18 Mayıs 2025
Fokus+’ta, ‘Türkiye'de Barışın İnşası: Yeni Bir Dönem Mi Başlıyor?’ başlıklı son yazımdaki öngörülerimiz büyük ölçüde gerçekleşerek, PKK önce ateşkes ilan etti, sonra da silahlarını bırakma ve fesih kararı aldı.
Bir Alman televizyonu yaptığı röportajda, “neden şimdi?” diye sordu. “Neden olmasın?” diye yanıtladım. Doğru soru belki de “neden barışın gelmesi bu kadar uzun sürdü?” olmalıydı.
Dünyada bu tür silahlı mücadele örgütleri artık kalmadı. Latin Amerika gibi “gerillacılığın” madeni diyebileceğimiz coğrafyalarda bütün örgütler dönüşerek açık siyaset ve parlamenter mücadeleye geçerek evrildiler. Yeni vefat eden Uruguay eski devlet başkanı, Tupamaroların efsanevi lideri Jose Mujica, nam-ı diğer Pepe, bu sürecin simgeleşen en önemli ismiydi.
Kamuoyunda koşulların şiddet/ terör doğurduğu şeklinde türev şiddet gibi adlandırmalarla, meseleyi neden-sonuç ilişkisiyle ele almak problemli bir durum olabiliyor. Neden-sonuç ilişkisini doğada bir dışsal bağlantı şeklinde betimlemek mümkün olabilir. Dünyaya yaklaşan meteor neden, yarattığı tahribat sonuçtur gibi, ama sosyal alanda, neden ve sonucu ayrıştıran pozitivist kabuller geçerli olmayabiliyor. Sonuç ve neden iç içe birbirlerini şekillendirirken, sonuçlar yeni nedenlere de sebebiyet verebiliyor. Buradaki diyalektik zincirleme reaksiyon dikkate alınmalı.
PKK’nin dönüşümü
Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte PKK da ismini, amblemini, siyaset önceliklerini değiştirerek PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ın etraflıca kaleme aldığı metinlerle adım adım, sömürgecilik tezlerinden ve ayrı devlet kurma hedeflerinden vazgeçerek, demokratik devlet, demokratik cumhuriyet ve demokratik siyaset gibi temaları ön plana çıkararak bugün gelinen çerçevenin ilk adımlarını attı.
Stalinist bir yapılanmanın önce post Marksist bir çerçevede radikal demokrasi çizgisine gelmesi, sonra da demokratik siyaset zemininde yeni bir paradigmaya yönelmesi kolay bir iş değildir. MHP genel başkanı Devlet Bahçeli’nin, birçok siyasi şahsiyetin yanı sıra, Abdullah Öcalan’a teşekkür etmesi gibi ezber bozan tutumları bu eksende değerlendirilmelidir.
1999’da Türkiye’nin, Öcalan’ın Suriye’de bulunmasını savaş nedeni sayarak Esat rejimini Öcalan’ı teslim etmeye zorlamasıyla başlayan süreç, Öcalan’ın Suriye’den çıkarak, Rusya, İtalya ve Yunanistan gibi duraklardan sonra, Kenya’dan Hollanda’ya gideceğini zannettiği yolculuk, Türkiye’de İmralı cezaevinde son bulmuştu.
Bundan sonraki süreç, Öcalan’ın tezlerini geliştirdiği ve silahlı mücadele sürecinin sona ererek açık siyaset dönemine geçildiğini ilan etmesiyle sonuçlandı.
İlk adımlarının 2009’da atıldığı açılım süreci, Dolmabahçe mutabakatıyla makul bir noktaya gelmişken, 2015’te tıkanmaya uğradı ve Suriye’de kurulan Rojava Kürt bölgesel yönetimi adete taraflar arasında bir kırmızı çizgiye dönüştü.
Bildiğimiz dünyanın sonuna geldik
“Niye bugün?” sorusunun yanıtını biraz da Orta Doğu’daki devasa altüst oluşa bağlamak gerekir. Bildiğimiz dünyanın sonuna geldik, nasıl bir dünyaya yöneleceğimiz, kendiliğindenciliğe bırakılmayacak kadar kararlı bir irade ve vizyon gerektirmektedir.
Esat diktatörlüğünün yıkılması, İsrail’in müdahaleleriyle İran’ın bölgeden sürülmesi gibi çok katmanlı faktörler yaşadığımız bu süreci hızlandırdı.
Vekâlet savaşları ortada kalarak PKK’nın feshi dışında bir B planı da ortada bırakmayınca gerek Türkiye, gerek Irak ve Suriye’de entegrasyonu sağlayan adımlar doğru, dezentegrasyon gibi kaosu tetikleyecek adımlar da yanlış ve sahipsiz kaldılar.
Bundan sonra ne olacak?
Bahçeli gibi süreci ilk tetikleyen bir aktörün kararlı tutumu AK Parti’yle birlikte Cumhur İttifakı’nı bu devlet politikalarının taşıyıcısı kılarken, yeni CHP yönetimi de Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu şahsında muhalefetten de destek buldu.
Bu süreç milliyetçi camiada da ilginç bir ayrışmaya neden oldu, pozitif milliyetçilik ile negatif milliyetçiliğin farklılaştığını da gördük. Devleti karşısına alan bir negatif milliyetçiliğin önümüzdeki süreçte fazla şansının olmadığını da yaşayarak göreceğiz ve test edeceğiz.
DEM Parti de bu süreçte son derece sorumlu ve olumlu bir tutum içinde hareket ederek kamuoyunun takdirini kazanmayı başardı.
Bu sonbaharda DEM Parti’nin, kongresinde muhtemelen yeniden yapılanmaya giderek kendini yenileyeceğini varsayabiliriz.
Mecliste ise, başta anayasa olmak üzere, ilgili uyum yasalarıyla birlikte yerel yönetim reformu, terör ve kayyım mevzuatının yenilenmesi gibi adımların gerçekleşmesi önem taşıyor.
Suriye sınır güvenliğinin Suriye merkezi yönetimi tarafından sağlanmasıyla birlikte, güvenlik kaygılarının geride kaldığı bir normalleşme sürecine girilecektir.
PKK’nın belli merkezlere silahlarının teslimi ve suça karışmış unsurların çeşitli ülkelere yönlendirilmesiyle birlikte yeni bir dönem başlıyor.
TBMM’nin, sorunların çözümü için yegane adres olması, önümüzdeki sürecin mecliste şeffaf olarak ilerlemesi, kamuoyundaki belli kaygıların giderilmesini hızlandıracaktır.
PKK’nın açıklamasında kendi örgütsel tarihini özetlerken, Lozan antlaşması gibi konularda eleştirel yaklaşım içinde olması, bir ön şart olarak belirtilmemesine rağmen eleştiri aldı, kaygılara yol açtı.
Çatışma çözümlerinde tarihi meselelerde anlaşamamak nedeniyle kilitlenen bir çatışma çözümü örneği yok. Diyelim İngiltere’de, “IRA bizim gibi tarih değerlendirmesi yapana değin anlaşmayacağız” gibi irrasyonel bir yaklaşım olmadı, olamaz! Sonuçta bu bir tarih semineri değil, zaten devletten farklı olduğu için başka bir yola girildiği gibi, bu değerlendirmeleri yapan örgüt de kendini tasfiye etmiş bulunuyor.
Kabaca mesele bardağın boş tarafına işaret etmek değil, zaten dolu olan bardağı kırmadan sonuca ulaşabilme maharetini göstermekte yatıyor. Bu tür süreçlerde algıda seçicilik yapılması doğaldır.
Önümüzdeki süreç yeni bir siyaset dilinin ön plana çıktığı, Kürdüyle Türkün ortak bizde buluştuğu bir arada yaşama deneyiminin sınandığı bir süreç olacaktır.
Yaraları sarma zamanı
Şimdi yaraları sarmak, ortak acılarımıza şifa bulmak zamanıdır. Bütün canlılara aynı nazarla bakan bir medeniyet telakkisi en büyük teminatımızdır. Bu yüzyılın en büyük hastalığı his yitimi oldu. İnsanların acılarına duyarsız kalmak, kanıksamak yerine, hafızalarımızı ortaklaştırmamız gerekiyor.
Satır aralarını okuyacağım derken, esas satırlar atlanmamalıdır. O satırlarda örgütün kendini koşulsuz feshini yazmaktadır. Kıymetli ve esas odaklanılması gereken konu da budur.
Suriye’de ise süreç var olan yapıların dönüşerek Suriye merkezi hükümetinin iradesine tabi olmayı ve böylece Suriye’nin geleceğini birlikte tasarlamanın onurunu yaşamayı gerektirmektedir.
PKK’nın feshi Suriye’de SDG gibi bir yapının hızla dönüşmesi ve çoğulculuğu esas alan anayasal garantileri birlikte saptamak gibi onurlu bir süreci de hızlandıracaktır.
Trump’ın soykırımcı Netanyahu’yu “terbiye edici” adımlar atarak, Suriye’nin bombalanmasından vazgeçirilmesinin de hızlandırıcı sonuçları olacaktır.
Türkiye’de ise barış süreci, T.C. vatandaşlığı mensubiyetinde buluşarak geleceğin inşa edilmesi, kaynakların ülke refahı için kullanılması, Irak kalkınma yolu gibi projelerin hayata geçirilmesi gibi nimetlerden yararlanacak olan yurttaşın desteğini de çoğaltacaktır.
Üstelik bütün bu temennilerin adım adım test ederek ilerlenmesiyle barışa destek veren insanların çoğaldığını görmek olası.
Risk almayayım diye kafasını gövdesinden çıkarmayan kaplumbağanın adım atması mümkün müdür?
Silahların susması ile ilk adım doğru atılmıştır, en zor olanı geride bıraktık, bundan sonra barış bilincini elbirliğiyle inşa edeceğiz.
Tarihin doğru yerinde durmak kıymetlidir. Barışın bize rağmen değil bizlerin sayesinde kurulması gelecek kuşaklara bırakabileceğimiz en güzel mirastır.
Orta Doğu’daki kader ortaklığımız, yerkürenin efendileri karşısında kendi irademizin efendisi olmamızı sağladığında, çocuklarımıza gözümüz arkada kalmayan bu mirası bırakmış olacağız.
devamını oku daha az oku
milletvekili olarak görev yaptı. Ayrıca, Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) kuruculuğu ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeliği gibi önemli görevler üstlendi. Halkların Demokratik Kongresi (HDK) genel meclis üyeliği ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSGP) kurucusu olarak da tanındı. Yazılarıyla da dikkat çeken Uras, İMC-TV'de "Gündemin Rengi" programının yapımcılığını üstlendi ve Özgür Gündem ile Yeni Yüzyıl gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı.