Gazze aylardır İsrail’in soykırımı altında ve dünya öylece her gün katledilen sivilleri canlı olarak seyrediyor. İsrail, tüm dünyaya yayılmış Yahudi diasporası ve sermayesi sayesinde kimsenin kendisine karışmayacağını düşünüyor ve gerçekten de öyle oluyor. Hiçbir Batı ülkesi sesini çıkarmıyor. Diğer ülkelerden de en fazla cılız sesler çıkıyor veya sesleri ka’le alınacak kadar güçlü değiller. Gazze’de insanlar ölürken dünyanın kalan kısmında insanlık ölüyor. 

Gazze’de ölenler Müslüman olduğu için en azından Müslüman ülkelerin bir şeyler yapması beklenir. Ancak Gazze konusunda nerdeyse tüm Müslüman ülkeler sessiz kalıyor. Gayrı Müslimlerin sessizliği biraz anlaşılabilir ama Müslümanlar sessiz kalınca sadece insanlıkları değil Müslümanlıkları da ölmüş gibi oluyor. Bazı Müslüman ülkelerden kınamalar, eleştiriler var ama işe yaramıyor ve işe yaramadığını kendileri de biliyor. Devletler sadece bir şeyler yapıyor gibi görünmek için eleştiriyorlar. Aslında eleştirilerinde samimiler ama eleştirileri daha fazlasını yapamamalarının verdiği utancı örtmek için. Yoksa otoriter liderinden seçilmiş olanına kadar kimse İsrail’i sevmez. Ama yapacak bir şeyleri yok. 

Arap rejimlerinde Filistin meselesi 

Arap dünyası bağlamında bakarsak; bazı bölge rejimler Filistin’i bir yük olarak görüyorlar. Kendi ülkelerinin sıkıntıları dururken Filistin için de dertlenmek ve bir şey yapmak istemiyorlar. İsrail tüm Filistin’i işgal etse çok azı üzülecek. Oysaki çatışmalar devam ettiği sürece baskıladıkları halkın baskısına maruz kalıyorlar. Dahası, korkaklıkla suçlanıyorlar. Fakat birlik olup saldırsalar rejimlerinin yıkılma ihtimali var. Bu yüzden “bu katliam da geçer” deyip çatışmaların bir şekilde kendileri müdahil olmadan bitmesini bekliyorlar. 

Bazıları suçu Hamas’a atarak hem kendi hareketsizliğini örtbas etmek hem de Hamas’ın yok edileceği umuduyla bekliyor. Evet, Hamas 7 Ekim’de İsrail’e ağır bir kayıp verdirdiği için (bu kaybı 75 yılda hiçbir Arap ülkesi İsrail’e veremedi) Gazze’deki katliam başladı ama onlar da biliyor ki Hamas bir sebep değil sonuçtur. Filistin’in işgali sürdüğü sürece bir Hamas gider diğeri gelir. Her seferinde direniş gösteren silahlı grupları suçlamak, suçlayanı masum yapmaz.  

Hem rejimlerin Hamas yüzünden kendi dillerini bile frenlemeleri onların da tıpkı İsrail ve Batı dünyası gibi Hamas ve siviller arasında ayrım yapmadığını gösteriyor. Oysaki Hamas yok olsun diye halkın yok edilmesine göz yumulamaz. Samimi olan ülkeler önce halkı kurtarır, sonra da isterlerse Hamas’la hesaplaşırlar.  

Aslında sessiz kalan Arap rejimlerin bilmedikleri bir şey var. Eğer İsrail’le çatışırlarsa ya da en azından sesleri daha gür çıkarsa kendi halkları arasında kahraman olurlar. Malumdur ki bazı Arap rejimleri halkıyla ciddi sorunlar yaşıyor ve bu sorunlar Arap Baharıyla birlikte daha fazla şiddete ve baskıya dönüştü. Zaten kötü olan imajları daha da kötüleşti. Oysaki Gazze’deki soykırım onlar için büyük bir fırsat sunuyor. Eğer Arap halkının güvenliğini ve şerefini korumak için Filistin’e destek verebilirlerse halk muhakkak onları baş tacı eder. Ama bunu akıl eden veya cesaret eden olmadı.  

Halk iktidarda olmadıkça Filistin sorununa çözüm yok

Bölge rejimlerin sessizliği gösteriyor ki halk iktidarda olmadığı sürece Filistin sorununa bir çözüm bulunmayacak. Çünkü halkın Filistin davasına bakışı farklı. Arap halkların, devrilmesinden korktukları bir iktidarları yok. Kimseye borçları da yok. Muhakkak ki bir Gazze’li Arap’taki o sarsılmaz inanç ve cesaret başka diyarlardaki Araplarda da var. Eğer halk iktidarda olsaydı muhakkak Filistin’e sahip çıkardı. Ancak bizzat kendi hükümetleri öfkelerinin önünde set olup engel oluyor. 

Filistin’deki soykırım malum her Müslümanın ve Müslüman ülkenin sorunu. Diğer Müslüman ülkeler de maalesef beklenen tepkiyi göstermedi. Dildeki öfke eyleme dönüşemedi çünkü onların da durumu farklı değil. Filistin’i ya kendi meseleleri olarak görmüyorlar ya iç meseleleri kendilerini çok meşgul ediyor ya da İsrail’in arkasındaki güçlerden çekiniyorlar. Belli ki Arap ve Arap olmayan her Müslüman ülke İsrail’in yorulup çatışmaktan vazgeçmesini bekliyor. Belki İsrail bir gün saldırıları durdurur ama o gün ne Gazzeli ne de Gazze kalır. Eğer karşı gelinmezse Gazze de işgal edilecek. Gazze işgal olursa Gazzeliler de komşu ülkelere sığınmak zorunda kalacağı için en büyük sıkıntıyı komşu Arap ülkeleri çekecek. Dolayısıyla komşu bir Arap devleti Gazze için iyi bir şey yaparsa aslında kendisi için yapmış olacak. Daha uzaktaki Arap ve Arap olmayan Müslüman devletlerse Gazze işgal edilirken sadece seyrettikleri için utanç içinde kalacaklar.  

Meselenin bir de askeri boyutu var. Müslüman ülkeler içinde nükleer silaha sahip bir tek Pakistan var ama o da Filistin’e çok uzak. Yakın ülkelerinse nükleer silahları yok. Kendileri mi istemedi, engel mi olundu orası tartışılır ama İsrail’e korkusuzca soykırım yaptıran şey envanterindeki atom bombaları. İsrail belki Gazze’de atom bombası kullanamaz çünkü bu durumda kendisi de kayıp verir ve ülke yaşanmaz hale gelir ama diğer ülkelere çekinmeden atom bombası atabilir. Müslüman ülkeler bunu bildiği için İsrail’e bulaşmak istemiyorlar. Yoksa son birkaç aydaki çatışmalar gösterdi ki nükleersiz bir İsrail ordusu kolay yenilir. Ne var ki İsrail’de nükleer silahların varlığı caydırıcı bir etki yapıyor. 

Demek ki sorun nükleer silah sahibi olmamakta. Gerek Müslüman ülkeler bu konuda geride kaldı. Bugüne kadar çoktan gizlice atom bombası üretilmeleri gerekiyordu. Nasıl üreteceklerini bilmedikleri için Pakistan’dan veya başka bir nükleer silah sahibi ülkeden destek alabilirlerdi. İsrail de Amerika’dan bilgi çalarak ve Fransa gibi ülkelerden destek alarak gizlice atom bombası üretti ve varlığını hiçbir zaman deklare etmedi. Aynısını Müslüman ülkeler de yapabilirdi. Bunun muhakkak riskleri olacak ama bir kere ürettiler mi faydalarının zararlarından daha fazla olduğunu anlarlardı. 

Karşılıklı Kesin Yıkım doktrini ve nükleer barış

Eğer bugün İsrail nükleer silahla tehdit edilseydi Filistin sorunu belki de çözülmüş olurdu. Ancak sorun çözülemiyor çünkü hangi Filistin destekçisi ülke sesini çıkarırsa İsrailliler hemen atom bombası sahibi olduklarını hatırlatıyorlar. Oysaki askeri literatürde Karşılıklı Kesin Yıkım (Mutual Assured Destruction- MAD) isminde bir doktrin var. Bu doktrine göre nükleer silah sahibi iki devlet savaşırsa iki devlet de birbirini yok edecektir. Bu yüzden iki taraf da savaşmak yerine barış içinde yaşamayı kabul edecektir. Böylelikle ülkeleri yok etme kapasitesine sahip nükleer silahlar caydırıcılık için kullanıldığı için “nükleer barış”a neden olacaktır. 

Bakınız Kuzey Kore’ye saldırılmıyorsa tek sebep bu ülkenin nükleer silahlarıdır. Eğer batı dünyası ve bölgedeki müttefikleri Kuzey Kore ile savaşırsa savaşı kazanırlar ama Kuzey Kore yenilmeden önce bir iki atom bombası atmayı başarırsa savaşmanın manası kalmayacak. Bu yüzden Kuzey Kore’nin düşmanları bu ülkeye saldırmaya cesaret edemiyor.  

Sonuç olarak nükleer silahlar hiç olmadığı kadar gerekli. Çünkü bu silahlar sadece yok etmek için değil yok olmamak için de lazımlar. Hem teknoloji çok geliştiği için üretmek eskisi kadar zor değil. Belki güçlü ülkeler nükleer silahlar yüzünden ambargo uygulayacaklar ama olsun. Ambargolar Gazze’de olup bitenleri seyretmenin verdiği utançtan daha çok acı veremez. Arap ve Müslüman dünya bir an önce harekete geçmeli ve gereğini yapmalıdır. Tarihte korkak davranılarak çözülen bir sorun yoktur. Kazanılan bir savaş da yoktur.