“Dedem inşaat ustasıydı, babam inşaat ustasıydı ve ben de inşaat ustasıyım ama hala bir evim yok, ya senin?” (1)   

Yoksulluk döngüsü, bireylerin veya toplulukların yoksullaştığı zaman kurtulmalarının son derece zorlaştığı ve yoksulluğun nesilden nesile aktarıldığı bir kısır döngüyü ifade eder. Yoksulluk döngüsü, ekonomik, sosyal ve kültürel faktörlerin bir kombinasyonu nedeniyle ortaya çıkar ve bireylerin ya da toplulukların yoksulluktan çıkmasını engelleyen çeşitli bariyerler içerir.   

Yoksul ailelerin çocukları genellikle düşük kalitede eğitim alır veya eğitim fırsatlarından yoksundur. Bu durum, iş gücü piyasasında daha az “rekabetçi” olmalarına neden olur. Yoksul aileler genellikle düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışır. Düşük gelir, temel ihtiyaçların karşılanmasını zorlaştırır ve tasarruf yapmayı imkansız hale getirir. Yetersiz beslenme ve kötü yaşam koşulları, sağlık sorunlarına yol açar. Sağlık sorunları ise iş gücü verimliliğini düşürür ve sağlık hizmetlerine erişim maliyetlerini, aile bütçelerini zorlar. Yoksul aileler genellikle sağlıksız ve güvensiz konutlarda yaşar. Bu durum, fiziksel ve psikolojik sağlığı olumsuz etkiler. Toplumdaki damgalama, ayrımcılık ve sosyal dışlanma, yoksul bireylerin sosyal hareketliliğini kısıtlar. Yoksulluk döngüsü, bunlara benzer faktörler sebebiyle nesiller boyu devam eder.  

Yoksulluk döngüsünün kırılması zor ama imkansız değildir. Güdümlenmiş kamu politikalarıyla düşük gelirli ailelere ekonomik destek sağlanarak istihdam olanakları oluşturulabilir. Yoksul ailelerin sağlık hizmetlerine erişiminin iyileştirilmesi ve sağlık harcamalarının azaltılması sağlanabilir. Uygun fiyatlı ve güvenilir konutların sağlanması söz konusu olabilir. Ancak, bunlardan en önemlisi kaliteli eğitim fırsatlarının artırılması ve yoksul ailelerin çocuklarına eğitimde eşit fırsatlar sağlanmasıdır. Eğitim, yoksulluk döngüsünü kırmak ve dikey sosyal hareketliliği sağlamak açısından başat unsurdur. Türkiye’deki bölgesel bazda süregelen eşitsizliği de burada aramak gerekir.   

Türkiye’nin eğitimde bölgesel eşitsizlik karnesi   

Türkiye’de nitelikli eğitime erişim eşitsizliği bölgeler itibariyle son derece farklılıklar gösteriyor. Nerede doğduğunuz geleceğinizi doğrudan etkiliyor. Türkiye’deki çarpıcı bölgesel gelişmişlik farklılığı da Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde doğan bir çocuğun yoksul doğmasına ve gelecek nesillere bu yoksulluğu miras bırakmasına sebebiyet veriyor.   

T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yapılan Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırmaları (SEGE) raporuna göre, en düşük sosyo-ekonomik gelişmiş düzeyine sahip illerin tamamı Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yer alıyor. (2)   

Şekil 1: İl SEGE (2017). İl Bazlı Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Kademeleri 

 

SEGE’de 6. kademede yer alan iller ile Türkiye’nin geri kalanını okul öncesi eğitimden yüksek öğretime kadar olan dönem için kıyasladığımızda nitelikli eğitime erişimdeki farklılıklar daha net görünüyor.  

Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, çocukların zihinsel ve ruhsal gelişimindeki en önemli evrelerden biri olan okul öncesi dönemde 6. kademedeki iller için okullaşma oranı ortalama yüzde 36 iken diğer illerin ortalaması yüzde 46’dır. Bu durum, SEGE’de 6. kademede yer alan illerde doğan bir çocuğun eğitim hayatına dezavantajlı olarak başladığı anlamına geliyor. (3)   

LGS yerleştirme esas puan ortalamasına göre 6. kademede yer alan iller için ortalama puan 320 iken diğer iller için ortalama puan 350 olarak karşımıza çıkıyor. Bu fark bize, 6. kademedeki öğrencilerin aldığı temel eğitimin Türkiye’nin geri kalan illerindeki öğrencilerine göre eksik kaldığını gösteriyor. (4)  

Temel ve orta eğitimlerini bitiren öğrenciler, sene sonunda üniversiteye gitmek için bir sınava giriyor. TÜİK verilerine göre, YGS puanlarının ortalaması 6. kademede yer alan iller için 190 iken diğer illerin puan ortalaması 199. 6. kademede yer alan illerdeki gençler temel eğitim gibi orta öğretimde de Türkiye’nin diğer illerine göre geri kalıyor. (5)   

Türkiye genelinde yirmi beş yaş nüfus içinde fakülte veya yüksekokul mezunlarının nüfusa oranına bakıldığında 6. kademede yer alan illerde bu oran yüzde 16,4 iken Türkiye’nin diğer illerinde bu oran yüzde 18,4 olarak karşımıza çıkıyor. (6)   

Temel eğitimde ve ortaöğretimde geride kalmış 6. kademe yer alan iller yükseköğretimde de Türkiye’nin diğer illerine göre geri kalıyor. Bu durum, aynı zamanda bölgedeki nitelikli işgücünü, insan kaynağını, katma değeri yüksek sektörlerin bölgedeki varlığını, bölgenin gelişme potansiyelini ve geleceğe dair beklentileri de etkiliyor. (7)   

Bunlara ek olarak, ÖSYM’nin yükseköğretimde öğrenci akışları verisi kullanılarak hazırlanan Şekil-2’de üniversite eğitimi için öğrencilerin tercihlerinin yoğunlaştığı iller gösteriliyor. (8)    

  

Şekil 2: YERSİS. 2020 Yükseköğretim Ağ Analizi

 

6. kademede yer alan hiçbir il, öğrenciler tarafından üniversite tercihi için cazip görülmüyor. Bölgedeki öğrenciler, nitelikli bir eğitim için Türkiye’nin diğer bölgelerinden daha uzun bir mesafeyi kat etmek zorunda kalıyor. Bu durum, bu bölgedeki öğrencilerin ailelerinden daha uzakta, yetişip büyüdükleri ortamdan daha farklı bir kültüre sahip bir çevrede, daha az sosyal sermaye ile üniversite hayatına, sonrasında ise iş hayatına başladıklarını gösteriyor.    

COVİD-19 salgını ve Kahramanmaraş depremleri ile bu veriler düşünüldüğünde, teknolojik imkanlara erişimin daha yüksek olduğu bölgelerde eğitim hizmetine ulaşım göreli olarak daha kolay olurken teknolojik altyapıya sahip olmayan bölgelerde eğitim gören çocuklar, eğitimde de geri kalıyor. Bu durumun, zaten var olan Türkiye’deki bölgesel bazda eğitime erişimdeki eşitsizliği daha da arttırdığı söylenebilir.   

Yukarıdaki örnekler bize eğitimin her aşamasında süregelen bölgesel eşitsizlik olduğunu, bölgenin maruz kaldığı yoksulluk döngüsünü kırması için ihtiyaç duyduğu nitelikli eğitime erişemediğini göstermektedir.   

Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin içine düştüğü bu yoksulluk döngüsünden çıkması için üç husus öne çıkıyor: Birincisi, hem bölge halkının hem genel kamuoyunun eğitimde fırsat eşitliğini, öncelikli hedef olarak görmesi ve bu hedefin politik aktörlerin gündemine girmesi gerekiyor. İkincisi, eğitimdeki bölgesel fırsat eşitsizliğini ve bu duruma yönelik oluşturulacak mücadele politikalarının iyi tespit edilmesi gerekiyor. Son olarak, politikaları uygulayacak bürokratik kademenin etkin olabilmesi için sivil toplumun, özel sektörün, akademinin ve bölgede yer alan etkin sosyal grupların iş birliklerinin tesis edilmesi gerekiyor.  

 

 

  • Kaynaklar
  1. Fellini, F. (Yönetmen). (1973). Amarcord [Film]. F.C. Produzioni.  
  2. Kalkınma Ajansları Genel Müdürlüğü. (5 Temmuz 2024).  Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırmaları (SEGE) Erişim: https://www.sanayi.gov.tr/merkez-birimi/b94224510b7b/sege 
  3. (4) (5) (6) (7) Eşitsizlik Bülteni. Eğitim. Erişim: https://esitsizlikbulteni.com/egitimde-esitsizlik/ 
    (8) Kalkınma Ajansları Genel Müdürlüğü. (5 Temmuz 2024). YERSİS. Erişim: https://yersis.gov.tr/web#