Arap Cahiliye döneminde bir edebi gelenek olarak şiirin çok güçlü bir yeri vardı. Savaşmanın yasak olduğu “haram aylar” süresince festivaller düzenlenir, bu festivallerde şairler en güzel şiirlerini okuyup yarışırlardı. En beğenilen şiirler “muallaka” adıyla Kabe’nin duvarına asılarak saygınlık görürdü.  

Cahiliye dönemi şiirleri sadece dil ve edebiyat yönüyle değil, içeriğindeki unsurlar nedeniyle tarih, coğrafya, antropoloji, toplumbilim gibi disiplinler açısından da zengin bir kaynağa sahiptir. Bu unsurlardan birini Arap çöl faunası oluşturmaktadır ve bu yazıda Cahiliye dönemi Arap şiirlerinin günümüz hayvan çalışmalarına ne denli katkı sunacağını tartışılmaktadır.   

Arap Cahiliye şiirinin genel özellikleri  

Soyut, ağdalı ve anlaşılması güç tasvirlerin yer almadığı; gayet sade ve somut öğelerin yer aldığı Cahiliye şiirleri, bu sadeliğin içinde muhteşem bir belagat özelliği barındırır. Tabiat tasvirlerinin sık yer aldığı bu şiirlerde benzetme sanatına sık başvurulur. Kimi anlatımlar bir belgesel netliğinde dinleyene, okuyana “bilgi aktarır.” İşte bu bilgi aktarma kısmı yazımız açısından önemli nokta. (Cahiliye şiirlerini çocuk dünyasına benzetirim, benzer bir bilinç görürüm bu iki zeminde.)  

Sözlü kültürün oldukça güçlü olduğu Arap toplumunda şiir söyleme sanatı da buna bağlı olarak gelişme göstermiştir. Ahenk ve ritmin ön planda olduğu, onlarca beytin ezbere dile geldiği ve performansa dayalı sergilenen şiirler, savaşa ara verilen dönemlerde toplumun en gözde eğlence araçlarının başında gelmiştir.   

En ünlü Cahiliye şairlerinin başında İmirul Kays gelir. O’nu Antere, Lebid, Amr b. Kulsum, el-Haris gibi bilinen diğer şairler izler.  

Bilindiği üzere Arabistan’ın çöllerinde göçebe yaşamı sürenlere Bedevi denmektedir ve homojen bir yaşam sürdüklerinden dili korumaları da mümkün olmuştur. Göçebe hayatı sürdüklerinden yolculuğun zorlukları ve yolda gördükleri şiirlerinin başlıca konusunu oluşturmuştur. Yolculuk, sevgiliye duyulan hasret, aşk, inanç, günlük yaşantılar ve tabi ki tabiat en çok öne çıkan temalardandır. Çöl yaşamının uzun ve zorlu yolculuklarında Bedevilere yoldaşlık eden hayvanlar elbette ki şiirlerin de ana konusu haline gelmiştir.   

Çöl yaşamında iki yoldaş: İnsan ve hayvan  

Arap kültür tarihine baktığımızda hayvanlar dini ve kültürel inanış olarak günlük yaşamda önemli bir konuma sahip olduğunu görmekteyiz. Bu inancın oluşmasında elbette ki insanların hayvanlarla ortak yaşamları etkilemiştir. Mesela Arap çöl bölgesinde develerin yaygın oluşu nedeniyle Bedeviler şiirlerinde ve anlatılarında develere sıklıkla yer vermiştir. (Develerle ilgili yapılan çok sayıda çalışma mevcuttur.) Bunun dışında başta savaş olmak üzere yolculuk gibi faktörler gereği at da Bedevi yaşamında ikinci sırada gelmektedir.  Çoğunlukla at sahibi olmak bir lüks olarak değerlendirilmiş, kahramanlık ve zafer temalı şiirlerde sıklıkla kullanılmıştır.  Deve ve at dışında şiirlerde kedi, köpek, yılan, kurt, tavşan, ceylan, aslan, koyun, güvercin, kartal gibi hayvanlardan da bahsedilmiştir.   

Başta deve ve at olmak üzere hayvanların şiirlerde nasıl yer aldığı ile ilgili çok sayıda örnek mevcut ancak, bu yazının kapsamı gereği bu şiirlere burada yer vermek pek mümkün değil. Ancak şiirlerden yola çıkarak bazı tespitlerimi paylaşabilirim. Ki şiirlerdeki veriler “edebiyatta hayvan çalışmaları” için gayet yerinde bir içeriğe karşılık geliyor.   

Yukarıda da değinildiği üzere şiirlerin bir “belgesel” netliğinde yazılması gözlemin çokça kullanıldığı bir malzemeyi oluşturmakta, hayvan isimleri ve hayvan davranışlarına dair genel bir kanaati vermektedir. Arap çöl bölgesinde şiirlerin yazıldığı tarihteki hayvan varlığı (fauna) ve bu hayvanların nasıl yaşadıkları ile ilgili ayrıntılar etoloji alanı için oldukça önemlidir diyebiliriz.   

Hayvan çalışmaları zoolojiden ayrı olarak insan-hayvan ilişkilerinin boyutunu da incelediğinden Arap Bedevilerinin hayvanlarla kurduğu ilişkilere dair detaylar da işlevsel oluyor. Örneğin şairlerin aynı hayvanı kendi bakış açılarından farklı şekillerde anlattığı pasajlar mevcut. Nurettin Ceviz’in makalesinde belirttiği gibi attan bahseden iki önemli şairden İmirul Kays atı daha çok av esnasında anlatırken, Ez-Zubyani ise atları daha çok savaşırken betimlemiştir. Ayrıca sevgiliye, düşmana, dosta ve yuvaya benzetilen hayvanların duygu durumlarından bahsedilmesi hayvanlara yönelik algıyı da ortaya koymaktadır.  

Öte yandan hayvanların dini inançtaki karşılıkları da şiirlerde sıklıkla yer almaktadır. Hayvanlar elbette ki karaktere göre de şiirlerde tanımlanıyor. Aslan cesaretin sembolü iken ceylan güzelliğin, güvercin sevgilinin ve at kahramanlığın temsili oluyor. Bazı deyimlerde hayvanların hiyerarşik olarak aşağılandığı durumlar da olabiliyor. Örneğin “Bedenini vahşi hayvanlara bıraktım” ifadesi bir tehdit ve onur kırma niyetini taşır. Arap çöl bölgesindeki insan ve insan olmayan hayvan (hayvan çalışmalarında bu ikili ifadeyi sık görürsünüz) arasındaki bu ilişkiyi antrozooloji alt disiplini başlığında daha detaylı okuyabiliriz.  

Bir dini- kültürel inşa olarak hayvanların Cahiliye şiirlerinde önemli bir konuma sahip olması Arapça dil zenginliği ile farklı bir boyuta ulaşmıştır. Hayvanların cinsiyet, yaş, renk, görünüş gibi özelliklerine göre adlandırmaları dile yeni kelimeler katarak dağarcığı genişletmiştir. Muharrem Ertaş’ın doktora tezinde detaylandırıldığı üzere at anlamına gelen diğer başka kelimeler ise şu şekilde: uzun boylu at anlamında şeyzem, soylu at anlamında cevad, saldıran at anlamında mugira vs. Görüldüğü üzere atlardan bahsetme nedenine göre kelime seçimi değişmektedir. Sadece aslan kelimesi için 400’e yakın kelime bulunmaktadır. Bu sözcüklerin akademide detaylı incelenmesi hayvan ve kültür tarihi çalışmaları açısından çok kıymetli.   

Arap dünyası hayvan çalışmalarının geleceği  

İnsan-hayvan ilişkilerine, fauna bilgisine, hayvan davranışlarına, kültürel ve imgesel olarak hayvan alımlanışına ve bilinç gibi daha felsefi konulara dair Arap Cahiliye dönemi şiirlerinde zengin bir kaynak bulunuyor. Gerek kültür gerek bilim tarihi çalışmalarının bu coğrafyadaki birikime ilgi duymaya başlaması heyecan verici. Özellikle son 20 yılda bölgedeki hayvan konusuna yönelik artan bir ilgi var. Ancak daha yolun başındayız denebilir. Temellerini rahmetli Fuat Sezgin Hoca’nın attığı “Arap Zoolojisi”, literatüre kazandırılacak yeni çalışmaları bekliyor.