08 Eylül 2025
Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), 1991 yılında SSCB’nin çökmesi sonucu oluşan ABD eksenli tek kutuplu dünya düzenine karşı, 20. yüzyılın sonlarında uluslararası sistemde artan jeopolitik gerilimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
ŞİÖ’nün kuruluş temelleri, 1996 yılında Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan arasında imzalanan anlaşmalarla atılmış ve bu beş ülke tarafından “Şanghay Beşlisi” adıyla anılan bir işbirliği mekanizması oluşturulmuştur. Başlangıçta sınır güvenliği ve bölgesel istikrar gibi kavramlar çerçevesinde güvenlik alanında işbirliklerini hedefleyen bu yapı, 2001 yılında Özbekistan’ın da katılımıyla kurumsal kimlik kazanmış ve “Şanghay İşbirliği Örgütü” adını almıştır.
ŞİÖ kurulduğundan itibaren bölgesel güvenlik anlayışını ön planda çıkarmakla birlikte, zamanla kuruluş amacına dair yorumlar farklılık kazandı. ŞİÖ her ne kadar Batı ve Batının NATO gibi kurumlarına karşı pozisyon alan bir örgüt olmadığını iddia etse de esas hedefinin özellikle NATO başta olmak üzere Batılı ittifakların bölgedeki ve küresel etkisini sınırlamak olduğu görülmektedir.
Zira geçen zaman içinde örgüt yalnızca güvenlik odaklı bir yapılanma olmaktan çıkmış, siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda da işbirliğini geliştiren çok yönlü bir örgüt haline gelmiştir. 21. yüzyılın ikinci on yılında ikili ilişkileri dostluk çerçevesine henüz kavuşamayan Hindistan ve Pakistan’ın katılımıyla üye sayısı genişlemiş, daha sonra İran ve Belarus’un da dahil olmasıyla örgüt on üye devletten oluşan, dünya nüfusu ve üretiminin yarısına yakını oluşturan bir yapıya kavuşmuştur.
Bunun yanı sıra Moğolistan ve Afganistan örgütte gözlemci statüsünde yer almakta, Türkiye dâhil olmak üzere toplam on dört ülke ise “diyalog ortağı” sıfatıyla ŞİÖ toplantılarına katılmaktadır. Diyalog ortağı sıfatıyla ŞİÖ ile hareket eden ülkeler arasında Azerbaycan, Ermenistan, Mısır, Katar, Bahreyn, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Nepal, Sri Lanka, Kamboçya, Myanmar ve Maldivler bulunmaktadır. Dolayısıyla ŞİÖ, kuruluşundan itibaren geçen çeyrek yüzyıl içerisinde bölgesel bir güvenlik platformu olmaktan öte işlevlere sahip olmuştur. Böylece ŞİÖ, Asya merkezli olarak çok geniş bir coğrafyada siyasi, ekonomik ve kültürel etkileri olan uluslararası bir örgüt kimliği kazanmıştır.

Uluslararası İlişkilerde Yeni Denge Unsuru: Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ)
Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) kuruluşu ve gelişimi, uluslararası ilişkiler disiplininde farklı kuramsal yaklaşımlar çerçevesinde değerlendirilebilir. ŞİÖ’nün kuruluşu, özellikle NATO ve ABD öncülüğündeki Batılı ittifakların etkisini sınırlama amacıyla Çin ve Rusya tarafından ortak bir inisiyatifin sonucunda gerçekleşmiştir. Bu durum realist teorinin ileri sürdüğü güç dengesi anlayışını yansıtır. Orta ve Güney Asya’daki enerji kaynakları ve stratejik konumlar dikkate alındığında, ŞİÖ üyelerinin bölgesel jeopolitik çıkarlarını koruma ve Batı’ya karşı denge unsuru oluşturma arayışı belirginleşmektedir.
ŞİÖ’nün kuruluş amacı ve bugün geldiği konumu en iyi açıklama imkanı inşacı yaklaşım ile mümkündür. İnşacı yaklaşım açısından ŞİÖ, Batı merkezli norm ve değerlerin karşısına çok kutupluluk, egemenlik ve içişlerine karışmama ilkeleri üzerinden alternatif bir normatif çerçeve geliştirmektedir. Üye, gözlemci ve diyalog ortağı ülkelerin Batı dışı dayanışma vurgusu, örgütün kimlik inşası yönünü ortaya koymaktadır.
Öte yandan ŞİÖ üyelerinin son yıllarda daha belirgin bir şekilde görüldüğü gibi yalnızca güvenlik değil, ekonomik, kültürel ve siyasi alanlarda da işbirliği hedeflemesi, liberal teorinin öne çıkardığı kurumsallaşma ve karşılıklı bağımlılık argümanlarıyla uyumludur. Bu bağlamda Hindistan ve Pakistan gibi tarihsel rekabet içindeki iki ülkenin aynı platformda bulunması, çatışmaların yumuşatılması ve diyalog kanallarının açılması bakımından önemli bir örnek teşkil eder.
Kısacası, ŞİÖ hem realistlerin işaret ettiği şekilde bir güç dengesi aracı, hem liberallerin öne çıkardığı anlamda işbirliğini kurumsallaştıran bir yapı, hem de inşacıların dikkat çektiği biçimde alternatif norm ve kimlik üreten bir oluşumdur. Bu çok boyutlu yapısı sayesinde ŞİÖ, Batı merkezli uluslararası düzenin sorgulanmasına katkıda bulunan ve bölgesel bir platform olarak ortaya çıkmasına rağmen giderek küresel ölçekte etkisini artıran bir aktör konumuna gelmiştir.
Türkiye-Çin diyaloğu
ŞİÖ zirvesinde en çok dikkat çeken görüşmeler arasında Erdoğan ile Şi görüşmesi vardı. Bu görüşmede ortaya çıkan fotoğraflardan da görüldüğü gibi Türkiye ile Çin arasındaki ilişkilerin yalnızca ikili düzeyde değil, küresel güç dengeleri bağlamında da stratejik bir anlam kazandığı açıktır. Çin Devlet Başkanı Şi’nin “Küresel Güney” vurgusu, iki ülkenin kendilerini Batı merkezli uluslararası düzene karşı alternatif aktörler olarak konumlandırma niyetini ortaya koymaktadır.
Erdoğan’ın Orta Koridor ile Kuşak-Yol girişimini uyumlaştırma çağrısı büyük öneme sahiptir. Bu durum, Türkiye’nin jeostratejik konumunu küresel ticaret ağlarıyla bütünleştirme çabasını yansıtır. Ayrıca Türkiye’nin “Tek Çin” politikasına desteğini yinelemesi, siyasi düzeyde güven tesisine yönelik bir adım olarak değerlendirilebilir. Aynı zamanda Erdoğan’ın bu ifadesi Çin’den “Kıbrıs” ve “Suriye” politikalarına açık destek beklentisini de göstermektedir. Genel olarak bu iki liderin verdiği samimi pozlar, Çin ve Türkiye’nin işbirliğini ekonomik politikaların yanı sıra uluslararası sistemin adil ve çok kutuplu bir yapıya evrilmesi doğrultusunda, stratejik bir ortaklık olarak görmeye başladıklarını göstermektedir.
Zirvede Erdoğan damgası
Avrasya’nın giderek artan jeopolitik ve ekonomik öneminin bir yansıması olarak değerlendirilebilecek ŞİÖ Zirvesi, bölgesel işbirliğinin küresel düzen üzerindeki stratejik etkilerini gözler önüne sermektedir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın zirvede yaptığı konuşmada Gazze’de yaşanan insani trajediyi gündeme taşıması, Avrasya merkezli platformların yalnızca bölgesel güvenlik ve ekonomiyle sınırlı kalmadığını, aynı zamanda küresel vicdan ve adalet arayışının da taşıyıcısı haline geldiğini göstermektedir. Erdoğan’ın mevcut uluslararası sistemin krizleri çözmedeki yetersizliğine dikkat çekerek reform ihtiyacını vurgulaması, Avrasya’nın yükselen aktörlerinin küresel yönetişimde daha belirleyici rol oynamak istediğinin altını çizmektedir.
Diğer taraftan, Çin’in beşinci kez ev sahipliği yaptığı bu zirve, örgütün tarihindeki en kapsamlı toplantılardan biri olmuştur. Zirvede ele alınan konular arasında terörizm, aşırılık, bölücülük, siber güvenlik ve yeni tehditlerle mücadele gibi konuların yanı sıra ticaretin kolaylaştırılması, ulaştırma koridorlarının entegrasyonu ve Kuşak-Yol Girişimi (BRI-IMEC) ile uyumlu projeler öne çıkmıştır.

Bu çerçevede ŞİÖ, Avrasya’nın stratejik öneminin artışıyla birlikte Batı dışı dünyanın yeni yönetişim, güvenlik ve ekonomi modellerine yön verme kapasitesini güçlendirmektedir. ŞİÖ’nün gittikçe gelişen etkisi ve kapasitesi, Türkiye gibi ülkeler için de bölgesel ve küresel düzeyde gücünü artırma fırsatı sunmaktadır.
NATO karşısında çok kutuplu dünyanın yeni oyuncusu: ŞİÖ
Yeni jeopolitik uluslararası dengeleri ŞİÖ üzerinden değerlendirmek mümkündür. Batı’daki düşünce merkezleri ve siyasi mahfillerde ŞİÖ, özellikle Çin ve Rusya’nın öncülüğünde gelişen ve Batı merkezli düzenin karşısında Avrasya merkezli bir blok oluşturma potansiyeli taşıyan bir yapı olarak görülmektedir. Bu bağlamda örgütün, Soğuk Savaş sonrasında ilk kez NATO’ya alternatif bir ittifak gibi ifade edilmesi birçok akademik ve politik aktör tarafından kanıksanan bir durumdur. Zirve sonra başta Trump olmak üzere birçok Batılı liderin sosyal medya mesajları bu şekildedir.
NATO’nun Ukrayna savaşıyla birlikte zayıfladığı, Avrupa ülkeleri ile ABD arasında stratejik görüş ayrılıklarının derinleştiği iddiası, Batı’nın küresel liderlik kapasitesinde bir aşınmaya işaret etmektedir.
Diğer yandan Çin’in Trump döneminde artan küresel kaostan yararlandığı ve günümüzde Hindistan ile küresel siyasette yükselen güçler olarak öne çıktığı açıktır. Çin’in “ejderha” ve Hindistan’ın “fil” sembolleriyle betimlenmesi, bu iki ülkenin nüfus büyüklüğü ve ekonomik potansiyelleriyle uluslararası sistemde belirleyici rol oynayabileceğine işaret etmektedir. ABD ve Rusya’nın bölgesel gelişmelerden zarar gördüğü, buna karşılık Çin ve Hindistan’ın işbirliği içinde hareket etmesinin dünya siyasetinde yeni bir güç dengesi yaratacağı öngörülmektedir.
ŞİÖ Avrasya’nın stratejik ittifak merkezi olarak belirmektedir. Batı ittifakının zayıfladığı, buna karşılık Çin ve Hindistan’ın yükselen aktörler olarak dünya siyasetinde giderek daha fazla ağırlık kazandığı ve Rusya’nın da bu ikiliyle hareket etmekten memnun olduğu bir tabloyla karşı karşıyayız. Buna karşı olarak ABD, İngiltere ve Avustralya tarafından da AUKUS ittifakının kurulduğu görülmektedir.

Çin’in askeri geçit ile güç gösterisi
Çin’de düzenlenen son askeri geçit töreni, tarihsel bir başarıyı anmanın ötesinde gerçekleşerek küresel siyasetin merkezine oturdu. Japonya’nın II. Dünya Savaşı’nda teslim olmasının 80. yıldönümü dolayısıyla gerçekleştirilen törene 26 devlet temsilcisi devlet başkanı ve başbakan ve bakan düzeyinde katıldı. Bu katılım, etkinliği yalnızca ulusal bir kutlama olmaktan çıkararak uluslararası bir güç gösterisine dönüştürdü. Pekin yönetimi, tören sırasında yeni silah sistemlerini de sergileyerek dikkatleri üzerine çekti. Özellikle hipersonik füzeler ve çok amaçlı “süper insansız hava aracı” gibi gelişmiş teknolojilerin gündeme gelmesi, Çin’in askeri kapasitesini açık biçimde ortaya koyma isteğinin somut bir göstergesi olarak değerlendirildi.
Askeri geçit törenleri, Rusya Federasyonu, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan gibi eski Sovyet coğrafyasında bir gelenek olarak sürdürülüyor. Çin’deki tören ise farklı bir anlam taşıyor. Ülke, bu etkinliği yalnızca tarihsel bir zaferi anmak için değil, aynı zamanda küresel düzeyde askeri ve teknolojik caydırıcılığını pekiştirmek için kullanıyor. Geçmişte Kuomintang ve Komünist Parti’nin birlikte Japonya’ya karşı yürüttüğü savaşla ilişkilendirilen bu anma, günümüzde Pekin’in uluslararası sistemde artan ağırlığını vurgulayan bir araç haline gelmiş durumda.
Çin’in askeri gösterisi, küresel güç rekabeti bağlamında ayrı bir önem taşıyor. Son yıllarda ABD ile Çin arasında jeopolitik ve ekonomik alanda yoğunlaşan rekabet, geçit töreninin arka planında belirleyici bir unsur olarak öne çıkıyor. Donald Trump döneminden itibaren Batı blokunun bütünlüğünde gözlemlenen aşınma, bugün ticaret savaşları ve siyasi anlaşmazlıklarla daha da derinleşmiş durumda. Buna rağmen, aralarında Rusya, Hindistan, İran ve Orta Asya ülkelerinin liderlerinin de bulunduğu geniş bir katılımın Pekin’de bir araya gelmesi, Çin’in Batı karşısında artan çekim gücünü göstermektedir. Özellikle Putin ve Modi’nin, Şi ile yakın teması ve Rusya’nın, Çin’le sayısı 10’u geçen anlaşma imzalaması oldukça dikkat çekti. Putin ile Şi’nin özellikle yeni doğalgaz anlaşması yapması, hem Çin’in ABD ve Basra Körfezine bağlılığını azaltmakta hem de Rusya’nın Batı hattı yerine yeni gelir kapısına kavuşmasında dikkate değer gelişmelerden olduğu görülmektedir.
Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi ile Askeri Geçit Töreni’nin aynı günlere rastlaması ayrıca dikkate değerdir. Dünyada Putin-Trump Alaska görüşmesinin yankıları sürerken Pekin’de düzenlenen Askeri Geçit Töreni, ŞİÖ Zirvesi ve yapılan ikili görüşmeler, Çin’in küresel dengeleri sarsacak kapasitesini gösterme niyetini ifade etmektedir.
Kısacası ŞİÖ Çin açısından yalnızca askeri değil, diplomatik bir platform işlevini de Asya’ya kazandırdığını ortaya koyuyor. Pekin’in daha önce hiç sergilenmemiş silah sistemlerini vitrine çıkarması, yüzlerce Batılı gazetecinin etkinliği yerinde takip etmesi ve bazı Avrupalı yorumcuların özellikle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in katılımı gerekçe göstererek törene NATO’ya gözdağı verme şeklindeki yaklaşımları, geçit töreninin uluslararası siyaset açısından ne denli tartışmalı ve kritik bir öneme sahip olduğunu gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak, ŞİÖ’de tartışılan gündeme bakıldığında, Avrasya coğrafyasının yalnızca enerji ve ulaşım hatları bakımından değil, güvenlik ve dijital alanlarda da küresel stratejik merkez haline geldiğini ortaya koymaktadır. Zirvenin uzun vadeli sonuçlarından biri olan 2035’e kadar uzanan “gelişim stratejisi”nin kabul edilmesi, Avrasya’nın gelecekte küresel sistemin yeniden inşasında daha bütüncül ve planlı bir aktör olma iddiasını yansıtmaktadır.


devamını oku daha az oku
Mısır Defteri: Mehmed Ali Paşa’dan Hüseyin Kamil’e Mısır Siyasi Tarihinin Önemli Belgeleri', 'Modern Devlet’e Giden Yolda Mülk Siyaseti Osmanlı Suriyesi’nde Hukuk, Yönetim ve Üretim', 'II. Abdülhamid Zamanında Bir Osmanlı Binbaşısının Gözünden Libya' başlıklı kitapların yazarıdır.Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde Rektör Yardımcılığı ve Yalova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde dekanlık görevlerini yürütmüştür. Türkiye Bilimler Akademisinde (TÜBA) görevler üstlenen Kızıltoprak, 2013-2018 yılları arasında Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığında (TİKA) üst düzey yöneticilik yapmıştır.