ABD Başkanı Donald Trump ikinci başkanlık döneminde de ilk döneminde olduğu gibi Ortadoğu’da İsrail çıkarlarını gözetmeye devam etmektedir. İlk Başkanlık döneminde Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan Trump, şimdi de Gazze’yi Filistinlilerden arındırarak bölgeyi İsrail için daha güvenli hale getirmeye ve belki de Gazze’yi İsrail’e altın tepside sunmayı amaçlamaktadır. Bir buçuk yıl süren savaşta İsrail’in Gazze’de direnişi kırmadığı gibi hiçbir stratejisini uygulayamamasının ardından Trump diplomatik bir hamleyle Filistinlileri bölgede Mısır ve Ürdün gibi komşu ülkelere göndererek bölgede Filistin direnişini kırmayı planlamaktadır. Ancak, ABD tarafından uygulanabilecek diplomatik ve ekonomik baskılara rağmen iki komşu ülke de bu plana sıcak bakmamaktadır. Mısır ve Ürdün’ün Gazzelileri istememesinin nedeni olarak her iki ülkenin ekonomik olarak kırılganlığı öne çıkarılsa da bu ülkeler için esas tehdit 7 Ekim’den sonra iyice İslam coğrafyasında popülaritesini arttıran Hamas ve onun bağlı olduğu İhvan Hareketi olmaktadır. Peki, bu iki ülkenin Hamas’a ve Gazzelilere karşı tutumu nasıldır?    

Mısır için öncelik rejimin güvenliği   

Mısır ve Ürdün’ün Gazzelileri kabul etmek istememesinin başlıca nedeni olarak bölge halkının birçoğunun Hamas’ı ve onun temelini oluşturan İhvan Hareketini kendi yönetimleri için tehlike olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Ortadoğu’da Levant bölgesinde, Kuzey Afrika’da ve Körfez’de bazı ülkeler İhvan Hareketini kendi rejimleri için bir tehlike olarak görmektedir. Bu nedenle İhvan Hareketine bağlı birçok kişi tutuklanmış ya da öldürülmüştür. Bir kısmı ise kendilerini kabul eden ülkelere göç etmiştir. Siyasi ve toplumsal sorunları İslami argümanlarla çözmeyi planlayan İhvan Hareketini bölgedeki laik rejimler, Krallıklar ve cunta rejimleri için siyasi anlamda tehdit olarak görülmektedir. Bu yüzden, bölgede birçok rejim İhvan Hareketi’ni bölgedeki istikrarı bozacağı düşüncesiyle hareketin yayılmasının önüne geçmeye çalışmıştır. İhvan Hareketiyle bağlantısından dolayı Ortadoğu’da birçok ülke onun Filistin temsilcisi olan Hamas’ı da kendisi için bir tehlike olarak görmüş ve geçmişte ekonomik olarak destek olan birçok rejim günümüzde Hamas’ı marjinalize etmeye çalışmaktadır.   

Hamas’ı başlıca tehlike olarak gören ülkelerin başında ise komşusu Mısır gelmektedir. Özellikle Abdülfettah el-Sisi’nin askeri darbeyle iktidarı İhvan Hareketine bağlı Muhammed Mursi’den aldıktan sonra birçok İhvan üyesi tutuklanmış ya da göç etmek zorunda kalmıştır. Sisi’nin İhvan Hareketine karşı tutumuna aynı şekilde Hamas’ta maruz kalmıştır. Özellikle 2014-2017 arası dönemde retorik olarak Hamas’ı kötülemiş ve Hamas’ın kullandığı tünelleri imha etmiştir. Hatta Sisi, Muhammed Mursi önderliğinde İhvan Hareketi ile Hamas’ın birleşerek yönetimi ele geçirmeye çalıştığını vurgulamıştır. Dönemi İçişleri Bakanı Magdy Abdel Gaffar, Hamas ve İhvan’ı Mısır Başsavcısı Hişam Barakat’ı öldürmekle suçlamıştır. Hamas’ı kendi rejimi için büyük bir tehdit olarak algılayan Sisi bu süreçte yaklaşık 1.370 tüneli imha etmiş ve tünellere deniz suyu pompalamıştır. Akabinde ise Gazze ile bir tampon bölge oluşturmak istemiş ve bu kapsamda Refah’ta 3.255 binayı 685 hektar ekili araziyi yok etmiştir. Ancak, 2017’den sonra Sina’da beliren IŞİD tehdidinden dolayı Hamas ile ilişkileri yumuşatarak IŞİD’e karşı birlikte hareket edilmiştir. Aynı zamanda, bu tarihte İsmail Haniye’nin Hamas’ın lideri olarak seçilmesinden sonra gerçekleşen resmi ziyaretlerle birlikte aktörler arasındaki ilişkiler yumuşamaya başlamış ve rejimle güvenlik işbirliği arttırılmıştır. Hatta, Hamas başta Mısır olmak üzere bölge ülkelerinden gelen tepkileri azaltmak için 2017’de yeni tüzüğünde İhvan Hareketi ile bağlantısını reddetmiştir. Ancak, Hamas ile Mısır rejimi arasındaki bu yumuşamaya rağmen yüzbinlerce İhvan Hareketine bağlı bir topluluğun Mısır’a girişine izin verilmesi mümkün görünmemektedir.      

Ürdün’ün Gazzelilere yönelik ayrımcılığı ve toplumsal dengeyi gözetme arzusu    

Ürdün ise nüfusunun yarısından fazlasının Filistinli olması sebebiyle öncelikle Filistinlilerin nüfus yoğunluğunun daha fazla artmasını istemeyecektir. Bu anlamda, sayıları çok olan Ürdün asıllı bedevi aşiretler ve şehirli halkta daha fazla Filistinlinin ülkelerine gelmesine sıcak bakmamaktadır. Nitekim geçtiğimiz hafta Cuma günü Ürdünlüler daha fazla Filistinlinin gelmemesi için gösteriler düzenlerken, Kralı destekleyen sloganlar atmışlardır.  

Ürdün’de Monarşi ile Hamas’ın menşei olan İhvan Hareketi arasındaki ilişkiler uzun yıllar boyunca iyi bir seyir izlemiştir. Yönetim, Hareketi kendi rejimine yönelik bir tehdit olarak görmemiş, aynı zamanda Hareketle iyi ilişkilere sahip olmuştu. Arap Baharından sonra Ürdün’de Hareketin bölünmesi ve Mısır’daki İhvan Hareketi’nin iktidara gelmesinin ardından rejimini harekete şüpheyle bakması iki aktör arasındaki ilişkileri etkilemiştir. 2013’te İhvan’ın parlamento seçimlerini boykot etmesiyle birlikte ilişkiler iyice gerilirken, 2016 yılında ise Ürdün, İhvan Hareketini terör örgütü olarak ilan etti ve ülke genelinde ofislerini kapatmaya başlamıştı.      

Ürdün’deki Filistinli nüfusunun yoğunluğunun yanında Hamas ve onun menşeinin savaşla birlikte Filistinliler nezdinde popülaritesinin artması Ürdünlü yetkililerin Gazzelileri kabul etmesinin önündeki en önemli engellerden biri olarak belirtebiliriz. Zira, daha savaş sürecinde Hamas Filistinlilere telkinleriyle Ürdün devletinin İsrail’e karşı tutum sergilemesi için halkı gösterilere çağırırken, Ürdünlü yetkililer bundan haliyle rahatsız olmuştu. Dolayısıyla Hamas’a yakınlığı ile bilinen Gazzelilerin Ürdün’e gelmesi Ürdün için hem toplumsal güvenliğe hem de rejim güvenliğine bir tehdit olarak algılanacaktır. Zira, 1999’da Ürdün’deki Hamas ofislerini kapatan Ürdün yönetimi kendi rejim güvenliği için Hamas’ı kısıtlamıştır.   

Ayrıca, halihazırda Ürdün yönetimi Filistinli mülteciler arasında ayrımcılığa devam etmektedir. Öyle ki, Batı Şeria asıllı Filistinliler Ürdün toplumuyla daha yakın olduğu ve vatandaşlık alabildiği görülürken, Gazze kökenliler ayrımcılığa uğramaktadır. Gazzeliler Ürdün’de çalışma iznine sahip olsa da Ürdün vatandaşı olamadıkları için yaşam koşulları kendileri için zorlaşmaktadır. Bunun neticesinde, Ürdün’deki Gazzeliler hem tüm hizmetler için iki kat ödeme yapmak zorunda kalırken hem de iş bulma ve evlilik yapma şansları kısıtlanmış oluyor. Son zamanlarda Ürdün’de Çalışma Bakanlığı’nın Gazzeliler için çalışma izinlerine ücret getirmesi ve onları yabancı kategorisinde değerlendirmesi bu ayrımcılığı daha da gözler önüne sermektedir.   

Sonuç olarak Trump’ın planına karşı gerek Mısır gerek Ürdün devleti kendi toplumsal iç huzuru sağlamak ve rejim güvenliğini koruyabilmek için Gazze’deki Filistinlileri kabul etmek istemeyecektir. Ancak, iki devletin ekonomisinin kırılganlığı ve ABD desteğine duydukları ihtiyaç iki devletin karar alıcılarının baskılara karşı koyamamasına yol açabilir. Bu durumda bile iki ülkede daha çok Gazzeli kadın, çocuk ve yaşlıların bir kısmını kabul ederek riski azaltmak isteyeceklerdir.