18 Ocak 2025
7 Ekim 2023 tarihinden itibaren kontrolsüz şekilde devam eden İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının önlenmesi maksadıyla geçtiğimiz aylarda çeşitli aktörler tarafından teşebbüslerde bulunulduğu görüldü. Bu teşebbüslerin bir kısmı taraflar arasında müştereken bir diyalog zemininin kurulması amacını taşıyordu. Şimdiye kadar bu yöndeki teşebbüslerin yaklaşık bir sene önce kararlaştırılan ateşkes ve esir takası süreci dışında olumlu sonuçlanmadığı biliniyor. Nitekim bu süreç pratikte pek etki de doğurmamıştı.
Buna rağmen, aylardır taraflar arasında bir uzlaşı zemininin arandığı biliniyor. Nitekim geçtiğimiz aylarda ateşkese çok yaklaşıldığı yönünde açıklamalar medyaya yansımıştı. Yaşananlara rağmen, müzakere masasının hala işler halde kalması için çabalayan aktörlerin hakkını teslim etmek gerekiyor. Örneğin; ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın birkaç gün önce açıkladığı gibi Hamas’ın tekrar müzakere masasına getirilmesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rolü vardı. Katar da bu noktada öne çıkan devletlerden birisi. Türkiye’den farklı olarak Katar’ın arabuluculuk rolü bir anayasal hükme dayanıyor. Katar, Anayasası hükümleri kapsamında belirttiği taahhüde uygun olarak; uluslararası krizlerin çözümü noktasında müzakere masasını kurmaya istekli bir aktör. Arabuluculuk, sistemli ve programlı şekilde anayasal hükmün yansıması olarak bir devlet politikası şeklinde yürütülüyor.
Gazze’de Ateşkes ve Katar’ın Rolü
Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed b. Abdurrahman es-Sânî’nin 19 Ocak tarihinde başlaması planlanan iki aşamalı ateşkes anlaşmasıyla ilgili yaptığı yeni açıklama uluslararası toplum tarafından umut verici olarak karşılandı. Bu ateşkes kararı; silahlı çatışma halinin sona erdirilmesi, esirlerin salıverilmesi ve sonraki aşama için görüşmelerin devam ettirilmesi yönünde bir ittifak manasına geliyor.
Gerçekçi olmak gerekirse; bu ateşkes kararının nihai bir barışa ulaşma ya da huzur ortamının sağlanması noktasında son aşama olmadığı açık. Belki de çözüme yönelik yeniden atılan bir ilk adım. İsrail’in saldırgan ve işgalci eylemlerinin durdurulması uzun bir sürecin neticesi olacaktır. Bu ateşkes kararı ise geçmişte başarısızlıklarla sonuçlanan süreçlerden sonra yeni bir sürecin taze başlangıcı manasına geliyor. Bu ilk adımının atılması noktasında çeşitli ülkelerin katkılarını sıralamak mümkün. Türkiye ve Mısır burada zikredilebilir. Katar da dünyanın gündemini meşgul eden ciddi bir krizin çözümünde bir arabulucu olarak yeniden ön plana çıktı. Katar'ın arabuluculuk konusundaki fiili arzusunun yanında bu rolün diğer katkı sunan ülkelerden farklı olarak yazılı bir hukuk kuralı tarafından düzenlendiğini vurgulamak gerekiyor. Dolayısıyla fiili olarak arabuluculuk isteğinin yanında hukuki açıdan da arabuluculuk Katarlı yetkililer için bir görev ve politika beyanı niteliğini taşıyor.
Katar Anayasası Kapsamında Düzenlenen Arabuluculuk Rolü
Katar, uzun yıllardır uyguladığı arabuluculuk ve taraflar arasındaki anlaşmazlıkları çözme yaklaşımını anayasal bir temele dayandırıyor. Bu durum, karşılaştırmalı anayasa hukuku açısından oldukça dikkat çekicidir. Diğer ülke anayasalarında pek görülmeyen bir düzenlemeyle, Katar’ın arabuluculuk iddiası taşıyan dış politikası anayasanın başlangıç maddelerinde açıkça belirtilmiştir. 20 yıl önce hazırlanan anayasanın 7. Maddesi, bu açıdan önem taşımaktadır. Söz konusu maddede şu ifadeler yer almaktadır:
Devletin dış politikası, uluslararası anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesini teşvik ederek uluslararası barış ve güvenliğin güçlendirilmesi ilkesine dayanır, devlet halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkını destekler, halkların iç işlerine karışmaz ve barışsever uluslarla iş birliği yapar.
Görüldüğü üzere; Katar’ın arabuluculuk konusunda oynadığı rol fiili olarak arabuluculuk rolünü oynama arzusunun ötesinde bir anayasal beyana ve yükümlülüğe de dayanmaktadır. Mukayeseli anayasa hukuku açısından oldukça ilgi çekici şekilde anayasanın henüz ilk maddelerinde Katar’ın arabuluculuk rolü bir politika beyanı şeklinde düzenlenmiştir.
Doha Uluslararası ve Ulusal Krizlerin Çözümü İçin İstekli Bir Aktör
Katar, uzun yıllardır uluslararası ve ulusal krizlerin çözümünde bir arabulucu olma ve müzakere yer sağlayıcısı rolünü sürdürmekte. Geçmişte pek çok örnekte karşılaşıldığı gibi krizin tarafları olan devletler sorunların çözümü için Katar'ın davetiyle başkent Doha’da bir araya gelebilmekte. Bu durum, Doha’yı tartışmasız bir arabuluculuk merkezi haline getirdi. Uluslararası niteliği olan veya ulusal krizlerin çözümü noktasında Katarlı heyetler ön plana çıkabiliyor.
Dünya gündemini meşgul eden pek çok uluslararası krizin Katar’ın yürütücülüğü yaptığı müzakereler neticesinde çözüldüğü görüldü. Örneğin, Amerika ile Taliban arasındaki müzakerelerin Doha’da gerçekleştirilmiş olması, bu duruma iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Ayrıca, önceki yıl eylül ayında Amerika ve İran arasındaki esir takası sürecinin de Doha’da sonuçlandırıldığı hatırlanmalı. Bu süreçte esirler karşılıklı olarak Doha’ya getirilmiş ve müzakereler başarıyla tamamlanmıştı. 2010 senesinde Eritre ve Cibuti arasında sınır anlaşmazlığının çözülmesi, 2011’de Sudan’da yaşanan fiili ayrıma ve krize yönelik Doha’da bir ittifak imzalanması ve geçen sene Rusya ile Ukrayna arasında esir takasının sağlanması gibi başka örnekler de burada zikredilebilir.
Katar, yalnızca uluslararası çatışmalarda değil, ulusal krizlerle de gerektiği takdirde ilgilenebilmekte. Kendisine yöneltilen talep üzerine, devletlerin içindeki farklı aktörler arasındaki sorunların çözümüne de arabuluculuk yapmıştır. Katar, anayasa kapsamında açıkça belirtildiği gibi devletlerin kendi kaderini tayin hakkına saygı duyan ve iç işlerine müdahale etmeme ilkesine bağlı bir politika kabul etmekte. Ancak kendisine herhangi ulusal problemin çözümü için bir talep geldiğinde, arabulucu rolünü üstlenerek sürece katkı sağlayabilmektedir. Tarihte, devlet içi aktörlerin müzakereleri için Doha’ya davet edildiği birçok örnek bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, Katar, bazı durumlarda arabulucu heyetlerini ilgili bölgelere göndererek doğrudan çatışmaların çözümüne müdahil olmuştur. Örneğin, 2008 yılında Yemen’de sağlanan ateşkes ve Lübnan’daki bir buçuk yıllık krizi sonlandıran 2008 Lübnan Mutabakatı, Katar’ın başarıyla yürüttüğü ulusal krizlerin çözüme kavuşturan bazı arabuluculuk faaliyetlerine örnek gösterilebilir.
Yine geçtiğimiz hafta; Lübnan’da bir yılı aşkın süredir devam eden cumhurbaşkanlığı seçim krizi sonuçlanmış ve Joseph Avn’ın cumhurbaşkanı seçilmişti. 9 Ocak tarihinde gerçekleştirilen 13. Oturum öncesi mecliste yapılan 12 oturumda bir cumhurbaşkanı seçilememişti. Bu durumun çözümü için; geçtiğimiz aylarda dönemin Lübnan Başbakanı Necip Mikati’nin Katar’ı ziyaret ettiği ve Katarlı heyetlerle temaslarda bulunduğu biliniyor. Mikati’nin ziyaretinden sonra, Katarlı heyetlerin Lübnan’a giderek farklı mezhepleri temsil eden siyasi partilerle görüşmelere başladığı ve müzakerelerin uzun süre devam ettiği de biliniyor. Geçtiğimiz hafta Joseph Avn’ın seçilmesi ve Lübnan’ın 2 seneyi aşan cumhurbaşkanlığı seçim krizinin sona ermesi büyük oranda uluslararası toplumun baskısıyla gerçekleşmiştir. Bu noktada; Katar diğer aktörlerle birlikte ciddi bir çaba gösterdi ve bir ulusal krizin çözümüne katkı sağladı.
Sonuç olarak diğer katkı sunan devletlerden farklı olarak Katar’ın arabuluculuk politikası anayasadan kaynaklanıyor. Bu gerekçeyle, arabuluculuk çabaları sistematik ve programlı bir yapıda ilerliyor. Nitekim ateşkes konusunda anlaşıldığını ilk defa kamuoyuyla paylaşan Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed b. Abdurrahman es-Sani 17 Ocak 2025 tarihinde Al-Jazeera kanalına verdiği röportajda bu hususu vurguladı. Başbakan, Katar’ın arabuluculuk çabalarının tutarlı bir politikanın parçası olduğunu, pratik hedeflere yönelik çalıştığını ve siyasi/politik kazançlardan ziyade insani kaygılarla yapıldığını özellikle vurguladı. Röportajın öne çıkan mesajlarından birisi Katar’ın arabuluculuğu tutarlı ve pratik amaçlarla yapılan bir devlet politikası olarak kabul ettiği ve bunu devam ettireceğiydi