Dünya çok kırılgan dinamiklerin öne çıktığı bir dönemden geçiyor. Belki de daha doğru ifade etmek gerekirse, bugüne kadar asimetrik, inorganik ve yapay olarak süregelmiş ezberler ve dayatmalar gün yüzüne çıkıyor. Bu sancılı süreçten hiç kimse, hiçbir devlet müstesna değil, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) de buna dahil.  

5 Şubat 2025’te yine Fokus+ için kaleme aldığım makalemde de ifade ettiğim gibi, İsrail’i Gazze soykırımına rağmen sınırsızca desteklemenin ABD açısından ağır bir bedeli getirebileceği günlerdeyiz. Özellikle İsrail-İran arasındaki savaşın ilk gününde ABD’den gelen “biz müdahil olmadık” minvalli açıklamalar da bunun ABD tarafından da fark edildiğini gösteriyor. Hatta ABD’nin İran’a ait nükleer tesisleri bombalayarak ateşkesi kendisinin sağlaması ve Katar’daki üssüne yönelik İran saldırısına rağmen ciddi bir tepki ortaya koymaması da bununla ilişkilendirilebilir.  

Bu son süreçte tanık olduğumuz olaylar ise iki mesele ile direkt alakalı olabilir. Normal şartlarda bırakın bombayı, İsrail’e taş düşse Orta Doğu’yu yakmaya yeltenebilecek ABD’nin, Tel Aviv’e ve İsrail’in münferit bölgelerine İran füzeleri yağdıktan sonra sürece müdahil olması, ABD’de Trump’ın temsil ettiği kurumsal hafızanın İsrail’e yönelik olarak ikili ilişkileri yeniden tanımlama niyetinin beyanı olabilir. Bir diğer ihtimal ise, ABD’nin İsrail ve İran’ın birbirine beklenmedik boyutta verdiği hasarla Orta Doğu’da kurgulamak istediği düzeni sağlayacak dengenin oluşmasını beklemesidir. 

Sebebi her ne olursa olsun, Trump’ın ilk başkanlık döneminden bugüne İsrail ve hassaten Netanyahu ile alakalı farklı bir yaklaşımı olduğu net. Çünkü bugüne değin ABD’nin kendisine ait olmayan ama İsrail’i desteklemek adına girdiği savaşları sorgulayan ciddi bir kitle de mevcut. Bunun ABD’de ve Trump’ın yeni döneminin dinamiklerinde de yansıdığını söylemek, tarihsel kötü tecrübeler ve günümüz gelişmeleri doğrultusunda mümkün. Nasıl mı?

Trump’ın söylemleri

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Donald Trump

Trump’ın seçim sürecinde kullandığı bazı söylemlerindeki detaylar bu bağlamda incelemeye değer. Her ne kadar Trump’ın diplomatik nezaketle uyuşmayan üslubu genelde galebe çalsa da aslında dile getirdiği bazı meseleler arkası boş gündelik sloganlardan ibaret değil. Hatta İsrail’de Netanyahu tarzındaki siyasete bir mesaj hüviyetinde dahi okunabilir. Resmi tarihte kendisine fazla yer bulamayan ama meşru tarih okumasıyla farkına varılabilecek bazı nüanslar bu doğrultuda mevcut.  

Örneğin Trump’ın diline seçim kampanyası sürecinde pelesenk olan “Kennedy suikastını aydınlatma” iddiası, esasen direkt olarak İsrail’de Netanyahu tarzı ABD’ye karşı üstenci bakan kliklere yönelik bir mesaj olabilir mi? Nitekim Kennedy’nin İsrail’e ait Dimona nükleer tesisinin denetlenmesi hususundaki ısrarı yüzünden yine bu tarz klikler tarafından hedef alındığına yönelik çokça bilgi, analiz, iddia mevcuttur. Peki ABD-İsrail gibi iki kadim müttefik arasında uranyum hırsızlığı olmuş mudur? Olmuşsa, tüm krizlere rağmen neden üzeri kapatılmış, İsrail ABD’den kaç yüz kilo uranyum çalmıştır? Nixon Yahudilerle alakalı neden oldukça kuşkucudur ve Watergate skandalının arkasında kim vardır? Truman Amerikalı Yahudiler için “ülkemize sadık değiller” demiş midir?

Evet, bu ve bu tarz olaylar ABD ve İsrail gibi iki büyük müttefik olarak telakki ettiğimiz ülkeler arasında yaşanmış, çoğu olayın üzeri kapatılmış, ABD’nin önceliklerini ve politikalarını ABD merkezli ele alarak İsrail’e eleştiriler yönelten siyasiler ABD’de bedel ödemiştir. Trump’ın dilinden düşmeyen Kennedy suikasti mevzusu, “ABD’yi ABD’lilere geri verme” retoriği, Epstein dosyasına dair yaptığı vurgu ve devletin içerisinde ‘tasfiye’ edeceğini söyleyip durduğu binlerce kişi, bence İsrail’de Netanyahu tarzı kliklere yönelik bir mesajdır.  

Nitekim Trump yanlısı Heritage Foundation’un İsrail ile ilişkileri yeniden düzenlemeye ve dengelemeye yönelik raporu da bunu doğrular niteliktedir. Aynı rapor, sözde Abraham Anlaşmaları’nın genişletilmesi vesilesiyle ABD’nin Ortadoğu’daki yeni dönem stratejilerini şekillendirmesini tavsiye etmektedir. Fakat bunun İsrail’deki mevcut rejimle yapılması mümkün değildir.  

Bu yazıda ABD’yi bir mağdur, belirli lobilerin etkisindeki “masum melek” gibi gösterme gibi bir kaygı gütmediğimi ve ömrümün sonuna kadar asla gütmeyeceğimi bildirmek isterim. Burada ifade etmeye çalıştığım mesele, ABD’nin içerisinde ABD’den ziyade İsrail’i önceleyenlerin, ABD’yi kendi çıkarları ile alakasız savaşlara sürükleyerek dış politikada zora sokanların artık ABD’de dahi sorgulanmaya başladığını ifade etmektir.  

Bu sorgulama başarılı olur ya da olmaz, Trump bu süreci sağ salim atlatabilir ya da atlatamaz, bilemeyiz. Ancak normal şartlarda Tel Aviv’e taş düşse dünyayı yakma potansiyeline sahip ABD’nin, 12 gün İsrail’e füzeler düşerken seyredip en sonunda kendisinin ateşkesi sağlaması, bence İsrail’de bahsettiğim o kliğe yönelik bir dengeleme stratejisinin parçasıdır.  

Çünkü ABD 2000’li yıllardan beri kan gölüne çevirdiği, Gazze’deki son soykırımla beraber halkları nezdinde tamamen reddiye yemek üzere olduğu Orta Doğu’da var olabilmek, Çin ile olası büyük bir rekabet sürecinde bu bölgede var olabilmek istiyorsa, Netanyahu’dan kurtulmak zorunda.  

Bunun sulh ile mi, Netanyahu’ya yönelik ‘onurlu bir çıkış’ ile mi, siyasi veya askeri bir isyan/suikast ile mi olacağını kestirmek elbette zor. Ancak, ABD’nin, Trump’ın deyimiyle bu bölgedeki ve dünyadaki savaşları bitirme mottosuyla ilerlemeye çalıştığı yeni süreç, Netanyahu ile mümkün değil. Abraham Anlaşmaları’nın genişletilmesi önündeki en büyük en gel, bu bağlamda, belki İran’dan da önce İsrail’deki Netanyahu rejimi.  

Latince deyim; “Abyssus abyssum invocat”, “uçurum uçurumu doğurur” anlamına gelmektedir. Şayet ABD, Netanyahu ve türevi uçurumlardan sağ çıkamazsa, Orta Doğu’da liderlerine kabul ettirdiği Abraham Anlaşmalarını asla Ortadoğu halklarına kabul ettiremez. Netanyahu rejimi ile dünyanın en nefret edilen ülkesi haline gelen İsrail’de, Netanyahu önce Siyonist olmayan Yahudileri, akabinde ABD’yi mağdur eden bir yük haline gelmiştir. Bu doğrultuda, bölgedeki vahşet dolu politikalarına devam etmek adına tüm gerekçeleri elinden alınmış Netanyahu, ABD’den onurlu bir çıkış almaya mı odaklanacak, yoksa Trump’a karşı yeni kozlar kullanarak daha da mı marjinalleşecek, göreceğiz.