Orta Doğu’da Hamas’ın 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonunun yol açtığı jeopolitik depremde çok ağır bir darbe yiyen İran’ın on yıllarca yatırım yaptığı en önemli vekili Hizbullah’ın geleceği Lübnan’da tartışma konusu olmaya devam ederken ülke tehlikeli bir noktaya doğru yol alıyor.  Adeta efsaneleşmiş bir şöhrete sahip Genel Sekreteri Hassan Nasrallah dahil kurmay kadrosunun büyük kısmını İsrail’in nokta atışı saldırılarında kaybeden Hizbullah 27 Kasım 2024’te Tel Aviv ile yürürlüğe giren ateşkes anlaşması çerçevesinde İsrail’e tek bir mermi dahi sıkmadığı halde kendisini İsrail’in gazabından koruyamıyor. İsrail, Hizbullah’ın yeniden silahlandığını ileri sürerek örgütle vardığı ateşkesi yüzlerce kez ihlal ederek Lübnan topraklarına sayısız hava saldırısı gerçekleştirdi. Bu saldırılarda BM verilerine göre şu ana kadar 100’ün üzerinde sivil hayatını kaybetti.  İsrail ise ateşkesten bu yana gerçekleştirdiği hava saldırılarında 300’ün üzerinde Hizbullah mensubunu öldürdüğü iddiasında. Dahası İsrail Lübnan’da işgal ettiği 5 stratejik tepeden de çekilmemekte diretiyor. Bunun yanı sıra İsrail saldırganlığı Lübnan’daki BM gözlem/barış gücü UNIFIL’i dahi hedef almaya başladı. UNIFIL bu saldırıya karşılık vermek zorunda kalarak bir İsrail dronunu düşürdü ki bu bölgedeki gerilimin ulaştığı noktayı gösterme noktasında iyi bir veri sunuyor.   

Büyük bir siyasi krizin sonunda dış aktörlerin adeta zorlamasıyla Ocak 2025’te Lübnan’da Cumhurbaşkanı seçilen Joseph Avn ve Nevvaf Selam Başbakanlığında Şubat 2025’te kurulan hükümet ise yoğun ABD ve İsrail baskısı altında Hizbullah’ın silahsızlandırılması konusundaki kararlılıklarını yineliyorlar. ABD’nin Levant bölgesi için üst düzey yetkiyle donattığı Büyükelçi Tom Barrack ve ondan bile İsrail çıkarlarını daha fazla göz önünde bulunduran Morgan Ortagus diplomatik sınırları aşmak pahasına Lübnan hükümetini Hizbullah’ı silahsızlandırmaya zorluyorlar. Özellikle Tom Barrack kendisi de köken itibarıyla Hristiyan bir Lübnanlı olmasına rağmen defalarca Lübnanlıları kızdıracak söylemlerde bulunmaktan kaçınmadı. Suriye’nin Lübnan üzerindeki hegemonyası gibi Lübnanlılar için pek de iyi hatırlanmayan bir dönemi anımsatan ‘Lübnan Biladüşşam’a dönebilir’ gibi sözleri daha unutulmadan Beyrut’ta düzenlediği bir basın toplantısında Lübnanlı gazetecileri adeta yeterince ‘medeni’ bulmadığı için azarlamıştı örneğin. Büyükelçi son dönemlerde ise kendisiyle yapılan röportajlarda sürekli olarak Lübnan’ın bir ‘başarısız devlet’ olduğuna atıfta bulunarak Beyrut hükümetinin Hizbullah konusunda somut aksiyon almadığını ve sadece konuştuğunu ifade ediyor. Lübnanlıları kızdıracak söylemlerinin ötesinde Barrack yakın zamanda Beyrut hükümetini tehdit eden bir dil kullanmaya da başladı. Büyükelçi, Hizbullah Lübnanlı aktörlerce silahsızlandırılmadığı takdirde, açık açık İsrail’in bu hedefe zor kullanarak ulaşacağını ifade ediyor. Yerle bir edilen Lübnan’ın güneyinin yeniden imarı ve ülkeye yapılacak yardımlar da Hizbullah’ın silahsızlandırılması konusuna doğrudan bağlanmış halde. 

Hizbullah’ın silahsızlandırılması tartışması ve Lübnan iç siyasetinde kırılma noktası

Ağustos ayında ABD’nin yoğun baskısı altında Nevvaf Selam kabinesi, Hizbullah’ı silahsızlandırma kararı alarak bahse konu süreci yıl sonuna kadar bitirme gibi iddialı bir hedef belirledi. Lübnan ordusu da Litani Nehri’nin güneyinde Hizbullah depolarına baskınlar düzenleyerek yapıyı silahsızlandırmaya çalıştığını Washington’a kanıtlamaya çalıştı. Ancak eski bir Genelkurmay Başkanı olan Cumhurbaşkanı Joseph Avn Hizbullah’ın silahsızlandırılması meselesini örgütü çok fazla rahatsız etmeyecek bir söylem takınarak yürütmeye çabaladı. Zira Avn Lübnan’daki kota sisteminin doğrudan sirayet ettiği, yeterli asker sayısına, ekonomik kaynağa ve gerekli modern silahlara sahip olmayan Lübnan ordusunun zor yoluyla Hizbullah’tan silahlarını almaya çalışmasının ülkeyi bir iç savaşın eşiğine getirebileceğinin farkındaydı. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Avn diplomatik bir dil tutturarak örgütle görüşmeler yoluyla Hizbullah’ı orduya entegre etme isteğini mütemadi şekilde dile getirdi. Başbakan Selam ise Avn’a göre daha sert bir söylem benimseyerek Lübnan’daki silahlı güç tekelinin orduda olması gerektiğini defalarca dile getirdi. Nasrallah sonrası Hizbullah Genel Sekreterliği görevini devralan Naim Kasım ise teoride silahların Lübnan ordusu tekelinde olmasına karşı olmadıklarını ima etmekle beraber silahsızlanma&orduya entegrasyon için İsrail’in Lübnan’da işgal ettiği yerlerden çekilmesini şart koştu. Kasım, İsrail işgali sona ermeden Hizbullah’ın silahsızlandırılması konusunda ısrar edilirse bunu deneyenlere karşı ‘Kerbelaî’ bir savaşa girişecekleri tehdidinde de bulundu. 7 Ekim sonrası İran’ın Lübnan’daki nüfuzu dahil Tahran’ın farklı bölgelerde gerilemesinin de etkisiyle Kasım, yakın zamanda Suudi Arabistan’a da seslenip, Riyad’a adeta geçmişi unutup yeni bir sayfa açalım minvalinde sözler sarfetti. Ama bu sözlerin Riyad’da pek alıcısı olmayacağı konuya vakıf olanların malumuydu. Lübnan’da Hizbullah’ın siyasi rakipleri de bu yaşananlar zarfında sürekli olarak örgütün silahsızlandırılması gerektiğini belirttiler. Adeta İsrail ve ABD baskısı karşısında kendilerine açılması muhtemel siyasi alan için ellerini ovuşturdular.  

Levant bölgesinde İsrail’in güvenliğini garantiye alacak yeni bir denklem ABD eliyle dayatılmaya çalışılırken, İsrail’in Suriye ve Lübnan’da işgal ettiği bölgelerden geri çekilmesine dair yerel aktörlere bir garanti henüz verilmiş değil. Böyle bir belirsizlik sarmalında Beyrut hükümetinin zaman kazanmaya çabaladığı, Hizbullah’ın da toparlanmaya çalıştığı bir vasatta İsrail, Lübnan topraklarına saldırılarını aralıksız şekilde devam ettiriyor. 

İsrail Lübnan’ın güneyinde hemen hemen her gün bir aracı ya da noktayı Hizbullah’ı öne sürerek hedef alıyor. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu sıklıkla Hizbullah yeniden silahlanıyor, buna izin veremeyiz, Lübnan hükümeti bunu engellemezse gereğini yapacağız diyor. Keza İsrail’in ana akım medya organlarında her gün Hizbullah’ın Lübnan’da eski gücüne dönmeye çalıştığı teması işleniyor.  

Yakın zamanda İsrail’in Lübnan’ın güneyindeki Blida kasabasına bir saldırı düzenleyip silahsız bir belediye çalışanını öldürmesinden sonra Cumhurbaşkanı Avn, orduya Lübnan topraklarına yapılacak İsrail baskınlarına karşı koyma emri verdiğini açıkladı. İsrail’in aylar boyunca Lübnan’a dönük sık hava saldırıları ve kısmi kara baskınları yaparak ateşkesi ihlal etmesinden sonra alınan bu karar önemli zira daha önce Cumhurbaşkanı Avn böyle bir karar vermekten imtina etmişti. Hizbullah da Cumhurbaşkanı’nın aldığı İsrail baskınlarına karşı koyma kararını memnuniyetle karşıladığını belirten bir açıklamada bulundu.  

Yukarıda bahsedilen İsrail’in Lübnan’daki tehlikeli tırmanışı ve Beyrut’la teknik değil doğrudan yüz yüze görüşme yapmak konusundaki diretmesi (taraflar arasında şu anki görüşmeler aracılar vasıtasıyla indirekt şekilde yapılıyor) nihai noktada Lübnan’daki durumun önümüzdeki süreçte 27 Kasım öncesi ateşkes öncesi duruma benzer tehlikeli bir noktaya adım adım gittiğini gösteriyor. Hizbullah’ın verili şartlar altında silahlarından vazgeçmeye niyetinin olmadığı açık. Lübnan’daki Filistin mülteci kamplarındaki silahları bile-sembolik görüntüler hariç-toplamaktan aciz Lübnan ordusunun Hizbullah gibi bir yapıyı örgütün halihazırdaki zayıflamış vaziyetine rağmen zorla silahsızlandırması da yakın vadede olası bir senaryo olarak görünmüyor. Gazze’de ABD Başkanı Donald Trump’ın zorlamasıyla ilan edilen ateşkes İsrail tarafının provokasyonlarına ve kanlı ihlallerine rağmen sahada sürüyor. Savaşsız bir şekilde bölgede varlık sürdüremeyen, rasyonaliteden kopuk Tel Aviv yönetiminin ise Lübnan’da yeni bir savaşa girişme ihtimali her geçen gün artıyor.