24 Aralık 2024
Gelişen Sekiz Ülke Örgütü’nün (D-8) 11. Zirvesi, Mısır’ın ev sahipliğinde “Gençliğe Yatırım Yapmak ve KOBİ’leri Desteklemek: Yatırım Ekonomisini Şekillendirmek” temasıyla Kahire’de gerçekleştirildi. Zirveye Türkiye, Endonezya, Pakistan, Mısır, İran devlet başkanı veya cumhurbaşkanı düzeyinde, Bangladeş geçici hükümet başkanı düzeyinde, Nijerya ve Malezya ise bakan düzeyinde katılım gösterdi. Ayrıca zirveye Azerbaycan Başbakanı Ali Asadov, Lübnan Başbakanı Necib Mikati ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da katıldı.
D-8’in temel amacı, kalkınma ve ekonomi alanlarında işbirliği ve ilerleme olsa da son dönemde dünyada ve Müslüman ülkelerde yaşanan gelişmeler, D-8’den beklentileri farklılaştırdı. Zirvenin hemen öncesinde Suriye’de 61 yıllık Baas rejiminin devrilmiş olması ve 7 Ekim 2023 sonrası soykırım yapan İsrail’in Gazze’de süren saldırıları bu farklılaşan beklentilerin nedenleri olarak gösterilebilir.
Suriye’deki gelişmeler zirveye nasıl yansıdı?
Zirve öncesi, Suriye’de rejim karşıtı güçlerin Baas rejimini devirerek Suriye’de yeni yönetimi teşkil etmesi, İran başta olmak üzere pek çok ülkede etki oluşturdu. İran, Suriye’de kanlı şekilde elde ettiği nüfuzunu herhangi bir direniş dahi gösteremeden kaybetmiş oldu. İran Dini Lideri Hamaney, Suriye’deki Şii azınlıklar üzerinden bölgede yaşanan değişime aykırı açıklamalar yapmaya devam ediyor. Hamaney, Suriyeli gençlere seslendiğini belirterek “Yeni süreci, güvensizliği tasarlayanlara ve uygulayanlara karşı kararlı şekilde durmaları gerek ve onları da yenecekler” açıklaması yaptı. Diğer yandan Kahire Zirvesi’ne katılan İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ise bölgede yaşanan gelişmelere dikkat çekerek İslam ülkeleri arasında daha fazla dayanışma sergilenmesi ve somut adımlar atılması gerektiği mesajlarını verdi.

Suriye’de Baas rejiminin devrilmesinin hemen ardından Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah el-Sisi’nin yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Sisi, Esed’i kastederek “Benim elimde kimsenin kanı yok ve elim kimsenin malına uzanmadı” şeklinde açıklama yaparak Suriye’deki gelişmelere atıf yaptı. 2011 yılında Orta Doğu’da yaşanan halk hareketleri pek çok ülkede yönetimler tarafından silahla ve kanla bastırılmıştı. Bugüne gelindiğinde ise bu halk hareketlerinin bastırıldığı yerlerden biri olan Suriye’de protesto yapan halkı acımasızca katleden ve Sednaya Hapishanesi örneğinde olduğu gibi insanlık dışı yöntemler içinde mahkum eden Baas rejimi, Suriye halkı tarafından alaşağı edildi.
O dönemde yaşanan halk hareketlerine destek veren Türkiye ise, Suriye halkının acılar ve zorluklarla dolu hürriyet mücadelesinin en büyük destekçisi olarak Suriye’deki yeni yönetimle en yakın ilişki kurma potansiyeline sahip devlet olarak Kahire Zirvesi’ne katıldı. Bu bakımdan Kahire Zirvesi, Orta Doğu’da bugünlerde yaşanmakta olan değişim dalgasının tam da ortasında gerçekleşti. Ayrıca İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, 11 yıl aranın ardından Mısır’ı ziyaret eden ilk cumhurbaşkanı oldu. Suriye’de yaşanan gelişmeler bu iki ülkenin bundan sonraki süreçte yakınlaşmasını hızlandırabilir. Hatta öyle ki; bazı Körfez Arap ülkeleri de İran ile görüşmelerini sıklaştırabilir.
Gazze’ye ilişkin mesajlar
D-8 ülkeleri Kahire Zirvesi’nde, İsrail’in Gazze başta olmak üzere Lübnan ve Suriye’de attığı adımlara karşı ortak görüşler ifade etti. Ancak bu ortak görüş deklarasyonuna rağmen zirveden çözüm için ortak adım konusunda bir uzlaşı çıkmadı. Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, “İsrail'in uluslararası meşruiyete sahip kararlarını hiçe sayarak Filistin halkına karşı savaşını sürdürmesini ve çatışmanın Lübnan'da olduğu gibi diğer ülkelere ve Suriye'ye kadar yayılma tehlikesini” kınadı. İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan ise, “katliamlar yoluyla bölgede istikrarsızlığı yaymayı amaçlayan (İsrail'in) Siyonist saldırganlığına karşı birlik olunması” çağrısında bulundu.
Bu noktada İsrail’e karşı atılacak adımlar hususunda 7 Ekim’den bu yana oldukça kararlı bir tavır sergileyen Türkiye adına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın teklifleri, Türkiye’nin sergilediği tutumu İslam ülkeleri arasında ortak bir tavra dönüştürmeye yönelik etkileyici bir çerçeve çiziyor. İslam ülkeleri olarak İsrail’e karşı atılabilecek adımlara öncülük etmek gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’e karşı silah ambargosu uygulanmasının, İsrail ile ticaretin sonlandırılmasının ve İsrail’in uluslararası alanda tecrit edilmesinin çok mühim olduğunu ifade etti. Erdoğan’ın belirttiği bu çerçeve, 1 Eylül 1967’de Hartum’da düzenlenen Arap Birliği Zirvesi’nde alınan kararları hatırlatıyor. Hartum’da İsrail’e karşı “Üç Hayır Politikası” olarak bilinen bu kararlar;
1- İsrail ile barışa hayır,
2- İsrail’i tanımaya hayır,
3- İsrail ile müzakereye hayır şeklinde özetlenmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu çerçevesi ve Arapların tarihteki “Üç Hayır Politikası” İsrail’i durdurmak bakımından önemli bir çerçeve çizse de D-8’de bunun ortak bir karar ve somut adıma dönüşmesi kısa vadede oldukça zor görünüyor.
D-8’den genişleme hamlesi ve Azerbaycan’ın üyeliği
Kahire Zirvesi’nin en önemli gelişmelerinden biri ise örgütün genişleme hamlesi oldu. Kuruluşundan bu yana herhangi bir genişleme eğilimi göstermeyen örgütün yeni üyesi olarak Azerbaycan, D-8’de yerini aldı. Bu gelişme D-8’in Türk dünyası ile etkileşimini artırması bakımından kıymetlidir. Ancak örgüt, dünyadaki Müslüman çoğunluğun beklentilerini karşılayacak bir karar alma mekanizmasına sahip olması açısından henüz beklentileri karşılayacak düzeyde değildir. Çünkü örgütte yönetimler düzeyinde çok farklı görüşlere sahip devletler yer aldığı gibi halklar düzeyinde görüş ayrılığı olan ülkeler de yer alıyor. Bu bakımdan örgütün kısa ve orta vadede daha çok ekonomi odaklı ilerlemesi muhtemel görünüyor.

Dünyadaki Müslümanların çoğunluğunun beklentilerinin karşılanması için de Filistin konusu başta olmak üzere karşı karşıya kalınan meselelerde ortak bakış açısına sahip, birbiriyle tarihi bir rekabeti ve ciddi siyasi anlaşmazlık konuları olmayan aktörlerin bir arada olduğu karar mekanizmalarının hayata geçirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde mevcut örgütlerde yenilikler üzerinden ilerleme kaydetmeye çalışmak çok daha zaman alıcı ve yorucu olacaktır. Suriye örneğinde olduğu gibi İslam dünyasının öne çıkan belli başlı ülkelerinin Suriye politikaları birbirinden ciddi şekilde farklılıklar gösteriyor. Filistin de aynı şekilde görüş ayrılıkları içeriyor. Bu nedenle İslam dünyasının çözüm odaklı, somut adım atabilen ve hızlı karar alabilen yeni mekanizmaları bir an önce hayata geçirmesi gerek.
devamını oku daha az oku
Çalışma alanları arasında Suudi dış politikası, Türk dünyası ve İslam dünyasında iş birliği, Ortadoğu siyaseti, güvenlik ve strateji bulunmaktadır.