İsrail’in İran Saldırısı: Zamanlama ve Olası Sonuçlar

Veysel Kurt
Doç. Dr. Veysel Kurt, İsrail’in İran’a sekiz ay sonra yeniden başlattığı kapsamlı saldırı dalgasını Fokus+ için kaleme aldı.
İsrail’in_İran_Saldırısı_Zamanlama_ve_Olası_Sonuçlar-Doç._Dr._Veysel_Kurt.jpg
16 Haziran 2025

İsrail yine bölgeyi ateşe atacak hamleler yapmaya devam ediyor. Gazze’deki soykırımın yanı sıra Lübnan, Yemen, Suriye ve Irak’a yönelik saldırılarla birlikte, sekiz ay sonra İran’a karşı yeniden başlattığı kapsamlı operasyon dalgası; ölçeği, etkisi ve doğurabileceği sonuçlar itibariyle, bölgesel bir savaşı tetikleyebilecek ve küresel ölçekte ekonomik istikrarsızlığa yol açabilecek nitelikte.

Nisan ve Ekim 2024’te İsrail’in saldırıları ile başlayan çatışma döngüsü İran’ın büyük çatışmadan kaçınma stratejisi nedeniyle sönümlenmişti. İsrail bu sefer daha öncekilerle kıyaslanmayacak ölçüde kapsamlı ve hesap edilmiş oldukça etkili bir saldırı dalgası başlattı. Genel Kurmay Başkanı, Devrim Muhafızları Komutanı ve Hava Kuvvetleri komutanı başta olmak üzere en üst düzeyde askeri yetkililer, nükleer tesisler, savunma sistemleri ve bilim adamlarını hedef alan saldırılar, İran’da şok etkisi oluşturdu. Günlerdir konuşulmasına ve İran’ın da hazırlık yapmasına rağmen ancak 18 saat sonra cevap vermeye başlamasının sebebi de buydu. İran’ın beklenenden daha sert bir cevap verdiğini not etmek gerekiyor.  

Saldırı zamanlaması itibariyle oldukça iyi hesaplanmış ve birçok hedefe yönelik olarak gerçekleştiği açık. Vurduğu hedeflere bakınca İsrail’in temel hedefinin İran’ın nükleer kapasitesini yok etmek ve İran’ı askeri ve yönetimsel olarak felç etmek olduğu anlaşılıyor.  

Neden şimdi?

Saldırının zamanlaması da tesadüf değil.  

İsrail, Hamas’tan daha büyük bir tehditle karşı karşıya gelmeyi seçerek hem kendi kamuoyu hem de ABD nezdinde bir varlık mücadelesinde olduğunu gösterdi. Böylece yüzbinlerce insanın Gazze’deki soykırıma destek olmak için yürüyüşe geçtiği bir dönemde Gazze’de işlediği cürümleri unutturma fırsatı da elde etmiş oldu.  

İkincisi İran’ı zayıf yakaladığını düşündüğü bir anda gerçekleştirdi. Geçtiğimiz aylarda Lübnan’da Hizbullah’ı; Suriye’deki milislerini ve Yemen’deki Ensarullah’ı vurarak İran’ı bölgeye yayılmış olan örgütsel desteklerden mahrum bırakmıştı. Böylece İran’la karşı karşıya kaldığında Lübnan, Suriye, Irak ya da Yemen’den gelecek saldırılardan emin oldu.  

Üçüncüsü İran’ın nükleer çalışmalarının hız kazandığı bir dönemde İran’ın nükleer kapasitesine ciddi bir darbe indirmiş oldu. Daha önemlisi ise, ABD’nin İran’la masaya oturduğu ve müzakerelerin bıçak sırtı da olsa devam ettiği bir atmosferde saldırıyı gerçekleştirdi. İsrail, “İran’ın nükleerden arındırılmasının yalnızca askeri yöntemle mümkün olduğu” argümanını tahkim etmekle kalmadı, ABD’yi de bu argümanın peşine takmayı başardı. Artık müzakere masası devam ederse bile masada yara almış ve nükleer kapasitesi vurulmuş bir İran olacak.  

Bu faktörler açısından bakıldığında İsrail önemli avantajlar elde etmiş görünüyor. Öte yandan İsrail’in kayıpları da azımsanacak düzeyde değil. Her şeyden önce saldırgan bir devlet olduğunu ve tehdit hissettiği anda askeri kapasitesini harekete geçireceğini bir kez daha tescilledi. Bu davranış tarzı bugüne kadar İsrail’e bir maliyet üretmediyse, bu durumun kaynağı ABD desteği ve bölge ülkelerinin güçsüzlüğü/çaresizliğinden başka bir şey değil. Ancak İsrail’le ister müttefik ister hasım olan her bir aktörün İsrail’e bakışı aynı.  

İkincisi İsrail, Hamas’tan sonra İran tarafından da vurulmuş oldu. Adeta bir refah ve güvenlik adası olarak pazarlanan İsrail’in kendi halkını koruma noktasındaki vaatlerinin çok gerçekçi olmadığı ortaya çıktı. Bugüne kadar dünyanın farklı bölgelerindeki Yahudileri İsrail’e çekmek için türlü propagandalara başvuran İsrail yönetimi, Netanyahu’nun ağzıyla vatandaşlarına “bedavaya güvenlik yok, gerektiği kadar sığınaklarda yaşayacaksınız” mesajı veriyor. Öte yandan rejime karşı ciddi anlamda hoşnutsuzluk hisseden İran kamuoyu arasında bile dayanışmanın arttığı görülüyor. Dahası, İsrail’in Gazze’deki soykırımı nedeniyle İran karşıtı olan bölgesel aktörler ve kamuoyu bile İsrail’in ciddi bir yara almasını arzu ediyor.  

Üçüncüsü, İsrail’in ABD ve özelde Trump yönetimi için ağır bir maliyet oluşturmaya devam etmesi. “Savaşları bitireceğim” diyerek Başkan seçilen Trump, kucağında ABD’nin de içine çekilebileceği daha büyük savaş buldu. İran beklenenden daha sert bir karşılık verdiği için savaş tırmanarak devam ediyor. Tırmanma, ABD yönetiminin savaşı dizginleyemeyeceği bir noktaya ulaşma ihtimalini de artırıyor.  

ABD’nin operasyonda önemli bir rolünün olduğunu açıkça dile getirmesine rağmen İran şimdilik ABD operasyon dışındaymış gibi davranıyor. Ancak, ABD’ye de maliyet üretmek istediğinde elindeki tek koz bölgeye yayılmış ABD üslerine saldırı düzenlemek değil. Hürmüz boğazını ya da Husiler eliyle Babül Mendeb’i kapatması, zaten yükselmekte olan petrol fiyatlarını ciddi anlamda yükseltecektir. Bu bile ABD yönetimi ve Körfezdeki müttefikleri üzerinde önemli bir baskı oluşturmaya yetecektir.  

Yakın gelecek için senaryolar  

Beş gündür gittikçe tırmanan çatışmaların nasıl devam edeceği sorusu, en fazla tartışılan soru durumunda. Bu anlamda çatışmanın yoğunlaşıp yoğunlaşmayacağı, daha geniş bir alana yayılıp yayılmayacağı, İsrail’in İran’ın askeri kapasitesini hedef almakla mı yetineceği yoksa rejim değişikliğini zorlayıp zorlamayacağı gibi sorular da tamamlayıcı nitelikte. Bu sorulara cevap verebilmek için tarafların seçeneklerine bakmak gerekiyor.  

İsrail, başladığı işi bitirmek için savaşı mümkün olduğunca yoğunlaştırmak istiyor. Saldırıyı başlattığı gün Netanyahu, İran’ın nükleer ve balistik kapasitesini hedef göstererek, iki haftalık süre zarfından bahsetmesi de bu anlamda bir veri. Ayrıca savaş uzadığı ve yoğunlaştığı ölçüde ABD’nin desteğini alması mümkün olacak. Ancak ABD yönetiminin İsrail’e destek olmasına rağmen aynı pozisyonda olmadığı açık. 

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu

ABD yönetimi de İran’ın nükleer silah ya da ABD güçlerini doğrudan vurma kapasitesine ulaşma noktasında İsrail’le benzer kanaatler sergilese de ilk tercihi savaş değil. Hele uzun ve ekonomik maliyetler üreten bir çatışma döngüsünü istediğini ifade etmek oldukça zor. Buna rağmen ABD yönetiminin İsrail’in ‘endişelerini’ karşılamak için İran’ı müzakere masasına çekmesi çok bilinmeyenli bir denkleme dönüşmüş durumda.  

İran açısından bakıldığında ise resim daha berrak. İran’ın seçenekleri bir an önce nükleer silaha sahip olmakla, savaşın maliyetlerine katlanmamak için nükleer çalışmalardan vazgeçmek arasındaki bir sarkaca yerleşmiş durumda.  

İsrail’in ağır saldırısı İran’da bu düşünceyi savunanların elini güçlendirmiş durumda. Zaten yenilenmesi gereken üst düzey askeri bürokrasi, bu anlamda nükleer programdan taviz vermek istemeyenleri ön plana çıkarabilir. Ancak bu seçenek İran’ı uzun yıllar boyunca siyasi ve ekonomik açıdan daha fazla yoracak, dahası ABD’nin de askeri yöntemi benimsemesine yol açacaktır.  

Nükleerden tamamen vazgeçmek de İran’ın kırmızı çizgisi durumunda. İran nükleer iddiadan hele barışçıl amaçlarla nükleer kapasiteye ulaşmaktan asla vazgeçmek istemiyor. Zaten ABD heyeti ile müzakereleri zorlaştıran temel unsur da ABD’nin ani bir kararla uranyum zenginleştirmeyi tamamen durdurmak için İran’a dayatmada bulunmaya başlamasıydı. İran’ın da bunu reddetmesi ile İsrail saldırısının köşe taşları döşenmeye başlandı. Önce Atom Enerjisi Kurumu alelacele bir açıklama ile İran’ın taahhütlerini yerine getirmediğini bildirdi. Ardından ABD, müzakerelerin anlamsızlaşmaya başladığına ve İsrail’den ise askeri seçeneği dile getiren açıklamalar gelmeye başladı ve nihayetinde perşembe gecesi saldırıyı başlattı.  

Mevcut tablo, tarafların müzakere masasından oldukça uzak düştüğüne işaret ediyor. Ancak hem ateşkes hem de kalıcı anlaşma için bir şekilde ikna edilmesi zor olan taraf İsrail.  

Bunun da iki yolu var: İran’ın bütün dezavantajlarına rağmen masaya ciddi bir yenilgi ile oturmayacağını gösterecek şekilde İsrail’e beklediğinden daha sert cevaplar vermesi ya da ABD’nin tarafları müzakere masası için zorlamayı temel seçenek olarak kabul etmesi.  

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler Haberler
250717ZK_Web_-_Suriye%E2%80%99de_Ge%C3%A7i%C5%9F_S%C3%BCrecinin_Sanc%C4%B1lar%C4%B1-Erdem_Ozan (1).jpg

Büyükelçi Erdem Ozan, Suriye’de Baas rejimi sonrası başlayan geçiş sürecini ve İsrail’in gerçekleştirdiği saldırının ardından beklenen olası gelişmeleri Fokus+ için kaleme aldı.

NATO Patriot Sistemlerinin Ukrayna'ya Sevkiyatı İçin Hazırlıklar Sürüyor

NATO'nun Müttefik Kuvvetler Avrupa Komutanı ABD'li General Alexus G. Grynkewich, Patriot hava savunma sistemlerinin en kısa sürede Ukrayna'ya ulaştırılması için hazırlıkların sürdüğünü söyledi. Grynkewich, barışçıl bir çözüm gelse bile…

Suriye Cumhurbaşkanı Şara İsrail'in Bizi Bölmeye Yönelik Her Girişimini Aşacak İradeye Sahibiz

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, İsrail'in ülkeyi bölmeye yönelik girişimlerine karşı duracak iradeye sahip olduklarını belirterek, Dürzi topluluğunun devletin himayesinde olduğunu ve onları dış güçlere çekmeye yönelik her türlü girişimi…

Trump’tan Gazze Açıklaması “Bazı İyi Haberlerimiz Var”

ABD Başkanı Donald Trump, Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile görüşmesi öncesinde, "Gazze konusunda bazı iyi haberlerimiz var." dedi. Açıklama, Doha’da süren ateşkes ve esir takası müzakereleri devam…

Ordu Çekiliyor, İsrail Vuruyor Suriye’de Tansiyon Düşmedi

13 Temmuz’da başlayan çatışmaların ardından Süveyda’da hükümet ile yerel gruplar arasında dün sağlanan ateşkesin ardından ordu birlikleri kentten çekilmeye başladı. Ancak İsrail’in düzenlediği hava saldırıları, bölgedeki gerilimin sürmesine neden oluyor…