Nil Üzerinde Dünden Bugüne Bitmeyen Gerginlik

İbn Haldun’un, meşhur eseri Mukaddime’de de ifade ettiği gibi “suyun suya benzemesinden daha çok geçmiş, geleceğe ve şimdiki zamana benzer.” Etiyopya ile Mısır arasında Nahda Barajı dolayısıyla günümüzde yaşanan gerginlikler sebepler değişse de aynı şekilde kendisini geçmişte de gösteriyordu.
Fokus+
Nil Üzerinde Dünden Bugüne Bitmeyen Gerginlik
7 Mart 2024

Mısırlı tarihçi Makrîzî, el-Hıtatu’l-Makrîziyye isimli Mısır topografyası ve tarihi hakkındaki eserinde, Fâtımî halifesi el-Müstansır-Billâh dönemine tekabül eden miladi 1065-1072 yılları arasında Mısır’da feci bir kıtlığın yaşandığının haberini veriyor, tarihe eş-şiddetü’l-Müstansıriyye ismiyle geçen bu kıtlık dolayısıyla halifenin ailesinin dahi Mısır’ı terk ederek Suriye ve Irak’a sığınmak istediğini ekliyordu. Nil Nehri’nin sularının azalması dolayısıyla meydana gelen bu kıtlığın asıl sebebini ise Habeş hakiminin bir tasarrufu meydana getiriyordu. 

Habeş’teki hükümdar Mısır’daki Fâtımî idarecilerinin Hristiyanlara kötü muamele ettiği gerekçesiyle güneyden kuzeye doğru bir seyir takip eden Nil’in suyunu keserek Mısır’ı cezalandırıyordu. Üstelik bu vaka Nil Nehri sebebiyle iki ülke arasında yaşanan tek misal de değildi. Mısır’ın artık Memlükler hakimiyeti altında olduğu 13. ve 14. yüzyıllarda bu gergin ortam aynı şekilde devam etmişti. Nil Nehri Mısır için hayatî bir öneme sahipti. Antik dönem tarihçisi Herodot’un da dediği gibi “Mısır, Nil’in hediyesiydi”.  

Orta Çağ Mısır’ında Nil Nehri 

Köklerinin Kral Süleyman ve Sebe Melikesi Belkıs'a dayandığını iddia eden Süleyman Hanedanı’ndan olan Etiyopya İmparatoru I. Amda Seyon, tahtta bulunduğu 14. yüzyılın ilk yarısında benzer bir tehdidi Memlük tahtında oturan Muhammed b. Kalâvûn’a yapmıştı. Nil’in suyunu kesmek ya da yatağını değiştirmek suretinde yapılan tehditler yaşanan siyâsî ya da dinî krizlerde başvurulan bir tepki halini almıştı. 15. yüzyıla gelindiğinde durum çok da değişmemişti. Mısır’a ve Müslümanlara karşı duyduğu nefret cihetiyle diğer Etiyopya krallarından ayrılan 15. yüzyılın muktedir imparatoru Zara Yakup, Memlük sultanını Nil ile tehdit eden bir diğer isim olmuştu. 

Makrîzî’nin es-Sülûk li-maʿrifeti düveli’l-mülûk isimli eserine et-Tibrü’l-mesbûk fî zeyli’s-Sülûk başlığını taşıyan bir zeyl (bir eserin devamı olarak yazılan ek eser) kaleme alan Şemsüddîn Sehâvî’nin de eserinde belirttiği üzere Zara Yakup dönemin Memlük sultanı olan el-Melikü’z-Zâhir Çakmak’a gönderdiği miladi 1443 tarihli mektupta şöyle demişti: “Nil’in ülkemizden size doğru aktığı siz veya iktidarınız için bir sır değildir ve biz, topraklarınıza ulaşacak bu suyu engelleyecek güce sahibiz”.  

Tarihsel örneklerle Nil Nehri'nin stratejik önemi 

16. yüzyılın ilk yarısında Mısır topraklarına sahip olan ve Nil’e tam bir hakimiyet sağlamak isteyen Osmanlı devletini burada meşgul eden meselelerden biri de Etiyopya Krallığı olmuştu. Nil’e hâkim olmanın yolu bölgedeki tehditlerden kurtulmaktan geçiyordu ve Osmanlı bu konuda tavizsizdi. Osmanlıların bu topraklara hâkim olmalarından daha önce; 15. yüzyılın ikinci yarısında Hint Okyanusu’nda güç kazanan ve zaman zaman Kızıldeniz’de de faaliyet gösteren Portekizliler bu vesileyle Etiyopya Krallığı ile diplomatik münasebet kurmuşlardı. Akdeniz havzasında ilerleme kaydeden Osmanlıların Portekiz tehdidi altındaki mukaddes yerleri korumak ve Hint Okyanusu’na inmek istemeleri dolayısıyla bu bölgede Portekizlilerle ve tabii olarak müttefikleriyle karşılaşması ise kaçınılmazdı. Öyle de olmuştu. 

Kızıldeniz sıcak karşılaşmaların üssü haline gelmişti. Bu dönemde bölgede yerel bir kuvvet olan Müslüman Adel Sultanlığı, Hristiyan Etiyopya Krallığı’na karşı mücadele veriyordu. Özellikle Habeşistan’da Müslümanlığın yayılmasında büyük hizmetler gören kumandanlardan Ahmed el-Mücâhid bu krallığa karşı büyük bir sefer başlatmıştı. Yaptığı harekât ile ciddi bir ilerleme kaydeden Mücâhid, nihayetinde 1535 yılında dönemin Etiyopya Kralı Lebna Dengel’i Portekiz kralından yardım istetmek zorunda bırakmıştı. Aldığı yardımla Etiyopya Krallığı’nın bir hayli güçlendiğini gören Ahmed el-Mücâhid ise Osmanlılardan asker ve teçhizat talebinde bulunmuş, aldığı bu yardımla 1542’de Etiyopya-Portekiz ordusunu büyük bir bozguna uğratmayı başarmıştı. Ne var ki bu zaferden sonra ordusunu yeterince takviye etmeden tekrar hücuma kalkmış, Etiyopya’nın geriye kalan kısımlarını da ele geçirmek istemesi üzerine Tana gölü civarında yaptığı Woina Daga savaşında yenilmiş ve hayatını kaybetmişti. Bunun üzerine doğrudan duruma el atan Osmanlı merkezi, Habeş beylerbeyliğini kurmuş ve Yemen Beylerbeyi Özdemir Paşa’yı Etiyopya’nın fethiyle görevlendirmişti. Elde edilen başarılarla Nil’in güvenliği kısmen de olsa sağlanmıştı.  

"Başka seçeneğimiz kalmayacak”

Mısır'ın Etiyopya ile olan günümüzdeki ilişkileri, Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sâdât'ın “Etiyopya, Nil suları üzerindeki haklarımızı engelleyecek herhangi bir eylemde bulunursa, güç kullanmaktan başka seçeneğimiz kalmayacak” uyarısında bulunduğu en az 1979'dan beri tartışmalı. Bu tehdit, Ogaden bölgesinin kontrolü için Etiyopya ile Somali arasında 1977-78 arasında yaşanan ve Mısır silahlı kuvvetlerinin Somali ordusuna silah ve lojistik destek sağladığı savaşın ardından gelmişti. Sâdât'ın cumhurbaşkanlığının geri kalanında, Etiyopya'nın Mısır'ın Mavi Nil'in ana kaynağı olan Tana Gölü'nü ele geçirmek için bir sefer gücü göndermeyi planladığı yönündeki tekrarlayan suçlamaları da dahil olmak üzere karşılıklı suçlamalar hep devam etmişti. 

Hüsnü Mübârek’in cumhurbaşkanı olduğu dönemde her ne kadar kimi olumlu adımlar atılsa da ilişkiler yine de iyi bir seyir takip etmemişti. İki ülke 1990’ların başında on yıllık bir araştırma projesi başlatmış ve Temmuz 1993'te Cumhurbaşkanı Mübarek ve Etiyopya Cumhurbaşkanı Meles Zenawi bir anlaşmaya imza atmışlardı. Burada Addis Ababa nehrin suyunu engelleyebilecek her türlü faaliyetten kaçınmayı taahhüt ettiği halde kısa zaman sonra Mısır'a danışmadan Mavi Nil boyunca bir çift baraj inşa etmek için adımlar atmıştı. Buna karşılık Mısır da 1997 yılında başlayıp 2012 yılında bitirdiği Yeni Vadi Projesi’ni hayata geçirmişti. Profesör Fred H. Lawson’ın konuyla alakalı yazdığı “Egypt, Ethiopia, and the Nile River: The Continuing Dispute” başlıklı makale bu konuda daha pek çok detay veriyordu. İşin tarihî boyutu bir yana, günümüzde Rönesans Barajı dolayısıyla artık müzakerelerin de sona gelindiği iki ülke arasındaki ilişkiler, çözülmeyi bekleyen canlı bir mesele olarak bekliyordu. 

Popüler Haberler
 İsrail, Mısır ile Arasındaki Barış Anlaşmasını İhlal Etti

İsrail'in Mısır ile imzaladığı barış anlaşmasını ihlal ederek Gazze'deki Refah Sınır Kapısı'nı ele geçirmesi, bölgesel gerilimi tırmandırdı. Mısır, İsrail'in bu hareketini kınayarak, iki ülke arasındaki gerilimin artışına ve bölgesel…

İletişim Başkanlığı ve AA, Cezayirli Gazetecilere Yönelik Eğitim Programı Başlattı

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve Anadolu Ajansı iş birliğiyle Cezayirli gazetecilere yönelik 3 günlük "Gazetecilik Eğitim Programı" düzenleniyor.

Katar Devlet Bakanı Al Khater ile Türk Bakan Yardımcıları Mersin’de Buluştu

İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaloğlu ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Yasin Ekrem Serim, Katar Dışişleri Bakanlığında Uluslararası İşbirliğinden Sorumlu Devlet Bakanı Lolwah Rashid Al Khater ile Mersin'de bir araya geldi.

Çad’daki Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Gerçek Bir Demokrasi mi, Yoksa Formalite mi?

Çadlılar, siyasi değişim ve gerilimlerin gölgesinde sandık başına gitti. Darbe sonrası gerçekleşen ilk seçim, uluslararası çatışmaların ve iç siyasi rekabetin kesişmesiyle dikkat çekiyor.

Türkiye'nin Gazze Stratejisi Nasıl Şekilleniyor

Türkiye, İsrail'in Gazze'deki şiddet politikasına karşı güçlü bir diplomasi ve ticari ambargo ile karşılık veriyor. Hamas'ı terör örgütü olarak değil, ulusal kurtuluş hareketi olarak tanımlayarak farklı bir yaklaşım sergiliyor.