ABD Dışişleri bakanı Antony Blinken’ın Orta Doğu turunun başarısızlıkla sonuçlandığını söyleyebiliriz. Çünkü bu tur vesilesiyle ABD-İsrail anlaşmazlığı tekrar gün yüzüne çıktı. Hem de bu seferki anlaşmazlık, iki devlet arasında daha önceden çıkmış savaş konulu anlaşmazlıklardan çok daha karmaşık.  

Blinken ve arkasındaki Biden yönetimi, özellikle de Biden'ın yaklaşan seçim mücadelesindeki sarsıntılı konumunu düzeltmek amacıyla müzakere turundan olumlu bir sonuç çıkarmayı ve ABD'nin Gazze'ye yönelik saldırılara karşı tutumuna dair farklı bir imaj sunmayı umuyordu. Ancak Netanyahu, Hamas'ın Paris taslağına cevaben sunduğu geçici ateşkes ve esir değişimi önerilerini reddederek Amerika'nın bu çabalarını boşa çıkarmış oldu.  

“Anlaşmaya varmak için imkân verdiğine inanıyoruz" 

Blinken'ın "Hamas'ın yanıtında bazı belirsizlikler olsa da eninde sonunda bunun anlaşmaya varmak için imkân verdiğine inanıyoruz." ifadesinin gösterdiği gibi ABD Hamas'ın yanıtı konusunda iyimser görünüyordu. Ancak Netanyahu'nun öneriyi kesin bir dille reddetmesi ve ardından saldırıların düzeyini arttırma tehdidinde bulunması ve bunu da anında uygulamaya başlamış olması bu açıklamadan daha önce gelmiş bulundu.  

Netanyahu'nun bu tutumu ABD'nin İsrail karşısındaki çaresizliğini gözler önüne serdi. Saldırının başından bu yana gerek silahla gerekse Güvenlik Konseyi'nde birden fazla kez veto kullanarak ve İsrail'in "meşru müdafaa hakkını" savunarak verdiği ve halen vermekte olduğu tüm desteğe rağmen Netanyahu, Biden'a seçim kampanyasında yardımcı olabilecek bir kart sunmak istemiyor.  

Netanyahu'nun bu konudaki hesaplarının karmaşık olduğu ve bazılarının ABD başkanlık kampanyasıyla bağlantılı olduğu açık. Hamas'ın taleplerine olumlu yaklaşması halinde koalisyonunun çökmesinden duyduğu korkuya ek olarak Netanyahu, eski ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray'a geri dönmesine ve ABD büyükelçiliğini işgal altındaki Kudüs'e taşıdığı ve İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasında normalleşmenin kapısını açan "yüzyılın anlaşmasını" başlattığı ilk döneminde yaptığı gibi "kader savaşında" İsrail'e desteğini arttırmasına güveniyor gibi görünüyor.  

ABD'nin İsrail politikası: Trump, Netanyahu ilişkisi ve Biden'in eleştirileri 

Tüm göstergeler başkanlık savaşında Trump'ın lehine göründüğünden Netanyahu'nun bu oyunu kaybedilecek bir bahis gibi görünmüyor. Ancak ABD'nin dünya üzerindeki siyasi liderliğini kaybetmesine neden olan aynı uygulamaları sürdürmesi halinde Trump'ın genel olarak İsrail'e ve özel olarak Netanyahu'ya yönelik tepkisi değişirse, bu kaybedilecek bir bahis olacaktır. Nitekim Trump Netanyahu'yu birden fazla kez sert bir şekilde eleştirmiş, en son Gazze'ye yönelik saldırının ilk günlerinde Netanyahu'yu "hayal kırıklığı" olarak değerlendirmiş ve daha önce de onu sadakatsiz olarak tanımlamıştı.  

Biden yönetimi Netanyahu'nun niyetlerini ve hesaplarını gözden geçirdi ve ABD Başkanı'nın İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırganlığında "çizgiyi aştığını" düşündüğü konuşması aracılığıyla eleştiri seviyesini yükseltti. Biden yönetiminin bu pozisyonu konuşmadan öteye geçmez ve ABD'nin İsrail'e ve saldırganlığına yönelik politikasını değiştirmez. Çünkü savaşı devam ettiren ve tüm bu suçların işlenmesine vesile olan İsrail'e ABD tarafından verilen silahların kesilmesi bile İsrail'in uzlaşmazlığına karşı "cezalandırıcı" bir tepkinin parçası olarak konuşulmadı. Azaltılması gerektiği düşünüldü ancak bu da gerçekleşmedi.  

Ve işte bugün Netanyahu, Rafah'ta meydana gelmesi beklenen suçları önlemek için açıklamalar ve eleştiriler dışında herhangi bir pratik adım atmayan ABD yönetiminin muhalefetine rağmen saldırganlığı sürdürüyor. Rafah'ı hedef alıyor ve oraya sığınmış Filistinlileri yerinden ediyor, bu da İsrail karşısında Amerikan acziyetinin kanıtı anlamına geliyor.