Nöbete Hazır Mıyız?
7 Ekim'den bu yana Gazze'de kahır takvimi işliyor. Her gün kayıp sayısı artıyor; siyonist zalimlerin aramızdan aldığı savunmasız canlar, ki bunların pek çoğu çocuk ve hatta bebek, adeta bir çeteleye işlenir gibi çağın cürüm listesine ekleniyor. Sadece bombalar değil onları bizden alan, açlık, susuzluk, ilaçsızlık, havasızlık...
Onları ateşin altından kurtarmak için bir şey yapamıyoruz, en baştan beri bir şey yapamıyoruz. Bu masumlara kol kanat geremiyoruz. Ama İsrail yapıyor, hiç durmadan yapıyor. O kadar sınırsızca yapıyor ki kötülüğünü, sonunda kendi eliyle düşürüyor yüzündeki maskeyi. Görmeyenler, göremeyenler de görüyor artık zalimin tam olarak kim olduğunu. Dökülüyor bir bir bütün yalanlar orta yere. İki yüzlü yönetimlerin, lobilerin esiri politikacıların, kara sermayenin, para babalarının, suç baronlarının dünyanın ortasında nasıl bir canavar besleyip büyüttüklerini görüyor kalabalıklar. Bir şok yaşanıyor yeryüzünün her tarafında, her köşesinde.
Dünyadaki değişimler ve İsrail eleştirisi
Dünya değişiyor, görünen o... Propaganda tanrısının putları birer birer devriliyor. İnsanlar kötünün ve iyinin gerçekte kim olduğunu yavaş yavaş anlıyor, suçluyu ve masumu doğru teşhis edenler çoğalıyor. İsrail'in ve işbirlikçisi yönetimlerin maskeleri düşüyor, oyunları bozuluyor, eski yalanların sırları dökülüyor. Artık insanlık bu karanlık yalana ortak olmak istemiyor, farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerde, farklı inançlarda sayısız insan her yerde, bulduğu her araçla, her yolla zalimin yüzüne zalimliğini haykırıyor. Dünya gerçekten değişiyor, yıllar yılı propagandanın imkan ve teknolojileriyle masumlara, özellikle de Müslümanlara atılan iftiralar, Allah'ın izniyle bu hükümleri hak edenlere geri dönüyor. İsrail dünyanın bütün dillerinde hep bir ağızdan mahkum ediliyor ve lanetleniyor.
Evet, belli ki dünyada pek çok şey değişiyor. Peki, bu defa biz de değişebilecek miyiz? Nice Filistin nesli gelip geçti biz ellerinden tutamadan. Bu defa bir şey yapabilecek miyiz, Filistin için, Gazze için? Bir gölge, bir serinlik sunabilecek miyiz Filistinli çocuklara, bu yakıcı düşmandan, bu kudurgan düşmanlıktan, bu insanlıktan çıkmış katillerden kaçıp sığınabilmeleri için... Zalime kafa tutan şu minicik bedenler, gümbür gümbür atan o minik kalpler, o boy boy yiğitlikleriyle erkenden büyüyen melek çocuklar için bir şey yapabilecek miyiz bu defa? Ve kahredici çaresizliğin ellerine tutsak düşmemek için bir şeyler yapabilecek miyiz kendimiz için?
Bir şey yapamadık, yapamıyoruz ama gerçekten hiçbir şey yapamaz mıyız? Dönüp dolaşıp aynı zehirli soruya geri dönüyoruz: Ne yapabiliriz? Çok şey! Kesinlikle çok şey! Bugüne kadar yapmamız gereken o kadar çok şeyi ihmal ettik ve yapmadık ki; şimdi bir ucundan yapmaya başlasak bile çok şey yapmış olacağız. Önce herkes bu azmi, bu kararlılığı, bu bilinci kuşanmalı. Filistin meselesi, bir günlük, birkaç haftalık, birkaç aylık bir mesele olmaktan çıkmalı zihinlerimizde. Yaşadığımız, nefes alıp verdiğimiz her günün meselesi olmalı. Sadece Filistinlilerin değil bizim için de bir hayat memat meselesi olmalı. Sadece olaylar alevlendiğinde değil, her zaman! Görüyoruz işte, düşman için ve işbirlikçileri için Filistin'in ilhakı, imhası ve işgali her günün meselesi... Uzun vadeli ve karanlık bir hesabın adımları bunlar... Buna karşı bizim bir nöbetimiz yok, cepheleri hep boş bırakıyoruz. Böyle olduğu için hep hazırlıksız yakalanıyoruz biz; ayağa kalkıp kalemizi savununcaya kadar kötülüğün attığı her golü çoktan kalemizde görmüş oluyoruz.
Filistin için kararlılık çağrısı
Bizi bu kötülük ittifakı karşısında aciz, çaresiz, güçsüz kılan her şeyle, hayatımızın bizi zayıf kılan bütün ölü noktalarıyla tek tek hesaplaşmalıyız. İhmal ettiğimiz şeylerin, kötülüğü ikmal ettiğini iyice bir görmeliyiz. Sosyal medya lafazanlıklarını, bizi birbirimize düşüren seviyesiz itiş kakışları bırakmalı, önümüze hazır vaziyette uzatılan gündemlere kapılıp gitmekten kendimizi korumalıyız. Gerçek gündemimizi arayıp bulmalı, bulunca da gerçek fikirlerle, liyakatli zihinlerle, yani tecrübe ve birikim sahibi olanların rehberliğiyle değerlendirip sağlam neticelere bağlamalıyız. Sadece bize yapılan kötülüklerle mücadele için değil, o kötülüklerin üstümüze gelmeye cesaret edemeyeceği kadar güçlü olabilmek için...
Bugün yeryüzündeki milyarlarca insan cinayeti görüyor, katili biliyor ama suçlu yine de mahkum edilemiyor. Neden bu kadar güçlü kötüler? Çünkü iyiler yeterince güçlü değil! Neden işler bu kadar adaletsiz yürüyor dünyada? Çünkü adaleti yüceltmesi gerekenler mecalsiz, bilinçsiz ve tembel! Hakikatin, kadim kaidenin, hakkın ve hukukun, merhametin ve şefkatin bayraktarı olması gerekenler kalenin burçlarında değil!
Neden Müslümanların zalimleri ürkütecek bir heybeti yok? Kitab-ı Mübin'de öyle olduğu kayda bağlanmış değil mi? Gazze'deki minicik bedenlerin gösterdiği dirayet, henüz başında bela dolaşmaya başlamayan coğrafyaların insanlarında neden yok? Neden o bilinç bizim damarlarımızda da aynı kararlılıkla dolaşmıyor da gevşeyiveriyor bizim zihinlerimiz? Neden dirayetli olamıyor bizim insanlığımız? Neden özünden, aslından, fıtratından uzaklaşmaya bu kadar meyyal bizim Müslümanlığımız?
Biz sadece Filistin'de değil, Srebrenica'da da Myanmar'da da Halep'te de yine çok uzun bir zamandır Doğu Türkistan'da da sadece Müslüman oldukları için zulme uğrayanların yanında olamadık, yine çaresiz ve ne yapacağını bilemez haldeydik. Şu yalan dünyanın tek hakikati, varlık derdinin en büyük çaresi değil mi bizim dinimiz? Vallahi öyle; biz o şaşmaz, değişmez ve yanılmaz hakikatin insanı olamıyoruz sadece! Biz böyle aciz olduğumuz için ölüyor Gazze'de çocuklar! İsrail'in bu kadar pervasızca kötüleşirken en büyük güvencesi bizim bu acziyetimiz!
Neden milyarlarca Müslüman, bir avuç siyonistle başa çıkacak kadar güçlü olamıyor, soruyor muyuz bu soruyu kendimize. Neden daha güçlü olmak gibi bir derdimiz, bir davamız, bir güzergahımız yok? Cevap belli değil mi aslında; güçlü olamıyoruz çünkü kendimiz olamıyoruz. Allah'ın istediği ve zafer vaat ettiği gibi Müslümanlar olamıyoruz. Ve her şeyin neden böyle olduğuna dair bir muhasebemiz de yok pek. Aslında sonu gelmeyen dünyalıklardan, boş meşguliyetlerden başımızı alıp muhasebe yapmaya vaktimiz de yok! Bu hale duçar olduğumuza göre iyi yetişmemişiz. Tahkim etmemişiz olabilecekler hakkında kendimizi. Bizi kendimizden uzaklaştıran her şeye bu kadar kolay teslim olup alıştığımıza göre sıfatımızın adamı da olamamışız tam olarak. Kaybedenlerden olmuşuz, çünkü kaybetmeye rıza göstermişiz.
Biliyorum, bunlar şu an sürmekte olan yangını söndürebilecek, akan kanı durdurabilecek, katledilen canları kurtarabilecek şeyler değilmiş gibi geliyor belki kulağa. Bir yönüyle öyle ama bir yönüyle değil. Bugün için yapılması gereken belli işler, zorlanması gereken belli hedefler var, evet! Asla bir gevşekliğe düşmeden bu hedefleri her gün her an zorlamalıyız. Ancak işimiz bununla bitmiyor. Artık meseleyi, tıpkı zalimlerin yaptığı gibi uzun vadeli olarak da bir muhasebeye tutmalı, birer hesap defteri açmalıyız. Çünkü bugün sathi başarılar elde etsek bile, sonra yine aynı çaresizlik noktasına geri dönüyoruz bir şekilde. Çünkü unutuyoruz, ateş sönmüş gibi göründüğünde her şey bitti sanıyor, yerimizi terk ediyoruz. Saadet asrında bu işin kaidesi konmamış mıydı? Okçular tepesi asla boş bırakılmayacak!
Görüyoruz işte, siyonist ordusunun her neferinin, her gözü dönmüş bağlısının bir siyonist hesabı var. Siyonist asker masumları katlederken, sıradan siyonistler arkada evlerine, topraklarına, mallarına yerleşmek için hazır bekliyor. Siyonist yönetim, yardımlar için bekleyen tırlara Refah kapısını kapalı tutarken, güya sivil siyonistler gelip o tırların geçeceği yollara bedenleriyle barikatlar oluşturuyor. Her siyonistin kafasında bir sonraki adıma, sonraki adıma ve nihai adıma dair bir hesap var. Bizse kahırlanmaktan öte bir şey yapamıyor, bundan da bir süre sonra sıkılıyor, kendi boş meşguliyetlerimize dönmek için fırsat kolluyoruz.
Mesele çok boyutlu, bunları görmeliyiz. Bu olaylar vesilesiyle ne kadar büyük bir ticari cendere içine alınmış olduğumuzu gördük mesela. Bugün hâlâ bizim topraklarımızdan İsrail'e mal satan, lojistik destek atan, katliamların gücüne enerji katan şirketler var. Bunları caydıracak bir sivil dalga oluşturamıyoruz. Gazze'deki katliamı duyurmak için yaptığımız görseller, sanal dünyanın tröstlerince engelleniyor. Medyanın hali hakeza! Bunlar, şu anda, Gazze soykırıma uğratılırken değil, çok çok önceden kaybettiğimiz maçlar... Bu zulüm sermayesinin azımsanmayacak bir kısmını bizlerden topluyor. Buna her kalemde dur demek bizim elimizde. Diyebilecek miyiz? Bu malları almaktan, bu medya araçlarını kullanmaktan vaz geçebilecek miyiz? Siyonist ahtapotun kollarını hayatımızdan söküp atabilecek miyiz? Daha güçlü toplumlar olabilmek adına, vadesinin uzunluğuna takılmadan gerçekçi çözümler bulan üretken zihinler olabilecek miyiz? On yıllardır aralıksız süren bu zulümlerin caydırıcısı olabilecek tahkimatı yapabilecek miyiz?
Belli ki bugün cephede bu savaşı kazanamıyoruz. Peki yarınlarda kazanabilecek miyiz? Bunun hazırlığını yapabilecek miyiz? Çok mu zor bunu yapmak? Değil aslında, Gazze başarıyor işte! Kalıbımızın insanı olabilirsek, geri kalanı belki kendiliğinden gelecek. Bugün Gazze, elinde hiçbir imkan yokken, bütün insanlığı arkasına almadı mı? Nasıl oldu bu? Hayır, hemen kendimizce cevaplar yetiştirmeye çalışmayalım bu soruya. Düşünelim bunu, gerçekten düşünelim.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.