Bu sene Hollanda’nın Lahey kentinde gerçekleştirilen NATO liderler zirvesi, zirve öncesinde patlak veren İsrail-İran savaşı ve ABD’nin İran’ın nükleer tesislerini hedef alan askeri operasyonunun gölgesinde kaldı. NATO liderler zirvesinin başladığı 24 Haziran tarihinden tam 11 gün önce,13 Haziran tarihinde İsrail’in İran’a saldırması ile başlayan savaş, ABD Başkanı Donald Trump’ın Lahey’deki zirveye katılmadan önce savaşa son veren ateşkes ilanı ve tarafların buna uyması ile şimdilik sona ermiş gözüküyor. Trump’ın tanımlaması ile “12 gün savaşı” nı şimdilik bitiren ateşkes kalıcı olur mu bilinmez ama NATO zirvesi öncesi Trump bu gelişmeyi kendi başarı hanesine yazmanın gururu ile NATO liderler zirvesine katıldı.  

ABD-İran nükleer müzakerelerinden İsrail-İran Savaşı’na

Umman arabuluculuğunda 4 kez görüşen ABD ve İran heyetleri, Umman’ın Roma Büyükelçiliği’ne ait bir konutta 5. kez bir araya gelerek nükleer görüşmeleri 23 Mayıs’ta gerçekleştirmişlerdi.  İran-ABD arasında Umman’ın başkenti Maskat’ta 15 Haziran’da 6. nükleer görüşme beklentisi varken Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun raporunun açıklanması sonrası İsrail tarafından nükleer tehdit olarak görülen İran hedef oldu. İsrail tarafından başlatılan ve İran’ın nükleer tesislerini, generallerini ve bilim adamlarını hedef alan bu saldırı ABD’nin İran’a vermiş olduğu 60 günlük sürenin dolması sonrası geldi. İsrail’in saldırılarına misilleme yapan İran ile İsrail’in savaşı 12 gün sürdü.

12 günlük savaş boyunca müzakere masasına dönme çağrısı yapanlara İsrail saldırılarını durdurursa döneceğini söyleyen İran, E3 ülkeleri olarak adlandırılan İngiltere, Fransa ve Almanya ile 20 Haziran’da Cenevre’de görüştü. NATO zirvesi öncesi bu üç Avrupalı NATO ülkesinin sorunun diplomasi ile çözülmesi yolunda bir çabası vardı. Ancak bu çaba Trump tarafından hafife alınarak Avrupa’nın bu konuda yardımcı olamayacağı Trump’ın “İran Avrupa ülkeleri ile görüşerek bu sorunu çözemez” sözleriyle ifade edildi.  

Aslında bu tarihten yaklaşık bir ay önce aynı E3 ülkelerinin dışişleri bakanları İran Dışişleri Bakanı ile İstanbul’daki İran Konsolosluğu’nda İran’ın nükleer meselesi ile ilgili Birleşmiş Milletler yaptırımlarını geri getirilmesini sağlayan “tetik mekanizmasının” işletilmemesi ile ilgili görüşmüşlerdi. Aynı zamanda NATO üyesi olan bu üç Avrupa üyesi ABD dışında İran ile yakın temasta olan ve İran’ın aslında nükleer meselesinde en başından beri görüşmeler gerçekleştiren devletlerdir. Hatta Trump ilk başkanlık döneminde İran ile 2015’te yapılan nükleer anlaşma olan Ortak Kapsamlı Eylem Planı’ndan (JCPOA) çekilirken anlaşmanın diğer tarafları olan bu Avrupa ülkeler anlaşmada kalmayı tercih etmişlerdi.  

Trump ikinci başkanlık döneminde ilk başkanlık döneminin yarım kalan sorunlarından biri olan İran nükleer meselesini müzakere yöntemi ile çözeceği beklentisi vardı ve müzakereler bir süreliğine gerçekleştirildi. Ancak mevcut savaşları sona erdirme vaatleri ile başkanlık koltuğuna oturan Trump’ın İsrail’e desteği ve İran’ın nükleer tesislerini bombalaması ile askeri gücünü kullandığı ve savaşın bölgesel bir savaşa dönüşme tehdidini ortaya çıkardığı bir süreci deneyimledik.  

İsrail-İran arasındaki çatışma ABD’nin İran saldırıları sonrası Katar ve Irak’taki ABD üslerini hedef almış Hürmüz Boğazı’nın kapatılması senaryoları tekrar konuşulmaya başlanmıştı. Bu senaryo petrol fiyatlarının artmasını istemeyen Trump için olabilecek en kötü senaryoydu.  

ABD’nin İran nükleer tesislerine saldırısı ve İran’ın Amerikan üslerini hedef alan saldırılar sonrası İsrail, İran ve ABD kendisini savaşın kazananı ilan etti. İran nükleer tesislerinin uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durduracak bir darbe almadığını söyledi. İsrail ve ABD İran’ın nükleer tesislerine verilen zararla İran’ın nükleer silaha belli bir süre kavuşamayacağını ifade etti. Her ne kadar bu açıklamalar ABD medyasına savunma bakanlığı istihbarat raporundan sızan bilgilerle yalanlanmış olsa da ABD Başkanı Donald Trump ve ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth tarafından bu haberler kötü niyetli, doğru olmayan ve Trump’ın başarısını yok sayan haberler olarak tanımlandı. Trump Lahey’deki toplantıya İsrail-İran Savaşı’nda ateşkesi sağlayan lider olarak gitti.

Tüm bu gelişmelerin hemen sonrasında gerçekleştirilen NATO liderler zirvesindeki basın toplantılarında da İsrail-İran Savaşı ve ABD’nin İran nükleer tesislerine saldırıları geniş yer bulduğunu gördük. Aslında bu seneki NATO zirvesinde de geçen sene olduğu gibi Avrupa kıtasında halen ateşkes ilan edilmeyen ve süregelen bir savaş olan Rusya-Ukrayna Savaşı konuşulacaktı. İran ve ABD arasında arabuluculuk teklifinde bulunan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e sen kendi sorunun ile ilgilen diyen Trump ateşkes sonrası “Çin artık İran petrolü alabilir” açıklaması ABD’nin İran yaklaşımının nasıl olacağı sorusunu ve soru işaretini beraberinde getiriyor. Tabii bir de bu iç içe geçmiş sorunların durumunu da ortaya koyuyor. Tabii bir de “Çin artık İran petrolü alabilir” açıklaması yapan Trump’ın ben öyle demedim diyerek daha önce kendi söylediği sözü yalanması var.  

ABD İran’a uranyum zenginleştirmeden vazgeçme karşılığında sivil nükleer işbirliği teklif ediyor. Bu şekilde İran yaptırımlarını kaldırabileceğini söylüyor. Bu yaklaşım savaş sırasında dillendirilen “İran’ı Yeniden Büyük Yap” (MİGA) yaklaşımının uzantısı olarak görülebilir. Aslında bu ABD içindeki “ABD’yi Yeniden Büyük Yap”cıların (MAGA) istediği savaşların sona ermesi ve ABD’nin bu savaşlara taraf olmaması yani dünyanın jandarması rolünü sonlandırması yaklaşımı ile uyum içinde. Ancak bunun ABD için istenilen netice ile sonuçlanıp sonuçlanmayacağını söylemek için henüz erken.

İsrail-İran Savaşı’ndan NATO’da savunmada 5%’lik hedefe

İsrail-İran arasındaki savaş ve ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine saldırıları sadece İran’ın ve İsrail’in savunma alanındaki zaaflarını görmeleri dışında pek çok ülkenin böyle zaaflara sahip olmanın nasıl bir bedel ile sonuçlanacağını göstermesi açısından önemliydi.  

Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın Wales’de 2014 yılında düzenlenen NATO liderler zirvesinden bu yana ABD Başkanları tarafından dile getirilen NATO içinde her ülkenin savunma harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın (GSYH) %2’sine çıkarılması mevzusunun bu seneki zirvede de yer aldığını ve daha önceki toplantılarda bunu 5%’e çıkarma kararının NATO üye devletleri tarafından kabul edilerek bu zirvenin en önemli çıkarımı olduğunu görüyoruz.  

Yıllardır her ABD Başkanı tarafından dillendirilen zaman zaman ABD’nin ağır eleştirilerine maruz kalan NATO’nun üye devletleri artan jeopolitik tehditler ve savunma zaaflarının neticelerinin ağır bedeller ödeteceğini görmeleri ile hem caydırıcı olmakta hem de savunmada önemli olan bu kararın alınmasını mümkün kılmış gözükmektedir.  

Kısaca tüm savaşların gölgesinde gerçekleştirilen bu yılki NATO liderler zirvesi, savunma sanayinin daha çok üretmesi ve savunma harcamalarının artırılması başta olmak üzere Ukrayna’ya desteğin devam edeceği kararları ile son buldu.

Tabii bir de bu zirvede savaşların sona ermesi için hem gerçekleştirdiği diplomasi trafiği ile hem de arabulucu- kolaylaştırıcı rolü ile önemli bir çaba gösteren Türkiye’nin önümüzdeki yılki NATO liderler Zirvesine ev sahipliği yapması kararlaştırıldı.