Amerikan Seçimlerini Trump Kazanırsa Orta Doğu’yu Neler Bekliyor?
Amerika’nın Orta Doğu ile ilişkisinde bugüne kadar benzeri görülmedik bir netlikte başkanlık yarışı için bir tutum gelişiyor. Donald Trump’ın başkan adaylığını ilginç bir şekilde hem İsrail hem Suudi Arabistan hem de Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır gibi ülkeler değişik sebeplerle destekliyor. Durum pek çok Körfez ülkesi ve kısmen Türkiye için de geçerli. Orta Doğu’da Batıcı siyasal elitler dışında, geleneksel Batıcı tutumların dışında durmaya çalışan veya dış politikasını reel-politik ve faydacı bir çizgide devam ettirmek isteyen çevrelerde Trump sempatisi daha yüksek.
2016 yılında Trump’ın seçimi kazanması hem Amerikan beyaz siyasetinde hem de onlarla yakın işbirliği içinde olan başka ülkelerin siyasal elitlerinde büyük bir şok etkisi yaratmıştı. Seçimlerden önce Amerikan merkez siyasetinden bakan pek çok düşünce kuruluşu, Hillary Clinton’un açık ara zaferini ilan ediyor; ana akım medya “medya şovmeni”, “görgüsüz zengin” gibi bir başkan adayı için kullanılmayacak ima ve etiketlemelerle açıkça Trump’ı karikatürize ediyordu.
Trump’ın başkan olması Amerikan siyasetinde pek çok geleneği ve alışkanlığı değiştirdi. Başlı başına House of Cards dizisinin altı sezonda izleyicilere alıştırdığı “kadın başkan” söylemini boşa çıkardı. Amerika’nın “gerçekten bir kadın başkanı olacak mı” tartışması ise Kamala Harris’in başkan adaylığı ile 2024 yılına kaldı.
Trump’ın başkan olması, demokrasi tartışmalarını da beraberinde getirdi. “Demokrasiler geriliyor mu?”, “demokrasiler krizde mi?” gibi başlıklarla seçimle gelmiş fakat müesses nizam tarafından “hoş bulunmamış” liderler üzerinden siyaset bilimi makaleleri ve kitaplar yazılmaya başlandı. Tipik Amerikalının yaşantısında Trump’ın neye karşılık geldiği analizleri ise merkezdeki tartışmaların gölgesinde kaldı.
Trump ve İsrail
Başkanlığı döneminde Orta Doğu’daki ilişkileri alışılageldiği gibi idare etmeyen Trump, İsrail yönetimi ile abartılı ve özel bir ilişki kurmuştu. 2017 yılında İslam dünyasının bütün tepkilerine rağmen Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımış ve ABD büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınacağını ilan etmiş ve hemen ardından konsolosluk kapatılarak yerine büyükelçiliğin taşınması gerçekleşmişti. Bu adım, İsrailliler için Kudüs ve Yahudiler arasındaki 3 bin yıllık bağın tamamlanması için çok önemli bir adım olarak görülüyordu.
7 Ekim 2023'ten itibaren gelişen süreçte İsrail’in radikal bir desteğe her zamankinden daha çok ihtiyacı bulunuyordu. Başlarda bu desteği bonkörce veren Biden, ABD’de yükselen İsrail karşıtı protestolar ve Demokrat tabanın baskısı ile Hamas karşıtı söylemini devam ettirmekle beraber, açık İsrail desteğine zaman içerisinde Gazze ve mağdurlar yanlısı bir söylem de eklemek zorunda kaldı.
Tabanı Cumhuriyetçilerle karşılaştırıldığında daha çeşitli ve farklılıklara açık Demokrat seçmenler, aradan geçen bir yıl içerisinde ABD hükümetini Gazze’de soykırımı önlemek için ateşkese destek vermemekle ve İsrail’i silah satışı ile desteklemekle suçluyordu. Biden yerine başkan adayı olan Kamala Harris de son açıklamalarında Gazze’deki durumu açıkça rahatsız edici bulduğunu ifade ederek şartsız, koşulsuz bir İsrail desteği söyleminden uzak durdu. Halbuki Trump’ın gündemine Gazze, “muhakkak yok edilmesi gereken bir aktör olan Hamas” söylemi dışında girebilmiş değil. Seçim dönemlerinin söylemlerde farklılaşmaya veya değişik gruplara açılmak için esnemeye müsait olduğunun altını çizmek gerekir.
İşin gerçeği ise, 25 Temmuz tarihinde Amerikan kongresini ziyaret eden Netanyahu, dakikalarca alkışlandı. Kongrede tek bir temsilcinin protesto ettiği Netanyahu, kongre binası dışında binlerce kişi tarafından protesto edildi. ABD’de 2024 yılının mayıs ayı içerisinde üniversiteleri adeta felç eden İsrail karşıtı gösterilerle başlayan ve yayılan süreç, seçimlerde seçmen davranışını etkileyecek bir boyuta uzanır ve adayların kampanyalarında etkili olur mu, bu henüz ölçülebilmiş değil. Mesela Gazze’de yaşananlar, Amerikan toplumunda bir başkanın çeşitli eyaletlerde kıl payı seçim kaybetmesinin nedenleri olabilir mi, bu kısmı çok belli değil.
Şehir elitleri, okumuş yazmış kimseler ve Müslüman azınlıklar arasında yoğunlaşan İsrail karşıtı protestolar dağınık ve ülkenin seçmen hacmi düşünüldüğünde küçük bir porsiyonu teşkil etmekte. Hal böyle iken Trump için kampanyasına Gazze’yi katmak veya İsrail karşıtı bir söylem geliştirmek gibi bir oy baskısı bulunmadığı gözüküyor.
İsrail çerçevesinden bakıldığında ise gittikçe radikalleşen aşırı sağın belki de Evanjelistlere her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Trump’ın radikal söylemleri, cesur İsrail yanlısı tutumu Netanyahu için bulunmaz bir nimet denebilir.
Trump ve Suudlar
Trump, başkanlığı döneminde Suudi Arabistan’a hatırı sayılır bir silah satışı yapmış, hatta 2018 yılında Muhammed bin Selman’ın Amerika ziyaretinde Trump’ın karton üzerine yapıştırılmış resimlerle sattığı silahları gösteren ilkel sunumu oldukça eleştiri almıştı. Trump, bu ziyaretten bir sene evvel, 2017 yılında ilk resmi gezisini Arabistan’a yapmıştı. Trump’ın Suud ailesini ziyareti ve elinde kılıçla katıldığı geleneksel tören ise o dönemde muhalefette olan Biden tarafından çok eleştirilmişti. Biden, 2020 başkanlık kampanyasında Suudi Arabistan’ı açıkça hedef almış, Amerika’nın olağanüstü insan hakları ihlali yapan bir ülkeyle sıkı fıkı görüntüler vermesini doğru bulmadığını belirtmişti. Suud yönetimi bu sebeple Biden’a karşı her zaman mesafeli oldu.
Trump, göreve gelir gelmez ilk iş olarak Körfez ülkelerini ve Suudi Arabistan’ı demokrasi konusunda baskı yapmayacağı vaadi ile rahatlatmıştı. Açıkçası demokrasi eksikliği, hanedanla yönetiliyor olmak, Batı’nın bu ülkelerle ilişkilerinde hiçbir zaman birincil şart olmadı. Trump ise bu gerçeği açıkça dile getirmiş, bu ülkelerin yönetim biçimini bir realite olarak kabul ettiğini ve ideal olan standartlara bakmak ve sert müdahaleler yapmak yerine yavaş bir dönüşümü destekleyeceklerini söylemişti. Sonuçta Trump’ın Suudi Arabistan ile yaptığı anlaşmalar 400 milyar doları bulmuştu.
Biden yönetimi ise Trump’ı yaptığı şaşalı Suudi Arabistan ziyaretinden sonra 2022’de yaptığı resmi ziyaretin ekonomik nedenlerini çekinerek açıklamak zorunda kalmıştı. Biden bu ziyaretin ardından, “aslında Suudi Arabistan’la ilgili bütün kaygılar aklımda ama siz beni anlıyorsunuz” içeriğinde bir konuşma yaptı. Her ne kadar Kamala Harris ile Demokratların iktidarı devam ederse, İsrail’le normalleşme, Gazze konusunda etkin rol oynama gibi konularda Suudlarla yakın ilişki ihtiyacı devam edecek olsa da Suudi Arabistan için bütün bu süreçleri Trump’la devam ettirmek daha yürütülebilir geliyor.
Öte yandan, 2013 yılında Mısır’da gerçekleştirilen darbede işlenen insan hakları ihlalleri ve öldürülen binlerce insan, Batı’nın insan hakları karnesine de girememiş, “radikal Mursi’yi” yenen Sisi Batı’da darbeci yönüyle yer bulmamıştı. Sisi, darbeden sonra Batı’ya hızlıca akredite olurken Mısır’ın nasıl kapalı bir ceza toplumuna döndüğü ve insan hakları ihlalleri görmezden gelinmişti. Biden, 2022 yılında Amerika’nın Mısır’a verdiği koşulsuz desteği hafifleteceğini, kongrenin de isteği doğrultusunda insan hakları meselesinin gündeme geleceğini açıklamıştı. Hâlbuki Trump için Sisi, bir darbe generalinden ziyade “fantastik bir adam”dı. Ne yapılan darbe ne de insan hakları ihlalleri gündeme geldi. Her ne kadar son dönemde Gazze’den hareketle Sisi ve Biden arasında bir görüşme trafiği ve yakınlaşma yaşansa da Mısır da Trump’la devam etmenin hafifliğini tercih eden ülkelerden.
Sonuç olarak, hem bölgeyi hem de dünyayı ilgilendiren bir seçim olan başkanlık yarışı; kadın aday, azınlıklar, göçmenler, silah satışları, Gazze, ateşkes ve İsrail gibi pek çok başlıkla birlikte ilerliyor. Bu bağlamda, Orta Doğu için temelde Amerikan devletinin âlî çıkarları dışında bir gelişme beklemek gerçekçi olmaz. Üstelik Trump ve Biden'la geçen sekiz yıl, devletlerin söylemlerinin siyasetçiler tarafından dağınık bir şekilde ve abartılı kullanılsa da her zaman eylemde beklenen sonucu vermediğini göstermektedir. Aşırı İsrail yanlısı ve göçmen karşıtı Trump iktidarında büyük bir göç dalgası yaşanmış, İsrail’e destek konusunda ise Biden yönetimi çıtayı oldukça yükseğe koymuştur. Bütün bu gelişmeler, başkanlık seçimlerinin ardından şekillenecek siyasalarla netliğe kavuşacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Doç. Dr. Zeynep Burcu Uğur, Gazze’de büyük bir insani krize neden olan ve katliamları sürdüren İsrail’in ekonomisinin durumunu ve beklentileri Fokus+ için kaleme aldı.
İsrail ordusu, Lübnan'da düzenlediği hava saldırısında Hizbullah'ın insansız hava araçları biriminden sorumlu komutanı Hıdır el-Abid Behce'yi öldürdüğünü öne sürdü.
Hırvatistan Cumhurbaşkanı Zoran Milanovic, İsrail ordusunun Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü (UNIFIL) hedeflerine yönelik saldırılarını kınayarak, bu eylemlerin uluslararası hukuku ihlal ettiğini ve barışa zarar verdiğini vurguladı.
SAHA EXPO’ya sayılı günler kaldı! 22-26 Ekim günleri arasında İstanbul’da düzenlenecek etkinliğe Türk savunma sanayi şirketlerinin yanı sıra onlarca uluslararası savunma şirketi de katılım sağlayacak.