Katar'ın Uluslararası Etkisi: "Küçük Devlet Büyük Siyaset"

Mehmet Akif Koç, Katar'ın uluslararası alandaki etkisini ve gücünü; Mehran Kamrava'nın "Qatar – Küçük Devlet Büyük Siyaset” adlı kitabından yansımalarla, Fokus+ için değerlendirdi.
Mehmet Akif Koç
Katar'ın Uluslararası Etkisi: "Küçük Devlet Büyük Siyaset"
27 Şubat 2024

Orta Doğu'da bağımsızlığını en geç elde ederek [1971, Britanya] devlet olarak ilan edilen birkaç Körfez şeyhliğinden biri olan Katar, muazzam petrol ve doğalgaz kaynaklarıyla son yıllarda hem bölgesel ve uluslararası politikada hem de ekonomik anlamda büyük bir nüfuza sahip oldu. Son on beş yılda Türkiye ile geliştirilen yakın ilişkiler ve iş birliği dinamikleri, Katar'ı Türkiye'de de hızla popüler bir hale getirdi. Ancak Türkçede Katar'a dair doyurucu ve tatmin edici kitap eksikliği dikkat çekiyor, İngilizce literatürün ise bu açıdan daha zengin olduğu söylenebilir. Katar'daki Georgetown Üniversitesi kampüsünde siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler profesörü olarak görev yapan ve Türkiye’deki Orta Doğu araştırmacıları arasında da tanınan bir isim olan Mehran Kamrava'nın Qatar – Small State, Big Politics [Katar: Küçük Devlet, Büyük Siyaset] kitabı, Katar'ın devasa uluslararası gücünün arka planını açıklayan dinamikleri sunuyor. 

Giriş bölümünde Kamrava, kitabın üzerinde durduğu temel soruyu şöyle ifade ediyor: “Bölgesel veya küresel düzeyde diplomatik angajman geçmişi çok az olan küçük bir devlet, nasıl olur da Orta Doğu'da gelişen olayları şekillendirmede bu kadar etkili ve önemli bir oyuncu olarak ortaya çıkabilir?” Kamrava, Doha'nın Lübnan (2008), Sudan (2011), Libya ve Suriye'de 2011'den bu yana yürüttüğü diplomatik çabalara ve siyasi girişimlere değiniyor ve ardından şu kritik soruyu soruyor: “Bu sürdürülebilir mi?” Kitap bu soruya olumlu yanıt veriyor ve tüm sınırlamalara (diplomatik, siyasi, kurumsal ve demografik) rağmen Katar'ın sahip olduğu gücün geçici olmadığı sonucuna varıyor. 

Kamrava, bu analiz için Katar'ı seçmesinin gerekçelerini tartışırken tezlerini dört noktada özetliyor:  

  • Devlet kapasitesinin doğası ve “rantiye devlet” özelliği,
  • küçük bir devlet olmasına rağmen son derece aktif diplomatik girişimler,
  • devlet olarak “incelikli ve kıvrak bir güç / subtle power” (dış güvenlik şemsiyesi, muazzam ölçüde zenginlik, küresel düzeyde markalaşma çabası, aktif diplomasi vb. gibi birbiriyle ilişkili unsurları birleştiren yeni bir kavramsallaştırma),
  • tamamen yeni bir devlet yapısı ve toplumu inşa vizyonu. 

Yazar, bu önemli özellikleri incelerken Katar'ın iç politika bağlamını, liderlik becerilerinin ve seçimlerinin önemini ve bölgesel ve uluslararası koşullarla birlikte kurumların rolünü vurguluyor. Bu anlamda kitabın neoklasik realist bir çerçeve üzerine inşa edildiği, iç dinamiklerin rolü ve etkisine özel bir vurgu yaparak, dış politika ve uluslararası bağlamı buna göre detaylandırdığı iddia edilebilir. 

Bölgesel rekabetin dinamikleri

“Sahneyi Hazırlamak” başlıklı ilk bölüm, çağdaş Körfez monarşilerinin ortaya çıkışını, bu ülkelerin bölgesel/uluslararası arenadaki siyasi ve ekonomik ağırlığını ve Arap dünyasının 'geleneksel' güç merkezleri arasındaki son mücadeleyi anlatıyor. Keza bu liderlik rekabeti bağlamında Katar devletinin komşu coğrafyaya göre temel dinamikleri ve ekonomik avantajları da ele alınıyor. Bu çerçevede Soğuk Savaş döneminde Britanya'nın bölgesel hegemonyasının yerini ABD'nin alması ve Washington'un askeri ve siyasi müdahaleleri sonrasında mevcut bölgesel güçlere meydan okuyan Katar ve Körfez devletlerinin ortaya çıkışı bölgenin modern tarihinde önemli kilometre taşları olarak zikrediliyor. Kamrava ayrıca Katar'ın iç istikrar, hanedanlar arası rekabetin olmaması ve Şii azınlığın barışçıl entegrasyonu açısından karşılaştırmalı avantajının altını çiziyor ve bu durumun Katar'a dikkatini bölgesel/uluslararası meselelere yöneltme fırsatı verebildiğini vurguluyor. 

“Küçük Bir Devletin İncelikli ve Kıvrak Güçleri” başlıklı ikinci bölüm, esas olarak devlet gücüne ilişkin teorik meseleleri tartışıyor ve Katar'ın konumunu yeni bir temelde kavramsallaştırıyor. Bu amaçla Kamrava, “sert güç /hard power” ve Nye'nin “yumuşak güç / soft power” ve “akıllı güç / smart power” kavramlarına ilişkin realist ve neo-realist varsayımları açıklıyor; ancak bu kavramların Katar'ın gücünde görülen olağanüstü yükselişi izah etmekte yetersiz kaldığı sonucuna varıyor. Böylece, bir dış korunma politikasını ayarlarken koşulların etkili bir şekilde harekete geçirilmesi ve fırsatların kendi avantajına geliştirilmesi olarak tanımlanabilecek yeni bir “incelikli ve kıvrak bir güç / subtle power” kavramı geliştiriyor. 

Kitabın en uzun kısmı olan “Dış Politika ve Güç Projeksiyonu” başlıklı üçüncü bölüm, Doha'nın riskten korunma politikasının diğer alternatifler (güç dengeleme ve zayıf devletlerin büyük güçlerin yanında taraf tutması / bandwagoning gibi) karşısında avantajını vurguluyor ve bunu bilinçli ve dikkatle hazırlanmış bir seçenek olarak tanımlıyor. Nihayetinde Katar'ın pragmatist ve ticaret odaklı politikası, ABD, Suudi Arabistan ve İran veya Hamas ile eş zamanlı olarak iyi ilişkiler kurmaya çalışmakla sonuçlanıyor; bu, Körfez İş birliği Konseyi'nin 2017'deki boykotunun da açıkça gösterdiği gibi, bazı ciddi sonuçlar doğurabilen bir denge politikası aslında. Katar'ın dış politikadaki arabuluculuk girişimlerinin sürdürülebilirliğine de değinen Kamrava, kurumsallığın ve güçlü bir ordunun yanısıra işleyen bir parlamentonun rolüne dikkat çekiyor, fakat yine de ani bir 'kalp krizinin' her şeyi mahvedebilecek ciddi sonuçları konusunda uyarıyor. 

Dördüncü bölüm, “Şeyhlik Otokrasisinin İstikrarı”, devlet-toplum ilişkilerinin monarşik toplumsal sözleşmeye dayalı olarak inşasına odaklanıyor ve Katar'ın otoriter yönetiminin sürdürülebilirliğini vurguluyor. Burada kullanılan faydalı dinamikler, rantiye ekonomisi ve devlet eliyle cömertliğin yanısıra, popüler meşruiyet ve nispeten küçük ve “kontrol edilebilir” nüfus olarak öne çıkıyor. 

Beşinci bölüm, “Devlet Kapasitesi ve Hızlı Modernleşme”, bir yandan devlet kapasitesinin artırılmasına yönelik ikiz stratejiyi, diğer yandan ise “hızlı modernleşme” projelerini uygulama çabalarını tartışıyor. Bu noktada Doha, devletin ve onun kamu tarafından finanse edilen şirketlerinin güçlü finansmanı sayesinde dikey olarak havaya ve yatay olarak denize doğru genişlemeye ve büyümeye devam ediyor. Kamrava bu hızlı modernizmi alışılmadık bir benzetmeyle anlatıyor; ülkeyi bir yandan modern çağa fırlatıyor, fakat bir yandan da yanlışlıkla geçmişin kalıntısı olan bir siyasi sistemin iktidarda kalmasına hizmet ediyor (s. 14-15). 

Orta Doğu'daki bölgesel güç 

Kitap boyunca Kamrava'nın savunduğu ana argümanlardan biri, Orta Doğu'daki bölgesel güç dengesinin geleneksel ağır toplardan (Kahire, Şam, Bağdat, Tahran) Körfez monarşilerine doğru kayması. Her ne kadar bu değerlendirme bölgedeki son gelişmelerin yıkıcı sonuçlarıyla desteklense de böylesi temel bir değişimi doğrulamak için daha uzun vadeli eğilimleri görmemiz gerekiyor; zira ekonomik güç, enerji kaynakları ve konjonktürel diplomatik girişimler her zaman kalıcı sonuçlar doğurmayabiliyor. İlaveten, tarihsel güç merkezlerinin, yeni ortaya çıkan “incelikli” veya “akıllı” güçlerle karşılaştırıldığında, bölgesel gelişmeleri şekillendirmede hala dikkate değer bir etkiye sahip olduğu görülüyor. 

Kamrava, bölge ülkelerini kategorize ederken “sert – yumuşak” güç ayrımı yapıyor ve Katar'ın ABD güvenlik şemsiyesine ve kendi geniş mali kaynaklarına güvenerek bölgede yeni bir “incelikli ve kıvrak güç” olarak temayüz ettiğini öne sürüyor. Ancak 2017'de devreye sokulan Suudi Arabistan liderliğindeki Katar boykotu ve Doha'nın Suriye savaşı bağlamındaki yanlış hesaplamaları, (başka bir devlete güvenmek yerine) “kendi” sert gücüne sahip olmak, yumuşak güç kullanımı ve bölgesel kalkınma açısından yeterince dersler sunuyor. 

Kitabın bir diğer temel argümanı ise kalkınmacı devletin otoriterlik ve rantçı devlet yaklaşımıyla birlikteliğini vurgulaması. Kamrava, toplumun güvenlik ve konfor ihtiyacına yanıt verirken zenginliği vurguluyor; ancak bu anlayış, Arap ayaklanmalarının açıkça gösterdiği gibi, modern halkların genel olarak haklara, özgürlüklere ve demokrasiye ilişkin beklentilerinin bakış açısını göz ardı ediyor. 

Özetlemek gerekirse, bölgedeki felaketle sonuçlanan on üç yıl ve Suudi öncülüğündeki boykotun ardından güncellenmesi gerekliliğine rağmen, Kamrava'nın araştırması, Körfez Arap devletleri ve Orta Doğu siyasetiyle ilgilenen herkes için iyi bir okuma gibi görünüyor. Keza, Katar'ın güç politikası ve aynı zamanda bu küçük devletin kendi bölgesinde ve ötesindeki iddialı aktivizmini anlamak açısından kayda değer bir perspektif ortaya koyuyor. Bu vesileyle kitabın Türkçeye çevrilmesi için yayıncılara da bir çağrıda bulunmuş olayım. 

Popüler Haberler
 İsrail, Mısır ile Arasındaki Barış Anlaşmasını İhlal Etti

İsrail'in Mısır ile imzaladığı barış anlaşmasını ihlal ederek Gazze'deki Refah Sınır Kapısı'nı ele geçirmesi, bölgesel gerilimi tırmandırdı. Mısır, İsrail'in bu hareketini kınayarak, iki ülke arasındaki gerilimin artışına ve bölgesel…

İletişim Başkanlığı ve AA, Cezayirli Gazetecilere Yönelik Eğitim Programı Başlattı

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve Anadolu Ajansı iş birliğiyle Cezayirli gazetecilere yönelik 3 günlük "Gazetecilik Eğitim Programı" düzenleniyor.

Katar Devlet Bakanı Al Khater ile Türk Bakan Yardımcıları Mersin’de Buluştu

İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaloğlu ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Yasin Ekrem Serim, Katar Dışişleri Bakanlığında Uluslararası İşbirliğinden Sorumlu Devlet Bakanı Lolwah Rashid Al Khater ile Mersin'de bir araya geldi.

Çad’daki Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Gerçek Bir Demokrasi mi, Yoksa Formalite mi?

Çadlılar, siyasi değişim ve gerilimlerin gölgesinde sandık başına gitti. Darbe sonrası gerçekleşen ilk seçim, uluslararası çatışmaların ve iç siyasi rekabetin kesişmesiyle dikkat çekiyor.

Türkiye'nin Gazze Stratejisi Nasıl Şekilleniyor

Türkiye, İsrail'in Gazze'deki şiddet politikasına karşı güçlü bir diplomasi ve ticari ambargo ile karşılık veriyor. Hamas'ı terör örgütü olarak değil, ulusal kurtuluş hareketi olarak tanımlayarak farklı bir yaklaşım sergiliyor.