Kölelerin Efendi Olduğu Büyük İsyan: Zenc Kıyamı

9. yüzyılda Abbasi Devleti'nin temellerini sarsan Zenc İsyanı, tarihin bilinmeyen bir sayfasını aydınlatıyor. İsyancı Siyahi kölelerin özgürlük ve adalet arayışını, liderleri Ali b. Muhammed'in savaş taktiklerini, yıllar süren mücadelede önemli şehirlerin nasıl ele geçirildiğini yazar Mehmed Mazlum Çelik, Fokus+ için inceledi.
Mehmed Mazlum Çelik
_Kölelerin_Efendi_Olduğu_Büyük_İsyan_Zenc_Kıyamı_Mehmed_Mazlum_Çelik.jpg
19 Mart 2024

Muhatara’da gerginlik hakimdi. Ne Muvaffak ne de mağlubiyet görmeyen komutanı Lü’lü muzaffer hissetmiyorlardı. Sahibu’z-Zenclerin ana karargâhı olan el-Muhtara düşmüş ve binlerce asi köle kılıçtan geçirilmişse de Ali b. Muhammed hala hayattaydı. Gergin bekleyişi bir askerin sevinç çığlıkları dağıttı. O piyade kesik bir elle huzura gelerek bunun isyan liderine ait olduğunu iddia etti; ama bu Muvaffak için yeterli değildi. 

Bir süre sonra kalabalık içinden sevinç çığlıkları ve şükür nidaları yükseldi. Bir grup asker ellerinde kesik bir baş ile tekrar Muvaffak’a doğru ilerledi. Muvaffak, esir kölelerden yirmi kişiyi huzura getirerek elindeki kesik başın Abbasi Devleti’nin şehirlerini yakıp yıkan isyanın başındaki Ali b. Muhammed’e ait olup olmadığını sordu. Esir köleler başı inceledi ve onun kellesi olduğunu tasdik ettiler. Nihayet bitmişti. 

Abbasi Devletini neredeyse yıkımın eşiğine getiren Zenc (Siyahi köle) İsyanı sona ermişti. Muvaffak, olduğu yerde secdeye kapanarak şükür nidaları atarken 15 yıllık bir isyandan geriye yanıp yıkılmış beldeler kalmıştı. Şehirler sözde kurtarılmış; ama büyük bir medeniyet neredeyse yerle yeksan edilmişti. Vaziyeti tek bir tümce asırlar boyu anlatacaktı: Bad'el harâb'ül-Basra… (Basra harap olduktan sonra…) 

Bir beyaz siyah kölelere lider oluyor 

Ali b. Muhammed, bazı tarihçilerin iddiasına göre Fars kökenli olabilecekse de kaynaklar hem anne hem de baba tarafından Arap kökenli olduğunu göstermektedir. Onun ve etrafındaki müritlerinin tamamının Arapça konuşuyor olması bu görüşü destekleyen unsurlardan birisidir. Ali b. Muhammed’in mezhebi ise Şiiliktir ve fanatik derecesinde mezhebine bağlı bir kimsedir ki isyanın gizli ajandasındaki amaç Sünni dünyanın en güçlü devleti olan Abbasilere zarar vermekti. 

Ali b. Muhammed, ilk eğitimini Türk şehri Samerra'da aldı. Burada soylu ailelerin çocuklarına öğretmenlik yapıyor, aynı zamanda Abbasi Halifesi için övgü şiirleri yazarak kariyerini hırsla geliştiriyordu. Sünni dünyanın içinde hızla yükselecek bir zekâsı ve belagati bulunan Ali’nin içinde Şiilik mezhebi kaynayan bir volkan gibi fokurdamaktaydı. Ne Samerra’da vahşi bulduğu Türklere ne de Bağdat’taki Arap efendilere daha fazla tahammül edemeyerek şehri terk etti. 

Bahreyn’e geçen Ali, adeta zincirlerini kırmıştı. Kendisinin Hazreti Ali’nin soyundan olduğunu söyleyerek vaazlar veriyor ve halk kitlelerini etrafına süratle topluyordu. Ali, Bahreyn’de doğrudan mezhepsel bir propaganda yapmadığı gibi Abbasi Devleti adına orada bulunduğunu söyleyerek büyük miktarda para topladıktan sonra Bahreyn’den ayrıldı. 

Asilerin başı Ali, belagatinin gücünü artık kendisi de fark etmişti ve bunun sınırlarını zorlamak konusunda kararlıydı. Sırasıyla Badiye, Redm gibi beldelere gitmiş ve oradaki halkı da adeta büyüsü altına almıştı. Üstelik her seyahatinde kerametlerini artırıyordu. Bahreyn’de Hazreti Ali’nin torunu, Badiye’de Allah’ın kendisine keramet gösterdiği bir alimken nihayet Redm’de mehdiliğini ilan etmişti. 

868 yılında Basra’ya gelişini ise kendisine ayet inmişçesine şu sözlerle anlatır: “Şehirler arasında dolaşıp dururken, bir seferinde bir bulut aniden beni kaplayıverdi. Bana “Basra’ya git.” diye hitap etti.” (Tarihu’r-Rusül ve’l-Mulük) Basra’da Ali’nin zararlı faaliyetleri deşifre olunca o, ailesini dahi geride bırakarak Bağdat’a kaçtı. Bağdat’ta isim değiştirip adının unutulmasından hemen sonra tekrar Basra’ya döndü. Burada kendisini halife Vasık’ın ikta arazileri vergi memuru olarak tanıtan Ali’nin asıl gayesi zengin toprak ağalarından yüklü miktarlarda vergi vurgunu yapıp tekrar kayıplara karışmaktı. 

Çiftlikleri dolaştığı bir sırada Ali’nin dikkatini siyahi köleler çekti. Köleler, bu devasa çiftliklerde sabahtan akşama kadar topraktan tuz ve taş topluyordu. Efendileri tarafından çok ağır koşullarda çalıştıkları gibi yurtlarından zorla sökülüp getirilmiş, çoğunun ailesi dağıtılmış içleri öfke doluydu. Ali, tüm planlarını bir kenara bırakarak bölgede bulunan siyahi köleleri çeşitli vaatler ve yalanlarla yanına çeker. Hayatta tutunabilecek başka bir dalı kalmamış çoğu Sudan ve Yemen tarafından zorla getirilen köleler, yalancı mehdinin etrafında hızla bir araya gelir. 

Ali’nin kafasındaki isyan önce köle efendilerine karşı başlayacak ardından da bizzat devletin kendisine yönelecekti; çünkü devleti idare edenler harama bulaşmış ve yoldan çıkmış sapkın kimselerdi Ali’ye göre. Ve nihayet bir Ramazan günü, 869 yılında isyan başladı. 

İsyan ateşi yayılıyor 

“Ali bu isyanla tam olarak ne istiyordu?” tarihçilerin net bir cevap bulamadığı soruların başında geliyor. Bahreyn’e gittiğinde amacı para idi. Redm’de kendi cemaatini kurmak istedi. Basra’da Mehdilik istedi. Samerra’da Türkleri nasıl yok edeceğini bulmak istedi. Nihayet Bağdat’ta Sünni dünyada kapanamaz bir yara açmak istedi. Şimdi Basra’ya dönüp Zenc’leri (Siyahi köleleri) etrafına toplayarak neyi amaçlamıştı? 

Ali, bunu bir şiirinde şu sözlerle izah edecekti: 'Vay başıma gelenler! Bağdat’taki saraylara, Bu sarayların bir araya getirdikleri her günahkara, Buralarda alenen içilen şaraplara ve günahlara istekli erkeklere. İste bu gibi alanlara atları zorla sürüp sokmazsam Fatimatü’z-Zehra’nın oğlu olmayayım.' Bu dizelerden de anlaşılacağı üzere Ali hepsini istiyordu. Amacı ne para ne de birkaç siyahi kölenin hürriyetiydi. Bağdat’taki Abbasi Devleti’ni yıkarak tüm tarihsel intikamı şahsında toplayacaktı. Bir Şii olarak bu intikamı Sünni dünyadan almanın Ali’nin asıl maksadını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Lakin bu kez başka bir tutarsızlık karşımıza çıkıyor. Eğer isyanın lideri Ali; Şii ve Sünni düşmanı ise isyanlar sırasında esir düşen binlerce Şii kadını köle tutsak olarak neden cariye yaptı? 

Bu soruların gölgesinde Ali b. Muhammed’in ordusu günden güne genişledi. Kuzey Afrika ve Arabistan’ın kavruk tenli köleleri 'Canlarını satmış olan müminler, artık kulluk ve köleliğe dönmezler.' sloganları ile Ali’nin saflarında toplandı. Aslında bölgede yalnızca Zenc’ler değil; ciddi miktarda Slav, Türk, Kürt ve Çerkes köleler de vardı. Zenc’leri bu denli öfkeli kılan şartları anlamak için piyasa değerlemelerine bakmak bile önemli bir veri olarak karşımıza çıkıyor. Beyaz tenli Slav ve kadın bir cariyenin fiyatı yaklaşık 10 bin dirhem iken bir zencin fiyatı 30 ila 50 dirhem gibi komik bir fiyat arasındaydı. Fiyatın ucuzluğu verilen değeri ve gösterilecek muamele hakkında da ciddi bir veri ortaya koymaktadır. 

İsyancıların kaybedecekleri hiçbir şey yoktu. Ölüme yürürken Ali b. Muhammed’in söyleyeceği her söze inanmaya hazırdılar. Tarihçi İbn Cahız, isyana soyunan kölelerin toplumdaki fiziki durumunu şu sözlerle dile getirir: 'Yeryüzünde Zencilerden daha güçlü ve enerjik olan başka bir topluluk yoktur. Araplardan ve diğer milletlerden bir topluluğun kaldıramadığı bir tası, bir Zenc tek basına kaldırabilir. Onlar yiğit, cesur, güçlü beden sahibi ve cömerttirler. İste bu meziyetler şeref hasletleridir.' (Resailü’l-Cahız) 

Aslında siyahi köleler ilk defa isyan etmedi. Sir-i Zenc (Zencilerin Aslanı) ünvanlı Rabah ez-Zenci adlı siyahi kölenin başlattığı huruçta az daha Basra düşüyordu; ama efendiler bu isyanı kılıçla bastırıp Sudan, Yemen ve Arabistan bölgelerinden daha çok siyah getirmeyi tercih etmişti. Ayrıca siyahiler isyan ettikleri için şartları daha da kötüleştirilerek bir çeşit ceza verilmişti. Yine Halife Mansur döneminde zenc’ler isyana meyletmişse de sert bir şekilde bu isyan bastırılmıştı. 

Ali b. Muhammed, ordusunu yürütmeye başladığında çok kısa bir süre içerisinde, kaynaklara göre, 200 ile 300 bin kişilik bir ordunun başkomutanıydı. Böylesi büyük bir ordunun kontrolü için ciddi miktarda lojistik ve siyasi destek gerekli olduğu şüphesizdir. Ali b. Muhammed’in halktan destek bulmak ile alakalı hiçbir sorunu bulunmuyordu; ama kapalı kapılar arkasında bu ordunun arkasındaki asıl güç yıkılan bir imparatorluğun torunlarıydı. Abbasiler, Emevileri yıkarak iktidara gelmişlerdi ve Emevi iktidarından hala güçlü olan birçok soylu el-Melahibeler; bu isyanda Ali b. Muhammed’i el altından destekliyordu. 

Önce Übülle ve Abadan düştü! Onu Ahvaz izledi. Bunlar Abbasi Devleti’nin en önemli şehirleri arasındaydı. Nihayet Siyah köleler, efendilerinin yaşadığı şehre, Basra kapılarına dayandı. İlk saldırıda istenilen netice alınamamış olsa da Basra ablukaya alındı. Yaklaşık iki yıllık bir kuşatma süreci başladı. Halk, aylarca Bağdat’ın imdatlarına yetişmesi için bekledi; ama o, ordu hiç gelmedi. Kuşatma sürdükçe Ali, ordularını şu sözlerle teskin ediyordu: 'Ben Basra halkı aleyhinde çok dua ederek bir an önce Basra’nın harap olması konusunda Allah’a çok yalvardım. Bunun üzerine gaipten bir ses bana söyle dedi: ‘Basra senin azığındır, etrafından yiyeceksin. Ekmek yarıdan bölündüğü zaman Basra harap olacaktır.’ Ben de ekmeğin bölünmesini ayın tutulmasına yordum ve ayın tutulacağı günden sonra Basra’nın vay haline!' 

6 Eylül 871 yılında Basra düştü! Zenc’ler bir şehri değil, intikamlarını alıyordu. Onlara kan kusturan efendilerini kılıçtan geçirirken kadınlarına ve kızlarına en deni vahşeti yaşatıyordu. Tarihçi Mesudi’ye göre öldürülenlerin sayısı yaklaşık 300 bin civarındaydı. Dönemin şehirleri göz önüne alındığında bu rakam biraz abartılı dursa da Taberi ve İbn’ül Esir gibi saygın isimlerde Basra’da yaşanan vahşetin bir eşi benzerinin daha bulunmadığını söylerler. 

Basra düştükten sonra Abbasi Devleti ekonomik ve siyasi bir krizin içerisine girdi. Bağdat yönetimi tüm gücünü bir araya getirerek Basra’yı kurtarmak için güçlü bir ordu oluşturdu. Taberi, ordunun büyüklüğünü şu sözlerle anlatır: 'Daha önceleri halifelerin birçok ordularını görmüştük. Ancak bu kadar güzel hazırlanmış, teçhiz edilmiş ve bu kadar kalabalık bir orduyu görmemiştik.' Müflih isimli tecrübeli komutan bu ordunun başına getirildi. Oysa Zenc’ler, Abbasi ordusunun beklemediği bir şey yaptı ve Ma’kil Nehri civarında saldırarak bu muazzam orduyu yok ettiler. Haber Bağdat’ta deprem etkisi yarattı. 

Abbasiler ikinci şoku atlattıktan sonra toparlandı. Muvaffak, Abbasi yönetimince ordunun başına getirildiğinde kibir, öfke ve duygularla hareket etmedi. Karşısında kalabalık bir düşman ve başında son derece uyanık bir lider olduğunu bilerek hareket etti. Önce isyancı lider Ali’nin etrafındaki askeri kökenli isimlere suikastlar gerçekleştirdi yahut çeşitli vaatlerle satın aldı. Ali’nin ordusu ne kadar kalabalık olsa da generalleri olmazsa etkisiz olacağının bilincindeydi. 

Ardından şehirleri ani baskınlarla almak yerine şehirlerin ikmal yollarını keserek açlık ve salgın hastalıkların işlerini kolaylaştırmasını bekliyordu. Muvaffak’ın yöntemi etkili de olsa yavaş ilerleyen bir süreçti. Oysa ülkenin en büyük ikinci şehri harap olmuş ve şimdide kurtarılamıyor olması halkın yönetime olan bütün güvenini sarsmış durumdaydı. 

Yıllarca sürse de sırayla Menia, Mansura, Ahvaz gibi şehirler kurtarılarak Zenc İsyanı geç ve güç de olsa bastırıldı. Bu isyanın tarihin nehir akışını değiştiren iki önemli sonucu oldu. İlki İsmailli mezhebinin bugün dahi Kuzey Afrika ve Kuzey Arabistan bölgelerinde etkili bir mezhep olarak kendisine yer bulmasını sağladı. İsyanın bir diğer sonucu; Abbasi Devleti’nin askeri ve siyasi açıdan bir daha iyileşemeyecek yaralar almış olmasıydı. Devlet kısa sürede Türk ve Farisilerin etkisine girerek gücünü tamamen kaybedecek ve sembolik bir hal alacaktı. 

Zenc’ler bir sonraki isyanını sürüklenip götürüldükleri Güney Amerika’da başlatana kadar bir daha bu denli örgütlü bir kölelik karşıtı isyan görülmedi.

Popüler Haberler
 İsrail, Mısır ile Arasındaki Barış Anlaşmasını İhlal Etti

İsrail'in Mısır ile imzaladığı barış anlaşmasını ihlal ederek Gazze'deki Refah Sınır Kapısı'nı ele geçirmesi, bölgesel gerilimi tırmandırdı. Mısır, İsrail'in bu hareketini kınayarak, iki ülke arasındaki gerilimin artışına ve bölgesel…

İletişim Başkanlığı ve AA, Cezayirli Gazetecilere Yönelik Eğitim Programı Başlattı

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve Anadolu Ajansı iş birliğiyle Cezayirli gazetecilere yönelik 3 günlük "Gazetecilik Eğitim Programı" düzenleniyor.

Katar Devlet Bakanı Al Khater ile Türk Bakan Yardımcıları Mersin’de Buluştu

İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaloğlu ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Yasin Ekrem Serim, Katar Dışişleri Bakanlığında Uluslararası İşbirliğinden Sorumlu Devlet Bakanı Lolwah Rashid Al Khater ile Mersin'de bir araya geldi.

Çad’daki Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Gerçek Bir Demokrasi mi, Yoksa Formalite mi?

Çadlılar, siyasi değişim ve gerilimlerin gölgesinde sandık başına gitti. Darbe sonrası gerçekleşen ilk seçim, uluslararası çatışmaların ve iç siyasi rekabetin kesişmesiyle dikkat çekiyor.

Türkiye'nin Gazze Stratejisi Nasıl Şekilleniyor

Türkiye, İsrail'in Gazze'deki şiddet politikasına karşı güçlü bir diplomasi ve ticari ambargo ile karşılık veriyor. Hamas'ı terör örgütü olarak değil, ulusal kurtuluş hareketi olarak tanımlayarak farklı bir yaklaşım sergiliyor.