04 Haziran 2025
Doğu Akdeniz’deki doğal gaz keşifleri, ister büyük rezervlere sahip üretici ülkeler, ister bunu temel ihtiyaçlarını karşılamak ya da alternatif kaynaklarını çeşitlendirmek için iyi bir fırsat olarak gören tüketici ülkeler olsun, Afrika, Asya ve Avrupa’nın üç kıtasındaki ilgili ülkeler için büyük yatırım fırsatları oluşturuyor.
Bu konudaki keşiflerin hızla ilerlemesi ve beklenen üretimin büyüklüğü, ilgili ülkelerin rezervlerden yararlanma ve altyapı kullanımını optimize etme süreçlerini organize edecek uluslararası oluşumlar kurmaya yöneltti.
Bu temelde, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Mısır, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün ve Filistin tarafından Eylül 2020’de Doğu Akdeniz Gaz Forumu (DAGF) kuruldu.
Daha sonra Fransa da bu foruma katıldı ve anlaşma uyarınca Kahire forumun “merkez ülkesi” oldu.
Forum Tüzüğü’nde katılımcı ülkelerin gaz rezervlerinin işletilmesi, altyapı kullanımı ve geliştirilmesi konularında iş birliği yapma isteği ifade edilirken, yeni keşiflerin bölgenin refahı ve enerji güvenliği açısından büyük önem taşıdığı vurgulandı.
Anlaşmada, tüzüğün herhangi bir üyenin başka bir uluslararası anlaşma kapsamındaki hak ve yükümlülüklerini etkileyen herhangi bir durum içermediğinin de altı çizildi.
Buna örnek vermek gerekirse, DAGF’ye üye bazı ülkelerin katıldığı, doğal gaz konusunda çok taraflı uluslararası anlaşmalar olduğu biliniyor.
Bunların başında, Katar’ın ev sahipliği yaptığı Gaz İhraç Eden Ülkeler Forumu’nun (GECF) bir üyesi olarak Mısır geliyor.
Kudüs’ün Kılıcı- Aksa Tufanı Operasyonu
Doğu Akdeniz bölgesi, anlaşmanın imzalanmasından bu yana büyük zorluklarla karşı karşıya kaldı. Söz konusu foruma üye birkaç ülke de bu zorlukta kilit rol oynuyor.
Bu durum, DAGF’ın rolü, süreci ve üye sayısını artırma planları konusunda çalkantılı bir atmosfer yarattı ve yaşanan her zorlukla birlikte forumun uygulanabilirliği ve sürdürülebilirliği hakkında yeni bir soru ortaya çıktı.
DAGF anlaşmasının imzalanmasından birkaç ay sonra, Gazze’de Filistin direnişi ile İsrail arasında bir dizi savaş patlak verdi.
Mayıs 2021’de “Kudüs'ün Kılıcı” savaşının ardından, Ekim 2023’te Aksa Tufanı Operasyonu’nun ardından patlak vererek hala devam eden savaş, söz konusu anlaşmanın kapsadığı alanı doğrudan etkiledi.
Aynı zamanda bu savaşların, forumun iki kurucu üyesi Filistin ve İsrail arasında gerçekleşmesi, uluslararası yargı kararlarına göre “soykırım” suçu işleyen ve bir ülkenin diğerini işgal etmesiyle, mutabakat, ortak planların uygulanması veya ortak yatırım olasılığı konusunda derin soruları gündeme getirdi.
Diğer yandan, Doğu Akdeniz gazından Filistin’in yararlanma hakkına kimin sahip olduğu sorusu da ortaya çıktı.
Bu bağlamda, Filistin kıyılarına fiilen hakim olan işgalci İsrail, Gazze üzerinde hiçbir kontrolü olmasa da anlaşmayı imzalayan Filistin Yönetimi ya da Gazze Şeridi’ni kontrol eden ve yok etme çabalarına rağmen Filistinlileri temsil eden direniş grupları arasından hangisinin bu gazdan yararlanacağına ilişkin soru, şüphesiz çözülmesi ya da içinden çıkılması zor bir ikilem yaratıyor.
Forum da bu ihtilaflar karşısında üye ülkelerin haklarını korumak için dengeli bir formül ortaya koymadı.
Aynı çerçevede, Hizbullah-İsrail savaşının patlak vermesi, Lübnan’ın Mısır’ın anlaşmaya dahil etmek istediği ülkelerden biri olarak foruma katılma olasılığını belirsiz hale getirdi.
Bu durum ayrıca, foruma üye ülkelerin, Lübnan’a sağlaması gereken garantilerin niteliğine ilişkin ikilemi de yeniden gündeme getirdi.
Çünkü Lübnan’ın ülkenin güneyini işgal eden ve bu topraklardan çekilmesini gerektiren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararlarını hiçe sayan İsrail’in yanında forumda yer almaya ikna edilmesi gerekiyor.
Suriye devriminin zaferi
Suriye, söz konusu anlaşmaya katılmak için güçlü adaylardan biriydi ve Mısır’ın merkez ülke olarak liderlik ettiği üye devletler, Beşşar Esed rejimini foruma katılmaya ikna etmeye çalıştı, ancak o dönemde bu gerçekleşmedi.
Suriye devriminin zafere ulaşması ve Esed rejiminin devrilmesinin ardından yeni bir hükümetin iktidara gelmesiyle birlikte, forumun Doğu Akdeniz’de geniş deniz sınırlarına sahip olan yeni Suriye rejimiyle iş birliğinin niteliği konusunda temel bir soru ortaya çıktı.
Esed rejimine yönelik forum üyeliği davetinin, yeni Suriye hükümetini kapsayıp kapsamayacağı da şüphesiz yeni bir zorluk teşkil ediyor.
Deniz sınırı anlaşmaları
Akdeniz’de gaz keşifleri hızlandıkça, Akdeniz ülkeleri arasında deniz sınırı belirleme anlaşmalarına ilişkin süreç de hızlandı.
Bu anlaşmalar, bölgedeki bazı ülkelerdeki yönetim değişiklikleriyle ortaya çıkan yeni uluslararası bölünmelerle güçlenen, bazı taraflar arasındaki uzun süredir devam eden siyasi rekabetlerden etkilendi.
İsrail ve Lübnan, Ekim 2022’de ABD arabuluculuğunda bir deniz sınırı belirleme anlaşması imzaladı.
Ancak bu, İsrail’in, Akdeniz’deki bazı doğalgaz sahaları üzerindeki anlaşmazlıkların çoğunu Lübnan karşısında kendi lehine çözme şansını artırdığı için kırılgan bir anlaşma olmaya devam ediyor.
Öte yandan, anlaşma İsrail’in lehine olan güvenlik ve askeri hegemonyadan etkilenirken, Lübnan özellikle son savaşın patlak vermesinin ardından bundan faydalanamadı.
Daha önce Lübnan ve GKRY, 2007 yılında iki ülke arasındaki ekonomik bölgenin sınırlarını belirleyen bir anlaşma imzaladı, İsrail de GKRY ile 2010 yılında benzer bir anlaşmaya imza attı.
Mısır, GKRY, Yunanistan ve Libya arasında sınır belirleme anlaşmaları
Mısır, 2003 yılında GKRY ile münhasır ekonomik bölge sınırlandırma anlaşması imzaladı, ancak bu anlaşmaya yönelik halkın itirazları mahkemelere kadar ulaştı.

Bunu, 2014 yılında hidrokarbon rezervuarlarının geliştirilmesi ve 2018 yılında iki ülke arasında Trans-Akdeniz doğalgaz boru hatları kurulmasına yönelik anlaşmalar takip etti.
Öte yandan Mısır, Yunanistan ile Ağustos 2020’de iki ülke arasındaki münhasır ekonomik bölgeyi tanımlayan kısmi bir sınır belirleme anlaşması imzaladı.
Libya ile de Mısır hükümeti Aralık 2022’de aldığı tek taraflı bir kararla deniz sınırını tek taraflı olarak belirledi.
Türkiye ve sınır çizme anlaşmaları
Türkiye ve Libya, Kasım 2019’da bir deniz sınırı belirleme anlaşması imzaladı ve yeni Suriye hükümetiyle benzer bir anlaşma imzalamaya hazırlanıyorlar.
Aynı zamanda Türkiye, özellikle KKTC meselesiyle ilgili olanlar olmak üzere, deniz sınırlarıyla kesişen Akdeniz ülkeleri arasındaki sınır belirleme anlaşmalarına itirazlarını dile getirdi.
Bazı zorluklar forum için kafa karıştırıcı bir yol çizerek, forumun geleceğini, çalışmalarının niteliğini, genişlemesini ve üye sayısının artmasını etkileyecek durumlarla karşı karşıya kalmasına neden oldu.
Kuruluşundan bu yana foruma sadece Fransa katıldı, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ise fahri gözlemci olarak yer aldı, bu da beklenenin tam tersidir.
Ürdün’e yönelik doğrudan tehditlerin yanı sıra İsrail’in Doğu Akdeniz havzasındaki üç ülkeye (Filistin, Suriye ve Lübnan) karşı yürüttüğü savaşın yarattığı güvenlik ve askeri zorluklar forumun ilerlemesinin önünde engel oluşturuyor.
Bölgedeki diğer ülkeler arasındaki siyasi çekişmeler de, aynı derecede önemli zorluklar meydana getiriyor.
Alternatif fırsatlar
Mısır ve Türkiye arasındaki ilişkilerde son dönemde meydana gelen olumlu değişiklikler, Kahire’nin Yunanistan ve GKRY ile olan rolü ile Türkiye ile olan rolü arasında bir yaklaşım bulmaya çalışması halinde forumun rolünü canlandırmak için iyi bir fırsat olabilir.
Öte yandan, Türkiye ile Libya arasındaki ittifak, Libya krizini çözmek için bir fırsat sunabilir. Bu da Mısır’ın Libya’ya ilişkin rolünü olumlu yönde etkileyecektir.
Forum için bir başka fırsat da Suriye’nin bölgesel çevresinin yanı sıra Arap ve uluslararası rolüne güçlü bir şekilde geri dönmesidir. Bu da üyeliğe katılmaya karar vermesi halinde forum için güçlü bir destek anlamına gelebilir.
Son olarak bilindiği üzere, uluslararası forumlar sorunları çözmek, engelleri aşmak ve fırsatlar yaratmak için oluşturulur.
Ancak kendileri bir fırsattan ziyade bir sorun ya da tehdit haline gelirlerse, iki durum arasında kalırlar. Yani ya durgunlaşıp tarihe karışır ya da ülkeler anlaşmayı feshedip çekilir veya anlaşma taraflar arasında tamamen feshedilir.