Giderayak 

Kuyudan çektim suyu  

ama bardaklara konulamadı. 

Güller dizildi tepsiye 

ama taştan fincan oyulamadı. 

Sevdalara doyulamadı. 

Giderayak işlerim var bitirilecek, 

giderayak. 

Nâzım Hikmet 


Nâzım’ın da şiiri gibi, bizim kuşakların giderayak, arkadan gelen kuşaklara karşı en büyük armağanı barışı, demokrasiyi, Türk-Kürt kardeşliğini temin ederek bir arada geleceği inşa etmek olacaktır. 

Geçtiğimiz Ekim ayında Bahçeli’nin “Öcalan’ın DEM Partiye mecliste açıklama yapması” çağrısı sonrasında kayyımlarla girilen sessiz süreçte, Devlet Bahçeli’yle bir görüşme gerçekleştirmiştim. Bu sessiz süreci hızlandırmak için DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve parti sözcüsü Ayşegül Doğan’la görüştükten sonra yaptığım ziyarette, DEM’in de sürece her türlü katkıya hazır olduklarını belirtmiştim. 

Sayın Bahçeli de çok memnun olduğunu ifade ederek, “40 yıldır kavga ettik, artık barışmak zamanıdır” diyerek olumlu değerlendirmelerde bulunmuştu ve daha sonra bu saptamalarını sayın Ahmet Türk’le de paylaşmıştım. 

Sonrasında sürecin hızlanması ve Öcalan’ın PKK’ya fesih çağrısında bulunması, ardından örgütün de hızla bu süreci onaylaması, hem Türkiye hem dünya kamuoyunda memnuniyetle karşılandı.  

Öcalan’nın da açıklamalarında örgüt fetişizmlerini aşarak sivil ve sosyal siyasetlere vurgu yapılması, kapitalist ve otoriter bir modernleşme karşısında demokratik, çoğulcu bir modernleşme ve cumhuriyete işaret edilmesi, siyasetin fikrî derinleştirilmesi açısından anlamlı adımlar oldu. Özellikle belirtilen anlam ve motivasyon kaybı gerçekliği ortamında. Öcalan’ın manifestosu, hayatı doktrine uyarlamak yerine hayata uygun bir siyaset ve paradigmaya yönelik bir 3. yol arayışının cisimlenmiş halidir. Bu fikrî değişimle Prokrustes yatağı gibi, insana uygun yatak yerine, insanı var olan yataklara uydurma gayretkeşliği artık geride kalmıştır. 

Böylece önemli bir psikolojik eşik aşılmış oldu, şimdi süreç TBMM’nin bütün şeffaflığıyla siyasi ve hukuki yol haritasını oluşturmasıyla adım adım devam etmeli. Öfke siyasetini umudun örgütlenmesine dönüştürme zamanıdır. İkarus’un düşüşü gibi güneşe yaklaştıkça kanatlardaki tutkalların erimesi nedeniyle denize düşmekten hayıflanmak yerine, yeni ufuklara hep birlikte yelken açma zamanıdır artık. 

Tek taraflı ateşkes sürecine tabii ki uyularak PKK’nin fesih kongresinin gerçekleşmesinin yol ve yordamı bulunacaktır. 

Nasıl İmralı görüşmesi DEM heyetinin teminatıyla gerçekleştirilmiş ve Taksim toplantısında görsel bir malzemeyle açıklama yapılarak bir orta yol bulunmuşsa, muhtemelen fesih kongresine de İmralı’da yapılan çekimler aktarılabilir ya da benzer usullerle süreç tamamlanabilir. 

Burada aslolan tarafların politik bir kararlılığı ortaya koymasıdır. 

Kamuoyunda oluşan olumlu hava, emme basma tulumbaya konulan su gibi, sürecin daha da hızlanmasını ve Devlet Bahçeli’nin de yaptığı benzetmede olduğu gibi yalaktan gürül gürül su akmasını sağlayacaktır. 

Trump bile konuya olumlu yaklaştı 

Uluslararası düzeyde de gerek yabancı basının gerek siyasi aktörlerin aldıkları olumlu tutum sevindiricidir. Trump bile bu konuya olumlu yaklaşarak, Başkanlığa başladığından beri ilk defa bir meselede doğru bir tutum almış oldu! Elbette ne kadar sürdüreceği kestirilemese de. Münih Güvenlik Konferansı’nda vurgulanan Trump yönetiminin belirsiz tutumlarının yarattığı risk faktörlerini bu çerçevede de dikkate almak durumundayız. Ama eskiden küresel güçler Türkiye’ye bir dayatmada bulunurken, Türkiye onlara göre tutum almaktaydı, şimdi Türkiye’nin tutumlarına göre küresel aktörlerin pozisyon almak zorunda kalmaları yeni bir durumdur. 

Türk-Kürt kardeşliği gibi tarihsel bir ittifak ve ortak “biz”de buluşma iradesinin oluşması, aynı zamanda farklı eğilimlerdeki Kürt yapılarının kendi aralarındaki ilişkileri de olumlu etkilemiştir. Özellikle, Irak medyasıyla yaptığım söyleşilerde benzer bir izlenimi ben de edindim. 

Öcalan’ın yaptığı tarihi açıklamanın öncesinde oluşan görüşme trafiğinde bu manifestonun şekillenmesinde bir görüş birliği tesis edildiği anlaşılıyor. 

Özellikle Türkiye-Suriye ilişkilerinde Suriye merkez yönetiminin bir çoğulculuk içinde inşası, beraberinde sınır güvenliğinin Suriye merkezi hükümeti tarafından sağlanması, bütün sorunları çözmekte. Tıpkı Irak’la olan kırmızı çizgilerin pembe çizgiye evrilmesiyle oluşan güven ortamı gibi, Rojava benzeri yaşam alanlarının da teminatını bu sivilleşme sağlarken, Türkiye’de de, yerel yönetimler, kayyım yasası gibi konularda ve anayasal mutabakatta, hızlı adımlar atılmasının da koşullarını sağlayacaktır. 

Öcalan, son kullanım tarihinin dolduğunu ifade ettiği soğuk savaş zihniyeti KCK gibi yapıları da işlevsiz kılmıştır. Bu süreci başlı başına bir fesih işlemi olmasından öte bir zihniyet dönüşümü olarak da değerlendirmek gerekir. Ortadaki onlarca yapı, diyelim radyo, TV kuruluşları gibi, artık başka bir işleve yönelik dönüşebilir. 

Esasen bu konuların ilgili örgütlerin feraseti ve insicamıyla da ilgisi yoktur. Esat sonrası bölgede, İran’ın da çekilmesiyle önemli bir imkanın değerlendirilmesi meselesidir. Siyaset boşluk tanımaz. Mesela, DAEŞ’e karşı PYD ve Türkiye’nin Süleyman Şah türbesini kurtarmakta birlikte davranılması gibi, sadece türbeler için değil geleceğin birlikte inşasına yönelik yeni bir modelleme girişimi olarak görmekte fayda vardır, Süleyman Şah türbesi modeli olarak uygulanabilir. 

Bu 40 yıl içinde çok büyük travmalar, karşılıklı acılar yaşandı, hep birlikte bir rehabilitasyon sürecinden geçmek durumundayız. Başta şehit ve gazi aileleri olmak üzere PKK’nin feshi ve terörün bitirilmesi memnuniyetle karşılanmıştır. Şehit yakınlarının Devlet Bahçeli’ye destek ziyareti o açıdan çok kıymetlidir. 

Tüm bu gelişmelere karşı olan ilginç bir taraf da var. Bu karalar bürünen, kedere kapılan kesimler süreci, büyük ölçüde bağlamından kopararak partilerin iç rekabeti ekseninde kime yarar sorgulaması yaparak değerlendirmektedirler. Halbuki durum onların dediği gibi bir teslimiyet değil, ülkenin geleceğini bazı emperyal güçlere teslim etmek yerine birlikte geleceğimizi inşa etmenin onurunu yaşamaktır. 

Bu çerçevede başta ana muhalefet partisi CHP genel başkanı Özgür Özel olmak üzere pozitif katkıları ve sorumlu tutumu çok önem taşımaktadır.  

“Barıştan, barışmaktan korkma kardeşim” 

Yine de uluslararası konjonktüre bağlı olarak bazı küresel aktörlerin belirsiz tutumlarını gözeterek zamana karşı yarışarak, kaybettiğimiz zamanı telafi etmek durumundayız. Ne olursa olsun, devlet, iktidar, muhalefet ve toplum olarak bu barışın gerçekleşmesi için tüm gücümüzle arkasında durmalı, barışı savunmalı, bizler de elimizi taşın altına koymalıyız.   

Savaşın kazananı olmadığı gibi barışın da kaybedeni olmaz, barış her zaman herkese yarar ve siyasetin alanını da genişletecektir bu süreç. Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi “Barıştan, barışmaktan korkma kardeşim” diyerek, hep birlikte bu sürece destek vermeliyiz. Nitekim Bahçeli’nin Demirtaş’ı telefonla arayarak memnuniyetini ifade etmesi de yine ezber bozan bir yerinde tutum olmuştur. 

Bu Ramazan Bayramı’nda barışalım ve bu topraklardan dünyaya bunun mümkün olduğunu kanıtlayalım. Bu süreçlerin bize rağmen değil de bizim sayemizde gerçekleşebilmesi, gelecek kuşaklara verebileceğimiz en güzel armağan olacaktır.  

Giderayak, belki de gitmez ayak…