Önümüzdeki yıllarda, Orta Doğu ve ondan etkilenen dünya siyaseti analiz edilirken hep bu tarihe vurgu yapılacak: “7 Ekim’den önce, 7 Ekim’den sonra…” 

7 Ekim tarihi sadece Gazze savaşanın başlangıcı değil, o savaşın neden olduğu değişimlerin ve sarsıntıların da miladı olarak kabul edilecek. 

Belki bugün tüm şartların, tüm gelişmelerin ve yaşananların İsrail lehine olduğu, Gazze’yi, Lübnan’ı, Suriye’yi, Yemen’i yakıp yıkarken, İran’ı can evinden vururken tarihin onun lehine ilerlediğini düşünebilirsiniz. Sanırım tüm Siyonist Yahudiler ve ona destek veren bazı Amerikalılar da öyle düşünüyordur. Lakin zaman ilerledikçe tarihin hiç de öyle akamadığını görecek dünya. 

Yahudi karşıtlığı tüm dünyaya yayıldı 

Gözü dönmüş ırkçı Yahudiler, askerleri Gazze ve Lübnan’ı yerle bir ettiğinde zafer sarhoşluğu içinde kutlama yaparken, Yahudi diasporasında ve entelijansiyasında henüz akıllarını kaybetmemiş olan Yahudiler, dünyada görülmemiş biçimde yayılan Yahudi karşıtlığı ve Siyonizm düşmanlığının korkutucu boyutta olduğunu anlamaya başladılar. 

Filistin topraklarında devlet kurma kararı aldıkları günden bugüne, yüz yıldan fazla zamandır, dünyada bu denli Filistin sempatisi ve bu denli İsrail karşıtlığı hiç olmamıştı. 

Her ne kadar İsrail’e devletler düzeyinde destek veren çok olsa da Avrupa dahil, ezici çoğunlukta ülkenin halkları İsrail’i sokaklarda protesto etti. 

Amerika’da dünyanın en iyi üniversitelerinde okuyan onlarca farklı milletten öğrenci soykırıma karşı ortak bir zeminde buluştu ve bir kültür oluşturdular. Bu ortak kültürün aynısı moda dünyasında, spor camiasında, medyada, iş dünyasında, sinema sektöründe de görüldü. 

Filistin sempatisi, İsrail karşıtlığı bu denli yaygın, bu denli farklı kesimlerde hiç ortak bir payda olmamıştı şimdiye kadar. 

Kuşkusuz bu tepkilerin, bu ortak duygunun ve öfkenin Gazze’deki katliamı, Lübnan’daki işgali durdurmadığını düşünüyordur herkes. Öyle de oldu. Ancak gelecek yıllarda bunun nasıl bir etki yaratacağını şartlar değiştiğinde göreceğiz. İşte henüz aklını yitirmemiş olan Yahudilerin korkusu da budur. 

Batı tüm kredisini tüketti 

Amerika’nın ünlü düşünce kuruluşlarında, İsrail’e koşulsuz destek veren ABD devletinin tüm dünyada nasıl itibar kaybettiğini, nasıl bir ABD karşıtlığının oluştuğunu tartışan onlarca analist var. Henüz seslerini İsrail’e angaje olduğu için medyada çok duyuramasalar da üniversitelerde ve düşünce kuruluşlarında İsrail’in ABD’yi dibe doğru çektiğini dillendiren birçok fikir adamı benzer düşünceleri seslendiriyor. Ancak bunun için çok geç artık. 

Sadece ABD değil Avrupa’nın birçok ülkesi, dünyada kredilerini öylesine tükettiler ki, bundan sonra ağızlarını demokrasi, hukuk, insan hakları diye açsalar yüzlerine “Gazze” diye tokat yiyecekler. 

Bugün Müslüman ülkelerde değil sadece, Asya ve Afrika’da sokakta bir anket yapılsa Batılı ülkelerin sahte demokrat, sahte özgürlük savunucusu olduğunu ezici bir kitle dillendirecektir. Hatta Avrupa ülkelerinde bu anket yapılsa insanların devletlerinin politikalarına karşı olduğu da görülecektir.  Bunun etkilerini de önümüzdeki yıllarda fark edeceğiz. Değişen dünya düzenini bu Batı karşıtlığının hızlandıracağını, Asya’nın yükselişine karşı Batı değerlerini savunanların ne kadar azaldığını da birlikte göreceğiz. 

Belki Asya politikasını savunmasalar da Batı’nın sahte öğretilerine karşı yeni fikirler üretmek gerektiğini düşünen ve dillendiren aydınların varlığı biliniyor artık. 

Batı medeniyetinin uzun süreden beri devam eden krizinin, 7 Ekim tarihinden sonra nasıl hızlandığını, önümüzdeki seçimlerde fark edeceğiz. Batı medeniyetinin temellerine karşı çıkan aşırı sağcı/faşist partilerin iktidara geldiğini göreceğiz. Tıpkı Avusturya’da geçen ay yapılan seçimlerde olduğu gibi. Bu faşist iktidarlar da Avrupa Birliği’nin ve ardından Avrupa ütopyasının ve süslü hayat tarzının çöküşünü gerçekleştirecektir.

Müslüman ülkeleri bekleyen deprem 

Batılı devletlerin kredileri tükendi de halkı Müslüman ülkelerin durumu çok mu iyi? Değil tabii ki, belki de onlardan daha kötü. Din, kültür, tarih, kan kardeşliği yaşadıkları insanların gözleri önünde İsrail tarafından öldürülmesine sessiz kalan devletler, tarihe hiçbir zaman silinmeyecek şekilde “suç ortağı” olarak kaydedildi. 

Belki bu ülkelerin sokaklarında gösteri olmuyor, belki halkları seslerini çıkartamıyor, belki otoriter rejimleri sayesinde her şey yolunda gözüküyor olabilir. Ancak Arap sokağında derin bir hayal kırıklığı, büyük bir sessiz öfke, kendi rejimlerine karşı nefretin yaşandığı, biraz o sokaklarda dolaşanlar görecektir. Bundan sonra İsrail ile “İbrahim sofrasına” oturan her Müslüman liderin yedikleri boğazında kalacaktır. İsrail nefreti tarihte görülmemiş biçimde zirvede çünkü bu sokaklarda. 

Gelecekte o sokaklarda öfkenin taşması sonucunda nelerin yaşanacağını kimse tahmin edemez artık. Müslüman ülkelerde ekonomiyi, yoksulluğu, açlığı, baskıyı gerekçe gösterip sokağa inen herkesin zihninde; bugünkü rejimlerine karşı Gazze’deki soykırıma karşı utanç veren politikalarının öfkesi olacaktır. 

Sokakların neler doğuracağını tam bilemiyoruz, önümüzdeki yıllar bize gösterecek. Fakat yeni fikirleri, yeni ütopyaları, yeni sistemleri doğuracak eleştirel bakışların cesur aydınların zihninden doğacağına eminim. Zira Batı’nın büyülü söyleminden, rejimlerin sahte dini retoriğinden, geleneklerin prangasından kurtulmuş zihinler, daha özgür düşünceler üretecektir. 

Belki de Batı’daki vicdanlı aydınlar, özgür zihinli Müslüman mütefekkirler, hakkaniyetli düşünürler bir araya gelerek insanlık için yeni kurtuluş reçetelerini birlikte yazacaklar. 

7 Ekim bu açıdan bir yıl dönümü değildir, yeni bir tarihin başlangıcıdır. 

Ömrümüz yeterse göreceğiz bunu.