Yangın Söndürücüden Kundakçıya Osmanlı Tulumbacıları

Araştırmacı Mehmed Mazlum Çelik, Osmanlı'da yangın söndürme görevini üstlenen tulumbacıların, zamanla yangınları çıkararak halkı yağmalayan bir hale gelmeleri ve II. Mahmud'un, bu durumu çözme çabasını Fokus+ için inceledi.
Mehmed Mazlum Çelik
Yangın Söndürücüden Kundakçıya Osmanlı Tulumbacıları
28 Ocak 2025

Osmanlı’da yangınları söndürmekle sorumlu Yeniçerilerin giriştikleri en korkunç yağmalar yangınlardı. Kuruluş sebebi yangınları söndürmek olan tulumbacılar yangını çıkartan kundakçılara dönüşmüşlerdi. Bu yangınlarda ise masum halkın malı ve ziyneti yağma edilirken birçok çocuk, kadın ve ihtiyar telef olurdu: 

“O devirlerde sık sık çıkan yangınlardan birçoğunun da ocaklı eşkıya tarafından konulan kundaklarla çıktığı söylenir; zira her büyük yangın, bu gibi haşarılar ve haytalar için bir yağma vesilesi olurdu, bundan ötürü yangına kızıl bayram derlerdi. Yeniçeri tulumbacılarına gelince, yangınlarda, yalnız kendilerine. Fazla para ve bahşiş vadeden zengin kimselerin konaklarını koruyarak ateşin yayılmasını önlemeye çalışmazlar, ateşten gayet uzak bir yeri beklerler de, göz göre göre ateş tehdidi altında bulunan bir fakirin çatısına hortum tutmazlardı.” (Tarihimizde Garip Vakalar- Reşad Ekrem Koçu) 

Ünlü Seyyah Tournefort da İstanbul’un kanayan yarası yangınları şu sözlerle anlatacaktı; 

“Karaya ayak bastığımız Galata'daki evler alçaktı, çoğu tahta ve kerpiçle yapılmıştı; böylece, yangın çıktığında, bir günde binlereesi yanıp kül oluyordu: Talan yapmak niyetinde olan askerler ya da yataklarında tütün içen Türkler burada bazen yangın çıkarıyorlardı; canlarını kurtarıp yalnızca evlerinden olanlar hemen teselli oluyorlardı; çünkü ev çok ucuza yapılabiliyordu. Karadeniz kıyıları gerektiğinde her yıl bütün İstanbul'un yeniden inşa edilebilmesine olanak verecek kadar kereste sağlayabilecek yetenekteydi; ne var ki, ailelerin çoğu mallarını yitirdikleri için bütünüyle perişan olmuşlardı. Eğer yanan iki ya da üç bin evden söz ediyorsak, bunun pek önemi yoktur: Yangın iki yüz adım kadar yaklaş tığında, hele de Türklerin karayel adını verdikleri kuzeydoğu rüzgârı kudurmuşçasına esiyorsa, kendi evinin yıkıldığını ve yağmalandığını görme acısı sık sık yaşanıyordu” (Tournefort Seyahatnamesi) 

Yeniçeriler denilince akla ilk gelen cürümleri kazan kaldırmaktır. Oysa Yeniçeriler tarihimizdeki en büyük organize suç örgütüne dönüşmüştür. Limanlara, meyve-sebze pazarlarına ve tüm esnaf ticaretine adeta çökmüşlerdi. Yetmemiş yangınlar çıkarıp yağma yapmış ya da mahkeme önünde hukuka müdahalede bulunmuşlardı. Ticaretle uğraşmaları yasak olmasına rağmen ya kahvehane açıp oralarda her türlü fenalığı yapmışlar ya da kurulu bir dükkâna ‘ortak olduk’ diyerek el koyuvermişlerdi. 

Halkın nefretini en fazla kazandıkları mesele yangınlardı. Buyurun Tulumbacılara ve Osmanlı yangınlarına yakından bakalım. 

Tulumbanın mucidi biziz 

Yangın söndürme ve itfaiye teknolojinin bir çeşit devrimi olarak kabul edilen tulumbanın mucidi biziz. Gerçek Ahmet isimli mucit bu icadıyla Üçüncü Ahmet devrinde Tulumbacılar ocağının kurulmasını sağlar.  

Bu ocağın kurulma nedeni 1718 ve 1720 senelerinde meydana gelen Tüfekhane ve Tophane yangınlarıydı. Nevşehirli İbrahim Paşa, tulumbanın nasıl mübarek bir icat olduğunu padişaha şu sözlerle aktarıp bir itfaiye teşkilatı kurdurtacaktı: 

“Tulumba îcâdı bir eser olup du‘â-yı hayra bâ‘is olacağı emr-i mukarrerdir. Tulumbacıbaşı Azeb Kapısı’nda olmayıp İstanbul yakasında olması suhûlet görünür. Karşı yakaların ihrâkı tez def‘ olup güçlük yokdur. Eğer Tersâne için ol tarafda bulunmaları münâsib görülmüş ise nitekim değildir” 

Gerçek Davut’un bu icadına kadar İstanbul’da yaşayan her ahali yangına karşı şu tedbirleri almakla mükellefti: 

- İstanbul’da yaşayan herkes, evinin üzerine çıkabilecek uzunlukta yeteri kadar merdiven bulundurmak zorundadır 

- Evlerde su dolu büyük bir fıçı her zaman hazır tutulacaktır.  

- Yangın çıktığında hiç kimse, evim yanmaya başladı diye korkup yangın mahallini terk ederek kaçmamalıdır. Yakınları ve komşularıyla beraber, yeniçeriler yetişinceye kadar yangına müdahale etmeli, söndürmeye çalışmalıdırlar.  

-  İstanbul kadısı bu tedbirleri halka duyuracak; zaman zaman uyaracak ve çarşıya yakın, yangın riski taşıyan mahalleleri her iki-üç ayda bir kontrol edecek, varsa eksiklikler, kısa zamanda tamamlanması hususunda uyarıda bulunacaktır. Buna rağmen evlerinde merdiven ve su dolu fıçı bulundurmayan olursa cezalandırılacaktır. 

Reşat Ekrem Koçu, İstanbul’un çok kısa sürede ve sık sık baştan sona kül olmasının nedenlerini evlerin bitişik nizamına bağlar ve Tulumbacılardan önce evleri yıkmadan bu yangınları durdurmanın imkânsız olduğunu belirtir: 

“İstanbul’un binaları ahşap, birbirine bitişik, kat kat yüksek ve sokakları da gayet dar olduğundan eliyazübillahı teala (Ulu Tanrı korusun) bir yerde yangın çıkması yakın ve uzak şehir ehalisinin şuurunu alıp ateşin çıktığı yerin etrafındaki ev ve dükkânları yıkmadan gayri yangın söndürülemezdi. Yangınların ekserisinde nice haneler yıkılır, viran ve nice kâşaneler yanıp kül olurdu. Nice zenginlerin haneleri birkaç saatte kül olurdu. Nice zenginlerin birkaç saatte kül olan haneleri yüzünden öksüz oldukları görülürdü. Zikredilen tulumbalar icat edilip kullanmak üzere neferler ayrılıp tertip olduğu zamandan beri, elhak, nice yangınlar çıktığı yerde söndürüldü, nicesinin de şer ve zararı zaruri olarak yanlardaki birkaç haneye sirayet ile kaldı. Pir ve civan, fakir ve kamuran tulumbanın icadına şükretmektedir” 

Üstelik çok basit nedenlerle şehir baştan başa yok olabilmekteydi. Örneğin 4 bin civarında vatandaşımızın ölümüne neden olan meşhur 1660 yangınının nedeni resmi kaynaklara göre bir serkeşin tütününden çıkan alevlerin kenti sarmasıydı.  

Şehir böyle hassas bir noktadayken Yeniçerilerin aymazlığı bardağı taşıran son damlaydı. Hele bir de yangını söndürmekle görevli olan tulumbacıların yağma yapmak için Beyoğlu ve bugünkü Fatih civarında çıkardığı yangınlar Yeniçeri Ocağını söndüren en önemli nedenlerden birisiydi. 

İkinci Mahmut kangreni kökünden çözüyor 

İkinci Mahmut tahta çıktığı ilk andan itibaren Yeniçeri Ocağı'na bir düzen getirmek için defalarca ulema ve ağalar vasıtasıyla uyarılarda bulundu. Oysa ocağın hem nüfusu hem de azgın davranışları günden güne artmaya devam etmişti.  

Asayişten sorumlu olan askerler sokak ortasında kadınlara ilişiyor, esnafı haraca bağlıyor; hatta yasak olmasına rağmen şehrin en güzide dükkânlarına el koyarak işletmeye çalışıyordu.  

İstanbul'a bir sis gibi çöken Yeniçeri eşkıyalığı tüm kenti esir almış durumdaydı.  

Osmanlı Devleti, İstanbul'da hayatın durması sebebiyle hem taşraya müdahale edemiyordu hem de dış politikada adım atamaz hale gelmişti. Mora Adası'nda çıkan isyana dahi müdahale edemeyen merkezi otorite, büyük imtiyazlar vererek ancak Mısır Valisi Kavalalı'yı isyanı bastırmaya göndermişti. 

İkinci Mahmut, İstanbul'u felç eden bu kangrenin artık ıslah olmayacağından emin olmuştu, bütün bir bedeni öldürmeden önce yapılacak tek çare kesip vücuttan atmaktı.  

Harekete geçen Sultan, kendisine yakın devlet adamları ve komutanlarla gizli bir plan yaptı. Buna göre önce ocağın kritik isimlerini görevden alacak ve kendisine bağlı isimlerin terfilerini hızlandıracaktı. Terfi alan ağalar ocak içinde tefrika çıkartarak ve askerleri hızlıca organize olarak isyan çıkartmalarını engelleyecekti. Bu bağlamda Rusçuklu Hüseyin Ağa görevini kusursuz şekilde icra eden Sultan ajanlarındandı.  

Sultan Mahmut başarısız olması durumunda yalnızca tahttan indirilmeyecek; aynı zamanda öldürüleceğinden de emindi. Bu sebeple planını en ince ayrıntısıyla hesaplıyordu. Yeniçeri Ocağı'nın karşısında halkın desteğini sağlamak amacıyla ulema sınıfını kendi safına çekmeye karar verdi. Sultan bu amaçla Kadızade Tahir Efendi'yi, Şeyhülislamlık makamına getirdi.  

İstanbul'da sultandan sonra en yetkili kişi sadrazamdı, dolayısıyla Yeniçeri Ocağı'na karşı girişilecek bir operasyonda düşük profilli bir isim tüm planı riske atabilirdi. Bu sebeple Benderli Selim Paşa, özel bir emirle İstanbul'a getirilerek bu makama tevdi edildi. Planın son halkası olan topçular, desteğinin Sultan'dan yana olduğunu belirtmesiyle geriye kalan tek hamle Yeniçerilerin kışkırtılmasından ibaretti. Bunun için medrese öğrencileri ocağa karşı harekete geçirildi.  

Gençlerin askerlerin taşkınlıklarına karşı tavır alması Yeniçerilerce isyan için yeterli sebepti. Sultanahmet Camisi At Meydanı'nda toplanan Yeniçeriler önce Topçular Ocağı'na gitmiş; ama topçular bu isyana destek vermeyeceğini söyleyince kızgın kalabalık bu kez devlet idarecilerinin evlerine baskına yönelmişti. Evlerine girilen hiçbir yönetici bir türlü yerinde bulunamıyordu. Sanki devlet erkânı kayıplara karışmış gibiydi. Askerler yine de girdikleri her evi yağmaladı ve şehri yangın yerine çevirmeye başladı.  

Yeniçeriler her şeyden habersiz şehri yakıp yağmalarken, Sultan İkinci Mahmut aylardır her ayrıntısı üzerinde dikkatle çalıştığı planını daha Yeniçeriler ilk kazanı devirdiğinde devreye sokmuştu. Anadolu'dan getirilen birlikler Boğaz'da usulca gemilerden inmeye başlamıştı, Yeniçerilere destek vermeyi reddeden topçu birlikleri Sultan'ın yanında saf almıştı ve en önemlisi tüm İstanbul ahalisi o gün Yeniçeri belasından kurtulmak üzere meydanda toplanmıştı. Silahı olan ahali silahıyla gelmiş, olmayanlara da cephanelerden silah dağıtılmıştı.  

Şeyhülislam Kadızade Tahir Efendi'nin Yeniçerilerin katline izin veren fetvasının kalabalıklara ilan edilmesiyle büyük operasyon başladı. Babıali'yi basan, konakları dağıtan Yeniçeriler yağma hırsıyla öylesine kendilerinden geçmişlerdi ki büyük operasyon başladığında dahi yaşanan gelişmeyi tam olarak kavrayamamışlardı. Sultan İkinci Mahmut kendisi için de bir beka savaşı olduğunu bildiği bu operasyona bizzat katılmış, Sancak-ı Şerif'i çıkarttırarak operasyonu yönetmişti. 

İngiltere Elçisi Stratford Canning'e göre, 40 bin Uzunçarşılı'ya göre 100 bin Yeniçeri askeri ya öldürüldü ya da tutsak alınarak sürgün edildi. 

Şüphesiz Müslümanından Hristiyan’ına tüm İstanbul ahalisinin Yeni Çeri kıyımına bu denli destek vermesinin en önemli nedeni yangınlardı.  

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.