ABD’den Avrupa’yı Rahatsız Eden Mesaj: Sykes-Picot


ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve aynı zamanda Trump’ın Suriye özel temsilcisi olan Tom Barrack, Avrupa’nın Suriye ve Orta Doğu politikasına ilişkin Sykes-Picot anlaşmasına referans vererek çok ilginç bir açıklama yaptı. Açıklama aynı zamanda ABD Büyükelçiliğinin resmi sosyal medya hesaplarından yayınlandı. Açıklamanın en ilginç noktası Sykes-Picot’un Suriye’yi emperyal çıkarlar uğruna böldüğüne, bunun nesiller süren maliyetlere neden olduğuna ve Batılı müdahaleciliğinin sona erdiğine işaret ettiği kısmıydı. Barrack ayrıca, ABD’nin bu sefer askeri müdahale, hayali sınırlar ya da ders vererek değil, Türkiye, Körfez ülkeleri ve Suriye halkı ile iş birliği içinde güvenlik ve refahı destekleyeceğini ifade etti.
Nedir bu Sykes-Picot?

İngiliz Dışişleri Bakanı Mark Sykes ve Georges Picot’un adını taşıyan anlaşma, Birinci Dünya savaşının devam ettiği yıllarda, 1916’da Anadolu ve Ortadoğu topraklarının İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya arasında paylaşımını yapan gizli bir anlaşmadır. Avrupalı güçlerin “Osmanlı çökerse toprakları nasıl paylaşılacak” sorusu da bu anlaşmayla cevap bulmuştur. Ancak İstiklal Savaşı başarıya ulaşınca, Anadolu topraklarının paylaşımı akim kaldı. 1917 devrimi nedeniyle savaştan çekilen Rusya ve sonrasında İtalya, anlaşmadan çekilse de İngiltere ve Fransa anlaşmayı sürdürdü.
Anlaşma ana hatlarıyla bugünkü Irak, Ürdün ve Körfez bölgesi İngiltere’nin; Suriye ve Lübnan ise Fransa’nın etkisinde kalmasını öngörmekteydi. Filistin’in uluslararası bir yönetimin inisiyatifine bırakılması öngörülse de 1947 yılına kadar İngilizlerin kontrolünde kaldı. Rusya kendisine de bildirilen anlaşmayı Rus Devriminden sonra, 24 Kasım 1917’de Troçki’nin imzasıyla İzvestiya gazetesinde ifşa edince gizliliği kalmadı ve uluslararası kamuoyu anlaşma hakkında bilgi sahibi oldu. İngiltere ve Fransa’nın savaştan sonra kontrol ettiği bölgelere bakınca bu anlaşma ile uyumlu bir tablonun ortaya çıktığını ifade etmek mümkün.
Yine de İngiltere ve Fransa anlaşmaya rağmen birbirleriyle kıyasıya mücadele etmeye devam ettiler. Örneğin İngilizler Fransa’ya bıraktıkları bölgelerin önemli bir kısmını Şerif Hüseyin’e de vadederek oğlu Faysal’ı Suriye’nin yeni kralı olarak tanıdılar. Buna karşın Fransa Suriye’yi kontrol etmek amacıyla harekete geçti ve on gün süren askeri çatışma sonucunda Suriye’yi kontrol altına aldı. Suudi Arabistan’ı Şerif Hüseyin’e, Ürdün’ü de oğlu Abdullah’a teslim eden İngiltere, Faysal’ı da Irak’ın yeni Kral’ı olarak ilan etti.
Fransa, Suriye’de yediği kazığın acısını unutmayarak 1940’lı yıllar boyunca Filistin topraklarında İngiliz güçleri ile çatışan Yahudi örgütlere askeri destek sağladı. Yeri gelmişken konu ile ilgili daha ayrıntılı bilgilere ulaşmak isteyenlere -her ne kadar İngiliz perspektifinden yazılmış olsa da- Türkçeye “Kırmızı Çizgi” olarak çevrilen James Barr tarafından yazılan Red Line in The Sand kitabını öneririm.
Tom Barrack’ın zamanlaması
Tom Barrack’ın yukarda kısaca özetlediğim açıklamayı, Ahmed Şara ile görüşmesinin ardından yapması hiç tesadüf değil. Barrack, Şara ile yaptığı görüşmenin ardından Suriye yönetimiyle vardıkları anlaşmanın içeriğini de yansıtmıştı. Yaptırımların 180 günlüğüne kalkmasıyla Körfez ülkelerinin yardım ve yatırım paketlerinin önünün açılması, buna karşın ABD vatandaşlarının serbest bırakılması, DEAŞ’la mücadele ve İsrail’le ilişkiler konusunda Suriye yönetiminin attığı adımları takdir ettiğini ifade etmişti. Amerikalı şirketlerin de ayrıca Suriye’de yatırım yapma niyetini açıklamıştı.
Tom Barrack, Şara ile görüşme sonrasında yaptığı bu açıklama ile ABD’nin Suriye’ye yönelik ilgisini açıkça beyan ederken, sosyal medyadan bugün Sykes-Picot’a referans vererek sarf ettiği sözler ise Avrupa ile Suriye’de ve daha geniş bağlamda Orta Doğu konusunda ayrıştıklarına işaret ediyor. Barrack, Suriye’deki partnerlerini sayarken Avrupa’yı dahil etse de esas vurguyu Türkiye ile Körfez ülkelerine yapıyor.
Ayrıca Fransız şirketlerin Şara yönetimi ile imzaladığı anlaşmalar ve 20 Mayıs’ta İngiltere Başbakanı Starmer, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Kanada Başbakanı Carney’in İsrail’e karşı imzaladığı bildiriyi de dikkate almak lazım. Bu bildiri ile ilgili geçen hafta Fokus Plus’ta yazdığım yazıda Avrupa+Kanada ile ABD arasında Ortadoğu’nun yeniden nasıl şekilleneceği konusunda önemli bir ihtilaf olduğunu iddia etmiştim. ABD Büyükelçisinin açıklaması bu iddiayı doğrular nitelikte. Dahası, küresel kavgada Çin’e yanlayan bir Avrupa’nın Ortadoğu’da işinin zor olacağını da deklare etmiş oldu.
ABD nasıl bir Orta Doğu istiyor?
Tom Barrack, Orta Doğu ve özelde Suriye’deki karmaşaya ilişkin Sykes-Picot’a işaret ederek İngiltere ve Fransa’yı suçlarken bir yandan II. Dünya savaşından sonra ABD’nin Orta Doğu’da kurduğu hegemonyayı gözden kaçırıyor. İsrail’in bölgede bir devlet olarak kurulmasını tamamlamasındaki ABD’nin rolü kendisine günah olarak yeter. Bunun yanı sıra 1958’de Lübnan’a asker yığmaktan 1967 ve 73 savaşlarındaki ABD’nin rolüne; 1991 Körfez savaşından 2003’teki Irak işgaline; Arap isyanlarının bölgesel karmaşaya dönüşmesinden İsrail’in Gazze’deki soykırıma kadar birçok örneği sıralamak mümkün.

Orta Doğu’ya dair birçok ezberin bozulduğu, dengelerin değiştiği bir düzlemde ABD’nin nasıl bir Suriye ve nasıl bir Orta Doğu istiyor sorusu da anlam kazanıyor. Bu soruyu tamamlayıcı birkaç soru ile yazıyı tamamlayalım. İsrail’in Filistin topraklarındaki işgali konusunda nasıl bir inisiyatif alacak? İbrahim Anlaşmaları ile Körfez ülkelerini ve İsrail’le ilişkilerini yeniden dizayn ederken neyi esas alıyor? Bölgesel güçleri birbirleri ile dengeleme politikasından vazgeçecek mi? Bölgeyi dizayn etmek için askeri darbe ya da iç savaşları körükleme politikasından vazgeçtiğine dair bir garanti var mı?
Bu soruların her birinin cevabı belli aslında. Nihai olarak küresel düzlemde, Çin’le yürüteceği sert rekabette yanında olacak; bölgesel düzlemde ise eskiden İsrail’in güvenliği diye adlandırılan artık İsrail’in güvenlik içinde topraksal genişlemesini garantiye alacak bir dizayn peşinde olduğunu söylemek mümkün. Trump’ın ile Netanyahu arasındaki gerginlik ya da Gazze’deki soykırımda ateşkes görüşmelerini yürütmesi bu algıyı değiştirmeye yetmiyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Almanya’da yapılan bir araştırma, İsrail’in Gazze Şeridi’nde gerçekleştirdiği saldırılara karşı çıkan Almanların oranının arttığını ortaya koydu. Katılımcıların yüzde 65’i İsrail’in saldırılarını onaylamazken, yüzde 73’ü bu eylemleri soykırım olarak…

ABD Merkez Komutanlığı, İsrail’in İran’a yönelik saldırıları sonrasında, olası bir İran misillemesine karşı Orta Doğu’daki uçaklarını yeniden konumlandırdı ve Katar’daki El-Udeid Hava Üssü’nde bulunan pistleri boşaltarak, bölgeye ek kan sevkiyatı yaptı.…

Doç. Dr. Zeynep Burcu Uğur, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının bölgedeki ekonomik ve jeopolitik etkilerini, İran’ın nükleer programının stratejik önemini ve savaşın olası sonuçlarını Fokus+ için kaleme aldı.

İslam Kalkınma Bankası (İKB) ile Hazine ve Maliye Bakanlığı arasında imzalanan 740 milyon dolarlık finansman anlaşması, İstanbul’daki kamu hastanelerinin güçlendirilmesi ve deprem bölgesindeki eğitim yatırımlarının desteklenmesi için kullanılacak.…