ABD’nin Filistin İllüzyonu: Gazze Liman Projesi ve Ateşkes Kararı

ABD'nin Gazze liman projesi ve BM Güvenlik Konseyi'nde ateşkes oylamasındaki çekimser tavrı, bölgedeki gerçek niyetleri sorgulatıyor. İsrail'in Filistin üzerindeki hakimiyetini güçlendirmek ve bağımsızlık çabalarını zayıflatmak için atılan bu adımları Mehmet Rakıpoğlu Fokus+ için kaleme aldı.
Mehmet Rakipoğlu
ABD’nin Filistin İllüzyonu: Gazze Liman Projesi ve Ateşkes Kararı
8 Nisan 2024

1948’den beri sistematik biçimde süregelen İsrail’in Filistin işgali 7 Ekim sonrası yepyeni bir boyuta ulaştı. Uluslararası hukukun her geçen gün farklı biçimlerde ihlal edildiği İsrail’in Gazze soykırımı sadece yerel (Filistin) ölçeğinde değil aynı zamanda bölgesel ve küresel siyaset ölçeğinde de yeni denklemler ve parametreler inşa etti. Bu anlamda en fazla öne çıkan mefhum Batılı değerlerin Batılı aktörlerin kendileri tarafından yerle bir edilmesi oldu. Diğer bir ifade ile başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan liberal düzenin temsilcisi birçok aktör, uzun yıllardır propagandasını yaptığı demokrasi, özgürlük, eşitlik, insan hakları gibi normları hiçe sayan İsrail’i destekleyerek aslında Batı demokrasilerinin de 50 yıllık Ortadoğu diktatörlüklerinden veya monarşilerinden pek de farklarının olmadığını ortaya koydu. Batı’nın bu değerlere rağmen çıkarları ve İsrail’i tercih etmesi özellikle ABD’nin prestij kaybetmesine, Batı dışı aktörlerin (Çin-Rusya gibi) insan hakları ihlallerini gündeme getirmesine ve buradan hareketle ABD’nin hegemonik pozisyonuna zarar vermesine yol açtı. Tam da bu noktada ABD Başkanı Joe Biden, Gazze’ye yardım ulaştırılması için geçici bir liman inşa edileceğini duyurdu.   

İsrail’in tahakkümü 

ABD Başkan Joe Biden’ın Gazze’de bir liman inşa edilmeye başlandığını duyurması ciddi tartışmaları beraberinde getirdi. Nitekim 1948 Nekbe’sini Gazzeli Filistinliler üzerinden tatbik etmek isteyen İsrail’i destekleyen ABD’nin liman inşasının temel amacı insani yardım olmadığı aşikâr. Bu anlamda birçok yazı kaleme alındı ve ABD’nin Gazze liman projesi sorgulanmaya başlandı. Elektronik İntifada, Middle East Eye, New Arab gibi birçok sitedeki görüş yazılarında da ifade edildiği gibi ABD’nin Gazze limanına yönelik ilgisinin arkasında yatan gerçek sebep insani kaygılar değil.  Diğer bir ifade ile Biden yönetiminin Gazze limanına olan ilgisi, Filistin halkına verilen yardımların artması veya Gazze’nin yeniden yapılanmasını sağlamak gibi insani amaçlarla ilgili değil. Tam aksine, Biden yönetimi, Gazze limanındaki inşaatı destekleyerek, İsrail’in Filistinliler üzerindeki tahakkümünü ve kontrolünü güçlendirmek istiyor. Nitekim ABD açısından İsrail’in Hamas’ı yok edememesi, Gazze halk ile Hamas arasındaki bağları koparamama senaryosu tam bir felaket olarak görülüyor. Ayrıca ABD bürokrasisi ve siyasetinin büyük oranda İsrail’e ve Siyonist lobilere bağımlı olması da Gazze limanının asıl amacının Filistin halkına destek olmadığı argümanını güçlendiriyor.  

ABD, Gazze limanı ile Filistin ekonomisini İsrail ile daha da bağımlı hale getirmek istiyor. Bu anlamda Biden yönetimi, İsrail’in bölgedeki etkisini artırmak ve Filistinlilerin bağımsızlığını zayıflatmak için bu tür adımları atıyor. Dolayısıyla Biden yönetiminin Gazze limanı projesinin asıl amacı, Filistinlilere insani yardım sağlamak değil, İsrail’in bölgedeki gücünü artırmak ve Filistinlilerin bağımsızlık çabalarını zayıflatmaktır. Nitekim başta Hamas olmak üzere Gazze ve Batı Şeria’daki İsrail karşıtı direniş grupları ABD’nin küresel hegemonyasına ciddi bir meydan okuma olarak görülüyor. ABD, Gazze limanı projesi ile bu meydan okumayı sınırlandırmayı, Gazze ölçeğinde Filistinli halk ile direniş arasında çatlaklar oluşturmayı hedefliyor.  

Küresel denklem 

ABD’nin Gazze liman projesinin ekonomik ve jeopolitik bir bağlama oturduğu da ifade edilebilir. Nitekim ABD, Gazze kıyısında bir liman kurarak gerek Doğu Akdeniz’deki güç mücadelesinde gerekse küresel ticaret rekabetinde elini güçlendirmeyi hedefliyor. Bu anlamda Biden yönetimi, özellikle Rusya ve Çin’in 7 Ekim’den beri yerelde Gazze ve Filistin, daha geniş kapsamda Ortadoğu’daki aktifleşen siyasi angajmanını Gazze’deki liman inşası ile dengelemeye çalışıyor. Öte yandan ABD Gazze limanı inşası ile İsrail’in denetimi altında bir ticaret merkezi kurmayı da hedefliyor. Bu sadece ABD’ye meydan okuyan Batı dışı (Çin-Rusya) gibi aktörlere karşı bir adım değil; aynı zamanda İsrail’i de ABD radarında tutma gayreti olarak da okunabilir. Nitekim İsrail, başta Çin olmak üzere birçok Batı dışı aktörler başta teknoloji olmak üzere kritik birçok sektörde kurumsal iş birliği içerisinde. Söz konusu durum ABD’nin uluslararası sistem içerisindeki gücünü sarsarken aynı zamanda ABD başkanlarının iç siyasetteki konumunu zedeliyor.  Ayrıca, İsrail'in Gazze'ye yönelik ablukasını sürdürdüğü ve bu ablukayı güçlendirmeye çalıştığı vurgulanıyor. Yazara göre, İsrail ve ABD'nin Gazze'ye yönelik insani yardım planları, gerçek çözümlerden ziyade, Filistinlilere dayatılan kontrol mekanizmalarını güçlendiriyor. Dolayısıyla İsrail ve ABD'nin Gazze'ye yönelik insani yardım planları, aslında Filistin halkına gerçek bir yardım sağlamak yerine, İsrail'in baskıcı politikalarını desteklemekte ve Gazze'nin bağımsızlığını daha da zayıflatmaktadır.  

Ateşkes kararı ve Amerikan intifadası 

Öte yandan 7 Ekim’den beri İsrail’i kayıtsız şartsız destekleyen ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Gazze ateşkesi oylamasında çekimser oy kullandı. Geniş bir politik bağlam içinde değerlendirilmesi gerek bu kararın arkasında çeşitli faktörler olduğu ifade edilebilir. Öncelikle, Biden yönetimi uluslararası kamuoyu ve iç kamuoyundan gelen tepkiler ve baskılar nedeniyle, ABD’nin Ortadoğu ve özellikle İsrail politikasını gözden geçirmektedir. Dış işleri bakanlığı başta olmak üzere birçok bürokratik kurum da özellikle demokratlara yakın isimlerin istifaları ABD’de ciddi bir süreci beraberinde getirmiştir. Bazı yorumculara göre İsrail’e verilen bu destek, Amerikan İntifada’sına yol açabilir. Nitekim Gazze’deki son olaylar ve Biden yönetiminin tepkileriyle birlikte Amerika'daki Müslümanlar arasında artan bir huzursuzluğun olduğu belirtiliyor. Biden yönetiminin Gazze’ye yönelik politikalarının eleştirildiği ve ABD’deki Müslümanların Biden’ın politikalara tepkilerinden ötürü Trump’ın seçimleri kazanacağı senaryoları gündemde tartışılıyor. Öyle ki şubat ayında Michigan’daki ön seçimler sürecinde demokratlar ciddi tepkiler verdi. Bu anlamda temsilciler meclisindeki tek Filistinli Demokrat üye olan Rashida Tlaib’in ‘Michigan’ı Dinle’, ‘Biden’ı terk et’ gibi kampanyaları sonucu 100.000 civarında demokrat kararsız/çekimser oy kullandı ve Biden yönetimi İsrail sorunu nedeniyle köşeye sıkıştı. Bu anlamda Biden’ın İsrail’in Gazze soykırımına yönelik meselesine yaklaşımının ABD’deki Müslüman seçmenler üzerinde ciddi bir etki yarattığı görülüyor. Bu etkinin seçimlerde demokrat seçmen üzerindeki olumsuz etkisini kırmak isteyen Biden yönetimi, Kasım ayında yapılacak seçimlerde Müslüman seçmenlerden destek almak adına BMGK’daki ateşkes oylamasında çekimser oy kullanmıştır. Dolayısıyla, ABD’nin Gazze ateşkesi oylamasında çekimser kalması, Müslüman seçmenlerin beklentilerini dikkate alma ve onların desteğini kazanma stratejisinin bir yansıması olarak görülebilir. Ancak, ABD’nin BMGK’daki Gazze ateşkesine çekimser oy vermesi ve Biden yönetimindeki İsrail eleştirilerinin artması ile gelişen politikalar İsrail ile ABD arasında gerilimlere neden olmuştur. İsrail, ABD’nin çekimser tavrını hoş karşılamamış ve Netanyahu’nun ABD ziyaretini iptal etmesine yol açmıştır. Siyonist çevreler ise Biden yönetimini antisemitizmle suçlamıştır. Bu tür tepkiler, ABD’nin Ortadoğu politikalarının tartışmalı doğasını ve bölgedeki karmaşık ilişkiler ağını vurgulamaktadır. 

Öte yandan ABD’deki Müslümanların Biden yönetimine yönelik eleştirilerinin, ABD’nin Ortadoğu politikalarının genel bir sorgulanmasıyla bağlantılı olduğu da ifade edilebilir. ABD’deki Müslüman toplumunun, Filistin meselesi ve Gazze’deki soykırım konusundaki hassasiyetinin arttığı ve bu durumun Biden yönetimine yönelik baskıyı artırdığı söylenebilir. Bununla birlikte, ABD’de yaşayan Müslümanların İsrail Gazze’deki soykırımına yönelik tepkilerinin, ABD’nin Ortadoğu politikalarının daha geniş bir eleştirisiyle birleştiği ve Filistin meselesinin Amerikan iç politikasında giderek daha fazla önem kazandığı şeklinde yorumlanabilir. Dolayısıyla ABD’nin Gazze ateşkesi oylamasındaki çekimser tavrı, iç ve dış politikadaki çeşitli faktörlerin bir sonucudur ve Ortadoğu’daki durumu daha da karmaşık hale getirmiştir. Bu durum, ABD’nin Ortadoğu politikalarının önümüzdeki dönemde nasıl şekilleneceğine dair dikkate değer bir örnek sunmaktadır. ABD, Obama döneminden beri billurlaşan yönetilebilir kaos ve statükoyu sorunları çözme noktasında aktif angajmana tercih etmektedir. Ayrıca bu sürecin ABD’nin İsrail’e olan bağımlılığını da gün yüzüne çıkarmış ve ABD başta olmak üzere birçok Batılı ülkelerdeki halkların demokrasi, insan hakları gibi ‘Batılı norm ve değerlere’ yönelik bakışlarını değiştirmiştir. Londra’dan New York’a dünyanın her yerinde icra edilen Filistin desteği içeren geniş kapsamlı gösteriler bu iddiayı güçlendirmektedir.  

Son kertede ABD’nin Gazze liman projesi Washington’ın Filistin’de yaklaşık bir asırdır süren insani krize çözüm getirmekten ziyade, İsrail’in politik ve stratejik çıkarlarını korumayı öncelediğini ispatlıyor. Dolayısıyla ABD’nin Gazze’ye yönelik İsrail ve ABD’nin insani yardım planı ve BMGK’daki ateşkes kararında çekimser oy kullanması aslında bir illüzyondan/ aldatmacadan ibaret. ABD’nin Gazze liman projesi ve BMGK’daki oylamadaki kararı, Gazze’deki İsrail sorununun üstesinden gelmek yerine, İsrail’in Filistinlilere uyguladığı ablukayı güçlendirmeyi, sorunun devam etmesini sağlamayı amaçlıyor. İsrail ve ABD’nin bu planları, Gazze’deki insani krizi çözmek için değil, İsrail’in Gazze’yi daha da izole etmesine ve Filistinlileri kontrol altında tutmasına hizmet ediyor. Bu planların gerçekten Filistin halkına yardım etmek yerine, İsrail’in çıkarlarına hizmet ettiğini ve Gazze’nin bağımsızlığını zayıflattığı ifade edilebilir. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler Haberler
Türkiye-Katar Ortak Yapımı Sinema Filmi İnterpol Hikayesi Sinemada Hayat Bulacak

"Rüzgargülü" ve "Zevcat" filmlerinin yönetmeni Meryem Beyza Er, İnterpol Daire Başkanlığı görevini de yapan Lütfi Çiçek'in hayat hikayesini beyazperdeye yansıtacak.

DSÖ Avrupa Direktörü Kluge Ruh Sağlığı Sorunlarını 'Bir Sonraki Pandemi' Olarak Niteliyorum

Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Direktörü Hans Kluge, ruh sağlığı sorunlarını 'bir sonraki pandemi' olarak tanımlayarak, pandemi döneminde artan kaygı ve uyku problemlerine dikkat çekti.

Türkiye-Kuveyt İlişkilerinin 60. Yılı ve Kuveyt Emiri Şeyh Meşal'in Ankara Ziyareti

Kuveyt Emiri Şeyh Meşal, Türkiye'ye gerçekleştirdiği ziyarette, iki ülke arasındaki 60 yıllık diplomatik ilişkileri kutladı ve ekonomik, savunma ve güvenlik alanlarında iş birliğini güçlendirmek için kararlar aldı.

UNICEF Nijerya, Dünyada Okula Gidemeyen Çocuk Sayısının En Fazla Olduğu Ülke

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu, dünya genelinde okula gidemeyen çocuk sayısının en fazla Nijerya'da olduğunu bildirdi.

Refah'ta Sıkışan 1,5 Milyon Filistinli için Endişeli Bekleyiş Devam Ediyor

İsrail ordusunun doğusunda kara saldırı başlattığı Refah'ta çoğu yerinden edilmiş kişilerden oluşan 1,5 milyon Filistinli, bu saldırıların daha da genişletilmesi ihtimali ve gidecek yerlerinin olmaması nedeniyle endişe içinde bekliyor.