İsrail basınında yer alan değerlendirmeler, işgal hükümetindeki yetkililerin açıklamaları ve son kamuoyu yoklamaları, Filistin direnişinin Gazze’de oluşturduğu tehdidin sürdüğü konusunda Siyonist rejim içinde geniş bir fikir birliği olduğunu gösteriyor.

Ateşkes anlaşmasıyla birlikte sağ kalan rehinelerin tamamı ve hayatını kaybedenlerden bir kısmının cesedinin teslim alınmasının ardından savaşın yeniden başlayabileceği yönünde açık bir hazırlık ve “pusu” halinin varlığı dikkat çekiyor.

Elbette İsrail’in daha önce imzaladığı anlaşmaları ihlal etme alışkanlığı göz önünde bulundurulduğunda, burada niyetlerden değil, yetkililerin açıklamaları ve gazetecilerin yazılarından bahsediyoruz.

Bu durum ABD Başkanı Donald Trump'ın Netanyahu’ya söylediği “Dünyayla savaşamazsın” sözlerinde de kendisini gösteriyor.  

Ancak İsrail’de Hamas ve diğer direniş gruplarının yeniden güç kazanacağına dair derin korku, Gazze’ye yönelik askeri saldırganlığın yeniden gündeme alınmasına yol açabilir.  

Bu eğilim, Netanyahu'nun İsrail'in Gazze'de askeri harekat özgürlüğünü koruduğu ve Hamas'ın silahsızlanmaya mecbur olduğu, aksi takdirde "Allah'ın gazabının patlayacağı, eğer bu hemen olmazsa, güç ve şiddetle yapılacağı" yönündeki tehditleriyle de destekleniyor.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz

Aynı şekilde Savunma Bakanı Yisrael Katz, “Rehine kurtarma aşamasından sonra en büyük görev Hamas’ın Gazze’deki tünel ağını uluslararası destekle tamamen yok etmektir. Orduyu buna hazırlanmaya yönlendirdim” diyerek askeri seçeneği pekiştirdi.

Aşırı sağcı bakan Bezalel Smotrich'in Gazze’de yeniden yerleşim faaliyetlerine dair vaatlerinin yanı sıra insani yardımların kısıtlanması çağrıları ve rehinelerin dönüşlerinin ardından yardım kamyonlarının azaltılması yönündeki girişimler de dikkat çekiyor.  

Bu tutum, İsrail siyasal ve entelektüel doktrininde aldatma stratejisinin sistematik olarak kullanıldığına işaret ediyor.

Basında İsrail

Yedioth Ahronoth yazarı Ron Ben-Yishai, Trump'ın Hamas’ı silahsızlandırma ve Gazze Şeridi yönetiminden uzak tutma vaatlerinin gerçekleşeceğine dair bir işaret görülmediği için ateşkesin kalıcı değil, savaşın yeniden başlaması ihtimalinin daha güçlü olduğu görüşünde.  

İsrail basınında savaşın yeniden başlayacağı hissi hakim. Ancak bir kısmı akılcı bir kisve altında olacağını düşünüyor. Diğeri ise hayatını kaybeden rehinelere ait tüm cesetler bulunduktan sonra herhangi bir anlaşmadan vazgeçilmesini ve savaşa geri dönülmesini talep ediyor.

Bu bağlamda, Haaretz yazarı Khoury anlaşmanın tarafları “bir sonraki patlamaya kadar başa döndürdüğünü” belirterek ateşkesi savaşın bitişi değil, daha karmaşık bir sürecin başlangıcı olarak yorumladı.

Bu nedenle Khoury, net bir yol haritasının olmadığı bir durumda ateşkesin uygulanabilirliği hakkındaki sorulara da dikkat çekti.

Khoury'nin gündeme getirdiği konu, Trump'ın ateşkesi uygulama becerisi ile güvenlik ve siyasi koşulları pratikte uygulama becerisi arasındaki uçurumdan bahseden Haaretz muhabiri Zvi Harel tarafından da gündeme getirildi.  

Harel, ilan edilen ateşkes ile sahadaki siyasi-güvenlik koşullarının uygulanması arasında ciddi bir boşluk bulunduğunu vurguladı.

İsrail medyasında Gazze’nin geleceğine dair iki farklı yaklaşım mevcut.

İlk kesim, silahsızlanma, Gazze'deki liderlik yapısının değiştirilmesi ve yeniden yapılanma gibi zorlu konuların ileriki aşamalara bırakılmasını “rasyonel ve sakin” buluyor.

Diğer kesim ana akım İsrail basını ise, rehinelerin teslim alınmasından sonra anlaşmanın terk edilmesi ve savaşın yeniden başlatılması gerektiğini savunuyor.

Burada dikkat çekici olan husus, söz konusu akımın söylem tonunun, direnişe yönelik her türlü baskı ve şantaj yöntemini devreye sokan siyasi kadroların tonundan geri kalmamasıdır.  

Bu kadrolar, ABD'nin önyargılarını ve ateşkes anlaşmasının imzalanmasına dahil olan Arap ve İslamcı aktörlerin, İsrail’i gerilimi tırmandırmaktan ya da taahhüt ettiği şartları ihlal etmekten alıkoymadaki yetersizliğini fırsata çeviriyor ve bu boşluktan stratejik biçimde faydalanıyor.

Bu yaklaşım özellikle bazı yazarların ifadelerinde radikal şekilde vücut buluyor.  

Bu kapsamda, Maariv yazarı Ben Caspit'in, X hesabından yaptığı paylaşımda savaşa dönüş çağrısı şaşırtıcı değildi.  

Caspit, Hamas’ın askeri gücünü büyük ölçüde kaybetmiş olsa bile Gazze’de hala ayakta olduğunu, bu nedenle rehinelerin dönüşünün ardından İsrail’in her yolla çatışmaya dönmesi gerektiğini vurguladı.

Diğer yandan, Yedioth Ahronoth yazarı Ron Ben-Yishai ise  rehinelerin serbest bırakılmasını, 7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail toplumunda hakim olan psikolojik travma ve suçluluk duygusunu hafifleten “stratejik bir kazanım” olarak yorumladı.

Ancak ona göre daha da kritik olan şey, bu durumun orduya Gazze’de sınırsız operasyon özgürlüğü sağlaması.

Maariv gazetesi yazarı Avi Issacharoff da, ateşkes sonrası Hamas’ın İsrail işbirlikçilerini infaz etmesinin, hareketin kendi yönetimini dayattığı ve İsrail ordusunun çekildiği bölgeler üzerinde kontrolü yeniden sağladığına dair bir gösterge olduğunu öne sürdü.

Yazara göre bu gelişme, hareketin Gazze Şeridi'nin idari kontrolünü bırakmaya hazır olsa bile (ki bu iddiayı savaşın başlangıcından beri dile getiriyor) asla silahsızlanmayacağını, aksine yeni üyelerle yeniden güçleneceğini gösteriyor.

Issacharoff yazısında şu soruyu da gündeme getirdi: İsrail Hamas’a karşı operasyonlarını sürdürecek mi, yoksa 7 Ekim'den önce tüm İsrail güvenlik kurumlarının inandığı gibi, Hamas'ın “caydırıldığı yanılsamasına” geri dönüp, bir sonraki harekata mı hazırlanacak?

Aynı şekilde, Maariv yazarlarından Danielle Roth Avnery de benzer bir söylemle, savaşın bitmediğini, hatta belki de hiç bitmeyeceğini savundu.

Yaşananların sadece bir başlangıç olduğunu iddia eden Avnery, savaşın Trump ve barış elçilerinden daha büyük olduğunu belirtti.

Bunun radikal İslam'ın tüm dünyaya karşı yürüttüğü bir din savaşı olduğunu ve bu anlamda savaşın devam ettiğini öne sürdü.

Avnery, serbest bırakılan Filistinli tutukluların İsrail’e karşı mücadelede yeniden aktif roller üstleneceğini savunarak, Hamas’ın toparlanması halinde İsrail’in yeni bir sürpriz saldırıyla karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulundu.

Avnery, serbest bırakılan Filistinli tutukluların, bir zamanlar aynı şekilde tutuklu olan Yahya Sinvar'ın başlattığı yolda devam edeceğinin altını çizdi.

Meseleyi sona ermiş gibi görenlerin tek taraflı yorumlara saplandığını belirten Avnery, bu kişilerin yaşananların gerçekliğini görmezden geldiğini ve adeta kafalarını kuma gömdüklerini ifade etti.

Bu yaklaşım, pek çok yazıda tekrar edilerek “devletin en temel sorumluluğu vatandaşlarını korumaktır; bu nedenle Gazze, Lübnan ya da İran kaynaklı tehditler başlangıç aşamasında imha edilmelidir” düşüncesine bağlandı.

Tuğgeneral (Yedek) Dadi Samhi'nin yazısında, Hamas ve benzeri örgütlerin “her öldürülen hareket üyesini bir şehide dönüştürerek, ardından onlarcasını saflarına katma, destekçileri arasında kahraman figürler yaratma konusunda oldukça usta olduğunun" altını çizdi.

Maariv gazetecisi Moşe Nestelbaum ise “kan asla boşuna akmaz ve kalıcı bir caydırıcılık neredeyse hiçbir zaman gerçekleşmez” diyerek bu yaklaşımı destekledi.

Dolayısıyla İsrail’de hakim eğilim, ateşkes anlaşmasının İsrail açısından çözümden çok boşluklar içerdiği, özellikle Hamas'ın silahsızlandırılması ve Gazze Şeridi'nin yönetiminden uzaklaştırılması konusunda daha fazla boşluk barındırdığı yönünde.

Bu boşluklar, Hamas'ın siyasi konumu, mali finansmanı ve belki de askeri gücü açısından gücünü yeni bir çerçeve altında korumasına yol açabilir.

Bu nedenle Hamas’ın ilerleyen dönemde yeniden sahneye çıkması ihtimali güçlü görülüyor.

Bu perspektife göre İsrail kritik bir kavşakta bulunuyor.  

Eğer yeni oyunun kuralları net biçimde belirlenmez ve dış müdahalelere karşı kırmızı çizgiler açıkça çizilmezse, mevcut anlaşma Gazze’nin yeniden inşası için bir kaldıraç olmaktan çıkıp ileride patlayabilecek siyasi bir mayına dönüşebilir.

Bu tartışma sadece entelektüel çevrelerle sınırlı değil; kamuoyu da benzer endişeleri paylaşıyor.

İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nün 7 Ekim saldırılarının ikinci yıldönümü vesilesiyle yaptığı ankete göre, İsraillilerin yüzde 57,5’i benzer bir saldırının önümüzdeki yıllarda tekrarlanacağından emin.

Bu oran, ordunun hedeflerine tam olarak ulaşamadığına dair dolaylı bir kabulü yansıttığı gibi, Hamas’ın hala bir tehdit oluşturmaya devam etmesi nedeniyle askeri görevin henüz bitmediği anlamına geliyor.

Sonuç olarak, Arap ve İsrail kamuoylarında gelişen hakim kanaat, yaşananların uzun soluklu bir çatışmanın yalnızca bir evresi olduğu yönünde.

Toprakların işgali, yüz binlerce şehit ve yaralı, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana eşi görülmemiş düzeyde bir soykırım, karşı tarafa duyulan küçümseme ve sömürgeci hegemonya arzusu göz önüne alındığında, çatışmanın diplomatik yollarla sona ereceğine dair her türlü söylem geniş kesimlerce bir yanılsama olarak görülüyor.

Ancak, bir taraf haklarını geri kazanmak için mücadele ederken, diğer taraf sözde saygı gösterdiği yükümlülükleri ihlal etmeye hazırlanıyor.

Bu bağlamda artık sorulan soru, savaşın yeniden başlama ihtimali değil, ne zaman başlayacağıdır.