Fransa'nın Afrikalı liderler tarafından yapılan açıklamalar ile sınır dışı edilmesi, eski sömürge ve yeni sömürge dönemleri ele alındığında, sürpriz bir gelişmenin olmadığı anlaşılıyor. 1960’lı yıllardan itibaren bağımsızlıklarını kazanan Afrika ülkeleri, Fransa sömürgesi nedeniyle bölgede "Françafrique" adıyla bilinen ve neo-kolonyal bir zihniyetle ilerleyen ekonomik, siyasi ve askeri nüfuz politikasını devam ettirdi. Bu politikayla kıtanın stratejik bölgelerine yerleştirilen binlerce Fransız askerinin varlığı Fransa’nın Afrika ülkelerindeki ekonomik ayrıcalıklarıyla güçlendirildi.  

Aynı zamanda Afrika’yı Paris’ten yöneten ve yeni sömürge sistemine önemli katkılar sağlayan “Fransız istihbaratı”da yer almakta. Ancak günümüze gelindiğinde kıtadaki siyasal ve ekonomik istikrarsızlığın ötesinde yaşanan kırılmalar, Fransa’yı etkin nüfuzunun azalmasıyla karşı karşıya bıraktı. Afrika’da Fransız etkisinin giderek zayıflamasının nedenlerine bakarken klasik sömürge döneminden günümüze kadar gelen sürece bakmak gerekiyor.   

Eski sömürgeden yeni sömürgeye: Afrika- Fransa  

Fransa 16. yüzyıla kadar gidildiğinde kıtadaki asimilasyon ve sömürgecilik faaliyetlerini yürütse de resmi kaynaklar nispetince, Cezayir’in 1830 yılında işgal edilmesiyle Afrika’daki sömürgeci varlığını resmen başlattı. Kıtada var olan bir diğer aktör İngiltere’nin ekonomik sömürü düzeni devam ederken Fransa sömürge yönetiminin Afrika halkına dayattığı ağır vergiler, çalışma sistemlerindeki zor koşullar ile yerel kaynaklarını kendi çıkarlarına kullandı.  

Akdeniz ve Afrika kıyılarında bir taraftan kolonizasyon çalışmaları kapsamında sistematik köle ticareti ve asimilasyon faaliyetleri diğer taraftan da kültürel ve sosyal sömürge çalışmaları devam ediyordu. 16. yy.’dan 19.yy’a kadar Gorée ve Saint Louis limanlarından Transatlantik köle ticaretiyle 5 milyondan fazla Afrikalı, sanayileşen Avrupa’nın merkezine köle olarak taşındığı bilinmekte.   

Paris, kıtanın doğal kaynaklarını sömürerek ulaştığı ekonomik gücünü ve ticari hacmini Avrupa’ya taşırken Afrika halklarını birbirine kırdırarak yönetimi kolaylaştırıcı argümanlar üretti; Halk arasında yaşanan kırılma 1919 yılında düzenlenen ilk Pan Afrikanizm Kongresinde de görülmekteydi. Kongrenin amaç bildirgesinde “Afrika kökenli halklar için yeni dünya düzeni içinde bir yer bulmaya çalışıldığı” yer alırken öte yandan da kongre başkanı ve Fransız Ulusal Meclisi’nde Senegal Milletvekili olan Blaise Diagne’nin sözü dikkat çekiciydi:  

“Biz Fransız yerlileri Fransız kalmak istiyoruz. Çünkü Fransa bize her türlü özgürlüğü vermiş, hiç ayırt etmeden bize kendi çocukları gibi muamele etmiştir. Hiçbirimiz, bazılarının istediği gibi, Fransız Afrika’sının sadece Afrikalılara bırakılmasını istemiyoruz. Fransa yerli eliti, herkesin güvenliği için şart olan sükûn ve düzenin yerine karışıklık getirecek olan ayrılma ve bağımsızlık isteyen devrimci teorilere izin vermeyecektir”.  

Böylelikle “Frankofon Birliği”ni kuran ve günümüze kadar taşıyan Fransa, Afrika'daki yerel halkı Fransız kültürüne adapte etmeye yönelik bir kültür politikası benimseyerek bölge üzerinde dolaylı bir hâkimiyet kurmaya devam etti. Anlaşılan o ki Fransa sömürgesi yalnızca insani ve ekonomik değerleri sömürüldü ve dört yüzyıldır asimile edilmeye çalışarak halkta halktan kopuk yöneticilerde yaratıldı.   

Yeni sömürgecilikte baş aktör: Fransız istihbaratı   

II. Dünya Savaşı sonrasında Almanya karşısında büyük bir yenilgiye uğrayan Fransa, klasik sömürge anlayışını devam ettiremedi; ancak sömürgecilikten kalma ekonomik refahını devam ettirme eğilimini sistematik sömürgeciliğe dönüştürdü. 1954’te Dien Bien Phu yenilgisiyle Vietnam üzerindeki kontrolünü kaybeden Fransa, Asya’daki gücünü de kaybetmesine neden oldu. Aynı dönemde Cezayir Bağımsızlık Savaşı Fransa’da en büyük askeri ve siyasi krizi yaşattı. Cezayir’in 1954 yılından başlayan bağımsızlık hareketleri ve Afrika’daki diğer lokal bağımsızlık hareketleri Paris’i çalkantılı bir dönemin içine soktu.  

Dönemin başbakanı Guy Mollet, Denizaşırı Bölgeler Bakanı Gaston Defferre’e sömürgelerdeki kontrolü yavaşlatan ve Fransa’nın Afrika’daki nüfuzunu sürdürmesine yönelik Çerçeve Yasasını hazırlattı. Yasa Fransa’nın sömürgecilik politikasını değiştirmeye yönelik olarak görülse de aslından sömürge düzenini reforma eden bir yasa olarak planlandı. Afrika’da yerel yönetimin güçlendirilmesine ilişkin temel hedefler konulsa da Fransa genel kontrolü devam ettirdi. Yerel meclislerde Afrikalı elitlerin siyasal süreçlere katılımı teşvik edilerek toplumsal taban genişliği olmayan seçkin bir sınıf oluşturdu. Fransa, bağımsızlığını almak isteyen halklara lider olarak bu elit sınıftan devlet başkanları atadı ve böylelikle yönetimdeki hakimiyeti yine Paris’e teslim etti. 

Fransa oluşturduğu bu siyasal elit ile yalnızca Afrika devletlerinin yönetilmesini sağlamadı. Yasadışılık, gizli operasyonlar, çatışmacı ve çıkar gruplarını yöneteceği Paris merkezli bir gizli ağ kuruldu: Françafrique. Fransa, Afrika'da izlediği çok taraflı dış politika anlayışı gereği yeni dünya düzeninde dışa dengeli bir Fransa-Afrika ilişkisi olduğunun resmini çizmesi gerekiyordu. Bu vurgu dönemin Cumhurbaşkanı Chaler de Gaulle döneminde ortaya çıktı. Fransa’nın bağımsızlığına vurgu yapan de Gaulle küresel bir güç olma yolunda atılacak adımları aynı zamandan Fransa’nın dış politika kararlarına yönelik atması gereken adımlar ile denkleştirdi. De Gaulle bunu yapması için yanık olarak gördüğü Jacques Foccart görevlendirdi. Gazeteci Ömer Aydın Foccart’ın devreye girişini, Fransa’nın sadece istihbarat açısından değil, tüm yönleriyle devlet politikası olarak Afrika’ya yönelik strateji, faaliyet ve siyasetinde yarım asır sürecek bir dönemin başlangıcı olarak tanımlamakta.     

Fransız istihbaratının en bilinen özelliği Paris’in çıkarlarına hizmet edecek devlet yöneticilerinin göreve gelmesinden göreve gelirken gelmesi için sağlanacak darbelerin planlanmasıydı. Togo’nun ilk Cumhurbaşkanı Sylvanus Olympio, Togo’nun bağımsızlığı için kendi ulusal para birimini oluşturdu. Fransa istihbaratı, Paris’in çıkarlarına uymadığı ve diğer bağımsızlığını alan sömürge ülkelere örnek oluşturmaması için 1963’te Cumhurbaşkanı Olympio’u öldürdü. Bir diğer örnekte Kamerun’dan. Kamerun’un bağımsızlık lideri Ruben Um Nyobe, Fransa’ya karşı başlattığı direniş nedeniyle 1958 yılında Kamerunlu çeteleri kullanarak öldürdü.    

Yakın döneme gelindiğinde ise, Fransız istihbaratı, Afrika’da paralı asker grupları ve Rusya Wagner grubu ile rekabet içindedir. Fransa 2013-2022 Mali Barkhane Operasyonu Fransız istihbaratının devam ettiğinin resmi bir göstergesi olmuştur. Tabii halk arasında Fransa’ya karşı oluşan başarısızlık söylemleri Fransa’nın bölgedeki etkisi oldukça zayıflattı. Bu da yaklaşık on yıl sonra Fransız askerlerinin bölgeden çıkmasına neden oldu.  

Afrika’da yeni dönem  

Fransa yüzyıllarca Afrika’daki varlığını şiddet, yolsuzluk ve askeri müdahalelerle destekledi. Ancak bu düzen, Afrika halkları ve liderleri nezdinde giderek daha fazla tepki toplamaya başladı. Son dönemde Senegal, Nijer, Mali ve Burkina Faso ve son olarak Çad’dan Fransa’nın kıtadan "kovuluyor" algısını güçlendirdi. Yaşanan bu gelişmeler, Fransa’nın Afrika’da siyasal elit yöneticilerini ve başarısız askeri birliklerini kaybettiğinin ve kıtada yeni bir dönemin başladığının açık bir işareti. Bu durumun en önemli nedeni ise dünyayı okuyan, farklı ülkelere eğitim amaçlı giderek toplumsal bağsızlığı ve yerel bilinci gözlemleyen genç Afrika nüfusun ülkelerine olan sahipliğin artmasıyla oluştu. 

Özellikle 21. yy.’da yükselen genç Afrikalı liderler, Afrika’nın yerelleşmesini yalnızca tarihsel bir mücadele olarak görmüyor aynı zamanda kıtanın gerçek potansiyeline vurgu yaparak sömürgeye karşı kararlar alıyor. Yüzyıllardır süren eğitim, dil, ekonomik sömürü karşısında terör örgütlerinin varlığını davet ettirmesi, yönetimdeki istikrasızlık karşısındaki sessizliği, ekonomik anlamdaki toplumsal refahın çöküşü ve daha pek çok neden kıtada Fransa varlığının faydadan çok zararın olduğunu açık resmi oldu.    

Bu dönüşümde yalnızca yerel tepkiler değil, küresel aktörlerin kıtadaki artan varlığı da önemli bir rol oynuyor. Çin, Afrika’daki ekonomik yatırımlarıyla altyapı projeleri ve ticaret ilişkileri üzerinden etkisini artırırken Rusya daha çok güvenlik iş birlikleri ve paralı asker gruplarıyla sahada etkinlik gösteriyor. Türkiye ve Körfez ülkeleri ise kültürel bağlar, eğitim projeleri ve insani yardımlar yoluyla kıtayla ilişkilerini güçlendiriyor.   

Afrika’daki bu değişim, yalnızca Fransa’nın etkisini kaybetmesi olarak değil, aynı zamanda kıtanın kendi gerçek bağımsızlığını kazanma çabası olarak da okunabilir. Kendi doğal kaynaklarını daha iyi değerlendirmek, dış müdahalelere karşı daha dirençli bir yapı kurmak, uluslararası alanda daha bağımsız hareket etmek isteyen Afrika ülkeleri, geçmişe nazaran çok daha güçlü bir duruş sergiliyor.  

Fransa için Afrika’daki yeni dönem yalnızca tarihsel bağımlılığın son bulmasıyla değil, aynı zamanda kıtada kaybedilen güvenin ve nüfuzun geri kazanılamayacak derecede kaybedilmesidir. Ve böyle devam ettiği sürece Fransa’nın gelecekte Afrika’yla olan ilişkisi daha fazla tecrit edilmesiyle sonuçlanacaktır. Kıtadaki yerelliğe uyum sağlayabilmek ve Afrika’dan- sömürgecilikten- bağımsız bir Fransa inşa edebilmek Fransa’nın bölgedeki geleceğini belirlemek için oldukça önemli görünmektedir.