2024 ABD Başkanlık Tartışmaları: Biden ve Trump’ın Dış Politika Yaklaşımları

Araştırmacı Fatih Kocaibiş, 2024 ABD Başkanlık seçimleri yaklaşırken Başkan Joe Biden ile eski Başkan Donald Trump arasındaki başkanlık tartışmasını, özellikle iki adayın dış politika konusundaki görüşlerini ve çözüm önerilerini Fokus+ için inceledi.
Fatih Kocaibiş
Biden ve Trump’ın Dış Politika Yaklaşımları
5 Temmuz 2024

2024 Başkanlık seçimleri yaklaşırken, Amerikan siyaseti bir kez daha önemli bir dönemden geçiyor. Bu bağlamda, Başkan Joe Biden ve eski Başkan Donald Trump arasındaki son tartışma, seçmenlerin oy tercihlerini gözden geçirmek ve dünya kamuoyunun iki adayın perspektiflerini daha net görmesini sağlamak açısından büyük bir fırsat. 1960’tan beri, diğer ülkelere de örnek olması gereken bir ABD geleneği olan “Başkanlık Tartışmaları”, ABD demokrasisinde önemli bir yere sahip. 

Uluslararası ilişkilerde dominant bir etkinliğe sahip olmasından dolayı özellikle dış politika meselelerinde adayların fikirleri ve çözüm önerileri oldukça önem arz ediyor. Biden ve Trump, CNN’in ev sahipliği yaptığı 90 dakikalık bu söz düellosunda ağırlıklı olarak iç meseleler ve şahıs bazlı tartışmaları gündemlerinde tuttular. Bu sebeple, küresel krizlerin yoğunlaştığı bu dönemde, gelecekteki ABD Başkanın yürüteceği hatta önderlik edeceği politikaların neler olabileceğine dair izlenim elde etmek önemli bir fırsat. 


  • Başkanlık tartışması: Soru 1 

Eski Başkan Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu savaşı ancak Rusya'nın halihazırda hak iddia ettiği Ukrayna topraklarını elinde tutması ve Ukrayna'nın NATO'ya katılım hedefinden vazgeçmesi durumunda sona erdireceğini söyledi. Putin'in şartları sizin için kabul edilebilir mi?

  • Trump’ın cevabı: 1. tur

“Rusya ve Ukrayna konusunda, eğer gerçek bir başkanımız olsaydı, Putin tarafından saygı gören bir başkan, asla ve asla Ukrayna’yı işgal etmezdi. Şu anda çok sayıda insan ölü, insanların bildiğinden çok daha fazla. Biliyor musunuz, sayılardan bahsediyorlar. Bu sayıları ikiye, belki üçe katlayabilirsiniz.

O (Biden) hiçbir şey yapmadı bunu durdurmak için. Aslında, bence Rusya’yı girmesi için cesaretlendirdi. Ne olduğunu size anlatayım. Afganistan’da o kadar kötüydü ki; bu, ülkemizin tarihindeki en korkunç utançtı, Putin bunu izlediğinde ve gördüğünde – o generalleri kovmalıydı, tıpkı sizin bahsettiğiniz kişiyi kovduğum gibi. Bu yüzden, onun (Biden’ın) hiç seveni yok. Ama o generalleri kovmalıydı. Ülkemizin tarihindeki en utanç verici an. Afganistan, için hiçbir general kovulmadı, milyarlarca dolarlık ekipmanı geride bıraktığımız yer; 13 güzel askerimizi kaybettik ve 38 asker ağır yaralandı. 

Ve bu arada, insanları da geride bıraktık. Amerikalı vatandaşları geride bıraktık. Putin bunu gördüğünde, dedi ki, biliyor musun, sanırım gireceğiz ve belki de – bu onun hayaliydi. Onunla bunun hakkında konuştum, hayaliydi. Fark şu ki, Ukrayna’yı asla işgal etmezdi. Asla. Tıpkı İsrail’in bir milyon yıl boyunca Hamas tarafından işgal edilmeyeceği gibi. Neden biliyor musunuz? Çünkü İran ben varken parasızdı. Kimsenin onlarla iş yapmasına izin vermezdim. Paraları bitti. Parasızdılar. Hamas için paraları yoktu. Hiçbir şey için paraları yoktu. Terör için paraları yoktu. Bu yüzden, benim yönetimim sırasında hiç terör yoktu. Tüm dünya onun (Biden’ın) yönetiminde patlıyor.”


 

 

Öncelikle Trump, “Putin’in savaşı bitirme şartları” hakkında sorulan net soruya, farklı bir konu ile girizgah yaptı. Trump, daha önce de yaptığı gibi, uluslararası krizler ve yabancı Başkanlarla ile ilgili atacağı adımları tartışmalarda yapacağı eylem planına ilişkin genel ve detaylı anlatım yakmaktan kaçınıyor. Bu yüzden de söz konusu soruya cevap verirken, bir önceki soruya, yani ABD gazileri ve haklarına ilişkin cevap vererek başladı. Daha sonra vurgulayarak iki kez tekrarladığı “Ben Başkan olsaydım bu savaş olmazdı” iddiası, Başkan Biden’ın uluslararası arenada “saygın ve etkin” olmadığına yönelik argümanı ile temellendiriliyor. Zira Trump, kendi döneminden sonra farklı alanlarda dahil olmak üzere Biden’ın diğer liderlerle ilişkisinin kendisininki kadar güçlü olmadığını belirtiyor. 

Afganistan’dan çekilme süreci, Trump döneminde başlatılan bir süreç olup, en zor aşama olan çekilme safhasının, Biden yönetiminin sorumluluğuna kaldığı bir durum. Çekilme sürecinde de kamuoyuna yansıyan dramatik görüntüler, geride bırakılan milyarlarca dolarlık silah mühimmat ve IŞİD-H tarafından yapılan intihar saldırılarına tanıklık edildi. Bu kötü imaj, eski Başkan Trump tarafından 2021 yılında “Eğer Başkan olsaydım bunlar olmazdı, çok kötü” diyerek adeta 2025 seçimlerinde Biden karşı kullanacağı bu kozun temellerini attı. 

Daha sonra Afganistan’dan çekilme sürecini, bir şekilde Ukrayna’nın işgali ile bağdaştırıp, yine sürekli olarak dile getirdiği “liderlerle iyi ilişkiler kurduğu” iddiasını öne çıkararak “asla yapmazdı” ifadelerini kullandı. Ayrıca, konuyu İsrail-Hamas çatışmasına getirip, benzer bir retorikle kendisinin başkanlık döneminde böyle bir saldırı olamayacağını ve İran’ı ekonomik açıdan sıkıştırdığı için Hamas’la birlikte böyle işe kalkamayacağını belirtti. 

Ancak Trump, bu iddiayı muhtemelen seçmen kitlesini daha fazla etkilemek için abartılı bir şekilde öne sürdü. Kendisinin döneminde İran’a karşı çok özel bir baskı ve tahammülsüzlüğün olduğu, bu nefretin liderler bazında da karşılıklı olduğu aşikar. Bu sebeple, sert ekonomik yaptırımların İran’ı baskı altına aldığı ve hareket alanının etkilendiği de bir gerçek. Fakat Trump burada, durumu tamamen kontrol altına aldığını ve neredeyse sıfır noktasına indirdiğini söylemesi gerçekle tam olarak bağdaşmıyor. Kendi Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da “maksimum baskı” adını verdikleri ve 2018’de başlattıkları yaptırımlar serisinin önemli olduğunu, ancak Hizbullah ve türevi Şii milislerin İran tarafından fonlanmaya devam ettiğini açıklamıştı. Dolayısıyla baskının İran’ı zor duruma soktuğu, para akışının azaldığı ancak tamamen kesilemediği söylenebilir. 

Sonuç olarak Afganistan, İsrail ve İran hakkında geçmiş dönemiyle ilgili övündüğü konuları öne çıkartan Trump, asıl soru olan “Putin’in Ukrayna’dan çekilme şartları” hakkında şeffaf bir yorum yapmaktan kaçındı ve konuyu farklı alanlara çekti. 


  • Biden’ın cevabı: 1. tur

“Hayatım boyunca hiç bu kadar saçma bir şey duymamıştım. Bakın, işin aslı şu ki, ilk önce son noktayı ele alalım, İran Amerikan birliklerine saldırdı, onları öldürdü, bu birliklerin bir kısmının beyin hasarına neden oldu ve kendisi bu konuda hiçbir şey yapmadı. Geçtiğimiz günlerde başkan olduğu dönemde saldırdılar. Sadece baş ağrıları olduğunu söyledi. Hepsi bu. Saldırı olduğunda hiçbir şey yapmadık. Bu birincisi.

İkincisi, bu hava nakil işlemi sırasında 100.000'den fazla Amerikalıyı ve diğerlerini Afganistan'dan çıkardık. Üçüncüsü, kendimizi Trump'ın Ukrayna'da yaptıklarına baktığınızda, bu adamın (Trump’ın) Putin’e ne istiyorsanız yapın dediği bir durumda bulduk. Ve Trump'ın Putin'e yaptığı da tam olarak buydu, onu teşvik etti, ne istersen yap. Ve içeri girdi.

Ve içeri girdiğinde ne dediğini dinle, beş gün içinde Kiev'i alacaktı, hatırladın mı? Çünkü eski Sovyetler Birliği'nin bir parçası. Kiev'i yeniden kurmak istediği şey buydu. Ve aslında bunu hiç yapmadı. Yapmadı – bunu başaramadı. Ve kaybettiler; binlerce, binlerce asker, 500.000 asker kaybettiler.”


 

Biden verdiği birinci cevapta, Trump döneminde önemli olayların Kasım Suleymani suikasti ve sonrasında İran’ın karşılık olarak Irak’taki ABD üssünü vurmasını ele alıyor. İran Devrim Muhafızlarının aldığı “intikamı” kamuoyuna duyurmasından kısa bir süre sonra ABD Başkanı Donald Trump, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada "Her şey yolunda! İran'dan Irak'taki iki üsse füze atıldı. Can kaybı ve zarar tespit çalışmaları sürüyor. Şu ana kadar her şey iyi. Dünyanın, açık ara en güçlü ve en donanımlı ordusuna sahibiz. Yarın sabah açıklama yapacağım" diyerek Amerikan kamuoyuna durumun kontrol altında olduğuna dair mesaj verdi. Biden, dönemin Başkanı Trump’ın Amerikan halkını rahatlatıcı bu açıklamaları, üsse yapılan saldırıyı “görmezden gelmek ve küçüksemek” ile eleştiriyor. Öte yandan Biden tartışma sırasında, Trump’ın olay sonrası “herhangi bir askerin zarar görmediği” yönündeki açıklamalarını, saldırıdan sonra 109 askerin beyin travması geçirdiğini hatırlatarak tepkisiz kalmakla suçluyor. 

Biden, Ukrayna sorusunda konuyu Afganistan’dan çekilme meselesine getirmesinden dolayı bu konuda savunma pozisyonuna geçmekte. İntihar saldırıları ve çekilme süreci ile sorunlar yaşansa da Biden yönetimi, gerek Amerikan vatandaşlarını; gerek terör örgütlerine karşı birlikte çalıştıkları Afgan vatandaşlarını olabildiğince kısa sürede ülke dışına transferi konusunda önemli bir çaba harcadı. Biden önderliğinde Senato'da tartışılan ve uzlaşılan yasa, Taliban'ın yönetimi devralmasından önceki 20 yıllık savaş sürecinde Amerikan güçleriyle birlikte çalışan söz konusu Afgan vatandaşları için önemli bir adımı temsil ediyor. Dolayısıyla bu iş için harcanan para ve insan gücü, sürecin bu safhasının ABD açısından tamamen başarısız olmadığını gösteriyor. 

Daha sonra Biden, Trump’ın ilk seferde net bir cevap vermekten kaçındığı Ukrayna meselesine ilişkin, rakibinin iddialarının aksine Rus lider Vladimir Putin ve ordusunu işgal sırasında zora soktuğunu belirtiyor. İşgalden önce kamuoyunu yanıltan, Batılı gazeteleri Ukrayna’ya yönelik bir saldırı hazırlığında olduklarını öne çıkarttığı için suçlayan Rusya, daha sonra başlattığı işgal hareketiyle gündeme oturmuştu. Özellikle Kiev’e doğru ilerleyen Rus ordusunun oluşturduğu konvoy, Şubat’ta başlayan yeni işgal hareketinin sembolü haline gelmişti. Bu sırada ABD ve NATO başta olmak üzere istihbarat desteği alan ve şehirdeki sabotajcıları tespit etmekle meşgul olan Kiev, olası bir başkent işgaline karşı hazırlık yapmıştı. Ancak, Rus kuvvetleri bir süre sonra geri çekilmişti. Biden, bu durumu ve Rus tarafının verdiği yüksek kayıpları referans alıp ön plana çıkararak, tartışma sırasında Trump’a nazaran “Ruslara karşı mücadele” konusunda daha azimli ve etkin olduğunun altını çizmiş oldu. 


  • Trump’ın cevabı: 2. tur

(Biden’ın bu konu ile ilgili söz hakkı bittiği zaman, asıl soru Trump tarafından cevaplanmadığı için, aynı soru tekrar soruldu.)

“Hayır, (Putin’in şartları) kabul edilemezler. Hayır, kabul edilemezler. Ama bakın, bu hiç başlamaması gereken bir savaş. Eğer bu savaşta bir liderimiz olsaydı, herkese önderlik ederdi. Şu anda Ukrayna'ya 200 milyar dolar veya daha fazla para vermiş durumda. Kendisine 200 milyar dolar verildi. Bu çok para. Hiç böyle bir şeyin olduğunu sanmıyorum. Zelenski bu ülkeye her geldiğinde 60 milyar dolarla çekip gidiyor, gelmiş geçmiş en büyük satıcı o.

Ve onu çalmıyorum, hiçbir şeyi çalmıyorum. Sadece şunu söylüyorum, bu savaşa harcadığımız para ve harcamamamız gerekirdi, bu asla gerçekleşmemeliydi. 20 Ocak'ta göreve gelmeden önce, gelecek dönem başkanı olarak Putin ile Zelenski arasındaki savaşı halledeceğim. Bu savaşı halledeceğim. İnsanlar gereksiz yere, aptalca öldürülüyor ve ben bunu halledeceğim ve göreve gelmeden önce hızlıca halledeceğim.”


Trump, ikinci tur cevabında Putin’in şartlarının kabul edilemez olduğunu söylüyor. Avrupa’nın belki de küresel siyasetin en önemli krizlerinden biri olan Ukrayna meselesiyle ilgili detaylı bir eylem planı ya da çözüm üretimiyle ilgili bir açıklama yapmayı yine tercih etmiyor. Bunun yerine, ABD’nin işgal ile başlayan ve askeri anlamda Ukrayna’nın savunma kapasitesini önemli ölçüde korumasına yardımcı olan yüksek maliyetli yardım paketlerini hedef almakta. 

Zelenski’yi “pazarlamacı” olarak tanımlayarak Rus medyasının yaptığı benzer tanımlamalara ve iğnelemelere benzer bir açıdan yaklaşıyor. Trump, önceki dönemde de “America First” sloganıyla iç politika meselelerine ciddi manada odaklandı ve küresel siyasetin kodlarını oldukça öznel bir şekilde okumaya çalıştı. Özellikle dış politikada, Amerika’nın geleneksel siyasi kodlarına hiçe sayan ve kendisinin daha önemli gördüğü bazı ekonomik bozuklukları düzeltmeyi hedefleyen adımlar attı. Burada da Biden’ı suçlamak adına, Rusların “Ukrayna’nın Vietnam ve Afganistan gibi felaket olacağı” tezine katkı sunan ve mevcut ABD politikasını yıpratıcı bir davranış sergiliyor. 


  •  Biden’ın cevabı: 2. tur

“Gerçek şu ki Putin bir savaş suçlusu. Binlerce ve binlerce insanı öldürdü. Ve bir şeyi açıkça ortaya koydu: Sovyet İmparatorluğu'nun bir parçası olan şeyi yeniden kurmak istiyor. Sadece bir parçayı değil, Ukrayna'nın tamamını istiyor. Onun istediği bu.

Peki orada duracağını mı sanıyorsun? Ukrayna'yı alırsa duracağını mı sanıyorsunuz? Sizce Polonya'ya ne olacak? Beyaz Rusya hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bu NATO ülkelerine ne olacak?

Dolayısıyla eğer bir savaş istiyorsanız onun ne yapacağını öğrenmelisiniz. Çünkü eğer gerçekten dediğini yapıp çekip giderse, bu arada, Ukrayna'ya verdiğimiz tüm para ve burada, Amerika Birleşik Devletleri'nde ürettiğimiz silahlar. Bu noktada onlara parayı değil silahları veriyoruz. NATO müttefiklerimiz de Ukrayna'ya bizim kadar fon sağladı. İşte bu yüzden, bu yüzden güçlüyüz.”


 

Tıpkı 2020 seçimlerinde olduğu gibi Rus lider Putin’i en sert eleştirenin Trump değil, Biden olduğunu görüyoruz. Cevabının başındaki “SSCB Özlemi” ise bizzat Putin tarafından kamuoyuna verilen demeçler ve pratikte uyguladığı politikalarının bir karşılığı. Ek olarak Biden, NATO ve AB ülkeleriyle mutabık kaldığı Ukrayna’nın işgalinin bir uyarı niteliği taşıdığı ve gelecek adına endişe verici olduğu tezini tekrar ediyor. Trump’ın, “Zelensky’i pazarlamacı” olarak tanımlayıp Ukrayna üzerinden yönelttiği eleştirilerine yanıt olarak yardımların içeriğini açıklıyor. ABD’nin Ukrayna’ya yardımlarının “milyarlarca dolarlık nakit para” üzerinden yapıldığı algısı dezenformasyon yahut eksik bilgilendirilme sonucu oluşmuş gerçek dışı bir durum. 

Şubattaki Rus işgal harekatından bu yana, ABD Kongresi Ukrayna'ya yardım sağlayan beş yasa tasarısını onayladı ve bunlar 175 milyar dolarlık bir bütçeyi temsil ediyor. Sonuncusu 61 milyar dolarla nisan ayında Kongre’den geçtiğini gördüğümüz bu yardım paketleri serisi sadece askeri değil; mülteciler ve kolluk kuvvetleriyle beraber medya ilişikli farklı kişiler ve kurumları da kapsamakta. Trump, sadece ABD’nin efor gösterdiği uluslararası her türlü faaliyeti karşı olmakla beraber, kolektif bir fedakârlık konusunda ısrarcı. Ancak, sadece Biden yönetimindeki ABD değil, AB üyeleri de ülke de Ukrayna'ya büyük yardım paketleri sağlıyor. Şimdiye kadar 110 milyar dolarlık rakama ulaşmış olan AB ülkeleri, zaman ile bunun 155 milyar dolara çıkarılması konusunda mutabık durumda.  Şimdiye kadar Ukrayna’ya ulaşmış yardımların yaklaşık 70 milyar doları ağır ve hafif silahlar başta olmak üzere çok farklı tipte mühimmatları ve araçları kapsayabiliyor. Dolasıyla bu yardımların hepsi “nakit para” transferlerini içermiyor. 

İsrail-Hamas konusu 


  • Başkanlık tartışması: Soru 2

Hamas, Ekim ayında Orta Doğu'ya geçerek İsrail'e saldırıp binden fazla insanı öldürdü ve yüzlercesini rehin aldı. Tutuklanan ve hala hayatta olduğu sanılanlar arasında beş Amerikalı da var. İsrail'in tepkisi binlerce Filistinliyi öldürdü ve Gazze'de insani bir kriz yarattı. Başkan Biden, siz bu anlaşmazlığın çözümüne yönelik bir öneri ortaya koydunuz. Ancak şu ana kadar Hamas geri kalan rehineleri serbest bırakmadı ve İsrail, Gazze'deki askeri saldırısını sürdürüyor. Peki Hamas ve İsrail'in savaşı sonlandırmasını sağlamak için hangi ek kozu kullanacaksınız? İki dakikanız var.

  • Biden’ın cevabı: 1. tur

“Birincisi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden G7'ye, İsraillilere ve bizzat Netanyahu'ya kadar herkes benim öne sürdüğüm planı onayladı, benim öne sürdüğüm üç aşamalı planı onayladı.

İlk aşama ateşkes karşılığında rehineleri takas etmek. İkinci aşama, ek koşullarla ateşkestir. Üçüncü aşama ise savaşın sonudur.

Savaşın devam etmesini isteyen Hamas'tır. Kabul etmelerini sağlamak için hâlâ çok zorlanıyoruz.”

Bu arada İsrail'de ne oldu? Sonunda İsrail'in reddettiğim tek şey 2000 poundluk bombalardı. Çünkü nüfusun yoğun olduğu bölgelerde pek iyi çalışmıyorlar. Pek çok masum insanı öldürüyorlar. İsrail'e ihtiyaç duydukları tüm silahları ihtiyaç duydukları anda sağlıyoruz.

Bu arada, İsrail'e tam kapsamlı bir balistik-balistik füze saldırısı yaptıklarında dünyayı İran'a karşı örgütleyen adamım. Kimse zarar görmedi. Hayır, bir İsrailli kazara öldürüldü. Ve durdu. İsrail'i kurtardık. İsrail'e dünyadaki herkesten daha fazla destek sağlayan üretici biziz. Ve böylece, iki farklı şey var. Hamas'ın devam etmesine izin verilemez. Uzmanlarımızı ve istihbaratçılarımızı Bin Ladin gibi Hamas'ı nasıl ele geçirebilecekleri konusunda göndermeye devam ediyoruz. Bunu yapmak zorunda değilsin.

Ve bu arada, onlar büyük ölçüde zayıfladılar, Hamas da büyük ölçüde zayıfladı. Ve öyle olmalılar. Ortadan kaldırılmalıdırlar. Ancak bu belirli silahları nüfus merkezleri arasında ne kullandığınıza dikkat etmelisiniz.” 


 

Biden’ın İsrail politikası, Trump dönemine nazaran, her ne kadar son 1 yılda öyle gözükmese de genel itibariyle daha dengeleyici kabul edilebilir. Dolayısıyla ABD dışından şiddetli bir İsrail yanlısı olarak görünen Biden’ı, Washington’da İsrail’i yeterince desteklememekle suçlayanlar mevcut.  Sadece Cumhuriyetçiler ve Trump kampanyasının değil, aynı zamanda kendi partisinden de bu konuda eleştiriler alan Biden iki tarafı da memnun edemediği bir pozisyonda. Özellikle Refah konusundaki kırmızı çizgisinden dolayı İsrail’e mühimmat sevkiyatı ile tehdit etmesinden sonra, Temsilciler Meclisinde Demokratların kendisini uyarması, ABD içerisinde faaliyet gösteren Yahudi topluluğuna bağlı kuruluşların tepkileri bu durumun kamuoyuna yansıdığını gösteriyor. 

Ancak Biden hükümetinin İsrail’e, mühimmat desteği haricinde de sahada verdiği istihbarat ve taktiksel destekler mevcut. Biden, buna örnek olarak İran’ın İsrail’e yönelik küresel çapta yankı uyandıran saldırıları sırasında verdikleri önleyici destekten bahsediyor. İsrail ordusuna verdikleri desteklerle de Hamas’ı zayıflattıklarına dair verdiği bilgi, söz konusu eleştirilere karşı savunma niteliğinde. Aynı zamanda, İsrail’in yoğun popülasyon bölgelerinde icra ettiği savaş hukukuna aykırı bombalamaları eleştiren Biden, yaklaşık %40’ının kendisini Demokrat olarak tanımladığı Arap kökenli Amerikalılardan 2020’de büyük destek gördüğünün bilincinde ve kıran kırana girdiği bu yarışta onları tamamen kaybetmek istemiyor. 

Öte yandan, 4 yıl önce Arap kökenli Amerikalılar arasında %59’luk bir desteğe sahip olan Biden, 7 Ekim sonrası İsrail politikasıyla bu destek oranını %39’lara düşürdü. Sadece desteğin düşmesi değil, yerini Biden’a karşı bir öfkeye bırakan bu değişiklik, belirli bir oranda Arap kökenli Amerikalıların sandığa küsmesine de neden olacağa benziyor. 


  • Trump’ın cevabı: 1. tur 

“Bir saniyeliğine Ukrayna'ya dönecek olursak, bizi ayıran bir okyanus var. Avrupa ülkeleri hep birlikte 100 milyar dolar, hatta belki daha fazlasını, bizden daha az harcadılar. Benim NATO'ya yaptığım gibi paranızı yatırmanız için neden onları aramıyor? Yüz milyarlarca dolar yatırmalarını sağladım. NATO genel sekreteri, Trump'ın şimdiye kadar gördüğüm en inanılmaz işi yaptığını söyledi. Sen yapmazdın, onların da olmazdı, onlar iflas ediyorlardı. Biz harcıyorduk, paranın neredeyse yüzde 100'ü bizim tarafımızdan ödeniyordu.

Bunu yapmadı. Her şeyi alıyor; bu insanlardan parayı yatırmalarını istemelisiniz. Biz 100 milyar doların üzerinde daha fazla harcadık ve konum nedeniyle bunun onlar üzerinde daha büyük bir etkisi var çünkü arada bir okyanus var. Onlara sormalısın.

İsrail ve Hamas'a gelince, gitmek isteyen İsrail'dir, devam etmek isteyen tek kişinin Hamas olduğunu söyledi. Aslında İsrail öyledir. Sen de onların gitmesine ve işi bitirmelerine izin vermelisin. Bunu yapmak istemiyor. Filistinli gibi oldu. Ama onu sevmiyorlar çünkü o çok kötü bir Filistinli. O zayıf biri.”


 

“America First” sloganı ile 2016 kampanyasına damga vuran Donald Trump, daha önce sürdürdüğü unileteral politikalardan vazgeçmeyeceğine dair bir izlenim veriyor. Mitinglerde de “NATO’nun ABD’yi kazıkladığı” iddiasını seçmenlerine sık sık anlatmış olan eski ABD Başkanı, Biden’ı aynı tutumu sergilemediği için izleyicilerin önüne atmaya çalışıyor. 

ABD’nin NATO harcamaları ve Avrupa ülkelerinin para havuzuna katkıları hususundan önce, Trump’ın bu konudaki tutumu ABD içerisinde rahatsızlık vermekte. Zira Trump, iyi anlaştığını öne sürdüğü Putin’in Biden’ı küçümsediğini ve saygı duymadığını söylerken, Rusya’nın oldukça memnun olacağı bir krize sebebiyet veriyor. Özellikle Ukrayna’nın işgalinden sonra eskisine göre çok daha diri ve mobilize olan NATO, Avrupa’daki Rusya endişelerinin hat safhada olduğu bu dönemde bütçe kriziyle uğraşmak istemeyecektir. Liderlerin NATO ile ilişkilerini daha etkin kıldığı bu zamanda, Trump’ın hala bütçe ile ilgili “adaletsizlikleri” ön plana koyduğunu ve yerleşik ABD dış politikalarını görmezden geldiğini tekrardan görmekteyiz. 

Trump, 2016’da da NATO üyelerini ödeme koşullarını yerine getirmediğini ve “faturalarının ABD tarafından ödendiğini” ikna ederek bu durumu düzelteceğini vaat etmişti. 2016 yarışında NATO’yu hedef alan Trump, üyelerinin eskisine nazaran daha az ödeme yaptığını, hatta %100’e yakın bir mali yükü ABD’nin çektiğini de iddia etmişti. Ancak, mali kayıtlara göre bu %75 olarak karşımıza çıkmakta. Ayrıca, Trump’ın 2016’da ki üye ülkelerin giderek daha az para verdiği söylemi de resmi NATO verileri tarafından doğrulanamıyor. 2015'te %1,6 ve 2016'da %3,0’lık artışların yaşandığı ve artışların günümüze kadar istikrarlı bir şekilde devam ettiği görülmekte. 

Dolaysıyla Biden döneminde olduğu gibi, ABD harici ülkelerin para havuzuna katkılarının Trump’ın döneminde de yükseliş gösterdiği doğru, nitekim bunun Trump’ın NATO’ya yaptığı baskı neticesinde olduğunu gösteren bir işaret bulunmuyor. 

Filistin konusunda ise yine Biden’ı topa tutan Trump, onu “Filistinli” olarak tanımlayarak adeta dalga geçiyor. Buradaki dikkat çeken nokta, İsrail’e “koşulsuz destek verdiği” gerekçesiyle hedef alınan Biden’ın, Trump ve Cumhuriyetçilerin önemli bir bölümü tarafından “Filistin yanlısı” olarak eleştirilmesi olarak görülebilir. 

Aynı sorunun ikinci turunda, her iki adayda ilk turda verdikleri cevaplara benzer ifadeler kullandı. Biden, Trump’a tekrar “ne yaptığını bilmediğini” ve NATO’yu söz konusu bütçe rahatsızlığı yüzünden çekilmekle tehdit etmesinin kabul edilemez olduğunu belirtti. Biden, Avrupa ülkeleriyle ortak endişesi olan Doğu Avrupa’nın Rus tehdidinden korunma meselesini hatırlatarak, ABD öncülüğünde onlarca ülkenin Ukrayna’nın yanında pozisyon almasının önemine dikkat çekti. Aynı zamanda Trump’ın Ukrayna konusunda “aramızda okyanus var” tabirini reddedip, ABD’nin bölgedeki çıkarlarını öncelediğini göstermeye çalışıyor. 

Trump’ta ikinci tur cevabından yine önceliklerinin farklı olduğunu tescilliyor. “Bütün paramızı onlara harcıyoruz ve bizi ticarette öldürüyorlar” diyerek NATO, Avrupa ve ABD arasındaki stratejik ortaklığını öncelemediğini tekrardan hatırlatıyor. Bir NATO zirvesinde geçtiğini belirttiği diyalogda yer alan “Paraları öderseniz ABD tarafından korunursunuz” şartı, geleneksel siyasetin ve teamüllerin çok ötesinde bir yaklaşımının olduğu seçmenlerine tekrar yansıtıyor. 


Dış politikaya dair büyük bir farklılık gözlenirken yeni bir perspektif görülmedi 

Başta eski Başkan Donald Trump olmak üzere her iki adayda, Washington'un uluslararası ilişkileri konusundaki politika üretimine ve bu üretimdeki malzemeler konusunda yakın tarihteki çoğu başkana kıyasla çok daha farklı oldukları açık. Biden, Trump döneminde birçoğu yıpranmış veya bozulmuş diplomasiyi, yani geleneksel müttefikleriyle ilişkilerini yeniden tesis etmeye çalışırken, Amerika'nın yerleşmiş küresel duruşunu canlandırmaya çalışıyor. Bunun karşıtı olarak görüldüğü üzere, Başkanlık döneminde de ekonomi, iç politika ve izolasyoncu bir doktrinle yeniden yarışa katıldığını ilan etmiş oldu. 

Biden’ın hem yöntem olarak hem de faal Başkan olmasından dolayı gelecekte yürüteceği politikalar hakkında daha dikkatli ve gerçekçi konuşması olağan. Ek olarak, devraldığı döneme göre daha kaotik bir siyasi iklimde mücadele etmesinden dolayı, negatif süreçlerin kendi omuzlarına binmesinin de ağırlığını taşımakta. Trump’ın ise eğer koltuğu devralırsa, yeni süreçlerle yüzleşmesi gerektiği için kendisinden yeni stratejiler ve daha teknokrat bir yapıyla güçlü bir ekiple yola çıkması bekleniyor. Nitekim geçmiş Başkanlık yıllarının üzerine koymazsa, sadece Dış politikada değil ülke içerisinde de dikkat çekici kutuplaşmanın daha kötü bir hale gelme olasılığı kendini koruyor.