Geçtiğimiz ay, İsrail Yüksek Mahkemesi'nin kararıyla Ultra-Ortodoks toplumunun askerlikten muaf tutulamayacağı ve devletin Haredilere (Ultra-Ortodoks Yahudiler) ait eğitim hizmetlerine fon sağlayamayacağı bildirildi. İsrail için özellikle 7 Ekim’in ardından oluşan kriz hali, askeri adımlarda daha fazla insan kaynağı gerekliliği ortaya çıkardı. Dolayısıyla bu zamana kadar Haredileri askerlikten muaf tutan karar ortadan kalkmış oldu. Askerlik kararına ek olarak Haredilerin eğitim masrafları için sağlanan ödenekte kesinti yapılması, Harediler tarafından tepki ile karşılandı. Haredilerin İsrail siyasetindeki mevcut konumu düşünüldüğünde bu karar, İsrail siyasetinde ve toplumsal ayrışmalarda yeni bir eşik olma ihtimali taşımaktadır.

Likud Partisi öncülüğünde kurulan son hükümet, dindar partilerin yoğunlukta olduğu İsrail siyasi tarihindeki en sağcı hükümet olarak tarihe geçmişti. Yeni hükümetin 2022 yılının sonunda göreve başlarken askerlik kararının devamlılığın olması, Haredi partilerin hükümette yer alması ve güçlü destek vermesindeki temel faktörlerden biri olmuştur. Harediler, aşırı sağcı bir hükümetin kurulmasından sonra mahkemeden daha farklı bir sonuç bekliyorlardı ancak bekledikleri sonuç gerçekleşmedi. Haredi partiler, yüksek mahkemenin aldığı bu karara karşı çıkarken, muhtelif meydanlarda karar protesto ediliyor. Yollar barikatlar ile kapatılırken, ateşler yakıldı, taş ve sopalar ile şiddet eylemleri gerçekleştirildi. Mahkemenin almış olduğu karar, belirli iç krizlere kapı aralayacak gibi gözükmektedir. Yeni krizlerine sebeplerine gelecek olursak, geçmiş yıllardaki bazı uygulamaların ve kararların İsrail toplumundaki yansımalarına dikiz aynası tutmak gerekmektedir.

Harediler neden askerlik yapmak istemiyor?

İsrail'in kuruluşundan bu yana, Haredi toplumu dini eğitimlerine devam etmek istedikleri için askerlikten muaf tutuluyordu. Haredilerin ibadetlerini daha rahat yerine getirebilmesi, askerliğin dini ritüellere engel olması düşüncesi ile askerlikten muaf tutulması, toplumdaki diğer kesimlerin karşı çıktığı bir uygulama olarak göze çarpıyordu. Haredi grupların askerlik görevine katılmamasına rağmen dini eğitimlerin devamlılığı maksadıyla yüklü ekonomik yardım almaları ise, İsrail siyasetinde uzun zamandır tartışmaların merkezinde yer almaktaydı.

 

Haredi toplumu için en büyük endişe askere alınma kararı değil, eğitim bütçelerindeki kesinti kararıdır. Devlete ekonomik angajmanları sebebiyle, kesinti ihtimali Harediler adına ciddi bir tehdit oluşturuyor. Ancak İsrail toplumunun büyük çoğunluğu “eşitlik” ilkesinin tamamen çiğnendiği düşüncesi ile Haredilerin ayrı tutulmaması gerektiğini düşünüyor.

Haredilerin askerlikten muaf tutulması, toplumsal tartışmalarda sadece ekonomik yük kapsamında değerlendirilmemektedir. Askere gitmeyen Haredilerin ulusal entegrasyonlarının zayıf olması İsrail için birlik ve bütünlük kapsamında da soru işaretleri oluşturmaktadır.

Ultra-Ortodoks Yahudilerin askerlik muafiyeti her seçim öncesi gündeme gelmektedir. Dindar partiler bu muafiyetin devamlılığın sağlanması gerektiğini savunurken sol partiler kararın toplumsal bütünlüğünü tehdit ettiğini ifade etmektedir. İsrail’in Haredi topluluklarına sosyal alanlarda eğitim gibi ayrıcalıklar tanımasının belirli sebepleri vardır. Bunlardan öncelikli olanı Haredilerin demografik artış hızıdır. İsrail’in geri kalanına göre yaklaşık 2 - 2,5 kat daha yüksek doğum oranlarına sahip olan Harediler, kalabalık ailelere ve yüksek genç nüfusa sahiptir. Haredilerde evlilik yaşının toplumun geri kalanına göre daha düşük olması, çok sayıda çocuk dünyaya getirmenin dini bir kültür haline gelmesi, demografik artışın esas sebepleridir.  

Haredilerin çoğunlukla Kudüs’te yaşamasının nedeni İsrail politikası mı?  

Haredi toplulukların ayrıcalıklı konumlarının bir sebebi de siyasi nüfuz kapasitesidir. Koalisyon hükümetlerinin önemli bir parçası olan Harediler, siyasi temsil güçleri ile iç dengeleri etkilemektedir. Haredi topluluklar özellikle Kudüs ve çevresinde yaşamakta. İsrail’in Kudüs’ü Yahudileştirme politikalarını göz önüne getirdiğimizde, Haredilerin neden ekseriyetle Kudüs’ün merkez yerleri ve çevrelerine yerleştirildiğini, dolayısıyla İsrail tarafından stratejik yatırım aracı olarak görülme sebeplerini daha yakından anlıyoruz.  

 

İsrail’in gelecek vizyonundaki en hayati konuların başında “demografi” gelmektedir. Filistinlilerin İsraillilere göre daha yüksek doğum oranlarına sahip olması, İsrail için işgalin kalıcılığını sarsmaktadır. Son dönemlerde açıklanan doğum oranları yakın gelecekte Kudüs’teki Müslüman nüfusun Yahudi nüfusu geçeceğini öngörmektedir. Yüksek doğum oranlarına sahip olan Harediler, İsrail için aynı zamanda işgalin demografik silah boyutunu oluşturmaktadır. Ancak İsrail her sokağa, her caddeye, her köşe başına asker koyarak istediği mutlak otoriteyi sağlayamayacağının farkındadır. Bu sebeple, Haredi topluluklar İsrail için bir nevi manevi karakollardır. Giyimleri, radikallikleri, sosyal görüntüleri itibariyle diğer topluluklardan ayrışabilen Haredilerin Kudüs’teki varlığı, şehrin Yahudileştirilmesindeki yumuşak güç unsurlarından biridir. Kudüs’teki dini-ideolojik kontrolü eline almak isteyen İsrail için Harediler; Kudüs’teki yerleşim, sosyo-ekonomik politikaların merkezinde yer alır.  

İsrail’in Haredilere tanıdığı ayrıcalıklar dolayısıyla yakın geçmişte yaşanan bazı olaylara mercek tuttuğumuzda ise, toplum içerisindeki dindar-seküler geriliminin gün geçtikçe daha da derinleştiğini görmekteyiz. Bar Ilan Caddesi krizi (1996), Şabat yasaklarının uygulamaya geçirilmesi, eğitim sistemindeki aykırılık, radikal dini hareketlerin eylemleri, askerlik muafiyeti gibi gündemler dolayısıyla, dindar-seküler ayrımı İsrail’de hassas bir toplumsal fay hattı haline gelmiştir.  

Kamu alanlarının kullanımı, eğitim politikaları, toplu taşıma ve diğer kamu hizmetleri konusunda dini ve laik kesimlerin talepleri arasındaki dengeyi sağlamak, hükümet için aşılması en zor sınavlardan biri haline geldi. Günümüz İsrail siyasetinde ilk defa bu kadar aşırı sağcı bir hükümetin İsrail’i yönetiyor olması, bu problemlerin daha sıklıkla tartışıldığı bir alan olmuştur. Gazze krizi, şimdilik bu sorunun biraz daha ötelenmesine, göz ardı edilmesine yol açsa da, İsrail’in yakın tarihte yüzleşmek zorunda kalacağı en zorlu konulardan biri olarak dindar-seküler ayrımının toplumsal sonuçları olacaktır.