Mezopotamya’nın En Gizemli Medeniyeti Sümerlerin İnançları ve Türklük İddiası 

Araştırmacı Mehmed Mazlum Çelik, Sümerlerin inanç sistemini, İslam ve Türk kökeni iddiaları etrafında şekillenen tartışmaları ve bu konuların ideolojik yansımaları Fokus+ için inceledi.
Mehmed Mazlum Çelik
Mezopotamya’nın En Gizemli Medeniyeti Sümerlerin İnançları ve Türklük İddiası 
29 Mayıs 2025

Mezopotamya, semavi dinlerin beşiği olan bir coğrafya olarak karşımıza çıkar. 19. Yüzyılın ikinci yarısında Ninova, Persapolis ve Ur’da keşfedilen Sümer mirası hem Türk tarihinin etimolojisi hem de semavi dinlerin kaynağı tartışmaları açısından sarsıcı iddiaların ortaya atılmasına neden olmuştur.   

Bugün, Sümerler hakkında binlerce çalışma olmasına rağmen ne Sümerce ne de Sümerler tarihi hakkında tek bir malumatımız bulunmuyordu. Napolyon Bonapart’ın Mısır işgali ve Rosetta taşının çözümlenmesiyle 19. Asır, coğrafyamızda bir arkeoloji devrimine sahne oldu.  Bilhassa Sümerler hakkında yapılan keşifler o ana kadar Antik Mısır ve Yunan mucizesine teslim olmuş Batı için bile büyük bir keşifti.  

Birçok Batılı araştırmacı Hıristiyanlık ve Yahudilik dinlerinin kökenleri, ritüelleri ve kaynakları açısından Sümerleri medeniyetlerin kurucuları olarak ele alma refleksine yöneldi.  

Cumhuriyetin kurulması ile beraber, bilhassa Mustafa Kemal Atatürk’ün antik medeniyetler ve arkeolojik araştırmalara büyük ilgi duyması Sümerlerin farklı konumlandırılmasına neden oldu. Bu konumlandırma belli dönemlerde kendisini ilim insanı gibi tanıtan ama aslen ideolojik bagajlarına delil üretme çabasındaki kimselerce büyük istismar kapılarının açılmasına neden oldu.  

Tıpkı Antik kent Petra örneğinde İslam’ın temel kaidelerini sarsma girişimlerinde olduğu gibi Sümer araştırmalarında ortaya atılan iddialarla İslam’ın ritüel ve alışkanlıklarının altını boşaltma teşebbüslerini ihtiva eden bir diskurla karşı karşıya kaldık. İslam’da bulunan nebi anlayışı, melek tasavvuru, namaz vb. ibadetlerin köklerini Sümerlerde olduğunu sözde bilimsel çalışmalarla kanıtlama teşebbüsleriyle “İslam’ın kadim inanışların kötü bir kopyası olduğu düşüncesi” yerleştirilmeye çalışılmıştır ki hala buna ciddi anlamda bir temayül vardır.   

Bunu yapan kişiler çoğunlukla bilimsel bir gerçeklikten ziyade sadece insanların inanç ve kutsallarına saldırmak için kendisine diskur üretme çabası içerisinde. Nihayet namaz, zekât, kurban, hac akla gelebilecek ne kadar ibadet varsa Sümerlere bağlanmakta bir şekilde ve bilhassa İslam’ın kaidelerini “çalıntı” göstermek suretiyle kibri bir haz yaşanmakta.   

Evvela Allah’ın ilk peygamberi Hz. Muhammed değildi. Ayrıca, Kutsal Kitabımızda İslam, kendisinden önceki medeniyetlere referans verirken de mesajın bozulduğunu, değiştirildiğini ya da yok sayıldığını belirtir. Dolayısıyla İslam’dan önce bir medeniyette bazı uygulamaların İslam kaideleri ile örtüşmesi din için tehlikeli bir durum değildir. Başka bir ifadeyle İslami bazı hususların Sümerlerde benzeşim kümesi oluşturması İslam için bir sorun değildir.   

Kaldı ki İslam’ı savunan bazı kimseler de en az menfi diskuru kullananlar kadar dine zarar veriyor. Örneğin; ilk dönem İslam bilginleri Sokrates, Platon ve Aristo gibi isimlerin fikri hakikate olan yakınlıkları sebebiyle “Müslüman olup olmadıklarını” tartışırken ki bahsi geçen Âlimlerin içinde Sokrat’ın peygamber olabileceğini düşünenler dahi vardır, bugün tarihi benzeşimden Müslüman aklın çekinmesi de son derece tuhaftır.   

Sümerlerin kökeni ve Türklük iddiası  

Sümerler ile ilgili bilgi sahibi olmamızı sağlayan ve onu diğer eski tüm medeniyetlerden ayıran özellikleri tarihin akışını değiştiren buluş olan ‘yazı’dır. Basit alacak verecek sistemini kurumsallaştırmak amacıyla geliştirilen yazı sistemi sonraları medeniyetin her yapısında kurumsallaşan bir araca dönüşmüştür. Bugün geride kalan tabletler sayesinde Sümerler hakkında etraflı malumat sahibi olmayı Sümerlerin yazıyı icat etmesine borçluyuz.  

Bugün, Sümerce dili veya ondan kalan mirası bir kenara bırakın 19. Asrın ikinci yarısına kadar Sümerlerin varlığından dahi haberdar değildik. Ninova’da bulunan tabletler bu büyük medeniyetin varlığını keşfe sağlamış sonraları Ur harabeleri ve Persepolis’teki keşifler Sümerler hakkında geniş bir literatür oluşmasını sağlamıştır. Bulunan tabletlerin dilinin çözülmesi ise Zerdüştlerin Avesta kitabının diline yakın bir lisan olması Sümercenin temel anahtarını teşkil etmiştir. Tabletlerde çözülen dil yapısının Türkçe terkipleri ve gramer yapısıyla benzerlikler göstermesi nedeniyle bilhassa Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan araştırmalarda Sümerlerin Türk olduğuna dahi ilginç bir tutum ve tavır söz konusudur.  

Anav Türk kültürü ve Sümerler  

Sümerler ile ilgili yapılan ilk araştırmalarda Batılı arkeologlar onların Hint kökenli olduğunu düşünüyordu. Fakat sonraları Anav-Türk kültürü ile benzeşimler Sümerlerin Türk olabileceğini ileri sürmeye başladı. Bu iddia cumhuriyetin ilk yıllarında hayli ciddiye alındı ve tartışıldı.  

Anav, Türkmenistan Aşkabat’ta bulunan antik merkezlerden birisidir. Proto-Türklerin antik merkezi olarak kabul edilen Anav, Türklerin ilk yerleşik hayat deneyimi ve kültürünü aktarma teşebbüsü olarak kabul edilir.   

Rus araştırmacıların son dönemde yaptığı çalışmaları da dikkate aldığımızda Sümerler ve Anav kültürü arasında yalnızca dil açısından değil; kullanılan teknoloji, yaşam biçimi ve gelenekler açısından ciddi benzeşimler söz konusudur. İki medeniyetin ürettiği ve çoğu dini amaçlı olan heykel/cilerde insan tipinin birbirine çok yakın bir estetikle üretilmesi yine bu iddianın temellendirmelerindendir.   

Elbette tabletlerde Sümerlerin kökenini belirten koordinatların tamamı ay ve gök konumlandırmalarına dayanır. Bu da kişisel yorumlamaları zorunlu kılar, ufak bir yorumla farkı ile kendimizi Basra’dan Orta Asya düzlüklerinde bulabilmemize rağmen bazı araştırmacılar bu köken bilgilerini Asya bozkırlarına yorumlayabilmektedir. Eldeki en ciddi benzeşim kümesi dildir. Sümerlerde Tanrı ve liderlik kelimeleri ‘nin’ ile başlar inanna, Nanse, Ninhursag, Ningal... Türkçede de anne, nine, nene gibi kelimelerden hareketle dil analojileri oluşturulur.   

Sümerlere İslam peygamberi gitmiş olabilir mi?  

Allah, Hz. Âdem’den beri sayısız topluma peygamberler gönderdiğini belirtir. Dolayısıyla Sümerlere de bir veya daha fazla uyarıcının gelmiş olmasından daha doğal bir şey yoktur. Sümerlerin bu mesajlardan etkilenerek bunu kayıt altına alarak korumuş olma ihtimali İslam için bir tehdit değildir. Bilakis bu müteşâbih vaziyet, ibret vesilesi olarak görülür. Yaratıcı ısrarla çıkın, gezin ve sizden önce kurulup yıkılan medeniyetleri inceleyin emrini vermektedir.   

Sümerlerde hayatın tamamı dine göre şekillenir. Ekonomiden astronomiye varıncaya değin her şeyin merkezinde din vardır. Sümerler her şeyden evvel an-ki adını verdikleri sistemle dünyayı gökyüzü ve yeryüzü olarak ikiye ayrılır. Hayatı düzenleyen bir çeşit Rab/melekler bulunur. Sümerlerin dini kökeninde bulunan Tufan Miti ise en çok kullanılan unsurlardandır. Hazreti Nuh anlatısından hareketle Sümerlerle İslami anlatı arasında rabıta kurulma çabası hâkimdir.   

Oysa İslam’ın en temel manifestosu olan “Lâ ilahe illallah” yani Allah’tan başka her türlü Rabbin reddi ile İslam ile Sümerler arasında kurulabilecek ilişki şu şekilde olabilir. Sümerlere uyarıcılar geldi; ama Sümerliler zamanla mesajı yitirmişti ya da yozlaştırmıştı. Lakin İslam’ı Sümerleri bir kopyacısı olarak lanse etmek sadece kötü bir cehalettir. Bu anlayışla İslam’a Hıristiyanlık da denir Yahudilik de. Benzeşimler olması İslam için bir arıza değildir, temel önermeye göre bu dinler Allah’ın mesajını bozmuş, unutmuş yahut yozlaştırmıştır.   

Tanrılar ve kavramlar  

Sümer tarihinde birçok Tanrı bulunmaktaydı. An, Enlil, Enki vs. Bunların içerisinde bugün de en çok dikkat çekenlerin başında Anondakiler gelir. Son dönemde çoğu kurmaca olsa da bazı araştırmalarda Anondakiler popüler kültürün bir parçası haline gelmiştir.  

An’lar yeryüzünü idare eden rablerdi Sümerlerce, ama Yıldızlara hükmettiği düşünülen İgigiler yeryüzünü köleleştirdiği anlayışına dayanır. Popüler kültüre göre ise İgigiler ile alakalı iki iddia vardır. İlki gökyüzünden gelip insana zeka vermiş uzaylılardır ve diğer iddia ise uzaydan gelmiş; ama ileri teknolojilerini bir nedenden dolayı kaybetmiş insan atalarıdır. Başka bir deyişle Sümer öğretisinden hareketle asıl uzaylıların/dünya dışı varlıkların insanlar olduğunu ama bir şekilde yıkım/tufan veya başka bir nedenle teknolojinin kaybedildiğini savunurlar. Bu felsefeyi çok seven Hollywood “Battle Star Galactica” gibi yapımlarla bu düşünceyi desteklemiştir.  

Velhasıl, 1850’lere kadar Sümerler hakkında malumatımız yoktu. Birdenbire en az Antik Mısır kadar ciddi bir medeniyet keşfedildi ve hakkında yapılan çalışmalar hala emekleme aşamasında bulunmaktadır. Ülkemizde Sümer inanışları ile ilgili yapılan çalışmaların büyük bir kısmı ideolojik saiklere dayanması bu medeniyet hakkında kafamızın daha fazla karışmasına neden olmaktadır.   

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.