Başta ABD olmak üzere Batı ülkelerindeki çok sayıda üniversitenin İsrail’le yakın iş birliği protokolü bulunuyor. Pek çok ABD üniversitesinin İsrail'deki şirket ve kurumlarla bağlantılı olması, İsrail’in Gazze’de işlediği soykırıma karşı başta ABD olmak üzere Batı üniversitelerinde yükselen öğrenci protestolarında üniversite yönetimlerinin hedef tahtasına oturtulmasına yol açtı. İsrail yönetiminin Gazze’de yedi ayı bulan soykırım suçları karşısında sessiz kalan üniversite yönetimlerinin soykırımı protesto eden öğrenciler ve bazı öğretim üyeleri karşısında sergilediği sert tutum Batı üniversitelerindeki akademik özgürlüğü tartışmanın odağına taşıdı. Çünkü bu süreçte çok sayıda öğrenci ve bazı öğretim üyeleri kampüse davet edilen polis tarafından tutuklandı, protestoya katılan öğrencilerin ve hocaların kampüslere girişi engellendi, bazı öğrenciler yurtlardan atıldı ve hatta protestolar gerekçe gösterilerek başta dersler, sınavlar ve mezuniyet törenleri olmak üzere akademik faaliyetler askıya alındı.

Batı ülkelerinin, bilim, sanat ve felsefe alanında çok önemli başarılara imza atan dünyanın en iyi üniversitelerine sahip olduğu konusunda genel bir kabul bulunuyor. Bu başarılar Batıdaki akademik özgürlük konusunda ileri seviyelerin yakalamasıyla yakından alakalı. Genel olarak çok iyi eğitim sistemine sahip olan ve akademik özgürlük konusunda oldukça ileri bir seviyede bulunan Batı üniversitelerinde zaman zaman bu genel eğilimin aksine bazı uygulamaların ortaya çıkması Batıdaki üniversite özerkliğini ve akademik özgürlüklerin sınırlarını tartışmalı hale getiriyor. Örneğin Rusya-Ukrayna savaşı sürecinde Batılı ülke üniversitelerinde ortaya çıkan Rusofobi oldukça şaşırmıştı.

Son dönemde İsrail’in Gazze’de işlediği soykırım karşısında Batı akademisinin sessizliği ve hatta İsrail’i arkalayan tutumu, üzerinde tartışılmayı hak ediyor. Bu yazının temel iddiası her ne kadar Batılı ülkelerde akademik özgürlük ve üniversite özerkliği oldukça geniş tanımlanmış olsa da belirli alanlarda akademik özgürlükten üniversite özerkliğinden bahsetmenin mümkün olmadığıdır. Batılı ülke üniversitelerindeki akademik özgürlüğün sınırlarının anlaşılması bu ülkelerdeki üniversitelerin finansman yapısının bilinmesi ile mümkün olabilir. Dolayısıyla Batı akademisinin akademik özgürlüğünü ve üniversite özerkliğini sakatlayan en önemli hususun üniversitelerin finansmanı konusu olduğu söylenebilir.

ABD ve İngiltere’de üniversitelerin finansmanı

Başta ABD ve İngiltere olmak üzere çoğu Batı ülkesinde “gönüllü bağış” ve çeşitli kurumlarla geliştirilen ortaklık üniversitelerin en önemli gelir kalemleri arasında yer almakta.  Örneğin Amerikan Eğitim Konseyi'nin uluslararasılaşma raporuna göre, ABD üniversitelerinin %73'ü ABD dışındaki akademik kurumlarla, %34'ü STK'larla, %17'si yabancı hükümetlerle ve %12'si şirketlerle ortaklıklar bildirmiştir. Üniversitelerin geliştirdiği bu iş birliği modelleri önemli bir gelir kapısı işlevi görüyor. Çünkü bu iş birlikleri sayesinde çoğu üniversite işbirliği yaptığı kurum ve bireylerden “gönüllü bağış” adı altında önemli miktarda fon temin edebiliyor.

Birey, kurum, şirket ya da ulus devlet düzeyinde üniversitelere yapılan “gönüllü bağış” çoğu zaman, itibar aklama, prestij kazanma, uluslararası kamuoyundaki ve kendi ülkelerindeki olumsuz imajlarını düzeltme gayesiyle yapılıyor. Seçkin bir üniversiteyle ortaklık, bireyler tarafından finanse edilen ve onun adını taşıyan hayır kurumlarına ve vakıflara uluslararası meşruiyet ve prestij kazandırır. Bu bağış yöntemi, yabancı kurumların ve bireylerin itibarlarını aklamaları için stratejik olarak kullanabileceği potansiyel bir yolun dışında; akademik programların şekillendirilmesi, kürsüler ve binalar için isim haklarının verilmesi, yönetim kurulundaki temsilcilerin belirlenmesi, fahri dereceler elde edilmesi ve bağış karşılığında kabul kriterlerinin gevşetilmesi gibi avantajlar sunmaktadır. 

Örneğin 2019 yılında ABD üniversitelerine ve kolejlerine sağlanan toplam gönüllü bağışlar 49,60 milyar doları buldu. Benzer bir durum İngiltere üniversitelerinde de görülmekte. Üstelik bu üniversiteler bağışçı ağlarını genişletmeye de devam ediyorlar. Çoğu zaman mevcut yasal boşluklardan yararlanan üniversiteler kendilerine yapılan bağışların miktar ve menşeini de bildirmeyebiliyorlar. Örneğin ABD Eğitim Bakanlığı 2020 yılında Yale, Harvard ve Cornell gibi prestijli kurumları yüz milyonlarca dolarlık yabancı hediyeleri raporlamadıkları için ve Stanford üniversitesini isimsiz hediyelerin kaynağını kaydetmediği için eleştirmiştir. Yabancı kaynaklardan bağış elde etme olgusu artık o kadar yaygın ve genel olarak kabul görüyor ki, ABD ve İngiltere’deki üniversitelerde “işler böyle yürüyor” şeklinde genel bir kanaat hâkim. 

İngiltere üniversitelerinde bağışların siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve bölge çalışmaları alanında yoğunlaşması bu alandaki akademik özgürlüğü ve üretilen bilginin güvenirliğini tartışmalı hale getiriyor. Bu alanda 2021 yılında yayınlanan bir saha çalışmasında siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanında çalışan akademisyenlerinin %56’sının akademik özgürlüğe yönelik tehdit algıladığını, %39’unun kurumsal sansüre maruz kaldığını, %66’sının kampüste fikirlerini açıkça ifade etmekten kaçındığını ve %50’sinin müdahale olmaksızın araştırma yapma özgürlüğünün olmadığını ortaya koymuştur. Hatta İngiltere üniversitelerinde Orta Doğu çalışmaları, Körfez çalışmaları, İslam araştırmaları gibi bazı alanlardaki akademik faaliyetlerin yabancı bağışlar, özellikle de Körfez ülkelerinden gelenler, olmaksızın sürdürülmesinin imkânsız olduğu bilinen bir gerçek. 

Mevcut mevzuatın bağış toplama, kaydetme ve raporlama konusunda üniversite yönetimlerine sağladığı geniş manevra alanı üniversitelerin finansmanı konusunda oluşan sır perdesini iyice kalınlaştırıyor. Örneğin ABD’de bir eğitim kurumu 250 bin dolar ve üzeri her bağışı kaydetmek ve Eğitim Bakanlığına raporlamak zorundayken İngiltere’de üniversitelerin halihazırda bağışları kaydetmek ve raporlamak gibi bir yükümlülüğü bulunmuyor. Her ne kadar ABD’de bağışları kaydetme ve raporlama yasal bir yükümlülük olarak tanımlansa da üniversiteler çoğu zaman bu yasal yükümlülüğü yerine getirmekten kaçınabiliyor. Örneğin Eğitim Bakanlığı, ABD üniversitelerinin Çin ve Suudi Arabistan gibi ülkelerden gelen en az 6,5 milyar dolarlık yabancı fonu raporlamadıklarını tespit ettiği için 2020 yılında Harvard ve Yale hakkında soruşturma başlattı.

Akademik özgürlük ve siyonizm

Genel olarak akademik özgürlük konusunda oldukça ileri bir seviye yakalayan ABD ve İngiltere üniversitelerinin bazı konularda farklı bir tutum takınmaları oldukça önemli. İsrail’in lobi gücü ve Yahudi sermayesinin sahip olduğu avantajlar ile ABD ve İngiltere’deki üniversitelerin finansman modeli göz önüne alındığında Filistin meselesi söz konusu olduğunda akademik özgürlüğün neden rafa kalktığı gayet iyi anlaşılabilir. Siyonizmin Batı akademyası üzerinde kurduğu tahakkümün bilinmesine rağmen bu alanda kapsamlı çalışmaların kıtlığı veya yokluğu bu konudaki çifte standardı ortaya koymayı zorlaştırıyor. Dolayısıyla bu alanda nicel ve nitel araştırmalara ciddi bir biçimde ihtiyaç bulunuyor. 

Ancak bir model olması bakımından Batı üniversitelerinin Körfez ve Orta Doğu çalışmalarına dair ürettiği bilgiyi sorgulayan çalışmalara bakılabilir. Çünkü Körfez ülkelerinin akademi üzerindeki etkisini ortaya koymaya dönük çalışmalar siyonizmin akademya üzerindeki tahakkümünü ortaya koymaya dönük çalışmalardan daha kolay yapılabiliyor. Örneğin 2015 yılında yayınlanan ve Körfez fonları ve İngiltere’deki üniversitelerin bölge çalışmalarına dair ürettiği bilgi arasındaki korelasyonu sorgulayan çalışma, Batıdaki akademik özgürlüklerin sınırlarını göstermesi açısından son derece ilgi çekici veriler sunuyor. Çalışma, Körfez ülkelerinden önemli miktarda fon alan kurumların toplumsal cinsiyet çalışmaları, kadın hakları, işsizlik ve ekonomik kalkınma gibi bölgedeki otokratik rejimleri rahatsız etmeyecek alanlara, Körfez ülkelerinden fon almayan kurumların demokrasi, özgürlükler ve otokrasi üzerine yoğunlaştığını ortaya koyuyor. 

İsrail’in Gazze’de yedi ayı aşan soykırım suçları karşısında Batı akademyasının sergilediği sessizlik hatta İsrail’i arkalayan tutum Batıdaki üniversite özerkliğinin ve akademik özgürlüklerin tartışılması gereken bir konu olduğunu ortaya koyuyor. Çoğu üniversitenin İsrail’le köklü iş birliğini İsrail’in Gazze’de işlediği soykırım suçlarına rağmen devam ettirmede gösterdiği direnç ve İsrail’i protesto eden öğrencilere ve bazı üniversite hocalarına karşı sergilediği sert tutum, konu siyonizm olunca Batıda üniversite özerkliğinin ve akademik özgürlüklerin kolayca rafa kaldırılabildiğini gösteriyor. Gazze savaşının başlangıcında ABD’de ve dünyanın en prestijli üniversitelerinin rektörlerinin istifaya zorlanması Batı ülkelerinde akademik özgürlüklerin sınırının siyonizmi eleştirinceye kadar olduğunu gösteren başka bir gelişmeydi.