Gazze’de De Bir Savaş Yok!
Amerika 1991 yılında Irak’a saldırdığında, kuvvetler arasındaki devasa farkı hesaba katmadan, fazlasıyla masum bir umutla, Irak ordusunun düşmanı püskürteceğine inanıyorduk. Bu sadece umutlarımızın gün gün kırpıldığı bir savaş değildi; Amerika için çalışan küçük bir basın ordusunun bütün dünyaya gerçeği saklamak için giriştiği bir savaştı da. Irak coğrafyasının bütünüyle kriminolojik bir sahaya dönüştürüldüğü, füzelerin istenen yerden istenilen herhangi bir yere fırlatıldığı bir “yok etme hareketi”yle karşı karşıyaydık.
Carl Sahmitt’in “deniz ve kara güçleri” ile ilgili tespitlerinden hareketle söyleyecek olursak, ABD bir deniz gücüydü ve kadim kara devletlerinin savaş kültürü ve hukukundan yoksundu. Bu ülke yeri geldiğinde ordusunun faaliyetini devasa bir korsanlık eylemine dönüştürebiliyordu. Medya, Körfez Savaşı boyunca bu korsanlığı perdelemiş, gerçeği karartmış, karşılıklı bir savaş yapılıyormuş izlenimi oluşturmak için sayısız imge oluşturmuştu. Biz “asla savaş olmayan” bu yok etme hareketini, medyanın perdesinden bir savaş gibi izliyor, ümitleniyorduk da.
“Körfez Savaşı Gerçekleşmedi”
Fransız düşünür Jean Baudrillard, 1991 yılının ilk aylarında kaleme aldığı denemelerde savaşla insanlar arasına çekilen imaj perdesinin kaldırılmasında önemli bir rol oynadı. Sonrasında “La Guerre du Golfe n'a pas eu lieu” (Körfez Savaşı Gerçekleşmedi) başlığıyla bir araya getirilen bu denemeler sadece cephede üretilen gerçekdışı imgelere değil, bütün dünyada savaşı canlı yayında bir film gibi izleyenlerin uğratıldığı körleşmeye de işaret ediyordu.
Milyonlarca insan rahat koltuklarında, ellerinde cips, kendilerine sunulan görüntüleri “bir savaş olarak, bir savaşmış gibi” izlemekteydiler. Oysa Irak’la Amerika arasında teknik olarak bir savaş asla mümkün değildi. Bunun böyle olmadığını, sonrasında adım adım tecrübe ettik. Irak’ın işgali, milyonlarca insanın katledilmesi, Ebu Gureyb zindanında yaşananlar Soğuk Savaş’ın hemen ardından, tek merkezli dünyada bizi nelerin beklediğini haber verir gibiydi. ABD, karşısında hiçbir savaşma gücü olmayan ülke, ordu ya da halklarla bir savaşa girdiğini iddia ediyor, buna dair imajlar üretiyordu.
İsrail’in Gazze’ye karşı giriştiği yok etme saldırısının üzerinden bir yılı aşkın bir zaman geçti. Artık Baudrillard gibi hakikate aracılık edecek güçlü sesleri de yok Batı’nın. ABD ve İsrail medyası Filistin topraklarında bir savaş yaşandığına inandırmaya çalışıyor dünyayı; karşılıklı iki güç arasında yaşanan bir savaş. Ancak ortada Baudrillard’ın Körfez Savaşı’ndaki perde gösterisini faş etmesinden çok ötede bir trajediyle karşı karşıyayız. Küçücük bir kara parçasına sıkışmış dört milyon insan ellerinde eşyalarıyla her gün bir mahalleden diğerine kaçışırken, okullar, hastaneler, çadırlar hedef alınırken, zamana yayılmış bu kıyım bir savaşın sahneleri olarak gösterilebiliyor. İyi niyetlilerimiz bile bir Gazze körleşmesi yaşıyor. Filistinli savaşçıların sınırlı karşı eylemine ciddi anlamlar yüklüyor, durumu savaşlaştırmaya biz de bir biçimde katkıda bulunuyoruz. Oysa çaresizlik içindeki bu sınırlı karşı koyuşların bir izzet-i nefis mücadelesi olmaktan öte bir gücü de anlamı da yok.
Gazze artık iki farklı din ya da ırk arasında bir mesele olmaktan çıktı; bu küçük belde insanlığın insanlığına karar vermesi gereken bir sınava dönüştü. İnsanlık her iki tarafta da farklı nedenlerle üretilen imajları yırtıp gerçekle yüzleşmek zorunda.
Sayısız savaş filmi izlemiş ve zihinleri her şeyi filmleştirmeye müsait insan zihninin orada, Gazze’de nelerin yaşandığını tahayyül etmesi de pek mümkün görünmüyor. Hiçbir modern iletişim ve haberleşme aracının bulunmadığı eski zamanlarda, bir seyyah Gazze’de yaşananları görse, bugünkünden bambaşka bir göz ve duyguyla anlatacaktı olanları. Bir an onun kurabileceği cümlelerden birkaçını tahayyül etmeye çalışalım: “Filistin’in sahile bakan küçük beldesinde ne bağ kaldı ne bahçe. Evlerin çoğu bir yecüc mecüc tufanıyla yerle bir oldu. Ölen çocukların kokuları cümle nebatatı yasa boğdu…” Gazze’yi bir dil ve imaj katliamından korumak için de ayrı bir kavgaya ihtiyacımız var!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Suriye’deki iç savaşta muhaliflerin son operasyonlarıyla rejim güçlerine karşı kazandıkları zaferler yeni bir dönemi başlattı. Doç. Dr. İbrahim Karataş, Türkiye'nin bu süreçteki stratejik rolünü Fokus+ için kaleme aldı.
İsrail'in aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Lübnan'da ateşkese varılması için "ABD yönetimi alnımıza silah dayadı." dedi.
Beşşar Esed rejimine ait Su-22 savaş uçağı, Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib kent merkezine hava saldırısı düzenledi. İlk belirlemelere göre 3 kişi hayatını kaybetti.
ODTÜ'lü araştırmacılar, insan beyninden ilham alarak geliştirdikleri yerli MEMS nöristör teknolojisiyle cep telefonlarının şarj süresini bir yıla çıkaracak devrime imza attı. Bu buluş, enerji verimliliği ve kişisel verilerin korunmasında çığır…