Arapların Sesi: Ümmü Gülsüm

Ümmü Gülsüm, 20. yüzyılın başlarında kendi kökenlerinden yola çıkarak Arap müziğinin öncü isimlerinden biri haline geldi. Benzersiz sesi ve derin yorumlarıyla radyo ve sinema aracılığıyla geniş bir kitleye ulaştı. Sanatçının evrensel müziğe katkılarını Dr. Murat Özyıldırım, Fokus+ için kaleme aldı.
Murat Özyıldırım
25HC_WEB_-_Arapların_Sesi_Ümmü_Gülsüm_Dr._Murat_Özyıldırım.jpg
27 Mart 2024

I. Dünya Savaşı bitmiş, Arapların önemli bir kısmı, savaşta Osmanlı Devleti ile hareket etmiş, mağlubiyetin acısını Türklerle birlikte hissetmişti. Britanya taraftarlığına kendini kaptırmış olanların beklentilerinin aksine, savaşın ardından Mersin’den Yemen’e kadar arzulanan büyük Arap devleti kurulamamıştı. Osmanlı toprakları bölünerek asıl karar vericilerin İngiliz veya Fransız olduğu idarecilere teslim edilmişti. 

Savaş öncesi, kâğıt üzerinde de olsa Osmanlı’ya bağlı olan Mısır Hıdivliği, bu çalkantılı dönemde Osmanlı Devleti’nden tamamen ayrılmıştı. Mısır, Hıdiv İsmail Paşa’nın oğlu Ahmed Fuad Paşa’nın Britanya’nın korumasında 1922’de tahta Sultan I. Fuad ismiyle geçmesinin ardından siyasî varlığını devam ettirmişti. 

Sanata düşkün I. Fuad’ın bilhassa musikiye merakı vardı ve Kahire’de 1923’te tamamlanan, Kraliyet Arap Musikisi Enstitüsü’nü inşa ettirdiği bilinmektedir. Yine Sultan I. Fuad’ın himayesinde Kahire’de düzenlenen, Türkiye’den Mesut Cemil ve Rauf Yekta beylerin iştirak ettiği, başlı başına bir inceleme konusu olan, I. Arap Musikisi Kongresi (1932) önemlidir. Kongre, Kraliyet Arap Musikisi Enstitüsü’nde toplanır. Türkiye’den Rauf Yekta Bey, oluşturulan kurullardan birine başkan seçilirken Mesut Cemil Bey, icrası ile katılımcıların takdirlerini toplar. 

Bilhassa 1920’lerin sonlarında Mısır’da bazıları özel olmak üzere kısa dalga radyo yayınları yapılmaktadır ve -YouTube’da bugün de zevkle dinleyebileceğiniz- Münire Mehdiye, Fethiye Ahmed gibi sesler oldukça meşhurdur. Ancak söz konusu sanatçıları tahtlarından indirecek ve halk tarafından –tartışmasız- en sevilen sanatçı kimliğini on yıllarca muhafaza edecek isim, Ümmü Gülsüm olmuştur. 

Fakir bir kızın Kahire’de duyulan sesi… 

Ümmü Gülsüm, Mısır’ın Orta Doğu’ya 20. yüzyıldaki unutulmaz hediyesidir. Sanatçı, fakir bir ailenin çocuğu olarak Nil kıyısındaki Tamay el Zahayra köyünde, –1898 veya- 1904’te doğmuş, sesinin güzelliği küçük yaşlarda fark edilince, kendisine Kur’an-ı Kerim tilâveti de öğreten imam babası İbrahim es Seyid el- Baltacı tarafından Kahire’ye götürülmüştür. 

Kahire’de Şeyh Muhammed Ebu’l Alâ’dan musiki dersleri alan Ümmü Gülsüm, 1923 yılında şehre yerleşmiş, sesinin güzelliğinin cazibesine kapılan, dönemin seçkin musiki çevrelerine girmeyi başarmıştır. Kemanî Sami el Şavva, şair Ahmed Rami, udî bestekâr Muhammed el Kasabcı, udî bestekâr Zekeriya Ahmed’le dostlukları böylece başlamıştır… 

Odeon Plak Şirketi ile 1923’te anlaşma yapan Ümmü Gülsüm’ün 1924’ten itibaren plakları Mısır’da satılmaya başlamıştır. Sanatçı, Mısır musiki piyasasında konserleri ve plaklarıyla kısa sürede şöhret kazanmıştır.  

Mısır’da Fethiye Ahmed, 1928’de Sarayburnu’ndaki konserine Atatürk’ün de katıldığı Münire Mehdiye gibi sanatkârlar, Ümmü Gülsüm’ün sesinin Araplar üzerindeki muazzam etkisini yakalayamamışlardır. Ümmü Gülsüm, otuzlu yıllarda, rakiplerini geride bırakarak Mısır’ın en büyük ses yıldızı haline gelmiştir. Sanatçı, Mısır kraliyet ailesi için özel konserler de vermiştir. 

Ümmü Gülsüm’ün plakları, bu dönemde Arap dünyasında satılıyordu ancak bunları herkesin alacak maddi gücü yoktu, pahalı bir makine olan gramofon, her evde bulunmuyordu. Gramofona göre daha ucuz olan radyoya ise halk, daha kolay sahip oluyordu. 

Radyo ile Ümmü Gülsüm’ün sesi milyonlara ulaşıyor 

Gramofon alamayanlar ve Ümmü Gülsüm konserlerine mesafe veya yüksek ücretler nedeniyle katılamayanlar için sanatçının sesini dinlemekteki büyük imkân, radyo ile başladı. Ümmü Gülsüm, Mısır Radyosu’nun 1934’teki açılışında bir konser verdi. Mısır Radyosu’nun Ümmü Gülsüm’le imzaladığı anlaşma ile sanatçı, her ayın ilk perşembe gecesi radyodan canlı yayınlanan konserleriyle on yıllar boyunca sesini, Bağdat’tan İstanbul’a, Şam’dan Kazablanka’ya kadar bütün Orta Doğu’da duyurmayı başardı. Böylece Türkiye’den Fas’a sıradan insanlar, radyo aracılığıyla Ümmü Gülsüm’ün muhteşem sesinin kısa sürede hayranı ve takipçileri oldular.  

Bu arada Türkiye’de tek parti idaresinin Batılılaşma yolunda hızını alamayıp radyolarda Türk Sanat Musikisi yayınlarını 1934 – 1936 arasında yasaklamasıyla halk, Kur’an-ı Kerim ve Türk bestekârların eserlerine de yer veren Mısır Radyosu’nu dinlemeye başladı. Gerçekten de İstanbul, Mardin, Trabzon, Mersin gibi bambaşka coğrafyalarda yer alan şehirlerde Mısır Radyosu, halk tarafından iştiyakla tercih edildi. Anlamsız yasak kaldırıldıktan sonra da Mısır Radyosu, evlerde dinlenmeye devam etti.  

Her evde bulunmayan radyo, komşuların, akrabaların, dostların Ümmü Gülsüm’ün birkaç saat süren konserlerini dinlemek için başına toplandığı sihirli bir kutu haline geldi.  

Mısır, o yıllarda Arap müzik dünyasının Muhammed Abdülvahab, Leyla Murad, Esmahan gibi hâlâ zevkle dinlenen birçok yıldızına ev sahipliği yapmaktaydı ve ülke, Türkiye dâhil Orta Doğulu sanatçılar için bir çekim merkeziydi. Kırklı, ellili yıllarda Dramalı Hasan Hasgüler, Münir Nureddin Selçuk, Safiye Ayla, Perihan Altındağ Sözeri, Müzeyyen Senar ve daha başka birçok isimler, Mısır’a gidip Muhammed Abdülvahab ve Ümmü Gülsüm başta olmak üzere pek çok Arap sanatçıyla dostluklar kurdu. Türk sanatçıların bazıları Mısır’da plaklar doldururken bu kardeş ülkede konserler de verdiler. Kıymetli sanatkâr Perihan Altındağ Sözeri gibi Ümmü Gülsüm’ün bazı eserlerini İstanbul’da konserlerde veya plaklara Türkçe- Arapça okuyanlar bile oldu.  

Öte yandan Türk sanatkârlara dair gazino ilânlarında Ümmü Gülsüm, bir karşılaştırma ismi olabiliyordu; meselâ Ümmü Gülsüm Mısır’ın, Safiye Ayla Türkiye’nin ses yıldızı olarak okura sunuluyordu.  

Mısır’da Türk sanatçıların verdiği konserlerin ne denli büyük ilgi çektiğini, dönemin yazılı basınında ve hatıralarda yakalamak mümkündür. Türklerin verdiği birçok konserlere –annesi bir Türk olan- Muhammed Abdülvahab, Ümmü Gülsüm gibi Mısırlı sanatçılar da dinleyiciler arasında iştirak etmektedir. Ümmü Gülsüm’ün evinde Türk sanatçıların sayısız plakları bulunmakta ve sanatçı, Türk meslektaşlarını gayet iyi tanımaktadır, Türk sanatçılar da Ümmü Gülsüm’ü hayranlık ve merakla dinlemektedir.  

Mısır Radyosu’nun muhteşem konser yayınları, Ümmü Gülsüm’ün sesinin Arap ülkelerindeki evlerde, kahvehanelerde, sokaklarda duyulmasını sağlıyordu. Öyle ki Arap liderleri, halka hitap edeceklerinde yayın saatini, birkaç saat devam eden Ümmü Gülsüm’ün radyo konserlerinden özenle ayırıyordu.  

Ümmü Gülsüm beyaz perdede 

Otuzlu yıllarda ilginç ve belki beklenmeyen bir gelişme yine Mısır’da oldu. Şarkılı Mısır filmleri, film piyasasında birdenbire önem kazanmaya başladı ve sektör hareketlendi. Mısır film stüdyoları, Orta Doğu seyircisi için düzenlenmişti ve kısa sürede burada çevrilen filmler, büyük başarılar kazandı. Aslına bakılırsa Mısır filmleri, beyaz perdeye çok seçkin konuları aktarmıyordu, aksine, halkın anlayabileceği sıradan aşk ilişkilerini ele alıyordu. Fakir delikanlı, zengin kız, acımasız baba vs. bunlar ve benzerleri, Mısır örnek alınarak Türkiye’de de çekilecek olan Şark melodramlarıydı. Ancak bütün bu basit sayılabilecek kurgusal yapıyı seyirci için cazip kılan olağanüstü bir durum vardı. Filmlerde şarkılar yer alıyordu ve meşhur sesler tarafından okunuyordu. Kısa sürede Araplar, gazetelerde, dergilerde fotoğraflarını gördükleri sanatçıları, beyaz perdede seyretmeye sinemalara koştu. 

Kuşkusuz şarkılı Mısır filmleri furyası ile film yapımcıları, Ümmü Gülsüm’e de yöneldiler. Yapımcılar, sanatçının sesinin güzelliğini, halk üzerindeki muazzam etkisini elbette unutmadılar. Böylece Mısır Sineması’nın şarkılı filmlerle Orta Doğu’yu kasıp kavurduğu zamanlar, birkaç filmde başrol oynayıp şarkılar okuyan Ümmü Gülsüm’ü beyaz perdede seyretme fırsatını milyonlara sundu. Aralarında Ümmü Gülsüm’ün Vidad (Yanık Esire- 1936), Neşid el Emel (Ümit Şarkısı veya Neşide-i Emel, 1937), Denanir (Harunürreşid’in Gözdesi, 1940) filmlerinin de olduğu Mısır filmlerinin birçoğu Türkiye’de de gösterime girdi.  

Filmler, Türkçe alt yazılı, Arapça şarkılı olarak Türkiye’deki sinemalarda gösterildi. Ancak alt yazılar, okur- yazar oranındaki azlık ve filmleri takip edememe gibi şikâyetlere konu olmaya başlayınca Türk ithalatçılar duruma bir çare bulmak istedi. Türkçe seslendirilmeye başlanan filmler, çoğuna Saadettin Kaynak’ın beste yaptığı, Vecdi Bingöl’ün güfte yazdığı, Münir Nureddin Selçuk, Müzeyyen Senar ve benzeri sanatçıların okuduğu Türkçe şarkılı gösterimler olarak da seyirciyle buluştu. Böylece Türk sinemalarında filmler iki şekilde gösterildi; Arapça sözlü, Arapça şarkılı ve Türkçe sözlü, Türkçe şarkılı. Mısır filmleri, ithalatçıların beklemediği kadar büyük bir etkiyi Türkiye’de yaptı. Sinemalar, Mısır filmlerini seyretmeye gelenlerle doldu taştı… 

Ümmü Gülsüm, sahne konserleri, plaklar, radyo yayınları ve nihayet şarkılı filmlerle muazzam bir dinleyici kitlesine ulaşmayı başarmıştı. 

Ümmü Gülsüm, doğrusu birkaç yönden pek şanslıydı; Allah’ın lütfu olan sesi, müzik çevrelerinde “taklit edilemez” olarak tanımlanıyordu. Mısır’ın Ahmed Rami gibi en ünlü şairlerinin dizelerine Muhammed Abdülvahab gibi en tanınmış sanatçılar besteler yapıyor, devrin en usta sazlarının önünde, halkın çılgınca tezahüratı karşısında muhteşem sesiyle Ümmü Gülsüm, eserleri yorumluyordu. Güfte, beste, icra, dinleyici Ümmü Gülsüm’ün sesiyle hayat bularak bütünleşiyordu. Bu hisle oluşan tarab / esrime / vecd hâli, çoğu zaman dinleyicileri kendinden geçiriyordu. Öte yandan Ümmü Gülsüm, bir eseri farklı yerlerde okuduğunda üslubunu diğer seslerden ayıran çok önemli bir özellik ortaya çıkıyordu; sanatçı aynı eseri tekrar yorumladığında adeta yeni bir eser meydana geliyordu… 

Ümmü Gülsüm’ün sesi ve yorumuyla mükemmelliğe ulaşan eserleri, başka sanatçılardan dinlerken aynı etkiyi yakalayamayan hayranları için bunun sebepleri, yukarıdaki paragraftaki kelimelerde mahfuzdur... 

Her Arap bu iki ismi tanır 

Bu arada Muhammed Necip liderliğinde 1952’de yapılan darbeyle Mısır’da hızlı değişimler gerçekleşti, Kral Faruk ülkeyi terk etti, Prens Abdülmünim, Kral Nâibi oldu. Ancak bu idare uzun sürmedi, 18 Haziran 1953’te Cumhuriyet ilân edildi. Arap dünyasını birleştirme ümidine sahip Albay Cemal Abdünnâsır, 1956 yılında idareyi ele geçirdi. Abdünnâsır, öldüğü 1970 yılına kadar Arapların büyük çoğunluğu için bütünleştirici bir figür olarak tarih sahnesinde yer aldı.  

Ümmü Gülsüm’e olan hayranlığı bilinen Nâsır, askerî darbeden sonra radyoda Ümmü Gülsüm konserlerinin yasaklandığına dair bilgi kendisine söylendiğinde radyo müdürünü çağırıp konunun doğru olup olmadığını sorar. “Ümmü Gülsüm, eski rejimin simgesiydi, bu nedenle konserleri yasakladık” diyen radyo müdürüne büyük bir öfkeyle “Peki, piramitleri de yasakladınız mı Nil’i de yasakladınız mı onlar da eski rejimin simgesiydi! Derhal konserleri başlatın!” demesi meşhurdur.  

Ümmü Gülsüm ve Cemal Abdünnâsır, Arap dünyasında en iyi bilinen iki isim oldu. Lider, sanatçının konserlerinde boy gösterirken Ümmü Gülsüm’ün, Mısır’ın İsrail’e karşı aldığı mağlubiyetlerde devletinin ve milletinin yanında duruşu, maddi ve manevî bakımdan destek oluşu, Abdünnâsır’a kuvvet verdi… 

Bugün Ümmü Gülsüm ismini bütün Arap dünyası biliyor. Ümmü Gülsüm’ün şarkılarını, 3 Şubat 1974’teki vefatının ve muazzam kalabalıkların katıldığı cenaze merasiminin üzerinden bunca yıl geçmesine karşın milyonlarca insan dinliyor. 

Dinî ve millî konularda, değerlerine fevkalâde sadık, mütevazı, olağanüstü güzel sesli sanatçıyla Arap sokağı, aradığı yıldızı Ümmü Gülsüm’le (Kevkeb el Şark; Şark Yıldızı) buldu.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler Haberler
İtalyan hukukçuya göre, Türkiye'nin UAD'deki İsrail Davasına Müdahilliği Daha Fazla Devleti Harekete Geçirecek

İtalyan hukukçu Dr. Luigi Daniele, Türkiye'nin Uluslararası Adalet Divanı'ndaki İsrail davasına müdahalesi, daha fazla devleti harekete geçirerek davanın uluslararası boyutta daha geniş bir ilgi görmesine neden olabilir.

Ptolemaioslar: Mısır’ın Avrupalı Firavunları 

Büyük İskender'in ardından yükselen Ptolemaios Hanedanı, Mısır'ı yönetirken Yunan kültürünü ve gücünü zirveye taşıdı. İskenderiye Kütüphanesi ve İskenderiye Feneri gibi eserlerle antik dünyanın kayıp hazinesini oluşturan hanedanın trajik sonu,…

Kampüslerde Dayanışma: Üniversiteliler İsrail'in Gazze'ye Yönelik Saldırılarını Protesto Etti

Türkiye'nin çeşitli illerindeki üniversite öğrencileri ve akademisyenler, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına karşı seslerini yükseltiyor. Kampüslerde bir araya gelen öğrenciler, dayanışma ve destek gösterileriyle dünya kamuoyuna…

Çiftçi Samet Aksoy Hafta İçi Dizi Setinde Hafta Sonu Tarlada Mesaide

Manisa'nın Turgutlu ilçesinde çiftçilik yaparken oyunculuk hayalinin peşinden koşan 35 yaşındaki Samet Aksoy, 4 yıl önce bir oyunculuk ajansından yardımcı oyuncu olarak seçildiği Kuruluş Osman dizisinde, "Oğuz Alp" karakterine hayat…

BM İsrail’in Saldırıya Başlamasıyla 80 Bin Kişi Refah'tan Ayrıldı

Birleşmiş Milletler, İsrail'in 6 Mayıs'ta saldırılarını yoğunlaştırdığı Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’ta 80 bin kişinin bölgeden ayrıldığını bildirdi.