Türkiye, Suriye, Suud Hattı

Veysel Kurt
Doç. Dr. Veysel Kurt, Suriye’deki yeni yönetimin bölgesel destek arayışında Suudi Arabistan ve Türkiye ile sürdürdüğü ilişkileri Fokus+ için kaleme aldı. 
Türkiye, Suriye, Suud Hattı
04 Şubat 2025

Suriye’de devrim gerçekleştikten kısa bir süre sonra Suudi Arabistan ile Suriye’nin yeni yönetimi arasında hızlı bir koordinasyon kuruldu. Bu koordinasyonun arka planını, elimizdeki veriler ve ortaya çıkan gelişmelerle bugün yorumlamak artık daha kolay. Her şeyden önce Türkiye’nin devrimci kadrolarla hızlı ve yoğun bir şekilde ilişki kurduğu günlerde, Suriye-Suud hattının canlanması da tesadüf olmasa gerek… 

İki ülke arasında bu ilişkinin kurulması için de iki önemli öncülden bahsedilebilir. Birincisi, Suriye devriminin Suudi Arabistan ve Mısır gibi aktörleri ürkütecek, ‘Arap Baharı’nın yeniden başlangıcı’ benzeri söylemlerle anmamak için azami dikkat edilmesi. Nitekim, Türkiye ve Katar kadar Şara yönetimi de bu ilişkilerden uzak durdu. İkinci öncül ise bu iki aktör arasında sağlıklı bir ilişkinin kurulması için başarılı bir mekik diplomasisi. Bunu da Türkiye ve Katar’ın sağladığını tahmin etmek zor değil.   

Ahmed eş-Şara, yönetiminin yavaş yavaş rayına oturması ile birlikte hızlıca Suudi Arabistan’la ilişkileri yoğunlaştırmaya başladı. Önce Suudi Arabistan’dan bir heyet Suriye’yi ziyaret etti. Bütün gözler Türkiye’nin üzerinde iken Suriye Dışişleri Bakanı, Suudi Arabistan’ın önemli bir ağırlığa sahip olduğu Arap Ligi’ne katıldı. Ardından ilk yurt dışı ziyaretini Suudi Arabistan’a gerçekleştirdi ve ardından Türkiye’ye geldi. Ahmet eş-Şara’nın Cumhurbaşkanı olarak ilan edilmesinin ardından da ilk olarak Suudi Arabistan’ı ziyaret edeceği bilgisi dolaştı ve bu ziyaret geçtiğimiz üç gün içinde gerçekleşti. Suudi Arabistan’da en üst düzeyde karşılandı ve Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’la görüştü. Şara, tıpkı Bakan Şeybani’nin izlediği rotayı takip ederek, bugün de Türkiye’ye geliyor.  

Suriye'nin Suudi Arabistan temasları ve spekülasyonlar 

Suriye Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı Şara’nın Suudi Arabistan’la kurduğu temaslar çeşitli spekülasyonlara neden oldu. Şara’nın çocukluk yıllarının Suudi Arabistan’da geçirmiş olduğundan tutun da ideolojik yakınlığına kadar birçok anlamsız iddia ortalıkta dolaştı. Bu anlamda hızını alamayanlar, Türkiye’nin masa dışında kaldığını ve yeni Suriye’nin patronajının Suudi Arabistan’da olduğunu ifade ettiler. Bu tarz spekülasyonların cevaplanmasına dahi gerek yok. Bunun yerine Türkiye, Suriye, Suud hattındaki hızlı gelişmeleri daha rasyonel bir çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Bunun için bu ilişki trafiğini üç aktör açısından değerlendirmekte yarar var.  

Suriye açısından bakıldığında, yeni Suriye yönetiminin Arap dünyası nezdinde kabul görmesi için güçlü bir Arap devletinin de desteğine ihtiyacı vardı. Mevcut koşullar göz önünde bulundurulduğunda en uygun aktör Suudi Arabistan’dı. Bunun yanı sıra Suriye’deki fiziki yıkımın telafi edilmesi, yeniden imarı ve ekonomik parametrelerin yeniden rayına oturması için gerekli kaynağı sağlayabilecek ülkelerin başında Suudi Arabistan geliyor. Bu ifadeler Suud’un para kaynağı olarak görüldüğü anlamına gelmemeli; doğrudan sağlanacak destek kadar Suriye’nin acil ihtiyaçlar için duyduğu finans desteğinin temininde önemli bir rol oynayacaktır. Örneğin, Suriye için planlanması gereken bir ‘yardım konferansının’ öncüsü olabilir.  

Peki, Suudi Arabistan Suriye’ye bu olası katkılarından nasıl bir fayda temin edecek? Her şeyden önce Arap dünyasının önemli merkezlerinden biri olan Suriye’nin yeniden toparlanmasının öncülüğü, mevcut Suud yönetimi için oldukça önemli bir rol. Suriye’nin, İran’ın etkisine girmemesi, İsrail’le sahip olduğu coğrafi yakınlık nedeniyle sahip olduğu jeopolitik konum da Suudluların hesaba katacağı önemli faktörler.  

Peki, Suriye yönetiminin Suud’la yakınlaşmasının Türkiye’ye ne gibi faydası var? Türkiye böylesine bir payeyi neden Suudi Arabistan’a bıraktı? 

Bunlar tabii ki önemli ve cevap bekleyen sorular. Her şeyden önce Suriye’nin hızlıca bir toparlanma sürecine girmesi, Türkiye’nin de en önemli önceliği. Suriye’den kaynaklı terör tehdidi, sığınmacı meselesi, topraksal ve yönetimsel bütünlüğün sağlanması gibi konular Suriye’nin meselesi ancak Türkiye’ye önemli etkileri bulunan konular. Dolayısıyla yalnızca Suudi Arabistan’la değil, Suriye’nin kalkınmasına katkı sağlayacak her aktörle kurulacak ilişki, Türkiye’nin yükünü hafifletecektir. 

Bıçak sırtı olan ve fakat izaha muhtaç bir başka nokta ise, Halep’e yönelik operasyonun başladığı günlerden itibaren Türkiye’nin uluslararası medyada yer alma biçimi çok da alışıldık bir durum değildi. Devrimi neredeyse Türkiye’nin gerçekleştirdiği yorumları, yalnızca benim şüpheyle karşıladığım bir durum değildi sanırım. Bu tarz yorumlar, devrim gerçekleştikten sonra yeni Suriye yönetimini neredeyse Türkiye’nin vekil aktörü olarak görmeye başladı. Eğer Türkiye bu havayı dağıtacak hamleler yapmasaydı ve uluslararası medyanın çizdiği bu resim çerçevesinde hareket etseydi, bir süre sonra Suriye yönetimini kışkırtacak birçok yazı, yorum, fotoğraf ve karikatürle karşılaşmamız da sürpriz olmayacaktı. Bu yüzden, aradaki ilişkinin bir ast-üst ilişkisi olmadığı başta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan olmak üzere birçok yetkili tarafından dile getirildi.   

Dahası, Fidan’ın ziyareti sırasında hem Türk bayrağının hem de yeni Suriye bayrağının yerleştirilmesi ve oturma düzeni gibi unsurlar, iki egemen devlet arasındaki ilişkiyi sembolize eden diplomatik göstergelerdi. Bundan sonra Türkiye’nin Suriye’ye her türlü yardım ve katkıyı yaparken, kendi çıkarlarını gözetirken bu durumu esas alacağı da aşikar. Ahmet eş-Şara’nın Türkiye ziyaretinin de bu çerçevede gerçekleşeceği şüphesizdir.  

İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un ziyaret kapsamında kullandığı ifadeler tam da buna işaret etmektedir: Altun, Suriye Arap Cumhuriyeti Geçiş Dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın davetine icabetle, 4 Şubat Salı günü Ankara’ya gerçekleştireceği ziyarette Suriye’deki gelişmelerin tüm yönleri ile ele alınacağını, ekonomik toparlanma süreci, sürdürülebilir istikrar ve güvenliğin sağlanması adına atılabilecek adımlar ve uluslararası alanda sağlanabilecek destekler üzerinde durulacağını ifade etti. Bu açıklama, Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin bir spekülasyon konusu olamayacak kadar derin olduğu ve daha da derinleşeceğine dair açık bir işaret.  

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler Haberler
Türkiye’nin Ulusal Kimlik İnşa Tecrübesi ve Bölgesel Etkileri

Türkiye, tarihsel birikiminden beslenen ve Doğu ile Batı’yla ilişkilerini yeniden tanımlayan yeni bir ulusal kimlik ortaya koyuyor. “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” vurgusuyla şekillenen bu kimlik, toplumsal birlik arayışını güçlendirirken…

Milli SİHA’lardan Sonra Sıra FPV Kamikazelerde Skydagger Sahaya Çıkıyor

Türk savunma sanayisi, FPV kamikaze dron alanında geliştirilen SkyDagger ürün ailesini ilk kez BAMEX’25 Fuarı’nda tanıttı. Farklı boyutlardaki modellerle genişleyen ailede, 10 kilogram mühimmat taşıyan Skydagger 15 Plus ve şehir içi operasyonlar için…

Sudan Neden Türklerin Çağrısına Sahip Çıktı? İşte Tarihin Derin Bağı...

Araştırmacı Mehmed Mazlum Çelik, Osmanlı’nın Sudan’la tarihi ilişkilerini ve 1914’teki cihat çağrısına Sudan’dan gelen güçlü desteği, özellikle Ali Dinar ve Senusiler aracılığıyla Türklerin Afrika’daki stratejik etkisini Fokus+ için imceledi.

Odak---Suriye-Stratejik-%C5%9Eantaj-D%C3%B6nemine-mi-Girdi-.jpg

Araştırmacı Usame Ebu Arşid, Suriye’nin ABD ile yakınlaşmasının yeni rejimi nasıl stratejik bir şantaj dönemine sürükleyebileceğini Fokus+ için kaleme aldı.  

Sava%C5%9F-Turistleri--Avrupa_n%C4%B1n-Saraybosna_da-G%C3%B6rmedi%C4%9Fi-Katiller.jpg

Gazeteci Emine Şeçeroviç Kaşlı, Bosna Savaşı sırasında yabancı “savaş turistlerinin’’ sivilleri para karşılığında vurduğu gerçeğini ve bu konuda İtalya’da yeniden açılan soruşturmayı Fokus+ için kaleme aldı.