Dostlukta Bir Umman-I başlıklı yazımızda 19. yüzyıla kadar olan dönemde Osmanlı Devleti ile Umman arasında samimi bir şekilde cereyan eden ilişkileri ele almıştık. 19. yüzyıla gelindiğinde dünya siyasetinde meydana gelen derin kırılmalar haliyle Umman bölgesini de etkilemiş ve bu coğrafya sömürgeci batılı devletlerin özellikle ilgilendiği bir yere dönüşmüştür. Batılı devletlerin bölgedeki taciz ve müdahalelerine rağmen Umman ile Osmanlı idaresi arasındaki dostluk hukukunun şekillendirdiği siyaset ise bir anlamda bölge tarihinin mecrasını belirlemiştir.  

1798’de Napoleon Bonaparte, Osmanlı egemenliği altındaki Mısır’ı işgal ettiğinde Hint deniz yolu için önemli bir durak kabul ettiği Maskat’a haber gönderip kendileriyle hareket etmesini istemiş ancak Umman Sultanı Osmanlı tarafında kalmayı sürdürmüştür.    

1804-1856 yılları arasında Umman tahtında bulunan Seyyid Saîd b. Sultan ise Osmanlı dostu olarak adlandırılmıştır. Umman sultanının Osmanlı Devleti’ne duyduğu bu muhabbetin tek taraflı olmadığı dönem belgelerinden de görülmektedir.1824 yılında hacca giden Seyyid Saîd için Mekke’ye ulaştığı vakit Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından büyük bir resmî karşılama töreni düzenlenmiştir. 

Seyyid Saîd’in Cidde Valisi Hasib Paşa’ya yazdığı 20 Nisan 1850 tarihli Arapça mektubunda yer alan, “… biz öteden beri Padişah hazretlerine bağlı ve hizmet eden kişilerdeniz ve Osmanlı Devleti’ne ait olan iş ve konularda bağlılığını açığa vurmaktan geri kalmayız. Bundan dolayı hayatımız sürdükçe bize herhangi bir konuda söylenen sözün gereğinin memnuniyetle yerine getirileceğinden şüpheniz olmasın.” şeklindeki ifadeleri ikili ilişkilerin hangi zeminde ilerlediğini göstermesi bakımından dikkate şayandır [BOA. İ.HR. 72 / 3488]. 

Yine bu minvalde, 1860 yılı haziran ayında Bağdat Valisi’nden Sadaret’e gönderilen bir mektupta Basra Tersanesi’nden yüklediği mallarla Bombay’a gidip gelen Hocabey Gemisi’nin Süvarisi Ali Kaptan ve beraberindeki askerlere Maskat İmamı Seyyid Süveyni b. Saîd’in çok iyi davrandığı hususunda bilgi verilmektedir. Ali Kaptan, İmam Seyyid Süveyni’nin kendilerine ihtiyaçları olan lojistik malzemeyi ücretsiz olarak verdiğini, refakatinde bulunan bahriye askerlerine de oldukça iyi davrandığını mektubunda ifade etmiştir. 

Ayrıca İmam Süveyni ile sohbetlerinde kendilerinin İslam ehli ve Osmanlı Devleti’ne bağlı olmalarından iftihar ettiklerini ancak şimdiye kadar yanlarında Padişahı temsilen bir memur ve Osmanlı sancağı olmadığı için üzüntü duyduklarından bahsetmiştir. Bu vesileyle gücünü ve güvenliğini artırmak adına Maskat’ın Osmanlı Devleti’nden ısrarla sancak ve özel memur talep ettiğini hatırlatmıştır [BOA. A.} MKT. UM. 411 / 58]. Bunun üzerine Sadaretten Bağdat Valisi Mustafa Nuri Paşa’ya 18 Aralık 1860 tarihinde gönderilen yazıda, ehliyetli birinin Bağdat’tan Maskat’a konsolos olarak atanmasının yerinde olacağı ifade edilmiştir [BOA. A.} MKT. UM. 443 / 13].  

İngilizlerin Umman politikası

1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılması ile Hint ticaret yolu tamamen yön değiştirmiştir. Osmanlı Devleti’ne bağlı Basra-Bağdat üzerinden gelişen ticaret yolunun yönü Kızıldeniz ve Aden istikametine çevrilince Akdeniz limanları güç kazanmış; Umman bundan olumsuz yönde etkilenmiştir. İngilizlerin bu tarihlerdeki Umman politikası ise, bölge yönetimi ve halkının kalbini ve fikirlerini kendi amaçlarına çekmeye yönelik projeler üretmek olmuştur. 

Bölgeyi yakından tanıyan Osmanlı yöneticileri ise bu tarihlerde bir süredir Osmanlı Devleti’nce ihmal edilen Maskat İmamlığıyla İngiltere’nin iyi ilişkiler kurduğuna dikkat çekerek rahatsızlıklarını beyan etmişlerdir. Bu yüzden Maskat İmamını yabancıların yanıltmasından korumak için kendisiyle ilişki kurulmasının ve haberleşmede bulunulmasının yerinde olacağı hususunda tavsiyelerde bulunmuşlardır [BOA. Y. A. HUS. 214 / 46]. 

19 Eylül 1888 tarihli belgede Şaban Paşa, posta vapurlarının çalışmasıyla Maskat ve Mukella gibi büyük limanlarda acente memurları bulundurularak bunların merkezî hükûmetle haberleşmeyi sağlamasını önermekte, bu memurların faaliyetleriyle halkın Osmanlı Devleti’ne olan bağlılığını artıracağını ifade etmektedir [BOA. DH. ŞFR. 137 /10]. 

Buna karşılık İngilizler bu dönemde Maskat Hakimini kendi taraflarına çekmek için türlü vaat ve teşebbüslerde bulunmuşlardır. Bu hususta 20 Mayıs 1891’de Necid’den gönderilen mektupta İngilizlerin Maskat Hakimine asker eğitimi, silah ve para yardımı gibi konularda destek olacaklarına dair vaatlerde bulunduklarından bahsedilmektedir [BOA. Y. PRK. SGE.4 / 32]. Buna rağmen 20. yüzyılın başlarında İngilizlerin Umman sahilleri ve adalarını kontrol altına almaya çalışmasına bölge idarecilerinin karşı çıktığı ve sahiller ile gemilerinde Osmanlı sancağı çekilmesi için izin istedikleri dikkat çekmektedir [BOA. Y.A.HUS.512/59-23 Haziran 1907]. 

Öte yandan zaman içerisinde bölgedeki birçok sahil İngiltere’nin himayesine girmiş ve Osmanlı Devleti Basra Körfezi’ndeki gücünü kaybetmeye başlamıştır. Buna rağmen Bahreyn Adaları ve Umman sahillerinde İngiltere’nin hak ve himaye iddiaları, Osmanlı Devleti tarafından kabul görmemiştir. Bu yüzden Basra ve Umman sahilleri hemen Osmanlı Devleti’nin kontrolünden çıkmamış bu durum belirli bir zaman sürecinde gerçekleşmiştir [BOA. A. DVN. MKL. 55 / 8 – 15 Mayıs 1913].  

Osmanlı Devleti’nin son yıllarında iki hanedan arasında ailevi bir bağ da kurulmuştur. Sultanlığı Osmanlı Devleti’nin son yıllarına denk gelen Teymûr b. Faysal (1913-1932) Seyyid Saîd ile Seyyid Târık’ın babaları olup Türk bir hanımla evlenmiştir. Seyyid Târık bu Türk anneden doğmuştur. Ülkesinde başbakanlık görevini de yürüten Târık’ın oğlu ise günümüzde Umman Sultanı makamında bulunan Heysem b. Târık’tır.  

Sonuç olarak Osmanlı dönemi arşiv belgeleri incelendiğinde; binlerce kilometre uzakta olmasına rağmen Osmanlı Devleti ile Umman Sultanlığı ve hatta Zengibar Sultanlıkları arasından köklü bir tarihi münasebet bulunmaktadır. Osmanlı Sultanları ve Bû Saîd Hanedanı arasında siyasi, diplomatik, askerî, kültürel, dinî ve ekonomik sahalarda çok güçlü ilişkiler göze çarpmaktadır. 

Bu münasebetin temelinde İslam dinine mensubiyetin olduğu belgelerin dilinden anlaşılmaktadır. Siyasi ve diplomatik ilişkilerden uluslararası ticarete, hac vazifesinin yerine getirilmesinden karşılıklı destek birliklerinin gönderilmesine, zor dönemlerde yardımlaşma ve ziyaretlerden hediyeleşmeye kadar temaslar çok geniş bir yelpazede sürdürülmüştür.    

Bu yazımızda 19. yüzyıldan bir anlamda devletin yıkılışına kadar olan süreçte Osmanlı-Umman ilişkilerini arşiv belgelerine dayanarak tahlil ettik. Diğer yazımızda ise Türkiye-Umman ilişkilerinin tarihten gelen birikimle nasıl ilerlediğini analiz etmeye çalışacağım.