları sönen, boynu bükük kalan genç kızın titrek ellerini kim görür?
Batan mülteci teknesinde, bir taraftan yavrularına sarılan bir taraftan dalgalara direnen gelinin elleri ne kadar durur ekranlarda? Minicik bir kızı toprağa verirken yanan, tutuşan eller kaç gün kalır aklımızda?
Kudüs’te parmakları tek tek kırılıp ufalanan, Cenin’de yakıcı fosfor bombaları altında onlarca gece duaya kalkan, “şehit balları”nın arasında etten kemikten bir çığlık gibi yankılanan ellerin, anlaşma masalarında pişkinlikle birbirine uzanan ellerin yanında bir değeri var mıdır?
Rabia meydanında kurşunlanan, Mısır zindanlarında dipçikle, copla ezilen, Arakan’da ateşe verilen eller hangimizin yüzünde gezinir sahi, hangimizin sofrasında yemeğe uzanır, hangimizin seccadesinde ışığa belenir?
Kandahar’da, Madaya’da parmakları açlık ve yokluktan ipliğe dönen; Han Yunus’ta, Beyt Hanun’da, Cibaliye’de kopup giden parçalarını arayan, Afrika’nın birçok ülkesinde yüzüne ilişen, ekmeğine konan sineği kovacak kadar bile gücü kalmayan ellerin çilesini kim bilir?
Aylan’ın denizi ürperten elleri, Rim’in küpelerini tutmaya güç yetiremeyen elleri, deprem enkazında dili tutulan Ceylin’in oyuncağına gömülüp kalan elleri; hangi satırların arasına gizlenir?
Ellerin direniş ve isyanı
Bir “elistan” gibi de görülebilir şu koca dünya, şu devasa insanlık. Eller üzerinden hikâyesi yazılabilir varoluşun. Dünyanın dört bir yanında çırpınıp duran o ellere eziyet edenlere, zincir vuranlara, hayınca bakanlara, fosfor yahut varil bombası salanlara veyl olsun!
Dünyada da ahirette de iki elimiz o ellerin üstünden çirkin ve kirli elini çekmeyen mele ve mütref takımının yakasında olsun! Siyonistlerin ve emperyalistlerin gırtlağında olsun! Güvercinlerimizi vuran, ebabillerimizi zehirleyen katillerin kulaklarında ve dillerinde olsun!
Dünyanın gözü önünde işlenen cinayetlere alkış çalanların; kötülüğün, kalleşliğin, namussuzluğun, kıyıcılığın yardakçısı olanların eli kurusun!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, ülkesinin Kızıldeniz’e erişim hedefini açıkladı. Somaliland ile yapılan mutabakat, Somali ile diplomatik gerginlikleri artırırken, bölgedeki istikrarsızlık, Etiyopya’nın çıkarlarını etkileyecek askeri ve siyasi sonuçlar…
Dünyanın gözü kulağı ABD’deki seçim yarışında. 5 Kasım Salı günü (yarın) yapılacak seçimlerle Amerika Birleşik Devletleri’ni 4 yıl boyunca yönetecek olan başkan belirlenecek. Peki, iki güçlü aday olan Kamala Harris ve Donald Trump’ın öne çıkan yönleri…
Batı Balkan ülkeleri Arnavutluk, Bosna Hersek, Kuzey Makedonya, Kosova, Sırbistan ve Karadağ, tarihi ve doğal güzellikleriyle bu sene da turizmde rekor sayılara ulaştı.
ABD başkanlık seçimlerinde Trump veya Harris’in seçilmesi, ABD’nin Türkiye’ye yönelik dış politikasında temel hedeflerden çok, uygulama ve iletişim yöntemlerinde değişikliklere yol açabilir. Dr. Mehmet Çelik, ABD’nin yarın belirlenecek olan yeni…