16 October 2024
Gazze’de 1 yıldır süren katliam ve eylül sonundan beri çatışmaların Lübnan’a sıçraması, bu çatışmaları sürdüren ve barışa yanaşmayan taraf olarak İsrail’i çeşitli açılardan etkiledi. İsrail ekonomisinin nasıl etkilendiği ve etkileneceği önemli bir soru işareti olarak duruyor.
İsrail, 2023 yılı itibariyle yaklaşık 52 bin dolar civarındaki kişi başına düşen milli geliri ile Orta Doğu’da bulunan en güçlü ekonomilerden biri. Bu ekonominin belkemiğini askeri harcamalar ile şekillenen teknoloji ağırlıklı firmalar ve bu ürünlerin ihracatını yapan şirketlerin oluşturduğu görülmekte.
Savaş; nüfusu az, yüz ölçümü küçük ve topraklarında savaşın sürdüğü ülkeler için bir arz şokuna sebep olur ve bunun da ekonomiyi genel olarak olumsuz etkilemesi beklenir. Bu arz şokunun İsrail ekonomisini nasıl etkilediğinin alt başlıklarını inceleyelim.
Güvenlik harcamalarının artması ve bütçe dengesi
İsrail, zaten yüksek düzeydeki savunma harcamalarıyla biliniyor. Ordusunu sürekli olarak modernize eden ve savunma sanayine büyük yatırımlar yapan ülke, savaşın patlak vermesi ile askeri harcamalarını daha da artırmak zorunda kaldı. Artan askeri harcamalar, bütçe açığını büyütmüş ve kamu borcunu artırmış. İsrail’in bütçe açığı, İsrail Merkezi İstatistik Bürosu’nun 2024 yılı temmuz ayında açıkladığı verilere göre 49,4 milyar şekel (13 milyar dolar) tutarındaki hükümet harcamalarının devlet gelirlerinin (40,9 milyar şekel) üzerine çıkmasıyla, gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 8,1'ine yükselerek, hazirandaki bütçe açığı oranı olan yüzde 7,6’yı da geçmiş.
Bu bütçenin bir kısmı, Hizbullah’ın kuzeyden yaptığı roket atışları nedeniyle merkeze taşınmak zorunda kalan yaklaşık 60 bin İsraillinin tahliye edilip merkezdeki otellere yerleştirilme masraflarını karşılamakta. Ayrıca, yedek askerlerin göreve çağrılmasından kaynaklanan ödemeler de bütçeye ek bir yük getirmekte.
2024 nisan ayında Amerikan Kongresi'nin onayladığı 14,5 milyar dolarlık fonun bir kısmının İsrail'e verilmesine rağmen, İsrail savaşın başından bu yana artan bir bütçe açığıyla karşı karşıya. Bu ek bütçenin yanı sıra, ABD'nin İsrail'e yıllık 3 milyar doları aşan askeri yardımı da göz önüne alındığında, bu yardımlar olmasaydı bütçe açığının ne kadar büyük olabileceği daha net anlaşılıyor.
Turizm sektöründe çöküş
Turizm, İsrail ekonomisinin önemli gelir kaynaklarından biri. Kudüs, her üç dinin de kutsal şehri. Hristiyanlar açısından Hz. İsa’nın dünyaya geldiği Beytüllahim (İngilizce adıyla Bethlehem) ise Batı Şeria’da bulunmaktadır. Tel Aviv ve Akdeniz kıyısındaki turistik destinasyonlar her yıl çok sayıda turist çekmektedir. Ancak 7 Ekim’den sonra, ülkenin güvenlik durumu yabancı turistler için büyük bir endişe kaynağı haline gelmiştir. Öncelikle birçok havayolu, Tel Aviv’e olan uçak seferlerini iptal etmiştir.
İsrail Merkezi İstatistik Bürosu kayıtlarına göre, 2024'ün ilk altı ayında turizm, bir önceki yıla göre yüzde 75'ten fazla düşüş göstermiştir. İsrail ilgili dönemde 2023'te ilgili dönemde 2,1 milyon turist çekebilmişken 2024’te bu sayı sadece 501 bin 100 olarak gerçekleşmiş. Bu dramatik düşüş; otelcilik, restoran ve turizmle ilişkili hizmet sektörlerinde de büyük kayıplar oluşturmakta.
İşgücü ve üretim üzerindeki etkiler
7 Ekim'den bu yana İsrail’in tek taraflı sürdürdüğü savaş, yalnızca finansal kaynaklar üzerinde değil, aynı zamanda işgücü ve üretim kapasitesi üzerinde de ciddi baskılar oluşturuyor. Cepheye çağrılan yedek askerler, özellikle genç ve çalışma çağındaki nüfusu etkiliyor. Bu durumun sanayi, tarım ve hizmet sektörlerinde üretim kaybına yol açması muhtemel. İsrail, düşük işsizlik oranına sahip bir ülke olduğundan, işgücünden çekilen nüfusun üretimi azaltması beklenebilir. Ayrıca, güvenlik endişeleri sanayi tesislerinin kapanmasına ve ticaretin yavaşlamasına neden oluyor. The Times of Israel'in haberine göre, savaşın ilk 10 ayında 46 bin işletmenin kapandığı bildirildi. İsrail merkezli CofaceBDI danışmanlık şirketine göre, 2025'ten önce bu sayının 60 bine ulaşması bekleniyor.
Ülkenin kuzeyinde, Hizbullah roketlerinden korunmak için işini ve evini bırakıp otellerde kalmaya başlayan yaklaşık 60 bin kişinin de işgücü ve üretim üzerinde olumsuz sonuçlar doğurması öngörülüyor.
İhracat ve uluslararası ticaretin aksaması
Dünya Ticaret Örgütü rakamlarına göre, 2022 yılında İsrail'in toplam ihracatı 76,9 milyar dolar olarak gerçekleşti. İsrail, ürünlerini en fazla Amerika Birleşik Devletleri (20,3 milyar dolar), Çin (5,53 milyar dolar), Filistin (4,6 milyar dolar), İrlanda (3,86 milyar dolar) ve Birleşik Krallık (3,18 milyar dolar) gibi ülkelere satmaktadır. İhracat kalemleri arasında en büyük payı elmas (10,5 milyar dolar), entegre devreler (7,83 milyar dolar), rafine petrol (4,08 milyar dolar), tıbbi aletler (2,51 milyar dolar) ve potasyumlu gübreler (2,31 milyar dolar) gibi ürünler yer almaktadır.
2022 yılında İsrail'in ithalatı 104 milyar dolar olarak gerçekleşti. İsrail'in ithalatı 2017'de 70,6 milyar dolardan 2022'de 104 milyar dolara yükseldi. İsrail'in en büyük ithalat kalemleri arasında elmas (7,3 milyar dolar), otomobil (6,67 milyar dolar), ham petrol (3,73 milyar dolar), rafine petrol (3,7 milyar dolar) ve yayın ekipmanları (2,56 milyar dolar) yer almaktadır. İsrail'in en çok ithalat yaptığı ülkeler sırasıyla Çin (14,4 milyar dolar), Amerika Birleşik Devletleri (11,6 milyar dolar), Türkiye (7 milyar dolar), Almanya (6,46 milyar dolar) ve Hindistan’dır (4,86 milyar dolar).
Türkiye’nin İsrail’in en fazla ithalat yaptığı ülkeler arasında 3. sırada olduğu görülmektedir. Mayıs 2024’te Türkiye’nin İsrail ile bütün ticari bağlarını Gazze’ye yeterince yardım sağlanana kadar kesmesi de İsrail ekonomisi için olumsuz bir gelişmedir.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Amerika Birleşik Devletleri, İsrail ve birkaç ada ülkesi hariç bütün ülkelerin Gazze lehine kararları desteklemesi, İsrail’in bir ticaret partneri imajına da önemli zararlar vermiştir. Bu gelişmelerin, her ne kadar kısa sürede hissedilmese de uzun vadede, uluslararası ticarette de olumsuz yansımaları olması beklenebilir.
İç pazarda talep daralması ve enflasyon baskıları
Savaşın iç tüketim üzerindeki etkileri de derin olabilir. Halkın güvenlik endişeleri, stoklanabilir tüketim harcamalarında artışa buna karşın dayanıklı tüketim mallarında da azalışa yol açabilir. Buradaki net etkinin negatif olduğu ve sonuç olarak iç pazarda durgunluğa yol açtığı çeşitli çevrelerde dile getirilmektedir. Aynı zamanda, savaş sırasında ithalatın zorlaşması ve arz miktarının üretimdeki düşüşle beraber azalması, enflasyonu tetikleyebilir. Savaş az veya çok ama mutlaka enflasyon getirir.
7 Ekim’den önce İsrail’deki birçok inşaatta Gazze’den ve Batı Şeria’dan günlük gelen işçilerin çalıştığı bilinmektedir. Savaş ile beraber bu tip günlük işler tamamen ortadan kalktığı için, İsrail ekonomisi ucuz “Filistinli” işgücünden de mahrum kalmıştır. Bu durum Filistin tarafının yanı sıra İsrail tarafına da zarar vermiştir.
Enflasyon 3. çeyrek rakamlarına göre çok fazla artmasa da gıda ve havayolu hizmetleri fiyatlarında yüzde 15-20 gibi önemli artışlar olduğu ortadadır. Bu etkiler özellikle silahlı çatışmanın bitmesi ile kendini daha çok hissettirebilecektir.
Parasal, fiziksel ve beşeri sermaye çıkışı
Savaş yatırımcı güvenini sarsan bir unsurdur. Yabancı yatırımcılar, savaş riski olan ülkelerde yatırımlarını geri çekme eğilimindedir. Bunun yanı sıra, İsrailli iş insanları ve yatırımcılar da sermayelerini güvenli limanlara yönlendirebilirler. Savaş nedeniyle oluşan sermaye çıkışı, İsrail’in ekonomisine orta ve uzun vadede olumsuz etkide bulunacaktır. The Economist dergisinin haberine göre, İsrail’in bankacılık sisteminden sermaye çıkışı olduğuna dair önemli işaretler bulunmaktadır.
İsrail’in ekonomisinin belkemiği olan teknoloji sektörü, ABD’de yaşayan Yahudi yatırımcılar için önemli yatırımlara ev sahipliği yapıyor. Bu sektör kârlı olmakla beraber, fazlasıyla da mobil. Özellikle AR-GE içeriklerinin başka yere taşınması mümkün. Bu da İsrail ekonomisinin yabancı yatırımcılara olan yumuşak karnı. 7 Ekim’den sonraki savaşın önceki çatışmaların aksine, beklenildiğinden çok daha uzun sürmesi ve hatta yayılma eğilimi göstermesi bu AR-GE projelerinin ülke dışına taşınmasına neden olabilir.
Haaretz gazetesinin İsrail Merkezi İstatistik Bürosu’na dayandırdığı verilere göre, temmuz-ekim 2023 döneminde ülkeden ayrılan 34 bin 500 İsrailli mayıs 2024’e kadar ülkeye geri dönmemiş. Aynı habere göre, ülkeyi terk edenler genellikle daha eğitimli ve seküler İsrailliler. Bu da ülkenin daha çok sağcı grupların etkisi altında kalabileceğine alamet olarak yorumlanabilir. Bu durum aynı zamanda İsrail gibi nüfusu ülkedeki Araplar ile beraber 9,9 milyon olan bir ülke için önemli bir kayıptır.
Bu gelişmeleri teyit eden bir değerlendirme de yakın zamanda Moody’s’den geldi. Moody's, İsrail'in kredi notunu bu yıl ikinci kez eylül sonunda düşürdü. Moody's İsrail hükümetinin uzun vadeli yerel ve yabancı para cinsinden tahvil ihraç notunu A2'den Baa1'e düşürdü. Lübnan'dan gelen tehdidin kısa bir savaşla ortadan kaldırılması da dahil olmak üzere güvenlik seviyesindeki bir iyileşmenin İsrail'in kredi notunu yükseltmek için bir faktör olup olmayacağı sorulduğunda, Moody's bunun pek olası olmadığını belirtti. Çünkü ajans, ülkenin karşı karşıya olduğu uzun vadeli sorunların ortadan kalkmayacağını düşünüyor.
Moody's, İsrail'in kredi notunun çok hızlı bir şekilde tekrar yükselmesini beklemiyor ve ülkenin uzun vadeli güvenlik beklentileri etrafındaki çok yüksek belirsizliğe dikkat çekiyor. İsrail'in belirsiz güvenlik beklentilerinin yanı sıra, derecelendirme kuruluşu, savunma harcamalarının çok daha yüksek olacağını ve kamu maliyesi ile ekonominin önceki beklentilere kıyasla daha zayıf kalacağını öngörerek, büyümenin savaşın 7 Ekim'de patlak vermesinden önceki seviyesine hızlıca geri dönmeyeceğini tahmin ediyor.
Moody’s raporu dikkatle incelendiğinde, İsrail’in yabancı para cinsinden kıdemsiz borçlanma notu Aaa olarak teyit edildi. Çünkü bu enstrümanlar, ABD hükümeti tarafından USAID aracılığıyla sağlanan geri alınamaz bir garantiye sahip. Bunun anlamı, İsrail’in borcunu bir nedenle ödeyemediği durumda, USAID ve dolayısıyla ABD hükümetinin üç iş günü içinde ödeme yapmakla yükümlü olduğudur. Bu da ABD’nin İsrail’e verdiği finansal desteğin bir diğer enstrümanıdır.
İsrail’in yıkılan güvenilirliği
İsrail ordusu, Lübnan’da özellikle Hizbullah üyelerinin kullandığını düşündüğü çağrı cihazlarını patlattı. Bu saldırının Lübnan’a bir kara hareketi öncesi 3 bin 500’e yakın insanın yaralanmasına ve 35 insanın da ölmesine neden olduğu biliniyor. Fakat bu cihazların hepsi Hizbullah üyeleri tarafından kullanılmıyordu. Pazar yerlerinde, hastanelerde de patlayan cihazlar Lübnanlı siviller konusunda İsrail’in herhangi bir kaygısı olmadığını gösterdi.
Batı medyasında bu eylem, dahice bir taktik başarı olarak lanse edildi. Evet belki de kısa vadede Hizbullah’a ciddi zararı olan bir taktikti. Ama ticari amaçla satılan teknolojik aletlerin savaşın bir aracı olarak kullanılmasının uzun vadede başka sonuçları olacaktır.
Çağrı cihazlarının patlatılması, İsrail’in yüksek teknoloji ürünlerine ilişkin ciddi bir güven sorununu gündeme getirecek. Bundan böyle herhangi bir ülke veya tüketici, İsrail’den veya İsrail ile ortaklığı olan bir şirketten aldığı yüksek teknoloji ürünü bir malın içinde bu tarzdan “zamanı geldiğinde aktive edilecek” bir mekanizma olmadığından emin olamaz.
Özellikle hassas iletişim ve güvenlik sistemlerinde kullanılan İsrail’in ihracatında da önemli payı olan semikondüktörlerin hangi amaçlarla İsrail tarafından kullanılacağının bilinememesinin, İsrail'in teknoloji ihracatını olumsuz etkilemesi muhtemeldir.
Ayrıca Batı başkentleri ve üniversite kampüsleri başta olmak üzere dünyanın her yerinde aralıksız sürdürülen İsrail’i kınayan gösteriler, İsrail vatandaşları aleyhine bir iklim oluşturuyor. Savaş bitse de bu “saldırgan”, “kendi çıkarları dışında hiçbir şey düşünmeyen, “uluslararası normları dikkate almayan, Bileşmiş Milletler dahil uluslararası kurum ve kuruluşların kararlarına uymayan” bir devletin vatandaşlığı, kredisi düşen bir vatandaşlık olacaktır. Uzun vadede bu İsrail’e karşı bir güven sorunu oluşturacaktır. Elbette bunun ekonomik bir karşılığı da olacaktır.
Sonuç
İsrail, Gazze’deki katliamını Lübnan’a genişletirken ve İran’ı da çatışmaya dahil etmeye çalışırken, ağır bir ekonomik fatura ile karşı karşıya. Artan askeri harcamalar, turizmdeki çöküş, kapanan firmalar, işgücü daralması, sermaye çıkışı, beyin göçü, üretimde düşüş ve İsrail’in kontrolsüz güç gösterisinin yol açtığı güven kaybı, ülkenin ekonomik büyümesini olumsuz etkiliyor. Bu etkilerin uzun vadede daha da derinleşmesi bekleniyor.
Peki, bu ağır ekonomik maliyet İsrail’i durdurabilir mi? Ne yazık ki, İsrail ABD’den finansal, diplomatik ve askeri destek aldığı sürece, savaşın ekonomik yükünün tek başına İsrail’i ateşkese zorlaması pek gerçekçi görünmüyor. Ancak uluslararası kamuoyunda, özellikle ABD ve Batı toplumlarında, İsrail’in yaptıklarının meşruiyeti daha fazla sorgulanırken, İsrail’in attığı her adımın ekonomilerine olan olumsuz etkilerini daha fazla hissetmesi kaçınılmaz olacak. Bu saldırgan tutum İsrail’e tahmin ettiğinden daha pahalıya mal olacak gibi görünüyor.