Savaşın Görünmeyen Yüzü: Gazze ve Ukrayna'da Çevresel Kıyım

Şubat 2022'de Rus birliklerinin Ukrayna'yı işgal etmesiyle başlayan savaş, iki yılı aşkın süredir devam ediyor. Gazze'de ise İsrail ordusunun sivil yerleşim yerlerine düzenlediği bombalı saldırılar sonucunda on binlerce sivil hayatını kaybetti, şehirler harap oldu. İnsani krizin yanında çevresel kriz de her geçen gün giderek derinleşiyor.
Savaşın Görünmeyen Yüzü
2 Temmuz 2024

Gazze’de insani kayıplar artarken bölge ciddi bir çevre krizinin de pençesinde. Bölgedeki hasarın boyutu henüz tam anlamıyla belgelenemese de The Guardian'ın geçtiğimiz mart ayında yaptığı uydu analizi, İsrail’in Gazze’de ekolojik bir katliama yol açtığını gösteriyor. 

Analize göre, ağaç örtüsünün ve tarım arazilerinin yaklaşık yüzde 38-48'i yani neredeyse yarısı İsrail tarafından yok edildi. Zeytinlikler ve çiftlikler toprak yığını haline geldi, deniz kanalizasyona ve atıklara boğuldu, toprak ve yeraltı suları mühimmat ve toksinlerle; hava ise duman ve partikül maddelerle kirlendi.

Refah'ta harap bir depoda üç küçük kızı ve diğer 20'den fazla aile üyesiyle birlikte yaşayan Soha Abu Diab, akan su ve yakıtlarının olmadığını, çevrelerinin kanalizasyon ve biriken atıklarla çevrili olduğunu anlattı. Gazze'de yaşayan diğer insanlar gibi onlar da soludukları havanın kirliliğinden ve suyun hastalık taşımasından korkuyorlar. Bombalar ve buldozerlerle yerle bir edilen meyve bahçeleri, zeytinlikler ve tarım arazileri şehrin sokaklarının ötesinde adeta onları izliyor. 

Abu Diab, “Bu hayat, hayat değil. Havada, yıkandığımız ve içtiğimiz suda, yediğimiz yemekte ve çevremizde her yerde kirlilik var” diyerek serzenişte bulunuyor.   

Meyve ağaçları, seralar, tarlalar İsrail’in hedefinde 

Devlet şiddetini araştıran Londra merkezli araştırma grubu Forensic Architecture’ın (FA) araştırma direktör yardımcısı Samaneh Moafi, İsrail’in Gazze’de yaptığı çevresel yıkımı “sistematik” olarak tanımlıyor. Bu faaliyetleri belgelemek için uydu görüntülerini kullanan araştırmacılar, İsrailli kara birliklerinin havadan bombalanan bölgelere intikal ederek kalan seraları tamamen söktüğünü; traktörlerin, tankların ve araçların meyve bahçelerini ve ekin tarlalarını yerle bir ettiğini tespit etti. 

Bazı İsrailli yetkililerin, tarım arazilerinin çoğunun bulunduğu Gazze ile İsrail arasındaki sınır boyunca bir "tampon bölge" oluşturulmasını önermesiyle işgalci güçler bazı yıkımları kalıcı hale getirmeye başladı. Hatta kimi bölgelerdeki bu çevresel yıkımlar, İsrail askeri altyapısının yolunu açtı bile. 

Açık kaynak araştırmacıları Bellingcat, Gazze’nin güneyinde İsrail'in “749 Yolu” olarak adlandırdığı ve tüm bölge boyunca uzanan yeni bir yolun ortaya çıktığı bölgede yaklaşık 1.740 hektarlık (4.300 dönüm) alanın temizlenmiş gibi göründüğünü açıklıyor. İsrail ordusu ise bu rotanın "bölgede operasyonel bir dayanak oluşturmak ve birlikler ile lojistik teçhizatın geçişine izin vermek" için inşa edilen "askeri bir gereklilik" olduğunu ileri sürüyor. İsrail ordusundan bir sözcü, Hamas’ın faaliyetleri sırasında meyve bahçelerini, tarlaları ve tarım arazilerini kullandığını iddia etti.  

Atık yığınları ve zehirli su 

Devam eden çatışma ve kuşatma koşulları, Gazze'nin atık bertarafı, kanalizasyon arıtımı, yakıt tedariki ve su yönetimi de dahil olmak üzere hassas olan sivil altyapısının tamamen çökmesiyle sonuçlandı. 

Gazze Belediyesi, 7 Ekim'den bu yana 70 bin ton katı atığın biriktiğini belirtti. Hollandalı barış örgütü PAX için çatışmaların çevre üzerindeki etkisini araştıran Wim Zwijnenburg da Gazze'nin orta ve güneyinde en az 60 gayri resmi atık depolama alanı tespit etti. 

Ayrıca UNEP, İsrail'in 7 Ekim'den sonra Gazze'ye yakıt tedarikini kesmesi nedeniyle elektrik kesintilerinin yaşandığını ve bu nedenle atık suyun arıtma tesislerine pompalanamaması sonucunda günde 100 bin metreküp kanalizasyonun denize aktığını açıkladı. 

Bununla birlikte, hava kirliliği de her geçen gün kötüleşiyor. Gazze Şeridi’nde devam eden işgal nedeniyle insanların ellerine geçirdikleri herhangi bir tahta veya plastiği ısınmak ya da yemek pişirmek amacıyla yakması, arabaların yemeklik yağla çalışması ve bombalamanın bıraktığı duman hava kirliliğini artıran faktörlerden sadece birkaçı.  

Ağır silahlarla ağaçların katledildiği kentte kalan toprak bile ağır bombardıman ve yıkım tehdidi altında. Birleşmiş Milletler Çevre Programı'na (UNEP) göre yerleşim yerlerinin ağır bombardımana uzun vadede maruz kalması toprağı ve yeraltı suyunu kirletebilir. Zira hem mühimmatlar aracılığıyla hem de çöken binalar asbest, endüstriyel kimyasallar ve yakıt gibi tehlikeli maddeleri havaya, toprağa ve yer altı suyuna salıyor. 

“Ekolojik kıyım” savaş suçu mu? 

Yıkımın ölçeği ve uzun vadeli etkisi, bunun potansiyel bir savaş suçu olarak soruşturulması ve kasıtlı veya ihmalkar eylemlerle çevreye verilen zararı kapsayan “çevre katliamı” olarak sınıflandırılması yönünde çağrılara yol açtı. 

Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni düzenleyen Roma Statüsü uyarınca, doğal çevreye yaygın, uzun vadeli ve ağır zarar vereceğini bilerek kasıtlı olarak aşırı saldırı düzenlemek savaş suçudur. Cenevre Sözleşmeleri, savaşan tarafların ‘yaygın, uzun vadeli ve ciddi zarara yol açacak savaş yöntemlerini kullanmamalarını’ öngörmektedir.  

Reading Üniversitesinden uluslararası hukuk alanında öğretim görevlisi olan Saeed Bagheri, bu maddelerin nasıl uygulanacağı konusunda anlaşmazlıklar olsa da Gazze'nin çevresine verilen zararın araştırılması için yeterli gerekçenin halihazırda mevcut olduğunu söyledi. 

İsrail ordusu, uluslararası hukuka uyduğunu ve tarım alanlarına ve çevreye verilen zararı sınırlamaya çalıştığını ileri sürüyor. Ancak uydu görüntüleri, fotoğraflar ve videolar, Gazze'deki tarım arazilerinin, meyve bahçelerinin ve zeytinliklerin savaş nedeniyle nasıl yok edildiğini gösteriyor. 

“İsrail, Gazze’de tarımı ve yaban hayatını tamamen yok etti” 

Filistin Çevre STK'ları Ağı (Palestinian Environmental NGOs Network) Koordinatörü Abeer al-Butmeh ise çevre katliamını şu sözlerle ifade etti: 

“İsrail işgali Gazze'deki yaşamın tüm unsurlarına ve tüm çevresel unsurlara tamamen zarar verdi; tarımı ve yaban hayatını tamamen yok etti. Olan kesinlikle çevre katliamıdır. Bu, Gazze'deki çevreye sadece kısa vadede değil, uzun vadede de tamamen zarar veriyor. Filistin halkının toprakla güçlü bir ilişkisi var; hem topraklarına hem de denizlerine çok bağlılar. Gazze'deki insanlar balıkçılık olmadan, çiftçilik yapmadan yaşayamaz.” 

FA ise yaptığı analizlerin sonucunda, İsrail’in Gazze’de tam anlamıyla bir çevre kıyımı yaptığını vurgulayarak, “Gazze'deki tarım arazilerinin ve altyapının tahrip edilmesi kasıtlı bir çevre kıyımı eylemidir. Hedeflenen çiftlikler ve seralar, onlarca yıldır kuşatma altında olan bir nüfus için yerel gıda üretimi açısından temel öneme sahip. Bu sistematik tarımsal yıkımın etkileri, Filistinlilerin Gazze'de hayatta kalması için gereken kritik kaynakların kasıtlı olarak yoksun bırakılmasına yönelik diğer eylemlerle daha da kötüleşiyor” ifadesini kullandı.  

2011 yılındaki iç savaş sırasında Suriye'de tarım arazilerine verilen zararı inceleyen ABD'deki Kent State Üniversitesi’nden Coğrafya Bölümünde Yard. Doç. He Yin, 7 Ekim 2023 ve 21 Mart 2024 tarihleri arasında Gazze'deki ağaç örtüsünün yaklaşık yüzde 48'in yok edildiğini veya büyük hasar gördüğünü açıkladı. Yin, “Bütün meyve bahçeleri gitti, geriye sadece toprak kaldı” sözleriyle ekolojik kıyımın boyutunu tanımlıyor. 

Forensic Architecture tarafından yapılan bağımsız uydu analizi de benzer sonuçlar buldu. 7 Ekim'den önce çiftlikler ve meyve bahçeleri yaklaşık 170 km2’yi, yani Gazze'nin toplam alanının yüzme 47'sini kaplıyordu. Şubat sonu itibarıyla FA, uydu verilerine dayanarak İsrail’in askeri faaliyetlerle 65 km2’den fazlasını, yani bu arazinin yüzde 38'ini yok ettiğini tahmin ediyor. 

Ekili alanların yanı sıra 7 bin 500'den fazla sera da bölgenin tarımsal altyapısının hayati bir bölümünü oluşturuyordu. FA'nın analizine göre, Gazze'nin kuzeyinde yüzde 90, Han Yunus civarında ise yaklaşık yüzde 40 oranında sera tamamen yok edildi.  

Ukrayna’da ekolojik kıyım ve nükleer santral tehlikesi  

Euro-Meydan protestoları sonucunda Yanukoviç hükümetinin Şubat 2014’te devrilmesinin akabinde Kırım’ın işgali ve ilhakıyla 2014’te başlayan Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, 24 Şubat 2022 günü Rusya Devlet Başkanı Putin’in Ukrayna'da "özel bir askeri operasyon"a başladıklarını ilan etmesiyle yeni bir evreye taşındı. Yıllardır süre gelen bu savaşta iki taraftan da on binlerce kişi hayatını kaybetti.  

Öte yandan, tıpkı Gazze’de ve savaş olan diğer bölgelerde olduğu gibi Ukrayna’da da büyük bir çevresel kıyım meydana gelmekte. Avrupa kıtasının biyoçeşitliliğinin çok büyük bir kısmına sahip olması ve Karadeniz'i besleyen önemli su kaynaklarının Ukrayna'da bulunması nedeniyle bu bölgede yaşanan çatışmaların çevresel etkilerinin büyüklüğü konusunda endişeler artmaya başladı. Üstelik, Ukrayna’da devam eden savaşın yol açtığı çevresel kriz Gazze’dekinden farklı olarak felaket riskini de beraberinde getirebilir. Zira Ukrayna'nın ekonomik faaliyetleri arasında nükleer enerji ve ağır kimyasal sanayinin yer alması endişeleri katbekat artırıyor.  

Ukrayna'da dört nükleer santral bulunuyor. “Çernobil faciası” ile anılan ülkede nükleer santrallerin kazara vurulma riski hem Ukrayna hem komşu ülkeler hem de Karadeniz için büyük bir tehlikeye yol açabilir. Ukrayna Nükleer ve Radyasyon Güvenliği Bilim ve Teknik Merkezi'nin güvenlik analizi birimi başkanı Dmytro Gumenyuk'a göre, bu santrallerin çapraz ateş altında kalması Avrupa'da ve Karadeniz’de radyoaktif kirlilik riski oluşturabilir. Bu, havanın, toprağın ve suyun kirlenmesi anlamına geliyor.  

Öte yandan Gumenyuk, Zaporijya'daki olası bir nükleer felaketin Dinyeper Nehri'ne karışan radyasyonla önce Azak Denizi'ne, oradan Karadeniz'e ve daha sonra da Akdeniz'e inebileceği konusunda uyarmıştı.  

Rusya-Ukrayna savaşının çevresel etkileri  

Silahlı çatışmalar ve askeri faaliyetler nedeniyle insanlara ve ekosistemlere verilen zararı azaltmak için çalışan Conflict and Environment Observatory (CEOBS) ise, “The Environmental Consepuences Of The War Against Ukraine” (Ukrayna'ya Karşı Savaşın Çevresel Sonuçları) başlıklı çalışmada önemli veriler elde etti. Şubat 2022'den Şubat 2023'e kadar olan dönemi kapsayan bu rapor, savaşın çevresel etkilerini ve risklerini ortaya koyuyor. İşte çalışmanın sonuçları: 

  • Savaş, yerleşim yerlerine, çevresel olarak tehlikeli altyapıya ve doğal kaynaklara zarar verdi.  
  • Yüzlerce endüstriyel tesis zarar gördü veya kesintiye uğradı.  
  • Nükleer ve radyasyon güvenliği ciddi tehdit altında kaldı. Birçok nükleer tesis ve radyoaktif madde içeren alanlar zarar gördü. 
  • Fosil yakıt altyapısı hasar gördü, bu da hava, toprak ve su kirliliğine neden oldu. 
  • Yenilenebilir enerji tesisleri de savaştan nasibini aldı.  
  • Patlayıcı silah kullanımı, su ve kanalizasyon ağlarını, hava ve toprak kalitesini etkiledi, büyük miktarda moloz oluştu. 
  • Tarım alanları, sulama sistemleri, yapılar ve ekipmanlar zarar gördü. Tarım kimyasallarının çevreye salınması ve hayvan ölümleri ciddi mikrobiyolojik kirlilik riskini beraberinde getirdi.  
  • Askeri faaliyetler nedeniyle ormanlar ve diğer doğal alanlar hasar gördü. 
  • Su ve enerji altyapısına zarar verildi, bu da kirliliğe ve su kesintilerine yol açtı. 
  • Kirleticilerin yayılması Donbas bölgesinde özellikle ciddi bir soruna neden oldu. 
  • Kıyı ve deniz ekosistemleri kimyasal ve fiziksel kirlenme, habitat kaybı gibi tehditlerle karşı karşıya kaldı.
  • Deniz yaşamı, özellikle sonar kullanımı nedeniyle zarar gördü. 

Ukrayna için çözüm önerisi  

Çalışmayı yürüten uzmanlar, savaşın, emisyonları etkilediğini ve fosil yakıt güvenliği ile ilgili politika değişikliklerine neden olduğunu belirtiyor. Bu konuda uzmanların görüşü ise şu şekilde:  

“Ukrayna'nın enerji yoğun ekonomisi ve yeniden yapılanma ihtiyaçları iklim değişikliği ile mücadele ve yeşil enerji geçişi ile uyumlu hale getirilmelidir. Uluslararası insancıl hukuk ve çevre koruma yasaları çerçevesinde savaşın çevresel zararlarına yönelik sorumluluklar ele alınmalıdır. Ukrayna'nın çevresel hukuk kapasitesi ve araçları güçlendirilmelidir. Çevresel izleme ve yönetim kapasitesinin artırılması; yenilenebilir enerjiye geçişin hızlandırılması, çevresel zararların değerlendirilmesi ve tazmin edilmesi için mekanizmaların kurulması; sürdürülebilir kalkınma ve iyileşme stratejilerinin benimsenmesi önerilmektedir.”  

Savaş bölgelerinde çevresel krize karşı neler yapılabilir?  

Sürdürülebilirlik ve Çevre Yönetimi Profesyoneli Fatma Taycı, Fokus+’a yaptığı açıklamada, “Savaşların yalnızca insan hayatına ve altyapıya zarar vermekle kalmayıp, ekosistemleri de derinden etkilediğini görmek büyük bir üzüntü kaynağı” diyerek, devamında çevresel kıyım ve çevresel risklere karşı atılması gereken adımlara ilişkin şu ifadelere yer verdi: 

“Çatışmalar, tarım arazileri, ormanlar ve su kaynakları gibi doğal kaynakların geniş ölçüde tahrip olmasına neden oluyor. Bu durum, gıda güvenliğini tehlikeye atarken, su kaynaklarının kirlenmesi hem insan sağlığını hem de bölgedeki ekosistemlerin devamlılığını tehdit ediyor. Ekolojik restorasyonun öncelikli hale getirilmesi ve sürdürülebilir tarım uygulamalarının teşvik edilmesi büyük önem taşıyor. Ayrıca bu bölgelerdeki çevresel zararların giderilmesi için yeşil finansman kaynaklarının ayrılması ve bu alanda uluslararası girişimlerin desteklenmesi gerekmektedir.”

Ukrayna'daki nükleer santrallerin savaş ortamında oluşturduğu riskler, çevresel felaket potansiyelini açıkça ortaya koyduğuna değinen Taycı, “Çernobil faciasının uzun vadeli etkileri hala hafızalardayken, benzer bir riskin tekrar gündeme gelmesi endişe verici. Uluslararası toplumun işbirliği yaparak nükleer güvenliği sağlama ve olası felaketleri önleme konusunda daha etkin adımlar atması gerekiyor. Ayrıca, çevresel tahribatın savaş suçu olarak değerlendirilmesi ve bu tür eylemlerin uluslararası hukuk çerçevesinde cezalandırılması gerektiği konusunda artan bir farkındalık var. Çatışma bölgelerindeki çevresel tahribatların bu kapsamda değerlendirilmesi, sorumluların hesapla yüzleşmesi ve tanzim yolunun uygulanması sürdürülebilir kalkınma amaçları için her alanda faaliyetleri destekleyen profesyonellerin ve güçlü yapıların artık açık beklentisi haline geldi” şeklinde konuştu.

Savaş sonrası dönemde, sürdürülebilir kalkınma ve çevresel yönetim ilkeleri rehberliğinde hareket edilmesinin şart ve tek çıkar yolu olduğunu vurgulayan Taycı, açıklamasını şu ifadelere sürdürdü:

“Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları'ndan özellikle ihlal edilenlerden başlayarak bir dizi iyileştirmelerin hızlı şekilde başlatılması acil bir ihtiyaçtır. Kısaca ifade edecek olursam, 3 (Sağlık ve Kaliteli Yaşam), 6 (Temiz Su ve Sanitasyon), 7 (Erişilebilir ve Temiz Enerji) ve 16 (Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar) numaralı kalkınma amaçları, Gazze ve Ukrayna için acil öncelikte olmakla birlikte, çevresel ve toplumsal etkilerin sadece çatışma bölgeleri sınırında kalmadığını hatırlayarak küresel olarak da kritik öneme sahip olduğunu anlamalıyız. Yenilenebilir enerji kaynaklarının teşvik edilmesi, atık yönetimi ve su kaynaklarının korunması gibi konular artık çatışma varlığında son bulan konular olmaktan çıkmalıdır. Uluslararası toplumun bu bölgelerde sürdürülebilir kalkınma projelerini desteklemesi ve çevresel yönetim kapasitelerinin güçlendirilmesine yardımcı olması gerekiyor. Gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakma hedefi doğrultusunda, ekolojik restorasyon ve sürdürülebilir kalkınma çabalarının önceliklendirilmesi en önemli adımlardır.”